Elmas Özgül sadece Diyarbakır zindanın önünde haykırmamıştı, o aynı zamanda 1987 yılında TBMM de ANAP Grup Salonunu işgal eyleminde en önde katılarak haykırandı Parmakla sayılacak kadar az Kadınla başarmışlardı bu eylemi
KASIM KOÇ (02-09-2019) Tarihin sayfalarını karıştırdığınızda ender hikayelerle karşılaşırsınız, bunun içindir ki, tarih, sayfasına bu nadir hadiseleri not eder.
İşte Elmas Ana tarihin bu sayfalarında yerlerini alan kıymetli insanlardan, Analardan biriydi.
Frankfurt’ta çok az sayıda insanın katıldığı bir tören ile aramızdan ayrıldı Elmas Ana…
Sessiz ve sedasız veda etti.
Diyarbakır 5 Nolu zindanının önünde sürüklenirken, tartaklanırken gösterdiği onurlu duruşu tüm hayatına yansıtmıştı. Ana değişmemişti, son nefesine kadar bu duygularla yaşamıştı.
İnanarak ve bu uğurda kararlı yaşamasını başarmıştı.
Duru ve sade yaşamıyla örnek alınması gereken bir hayat sürdürmüştü Elmas Ana.
Elmas Ana yüzlerce insan için cezaevi kapılarında cop yemiş, aç kalmış, işkence görmüş, acılar çekmiş, ağlamış bir Anaydı.
Elmas Özgül sadece Diyarbakır zindanın önünde haykırmamıştı, o aynı zamanda 1987 yılında TBMM de ANAP Grup Salonunu işgal eyleminde en önde katılarak haykırandı. Parmakla sayılacak kadar az Kadınla başarmışlardı bu eylemi.
Adalet Bakanı, Analarla görüşmeyi kabul eder. Yapılan görüşmenin ardından talepleri de kabul edilir. Bunun üzerine Analar, ANAP Grup Salonunun işgal etme eylemine son verirler. Ancak bu anlaşmaya rağmen meclis çıkışında Elmas Özgül gözaltına alınır.
Tutsakların gördüğü zulümleri kamuoyuna duyurmaya çalışan Elmas Ana, bu uğurda gözaltına alınır. Sonrasında Elmas Ana da demokrasi mücadelesi uğruna tutsak düşer, tam tamına 3 ay cezaevinde kalır.
Şimdi gün gelmiş, Elmas Ana bu dünyadan göç etmişti.
Cenazesine katılanlar kendi aralarında onun yaptıklarını, ondan gördükleri iyilikleri anlatıyordular…
Frankfurt Alevi Kültür Merkezi/Cem Evinde sonsuzluğa uğurlanırken oğlu veda konuşması yaptı.
Oğlu da vakti ve zamanında zulüm görmüş, zindanları yaşamış biriydi.
Konuşmasını pür dikkat dinledim.
Oğlu konuşurken bir ara duygusallaştı. Sözler boğazına saplanıp kaldı. Bu durum her evladın yaşayacağı duyguydu.
Bu defa yüklüceydi duygular.
Elmas Ana’nın yaşadığı koca bir tarih oğlunun gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiverdi. Annesine dair söylemek istediği bir takım sözler vardı, işte o kelimeler boğazında düğümlenip kaldı.
Annesini anlatamadı.
Maraş katliamının hesabını sormak amacıyla Ananın ön ayak olduğu hadiseye gelince, oğlu anlatmak isteyip de anlatamadığı onca duygu yoğunluğu içerisinde sözcüklerle boğulup kaldı.
Annesi onun için düşmüştü yollara ve mahpushane kapılarına.
Şimdi ise annesinin cansız bedeni önünde duruyor, arada bir tabuta göz atıyordu.
Onu uğurlamaya gelenlerin çoğu o dönemlerde cezaevlerinde olan tutsaklardı. Bir kısmı da Elmas Anayı bilenlerdi. Ani olmuştu. Fazla duyulmadı ölümü. Zaman olsaydı ya da bekletilseydi Anaya yakışan bir tören düzenleseydiler daha iyi olur inancındaydım. Sade, mütevazi törenler de iyidir ancak Elmas Ana’ya veda etmek isteyen o kadar çok insan var ki…
Sıra geldi Dede’nin helallik istemesine; “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusu henüz bitmemişti ki, hıçkırıklar arasında, “Helal olsun!” sesleri duyuldu. Mırıldanmaydı. Bütün bu sesler birer mırıltı gibi çıkıyordu ağızlardan.
Hıçkırıklardan benim anladığım, “Asıl Elmas Ana bize hakkını helal etsin.” Şeklindeydi.
Ben öyle algıladım.
Ana hep vermişti, hiç almamıştı ki!
Koca bir ömrü, bütün gençleri, bütün kızları ve çocukları kendi öz evlatlarıymış gibi sahiplenerek koruma ruhuyla yaşadı.
Ölüm Elmas Ananın karşısında küçülmüştü.
Uğurlar olsun güzel Ana.
Hep bir ağızdan;
“Güle Güle Elmas Ana.” dediler