Kadının İsyanı ve Gücü! – Rıza ÖZEN

14 Eylül günü Tahran’da bir kadın, Mahsa Amini sokak ortasında kadınları denetleyen ” ahlak polisi” tarafından “baş örtüsünün saçlarını tam kapatmıdığı gerekçesiyle durduruldu. Aşırı zor ve şiddet kullanılarak ve kafasına aldığı darbeler nedeniyle işkence ile katledildi.

O günden bu yana başlayan protesto ve gösteriler başta kadınlar olmak üzere; baskıcı, erkek egemenlikli faşist Molla rejimin baskı ve teröründen bunalmış ve nefes alamaz duruma gelmiş ezilenler, işçi ve emekçiler sokaklara dökülerek adeta sistemi sallayan isyanı başlatmışlar ve bu isyan gösterileri tüm İran’a yayılmış durumda. Bu direniş ve gösterilerde İran polisinin 10 kişiyi katlettiği de gelen haberler arasında.

Görünen o ki kadınların başlattığı ve başını çektiği direniş ve isyan kısa sürede ezilen, sömürülen, faşist şeriyatçı rejim altında yoğun baskıdan bunalmış diğer toplumsal dinamikleri de harekete geçirerek ve içine alarak günlerdir yoğun devlet saldırı ve şiddetine ve ölümlere rağmen devam ediyor.

Bu da bize; sürekli baskılanmaya çalışılan, ezilenin ezileni olan, sömürülenin en çok sömürüleni olan, sürekli aşağılanan ve şiddete uğrayan, katledilen ve cins olarak adeta dünya çapında sürekli katliam ve kırıma uğrayan kadının ve ezilen yığınların , tüm baskı ve zorluklara rağmen baş kaldırdığında ve isyan ettiğinde gücünün nelere kadir olduğunu ve ne kadar değiştirici, dönüştürücü ve de yıkıcı bir güce sahip olduğunu  gösteriyor.

Biz biliyoruz ki dinler ve dinsel gericilikler bakımından kadına yaklaşım  hep böyle olmuştur. Tüm semavi dinlere baktığımızda  ortaya çıktıklarından itibaren  ve tarih boyunca kadının tüm  özgürlüğünün elinden alındığı, erkeğin kölesi haline getirildiğini görürüz. Kadının hep şeytanlaştırılıp aşağılandığını ve hedef gösterildiğini görürüz. Kadına dair söylenen birkaş süslü lafında birer yalandan ve göz boyamadan ibaret olduğunu. Musevilik, Hristiyanlık,Müslümanlık ve diğer bazı dinlere baktığımızda kadına dair yaklaşım, kural ve yasaların da aynı insanlık dışı anlayış ve zihniyeti ve ortaklıklarını rahatlıkla görebiliriz.

Bu anlayış ve zihniyetin söz konusu erkek olunca abildiğine cömert, imtiyazlı ve ayrıcalıklı ve her şart koşulda kadından önde ve üstün haklar sunarken, kadına gelince köleliği dayatan bir zihniyet ve saçmalığıyla kadını gericiliğe hapseder.

Kadın sorunun bugünün sorunu olmadığını, tarihsel ve toplumsal olarak meseleyi ele aldığımızda sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte ortaya çıkan bin yılların getirdiği bir sorun olduğunu biliyoruz. Sınıfsal ve insanlık sorununun en temel,en derinlikli ve en yakıcı bir sorunudur. Meseleye yaklaşım bu anlayış ve perspektifde olmalı. İnsanlığın yarısı bu mülkiyetçi dünyanın barbarlığı altında ezilip sömürülüp  katledilirken, aşağılanıp yok sayılırken, ezilen bir cins olarak ikinci bir zulüm altında da yaşamış oluyor.

Ve dolayısıyla böylesi bir zulüm altında inleyenlerin “artık yeter!” dediklerinde de ne kadar görkemli ve ne kadar güçlü olduklarını yaşayarak görüyoruz. Bir de bu kalkışma ve isyanın planlı ve örgütlü ve tüm devrimci demokratik güçlerle ortak ve  birlikte yapıldığını düşünürsek, yaratacağı etkiyi ve ortaya çıkaracağı muazzam gücü coşkuyla görebiliriz. Hak ve özgürlükler, kadın ve insanlığın ve doğanın özgürleşmesinin yolu buralardan geçecek!

-Korkunun en büyük düşmanı Cesarettir!

-Baskının, zulmün ve zorbalığın en büyük düşmanı Örgütlülük, Mücadele ve Direniştir!

-Selam olsun baş örtüsünü ateşe atıp,saçlarını bayrak yapıp direnenlere!