Gerici “milli birlik ve irade”ye cevabımız, birleşik devrimci savaştır!

yeni kapi 4Erdoğan/AKP iktidarının, darbe girişimi baskılanmasıyla, yanına çektiği diğer burjuva gerici kliklerle oluşturduğu “milli birlik”, Kürt ulusu, Aleviler, sömürülen sınıflar ve ezilen tüm halklarımıza, ”tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek din” paradigmasına dayalı gerici hâkimiyet çizgisinin, faşizmle dayatılmasıdır Ezilen halklarımız, Kürt ulusu, Alevi toplumu başta olmak üzere, sömürülen, ezilen ve asimile edilen halk katmanlarına, deli gömleği giydirmeye çalışan Ulusalcı Kemalistlerle buluştukları ortak payda budur. Darbe girişimi sonrası, ”iç barış” çağrıları, özünde, ezilen halklarımıza, mazlum uluslara ve ezilen inanç guruplarına karşı boyutlandırılacak gerici savaş çağrısıdır. CHP ve MHP destekli “milli birlik ve irade” beyanında, ezilen halkların payına düşen budur. Olağanlaştırılan OHAL uygulamalarıyla, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, kır ve şehirlerde başlatılan yeni operasyonlar, ”TC” nin, savaşı boyutlandırma hamleleridir. Yenikapı’da düzenlenen sözde “demokrasi şöleni”, toplumun devrimci dinamik örgütlenmelerine, en barbar ve vahşi yöntemlerle saldırma deklarasyonudur aynı zamanda.

HABER MERKEZİ (04.09.2016)- Gazetemizin 128.Sayısında yayınlanan ‘’Yenikap’daki gerici ‘’milli birlik ve irade’ye’’ cevabımız, birleşik devrimci savaştır!’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

“TC” egemenlik sistemi içindeki gerici burjuva klik dalaşının, gerici yöntemler ve kirli silahlarla açık çatışmaya dönüştüğü 15 Temmuz darbe girişimi ve bunun karşısında gerçekleştirilen, AKP-Erdoğan hâkim iktidarının, karşı darbesinin siyasal süreci olarak, “Darbeye karşı milli birlik ve irade” beyanıyla düzenlenen Yenikapı mitingi, faşist egemenlik sisteminin, gerici siyasal süreçlerini inşa etmek için ürettiği politikalarının pazarlandığı bir alan oldu. AKP-Erdoğan faşist diktatörlüğünün, iç ve dış siyasette yaşadığı çıkmazlara dayalı “krizi” aşmak amacıyla, uzun vadeli ve dönemsel ihtiyaçlarına kan taşımak için kullandığı, “demokrasi nöbeti” gösterilerini, Yenikapı mitingiyle, kitlesel bir “güce” dönüştürerek, hem gerici siyasal süreçlerine alan açmak istemiştir, hem de, gerici klik dalaşında rakiplerine gözdağı vermiştir. Dönemsel pragmatik çıkarların ve devletin iktidar kurumlarında yaşanan ciddi sorunların yan yana getirdiği, AKP-Erdoğan, CHP ve MHP’nin, ecdat edebiyatı üzerinden yemine dönüştürdükleri “milli birlik ve irade” “şöleni”, darbeye karşı, burjuva içerikteki demokrasi anlayışını dahi savunmaktan uzak olduğu açıktır. İktidar dalaşında, bir gerici kliğin darbesi, başka bir gerici kliğin darbesinin oluşmasına zemin olmuştur ve AKP-Erdoğan iktidarı, bunu avantaja dönüştürerek, hâkimiyetini güçlendirmektedir. Yani gerici karşıtının lanetlendiği Yenikapı mitinginde, lanetleyenlerde, aynı ideolojik özden beslenen lanetlilerdi. Yenikapı mitinginin bu anlamıyla “tarihsel” bir niteliği olduğu açıktır. Ezilen halklara ve mazlum uluslara karşı, tüm gerici yönetsel aygıtları, militarize güçleri ve kontra örgütlemeleri, vahşi bir suç organlarına dönüştüren gerici egemenler, gerici çıkarlarının çatışması akabinde, kirli ittifaklarının bittiği ve kendi içinde “yeni” ittifak güçlerinin oluştuğu bir zeminde, “mağduriyet” edebiyatlarıyla, biriken suçlarından kurtulmaya yönelik oluşturdukları algı, sadece geri kitlelerin desteğini arkalarına almak mantığıyla sınırlı değildir. Aynı zamanda, gerici hâkimiyetlerini, sürecin ruhuna uygun, faşist niteliklerine göre inşa etmek maksatlıdır. Bu anlamıyla, Yenikapı’da, “bayraklaştırılan” “milli birlik ve iradenin” özü de budur.

 Faşizmin bir egemenlik aracı olarak “milli birlik ve irade’’

Sömürülen sınıflar ve ezilen halklar üzerinde, gerici sınıfların bir egemenlik aracı olan burjuva devletin, gerici klik çatışmalarından, ya da, ilerici devrimci sınıf savaşının gücüyle, kurumsal özelliğinin zayıflaması durumunda, gerici hâkim sınıfların kullandığı en etkili “silah”, “millî menfaatler” olmuştur. Burjuva gerici tüm devletlerin tarihi bu konuda zengin örneklerle doludur. Faşizmin kurumsal niteliği olan “TC” de tarihi boyunca bu argümanları, şovenist tarzda en etkili kullanmıştır-kullanmaktadır.

Tarih boyunca, hâkim olan her gerici klik, devleti ve halkı kendi mülkiyeti görerek, yarattığı atmosferle, “vatan, millet, bayrak, milli şuur-çıkar” siyasetiyle, kendi gerici ideolojisini kitlelere dayatmıştır. “Milli menfaatler” ile egemen sınıflar içindeki gerici klikleri, sürece yedeklemek ve bura üzerinden geri kitleleri etkilemek konusunda en etkili silah, yine “vatan, millet, bayrak ve din” silahıdır.

AKP-Erdoğan diktatörlüğü de, temsil ettiği hâkim klik çıkarlarına göre bu kirli silahı en etkin biçimde kullanmaktadır, kullanacaktır. Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının, burjuva sistem organları dâhil, her toplumsal kategorideki temsil iradesi yok sayılarak, AKP-Erdoğan gerici ideolojik çizgisinde sistemli hale gelen, dinci, milliyetçi ideoloji, geniş olanaklar kullanılarak, alana getirilen “geri kitleler” üzerinden tüm topluma, bu mantıkla dayatılmıştır. Burjuva manadaki “çoğulculuk, demokratik, laik” yaklaşımların dahi, “darbeci-darbe karşıtı” kamplaşması üzerinden bir baskılanmaya dönüştürüldüğü bir ortamda, gerici burjuva kategoride dahi, bir iradeden söz edilemez. AKP-Erdoğan iktidarı da, bu baskılanma ile kendi iradesini, ideolojik gerici argümanlarla formüle ederek ikame etmiştir ve Yeni kapı mitinginde, kendi sürecine “yeni” bir kapı aralamaya çalışmıştır. “Allah’a havale edilen hâkimiyet bayrağının altında, millete havale edilen egemenlik” söyleminin altında yatan gerçek budur. “TC”nin geleneksel tekçiliği ve şovenist gerici statükoculuğu üzerinden dayatılan tüm gerici politikalar, iç ve dış siyasette, Kürt ulusu başta olmak üzere, sosyal ve ulusal kurtuluş davasını, ilerici toplumsal dinamikleri hedef alan planlarla birleşerek, dış politikada, bazı emperyalist gerici güçlere “karşıtlık” üzerinden, tarihsel ve tekçi hamaset söylemlerle alan gerici silahlarla dövülmüştür. Tarihsel siyasal sosyolojisi, milliyetçilik, bayrak, vatan, ırkçılık, tekçilik gibi gerici ideolojiyle melezlenmiş, diktatörlük kurumu “TC”nin, özgürlük adına bir irade, tescil etmesi, onun sınıfsal karakterine aykırıdır. İster Paşaların muhtıralı iradesi olsun, ister ulemalarına fetvaları olsun… “milli” şuurla gündemleştirilen tüm siyasal süreçlerinde inşa edilen, gerici faşist hâkimiyettir.

 Bu “milli birliğin” temeli, Türk ırkçılığı ve Sünni İslam merkezli dini gericiliktir!

Sünni İslam-Türk ırkçılığı paradigmasının mevcut formülasyonu olarak “milli irade ve birlik”,gerici ideolojinin dışındaki sosyal ve ulusal toplumsal dinamikleri, en barbar yöntemlerle hâkimiyet altında tutulması gereken toplumsal kesimler olarak görmektedir. Camiler ve imamlar vasıtasıyla, tekbir sesleriyle günlerce tekrarlanıp, Yenikapı mitingine taşınan salalar, Sunni İslamcılığa dayalı Türk ırkçılığıdır. AKP-Erdoğan merkezli bu “milli irade”, temsil ettiği sermayenin, mezhepçi, şovenist, ırkçı tarzıdır ve ezilen halklar, sömürülen sınıfların dünyasıyla yakından uzaktan alakası yoktur.

Ezilen halklar ve sömürülen sınıflar nazarında, gerici sınıfların hâkimiyet ideolojisi olan bu kavramın, Yenikapı mitinginde, AKP-Erdoğan diktatörlüğü başta olmak üzere, sürece gerici sınıf çıkarları gereği dâhil olan MHP, CHP ve tüm gericilikler tarafından öne çıkarılması, kuşkusuz kapsamlı bir hesabın sonucudur. AKP-Erdoğan iktidarı,”milli birlik” temelinde, dün çatıştığı tüm gerici güçlerle “barışma” siyasetiyle karşı karşıya kaldığı ve “TC” nin hâkimiyet kurumlarında ciddi bir zaaf yaratan birden fazla sorunu göğüslemek, etkisizleştirmek ve iktidarında merkezileşme ekseninde, diğer güçleri tasfiye etmek istemektedir.

İç ve dış politikada yaşanan handikap ve yalnızlık, AKP-Erdoğan diktatörlügünü, dün karşı olduğu güçlerle ittifak ekseninde “yeni” bir stratejiye zorlamıştır. Yenikapı mitinginde, ”iktidar, muhalefet ve halk bir aradadır” görüntüsü bunun için verilmiştir. Kürtler başta olmak üzere, ulusal azınlıklara, Aleviler başta olmak üzere, diğer inanç guruplarına, işçi sınıf ve ezilen halklara karşı, şiddet, baskı, asimilasyon, inkâr ve imha dayatan beyanların ekseninde, ilan edilen “milli birlik”, darbeleri durdurmaktan öte, geliştirilen AKP-Erdoğan darbesine, yasal ve bürokratik zemin açmak içindir.15 Temmuz darbe girişimi sonrası, AKP-Erdoğan iktidarı tarafından gerçekleştirilen tutuklamalar ve görevden alınmalar sonucunda, hem devletin kurumları ciddi anlamda zayıflamıştır, emde AKP nin, bürokrasi, Ordu ve yargı içindeki gücü, güvensizlik ekseninde zayıflamıştır. Hem iç ve dış politikadaki çıkmazı ve hem de devlet içindeki bürokrasideki dağınıklığı engellemek için, düne kadar “düşman” gördüğü klik temsilcileriyle, dönemsel ihtiyaç gereği, kısmi ittifaklara dayalı bazı adımlar atması, belirlenen bu stratejik planın ayaklarından biridir. Tamda böyle bir kesitte “milli birlik ve irade” klişesi, gerici güçlerin en ciddi ihtiyacıdır. Bu stratejik plan ile AKP-Erdoğan iktidarı, bir yandan ilan edilen OHAL ile elde edilen yasal yetkiler en etkili kullanılırken, diğer yandan darbeciler ile girdiği çatışmada, cepheyi genişletmemek için, parti içinde ve burjuva siyasal alanda var olan “muhaliflerle”, “ateş-kes” ilan etmiştir. Kapitalist sermaye, dincilik, ulusalcılık, milliyetçilik gibi ideolojik çizgi, AKP, CHP ve MHP gibi gerici burjuva Partilerin ortak noktalarıdır. Ve tüm gerici çatışmalar içinde asıl ideolojik dokularına rücu ederek, “millî birlik ve irade” beyanıyla, Yenikapı, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün dönemsel stratejisi olarak, CHP ve MHP yi,”milli menfaatler” ekseninde teslim almıştır. Yenikapı bu dönemsel stratejideki “uzlaşının”, “gövde gösterisi” olmuştur. Yeniden tesis edilmeye çalışılan devlet bürokrasisi ve Ordu, Polis içindeki paylaşımın yanında, karşılıklı kontrollü bazı tavizler üzerine oluşturulan bu ” uzlaşının”, temeli ırkçılık, ulusalcılık ve cihadistliktir. Bu sadece üst yapısal bir proje değil, siyasal, sosyal ve ekonomik altyapısı olan bir projedir. Bu proje aynı zamanda, AKP-Erdoğan iktidarının, daha önce belirlediği stratejik planlardaki bazı değişiklikleri de ifade etmektedir. İç ve dış siyasette belirlediği yönelimlerin ilerleyemediğini gören Erdoğan-AKP iktidarı, kerhende olsa değişikliğe gitmiş ve dönemsel stratejinin bir parçası olarak “yeni” bir yol belirlemiştir. Karşılıklı gerici güçlerin dönemsel “ittifakı” olarak, CHP-MHP ile birlikte, Ulusalcılık-Kemalizm ekseninde bir ortaklaşmaya gitmiştir. Çünkü yaşanan gerici iktidar dalaşı ve çatışmanın kapsamı, devletin hâkimiyet kurumlarında belli bir restorasyon yaparak aşılacak bir mesele değildir. Ordu, yargı, bürokrasi, basın-yayın, eğitim, sağlık vb. alanlarda yaşanan dağınıklığı aşmak, restorasyondan öte, reorganizasyonu zorunlu kılmaktadır. Buda, devleti-aliyenin bekası için, gerici egemen güçler içinde, daha geniş bir “ittifakla” aşılabilecek bir meseledir. Erdoğan-AKP iktidarının, temsil ettiği kliğin stratejik hedeflerini esnetip, Ulusalcı-Kemalist kesimleri de içine alarak yeni bir yol haritası belirlemesi, bu reorganizasyonun zorunlu sonucudur. Ulusalcı-Kemalistlerinde, Erdoğan-AKP iktidarıyla “ittifak” zemini, aynı biçimde dönemsel stratejik planlarının bir sonucudur. Bu “yeni” kavram, devletin yönetsel aygıtlarına, dikta bir rejimin devamlılığı ve kurumsallaşması olarak yansıyacaktır. Âmâ bu yeni konseptin, ileride daha derin çatışmaları yaratacağı, ayrı bir gerçektir. Ne ulusal-Kemalistlerin Erdoğan-AKP iktidarına tarihsel kini bitmiştir, nede Erdoğan-AKP, esas stratejik planlarından vazgeçmiştir. Gerici güçlerin bu dönemsel “ittifakı”, daha derin çatışmalara ve farklı siyasal sonuçlara gebedir.

Bütün Bunların Sonucu Olarak, Hâkim Sınıfların Yenikapı Mesajları!

Erdoğan-AKP iktidarı, CHP, MHP merkezli gerici sınıflarla yakaladığı “birlik” zemini üzerinden, sadece egemen güçler arasında yaşanan derin çatışmalara cevap vermemiştir. Kürt ulusal mücadelesi başta olmak üzere, ulusal ve sosyal kurtuluş davalarını ezmek, bu haklı davanın, dinamik toplumsal dayanaklarını dağıtmak için belirlenen stratejik planların yanında, ABD-AB merkezli uluslararası emperyalist güçlere de, bir mesaj vermeyi, Yenikapı mitinginin özel gündemi yapmıştır. Özellikle Rusya ile geliştirilen ilişkiler sonucunda, eksen kayması üzerinden pazarlanan durum, esasta ABD-AB den kopmama biçiminde deklere edilmiştir. ABD-AB emperyalist güçlerine verilen mesaj, hem serzeniş, hem yalvarma, hem de diz çökerek yapılan “sert” eleştiridir. ABD-AB nin, AKP-Erdoğan iktidarına, çıkar çatışması üzerinden şekillenen eleştirilerine, ”Biz AKP olarak değil, Türk siyaseti olarak darbeye karşıyız. CHP ve MHP ile ortaklığımızın referansı Atatürk’tür. Cumhuriyetin kurucu değerleri ve laiklik ana ilkelerimizdir” mesajıyla cevap, ABD-AB ilişkilerinde, sadece kırılan ilişkileri düzeltmek değildir, aynı zamanda bazı pazarlıklarla elini güçlendirme çabasıdır. Rusya ziyareti öncesi, Yenikapı’da verilen bu mesaj, ABD-AB ve Türk hâkim güçleri arasında hızlanan diplomasi trafiği olarak şekillenmiştir. Uluslararası kredi derecelendirme kurumu Moody’s un, darbe girişimi sonrası, Türkiye’yi izlemeye aldıktan sonra, diplomatik alanda sürdürülen pazarlıklar sonucu, Türkiye’nin kredisini düşürmeyip, yatırım yapılabilir ülke seviyesini koruması, ABD-AB ve Türk hâkim sınıfları arasındaki “stratejik dostlukların”, bir vesile ile birbirlerine hatırlatmalarının sonucudur.

Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının desteği manüpilasyonu ile 81 ilde miting yalanıyla formüle edilen “toplumsal destek” mesajının arka planında, yeniden reorganize edilen faşist egemenlikte, ezilen halklara verilen rol, devletin egemenlik aracı olarak, baskı, sömürü ve şiddettir. En basit anlatımla, Faşist “TC ”’nin ordusu başta olmak üzere, tüm hâkimiyet kurumları yeniden yapılandırılıyor. Bu yapılandırmada sorun sadece “FETO-PDY” mensuplarının, ordu, polis, bürokrasi, eğitim, sağlık başta olmak üzere birçok kurumdan tasfiye edilmesi değildir. AKP-Erdoğan iktidarı, başarısız darbe girişiminin yarattığı avantajla, köklü bir yapılandırmaya gitmektedir. Sermayenin uluslararası emperyalist tekellerin ekonomisine entegre edilmesi, yine uluslararası emperyalist güçlerin bir trendi olarak, Ordunun küçültülüp profesyonelleştirilmesi, polis gücünün, özel birim ve yasal zırhla etkinleştirilmesi, Milli savunma üniversitelerinin kurulması, Kara, Hava, Deniz kuvvetleri başta olmak üzere, jandarma, sahil güvenlik gibi kurumların, Milli Savunma Bakanlığı ve İç İşleri bakanlığına bağlanması, MGK yapısının değiştirilmesi, Adalet, Sağlık bakanlıklarına özel yetkilerin verilmesi, bütün bunların Genelkurmay ve MİT üzerinden Cumhurbaşkanına bağlanması, HAL yönetiminin “yasal” dayanağı olan Kanun Hükmü Kararnamelerle, yeniden yapılandırılıyor.

Bu yapılandırma, darbelerin önünü kapatma gerekçesi üzerinden yapılsa da, esas sorun “darbeleri engelleme” değildir. Darbe girişimi üzerinden, “TC” gerici hâkim güçlerine göre, ekonomik ve politik süreç dizayn edilmektedir. “TC” tarih boyunca hep asker merkezli şekillenmiştir. Ordu eliyle ilan edilen “cumhuriyet”, Türk hâkim ulusu ve sermayesini, merkezileştirme projesidir. Ordu ve sivil bürokrasi merkezli “TC”, Türk komprador sermayesinin yaratılması ve genişletilmesinde belirleyici olduğu gibi, Toplumu cebir-şiddetle Türkleştirme ve Sünni İslamlaştırma (Cihadist tarzda) politikalarında da belirleyicidir. Emperyalist sermayenin jandarması konumunda palazlanan komprador burjuvazinin hâkimiyeti olan “TC” nin özgülünde, devlet ve ordunun “kutsanması”, “peygamber ocağı” olarak tanımlanması buradan gelmektedir.

Fakat gelişen süreç itibarıyla, komprador tekelci kapitalizm, ordunun devletinden çok, sermayenin tam tahakküm sağladığı bir devlet yapılanmasına gitmektedir. Artık ordudan çok “kutsanan” sermayedir. AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde, ”TC” hâkimiyet sisteminin, Orduya “siyasetten elini çek, sivil toplum ve bürokrasi güçlensin ”çağrısı bunun sonucudur. Sermaye, topluma bekçilik görevini, Ordunun asli görevi olarak görmektedir. Ve bunu polisle ya da özel hareket birimleriyle yapması, nitelik farkı değildir. Son darbe girişimi ile ordunun geriletilip, polis ve özel hareket birimlerinin, kontra örgütlenmelerin, direk Erdoğan’a bağlı cihadist “sivil” örgütlenmelerin yaratılması, hâkim sınıfların bu siyasetinden feyiz almaktadır.

Ve yeni kapı mitinginde, Genelkurmay dâhil, tüm militarize birimlerin apoletli kurmaylarının, Erdoğan gölgesinde alana çıkarılmaları, topluma ve devletin egemenlik kurumlarına verilen bu “yeniden” yapılandırma mesajlarıdır. Ortak eseri ve suç ortakları oldukları, cemaat, devlet, bürokrasi, ordu, polis, kontra güçler ilişkileri, bu yapılandırmanın gerekliliği kadar deşifre edilmektedir ve süreç kitlelere böyle kabullendirilmektedir. Sürecin “kahramanları” olarak deklere eden kitleler, bu reorganizasyonun gerici birer destekleyicisi konumuna getirilerek, ”TC” hâkimiyet sistemi, siyasal ve ekonomik sürecini inşa etmektedir.

Ezilen Halkların ve Mazlum Ulusların Birlik ve İradesi, Gerici Yenikapı Çizgisine Karşı Savaştır!

AKP-Erdoğan iktidarının, darbe girişimi baskılanmasıyla, yanına çektiği diğer burjuva gerici kliklerle oluşturduğu “milli birlik”, Kürt ulusu, Aleviler, sömürülen sınıflar ve ezilen tüm halklarımıza, ”tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek din” paradigmasına dayalı gerici hâkimiyet çizgisinin, faşizmle dayatılmasıdır. Ezilen halklarımız, Kürt ulusu, Alevi toplumu başta olmak üzere, sömürülen, ezilen ve asimile edilen halk katmanlarına, deli gömleği giydirmeye çalışan Ulusalcı Kemalistlerle buluştukları ortak payda budur. Darbe girişimi sonrası, ”iç barış” çağrıları, özünde, ezilen halklarımıza, mazlum uluslara ve ezilen inanç guruplarına karşı boyutlandırılacak gerici savaş çağrısıdır. CHP ve MHP destekli “milli birlik ve irade” beyanında, ezilen halkların payına düşen budur. Olağanlaştırılan OHAL uygulamalarıyla, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, kır ve şehirlerde başlatılan yeni operasyonlar, ”TC” nin, savaşı boyutlandırma hamleleridir. Yenikapı’da düzenlenen sözde “demokrasi şöleni”, toplumun devrimci dinamik örgütlenmelerine, en barbar ve vahşi yöntemlerle saldırma deklarasyonudur aynı zamanda. Devre dışı bırakılan meclis gerçekliği, anayasa komisyonu dâhil, tüm çalışmalardan HDP nin tasfiye edilmesi, DP milletvekilleri dâhil, devrimci kurum, kişi ve örgütlenmelerin hedef tahtasına konması, işleyecek sürecin gerici niteliğini ortaya koymaktadır.

Tamda bu kesitte, ”TC” faşist egemenlik sisteminin, gerici “milli birlik” ittifakına karşı, sömürülen ve ezilen halklarımız, devrimci birlik ittifakıyla cevap olmalıdır. Kürt ulusu, Aleviler, sömürülen işçi sınıfı, yoksul köylüler, memurlar, hizmet sektörü emekçileri, aydınlar, öğrenciler gibi toplumsal gurupların oluşturduğu ezilen

Halklar, egemenlerin bu kirli ittifakını, ancak ki dayatılan savaşa karşı sürdürülecek devrimci savaş mevzilerindeki birlikle cevap olduklarında, bu süreci ilerici tarzda aşabilirler.

http://www.halkingunlugu.org/