İdeolojik ve Siyasi Sefaletin Kökleri (1)

Proletaryanın açık sınıf düşmanları burjuvazi ve onun yandaşlarıyla mücadele yürütmek, gizli sınıf düşmanlarıyla yürütmekten daha kolaydır. Bu nedenle, bugün tasfiyeciliğe ve revizyonizme karşı, MLM silahıyla donanıp mücadele etmek, komünist hareketin en acil sorunlarından biri durumundadır.

Büyük Proleter Kültür Devrimi sürecinde Çin halk kitleleri arasında konuşulan bir söz vardır, “Biz manevi atom bombasına sahibiz.” Bu söz, MLM düşüncesiyle silahlanmak anlamında kullanılan bir sözdür. İdeolojik ve siyasi olarak bir sefaletin belgesi, MLM düşünceyle silahlanmamaktır ve bunun durumun sınıf mücadelesi pratiğindeki somut karşılığı, sınıf mücadelesinin ortaya çıkardığı sorunların üstesinden gelememektir. Kuraklıkta, çatlayan toprağa, bir damla su olmak gibi bir şeydir MLM düşüncesi. Toprağın nemlenip yeşile bezenmesi nasıl suya bağlıysa, devrimin ilerlemesi de doğru siyasal düşüncelere ve onların hayata geçirilmesine bağlıdır.

Sınıflar arası mücadele tarihi olarak bildiğimiz insanlık tarihi ve daha da önemlisi Enternasyonal Komünist Hareketin tarihi deneyimleri kanıtlamıştır ki; eğer kendisini proleter öncü ilan eden bir parti, mevcut pratik ve siyasal sorunları MLM ilkelere dayanarak, diyalektik ve tarihsel materyalist bir bakış açısıyla ele almaz, gözlemleyip doğru tahlil etmezse, büyük hatalar yapmaktan ve giderek yozlaşmaktan kurtulamaz. İşte bu, tam bir ideolojik ve siyasi sefalettir. İşin ilginç yanı, bu sefalet durumunun Marksizm-Leninizm ile cilalanmasıdır. Bu cilalamanın pek çok “yeni” versiyonları olsa da aslında hepsinin tarihsel kökleri var.

Revizyonizmin böyle at koşturmasına vesile olan en büyük etmen, komünist hareketin gelişmeler karşısındaki çözüm unsuru olmaktaki ketumluğudur.

Örneğin; “Marksizm ortaya çıkana kadar, bilimsel sosyalizmin can düşmanları “çelişmelerin uzlaşması” teorisinin açıktan reklamını yaptılar. Prudon kapitalist toplumdaki çelişmeleri uzlaştırmak için “uyuşma ilkesini bulmak” istediğini açıkladı. Dühring, dünyanın “bölünmez” olduğu ve “şeylerde çelişme yoktur” şeklinde saçmalıklar öne sürdü. İkinci Enternasyonalin gerici şefleri, devrimci diyalektiğin yerine kaba devrimciliği, Marksist sınıf mücadelesi ve proletarya diktatörlüğü teorilerinin yerine de “sınıf iş birliği” teorisini koymaya çabaladılar. Kautski, “toplumda ortak çıkarı olmayan iki sınıf yoktur. Efendi ile köle arasında bile ortak bir çıkar vardır”, “kapitalist ile işçi arasında gerçekten ortak bir çıkar vardır” diye saçmaladı. (Felsefe bir sır değil / saf. 101)

Bütün bunlar ve tabi ki daha pek çok uluslararası revizyonizmin gerici, bilimsel sosyalizmin ideolojik düşmanlığı günümüzün de en önemli sorunlarından biri olarak devam ediyor. Marx, Engels, Lenin ve Mao yoldaşların bunları mahkum etmiş olmalarına rağmen, günümüz Uluslararası Komünist Hareketi bu tehlikeyi iliklerine kadar yaşamaktadır. Kuşkusuz bunda, toplumsal değişimlerin, teknolojik gelişmelerin, İşçi sınıfındaki nicel farklılaşmaların, emperyalist sermayenin iyice yoğunlaşarak dünya halklarına birkaç tekelin hükmeder hale gelmiş olması gibi pek çok gelişmenin rolü vardır. Ancak, her şeye rağmen, revizyonizmin böyle at koşturmasına vesile olan en büyük etmen, komünist hareketin gelişmeler karşısındaki çözüm unsuru olmaktaki ketumluğudur. Bundan ötürüdür ki halkların kendiliğinden gelişen hareketlerine bile, komünistler yeterince öncülük edememektedirler. Sınıf işbirlikçisi revizyonistler, burjuvaziyle el ele vererek bu hareketleri sistem içinde tutmakta ve burjuvaziye boğdurtmaktadırlar. Buna engel olmak, bizzat mücadelenin içinde olmakla ve doğru diyalektik çözümlemelerle mümkündür. “KP’nin felsefesi, mücadelenin felsefesidir”. “Marksizm ancak mücadele içinde gelişebilir. Bu, yalnız geçmiş ve bugün için değil, zorunlu olarak gelecek için de doğrudur” der bütün ustalar. Ancak, mücadele sadece pratik mücadele demek değildir. Elbette önemlidir ama tek başına yetmez.

“BPKD‘nin özü, revizyonizme ve her türden oportünizme karşı, “iki sınıf, iki yol ve iki çizgi arasındaki mücadeledir”

Her türlü sapmaya karşı ideolojik ve siyasi mücadele verilmeden, mücadeleyi devrimle taçlandırmak mümkün değildir. Mao Zedung boşuna şu tespiti yapmamıştır; “Kitlelerin henüz istekle ayaklanmadığı ve mücadelenin henüz yayılmadığı anda sağ sapma ile mücadele edilmeli ve kitlelerin istekle ayaklandığı ve mücadelenin yayıldığı anda “sol” sapmaya karşı uyanık olunmalıdır.” (age / saf. 35) Mao yoldaşın bu tahlilinden yola çıkıldığında içinde bulunduğumuz süreçte gerçekten de sağ sapmanın, yani revizyonizmin ve tasfiyeciliğin tehlikesini görmek ve buna karşı ciddi bir mücadele yürütmek gerektiği aşikardır. Yani MLM siyaseti öne çıkarmak ve Marksist ideolojik eğitime, çalışmaya öncelik vermek gerekiyor. Bu yapılmazsa, tasfiyeciliğin ve revizyonizmin meydanı boş bulacağı, bu meydanda keyfiyle at koşturacağına olanak sağlanmış olur. Tarihte bunun bolca örnekleri var. Büyük Proleter Kültür Devrimi, bu konuda zengin deneyimler ve dersler sunmaktadır bizlere. Komünistlerin iktidarda oldukları ülkelerde bile, revizyonistlerin iktidarı ele geçirmek ve kapitalist sisteme geri dönüş için nasıl bin bir türlü entrikalara baş vurduklarının yabancısı değildir komünistler. Buralardan dersler çıkartmamız gerektiğini akıldan çıkartmamak gerekir.

BPKD‘nin özü, revizyonizme ve her türden oportünizme karşı, “iki sınıf, iki yol ve iki çizgi arasındaki mücadeledir” der Mao. Yine Mao; “Burjuva karargahlarını bombalayın” şiarını haykırırken, sınıf işbirlikçi revizyonistlerin ne denli tehlikeli olduklarını en açık bir şekilde ifade etmiş oluyordu. Komünistlerin iktidarda oldukları bir ülkede, revizyonizm bu denli tehlikeli olabiliyorsa, burjuvazinin iktidarda olduğu ülkelerde bu tehlike on kat daha tehlikelidir. Proletaryanın açık sınıf düşmanları burjuvazi ve onun yandaşlarıyla mücadele yürütmek, gizli sınıf düşmanlarıyla yürütmekten daha kolaydır. Bu nedenle, bugün tasfiyeciliğe ve revizyonizme karşı, MLM silahıyla donanıp mücadele etmek, komünist hareketin en acil sorunlarından biri durumundadır.

“Bugün revizyonistlerin ve her türden oportünistlerin entrikalı oyunlarını teşhir etmeye ve sınıf mücadelesi saflarını arındırmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç var.”

“Sosyalist” kalelerin ve “halk” iktidarlarının bir bir düşmesi, durmaksızın devam eden sınıf mücadelesi içinde geçici bir yenilginin alınmış olması; kitlelerdeki ruh halinin bozukluğuna neden olurken, emperyalistler ve dünya gericiliği adına bir kazanım olarak geri dönüyordu. İşte tam da bu noktada, revizyonistler ve tasfiyeciler her zamankinden daha çok sınıf işbirlikçi rollerini oynamaya başlıyorlar. Sosyalizmdeki geriye dönüşlerden ötürü kafaları bulanan “komünist”ler ise bu sisli ortamda yeterince çözüm unsuru olamadıkları gibi, bilinçli veya bilinçsizce revizyonizmin ve tasfiyeciliğin değirmenine su taşıyorlar. Bunu, “yenilenmek” adına veya “geçmişteki hatalardan ders çıkartmak” adına yapabilmektedirler. Hatalardan ders çıkartmak, dogmatizme hapsolmamak Marksizm’in ruhudur.

Ancak dikkat edin revizyonistler ve tasfiyeciler de bu şiarı bayrak edinerek yol alıyorlar. Yani ortaya atılan her “yenilikçilik”, “hatalardan ders çıkartma” teorileri, devrimin yararına, işçi sınıfının davasına yarar sağlamaktan çok zarar verebilmektedir. Ortaya atılan görüşlerin, teorilerin somut duruma dair bir karşılığı yoksa bunların bilimsel hiçbir değerleri yoktur, olmadığı gibi, sınıf mücadelesini geriletmekten başka da bir işe yaramazlar. Bugün revizyonistlerin ve her türden oportünistlerin entrikalı oyunlarını teşhir etmeye ve sınıf mücadelesi saflarını arındırmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

Yukarda “iki sınıf, iki yol ve iki çizgi” derken, revizyonizmin tehdidi ve tehlikesinin altını çizmek istedik. Peki bu ne anlama geliyor. Okur için bunu biraz açmakta fayda var. 1940-1964 yılları arasında Çin’de felsefi alanda diyalektik dünya görüşüyle, idealist metafizik dünya görüşü arasında cansiperane bir mücadele sürüyordu. Kuşkusuz bunun gerçek anlamda özü iktidar mücadelesiydi;

“Bu mücadeleler, dönek, hain ve alçak Lio Şao- Şi‘nin felsefe alanındaki temsilcisi Yang Sien- çen tarafından, iki sınıf (Proleterya ve burjuvazi), iki yol ( Sosyalizim ve kAapitalizim), İki çizgi ( Mao Zedung‘un proleter devrimci çizgisi ile, Lio Şao – şi‘nin karşı devrimci revizyonist çizgisi) arasındaki mücadelelerin en çetin ve buhranlı anlarında birbiri arasında açılmıştır. Bu mücadeleler, bir taraftan diyalektik ve tarihi materyalizm ile diğer taraftan idealizm ve metafizik arasındaki şiddetli mücadelelerdi, içteki ve dıştaki sınıf mücadelelerinin felsefe cephesine yansıması idi.” (age / saf. 59)

Bu makalenin ikinci bölümünde, karşıtların (Marksizm ile revizyonizmin) bu meselelere ilişkin savundukları görüşler üzerinde duracağız. Bunu yapmaktaki amacımız, Marksizm’le cilalanmış revizyonizmin köklerine dokunmak ve revizyonizmle mücadelenin öneminin altını çizmek. “İkinin birleşip bir olması”, “Birleşik ekonomik temel”, “Üretici güçler teorisi”, “Düşünce ile varlık arasındaki özdeşlik” gibi konularda komünistlerle, revizyonistler arasındaki farklılıkları irdelemenin yararlı olacağı kanısındayız. Çünkü, insanlık, kendi sosyal pratiği içinde bazen başarılı, bazen başarısız deneyimlerle bugünlere geldi. Gerek pratikteki ve gerekse siyasi ve ideolojik alandaki deneyimleri özetlerken, bir yandan yanlışı doğrudan ayırmak, diğer yandan yaşanmış tecrübelerden dersler çıkartarak geleceğe emin adımlarla yürüme çabasıdır. MLM rehberliğinde, “süprüntüleri bertaraf etmek, özü seçmek, yanlışı bırakarak doğruyu almak, birinden diğerine, dışardan içeriye geçerek algısal bilgiyi akılsal bilgiye çevirmek ve bir şeyin iç yasalarını kavramak. Bu şekilde özetlenen deneyimlerle gerçeği bulabilir, yanlışımızı düzeltebilir, başarılı tecrübelerimizi halka mal eder ve hatalarımızdan dersler çıkartabiliriz.” Bir anlamıyla başarının sırrı, tek başına düşman güçlerle aleni sınıf kavgalarıyla değil, fakat aynı zamanda hem Marksizm’le cilalanmış her türlü sapma ve revizyonizmle, hem de kendi kendimizle mücadele etmek ve hesaplaşmaktan geçer.

“Marksizm’in temel doğruları kavranıp içselleştirilmedikçe, Marksist anlamda yenilenmek, yani gelişmelere denk düşecek, çözüm olacak hiçbir teorik hamle mümkün değildir”

İdeolojik ve siyasi mücadele için, diyalektik-tarihi materyalizmle, daha da özcesi MLM bilimsel dünya görüşü ile donanmak gerekiyor. Aksi taktirde ne burjuvazi ile ne de onların gizli silahları her türden sapma ve revizyonizmle mücadele etmek olası değildir. Marksizm’in temel doğruları kavranıp içselleştirilmedikçe, Marksist anlamda yenilenmek, yani gelişmelere denk düşecek, çözüm olacak hiçbir teorik hamle mümkün değildir. İçinde geçtiğimiz sürecin önemli sorunlarından biri de bu olsa gerek. Bunun en belirgin nedeni, okuma, araştırma ve kendini yenileme gibi önemli bir durumdan ciddi anlamda kopuş ve uzaklaşma eğilimlerinin olmuş olmasıdır. Öte yandan dijital ortamda müthiş bir bilgi kirliliği de kafaları önemli derecede karıştırmaktadır. Bu noktada sosyalist basına ciddi görevler ve sorumluluklar düştüğü aşıkardır.

Özellikle revizyonizme ve her türden sapmaya karşı, enternasyonalist komünist hareketin siyasi, ideolojik ve pratik tarihiyle yüzleşmek gerektiğinin altını her fırsatta çizmeye çalışıyoruz. Yüzleşmek elbette ki kopuş değildir. Doğrularını sahiplenip, günün koşullarına uyarlamak, temel prensiplerini kavrayarak yeni gelişmelere çözümler aramak ve varsa hatalarından arınmak içindir. Geçmişini bilmeyenden, geleceği inşa etmesi beklenemez. Şu anda süren ideolojik ve siyasi çatışmalar bugün ortaya çıkmış çatışmalar değildir. (Ekonomik, toplumsal ve siyasal anlamda elbette yığınca yeni çelişmeler vardır. Bunun inkara gelmeyeceğinin bilincindeyiz) Mesela; günümüzün önemli sorunlarından biri haline gelen parlamentarizmin canına ot tıkanmış olmasına rağmen, hala gereğinden fazla önemsenir durumdadır. Lenin’in bu konudaki doğru tespitlerini hatırlatmakta fayda var. Şöyle diyor Lenin yoldaş;

“Birileri bir süre için parlamentoda halkı yönetici sınıfın hangi bölümünün ayaklar altına alacağına, ezeceğine, dönem dönem karar vermek: Sadece meşruti parlamenter monarşilerde değil, en demokratik cumhuriyetlerde de burjuva parlamentarizminin gerçek özü budur. Amerika’dan İsviçre’ye, Fransa’dan İngiltere’ye, Norveç’e vb. Kadar herhangi bir parlamenter ülkeyi düşününüz; asıl devlet işleri hep kulislerde yapılır, bu işler hep devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay heyetleri tarafından yürütülür. Parlamentoda, sadece‚ saf halkı aldatmak ereğiyle, gevezelikten başka bir şey yapılmaz.” ( Devlet ve İhtilal / saf. 61- 62)

Parlamentarizm ayrı bir şey, parlamentodan yararlanıp yararlanılamayacağı ayrı bir şeydir. Bu konuda Kaypakkaya, Lenin yoldaşın düşüncelerine baş vurarak meseleyi şöyle toparlıyor. “Komünistler, elbette baskı biçiminin şöyle ya da böyle olmasının, proletarya bakımından önem taşımadığını düşünmezler. Sınıf mücadelesinin ve sınıfları baskı altında tutmanın daha geniş, daha serbest, daha özgür bir biçiminin, proletaryanın, genel olarak sınıfların ortadan kalkması için yürüttüğü mücadeleyi önemli derecede kolaylaştıracağını‘ bilirler ( Devlet ve İhtilal / saf. 103 ) . Bu nedenle, ‚ özellikle şartların devrim için uygun olmadığı durumlarda, burjuva parlamentarizmi ahırından yararlanırlar, ‚ama aynı zamanda, parlamentarizmin gerçekten proleter ve devrimci bir eleştirisini yapmayı da bilirler. (age. / saf. 61.- İ. Kaypakkaya, Bütün Yazılar/ saf. 66)

Kuşkusuz bu, komünistlerin genel bir yaklaşımıdır. Tek tek ülkelere ve özgün durumlara ilişkin de özgün politikalarının olması da kaçınılmazdır. Yani genel doğrunun, özgüle uyarlanması farklılıklar arz edecektir. Yararlanıp yararlanmama koşulları veya nereye kadar yararlanıp nerede durulacağı vs. Bütün bunlar somut durumla doğrudan ilintili politikalar gerektiriyor. Ama hiç değişmeyecek, stratejik bir ilke olarak bakılacak nokta, parlamenter mücadelenin proletarya ve emekçi halklar için bir kurtuluş mücadelesi aracı olmadığıdır.

Devam edecek..