Kar tane tane düşüyordu!

Önümüzdeki 8 Mart, Newroz, 24 Nisan, 1 Mayıs, 6 Mayıs ve 18 Mayıs’a Melahat ve Yurdanur’un bilinç ruhuyla kuşanarak sarılalım bu anlamlı günlere ve  ardından halaylarımızın rotasını onların yürüdüğü patika yollarına çevirelim Artık her şiirimiz, her türkümüz ve her okuduğumuz kitap dağ kokmalı, kavgada tutuşulmalı,  ki Yurdanur ve Melahat yoldaşların sesine ses olabilelim….

HABER MERKEZİ(16.02.2018)-Berrak gök mavisinden kar tane tane düşüyordu yere. Duygular pelte pelte kaplanıyordu beyaza. Bugünkü düzenden uzaklaştıkça, duyguların, aşkın berraklığıyla özgür akan o mavi munzur kıyısında toplanıyordu bilge gülüşlü kadınlar…

Güneşli,  sıcak günler yerini rüzgarlı yağmurlara ve oradan tipi kara bırakmıştı. Kuşlar uçuşuyor, turnalar göç ediyor, dağ keçileri dağların zirvelerini mesken eylemişti. iklimlerin değişmesiyle doğadaki bütün canlılar kendi yaşam eylemine geçmişlerdi. Bu eylemin seyrine dalan gamze gülüşlü Yurdanur şöyle diyordu “insan, doğayı ve aşkı irdelediğimizde ufkumuz  yarınlara giderek zincirlerinden koparak özgür kadını da doğuracağını nasılda gösteriyor.” Ve ardından Melahat tamamlıyordu sözü “her şey sevgi ve paylaşımın ürünü olduğunu, ve bizde bunları halkımıza vermek için birer gönüllü yıldız savaşçılarıyız.” Evet, toprağa düşen her halk savaşçısı bir kızıl yıldızdır. O yıldızki ezilen halkların saflarında daima ufuktan umuttur yarınlara.

Ben bunları duyumsuyor, dinliyor ve bir insan olarak kendimi irdeliyordum. Kaç gün, kaç ay, kaç yıl oldu düzenden yada kökünden kopmamak? Bilemiyorum! Bir süre hep böyle düşündüm durdum haberi duyunca vede okuyunca…

Bilemiyorum, yüreğimizdeki sızıları dindirmek içinmidir bu yazmalarım. Yada vicdanen duyduğum utancımın bana yüklediği ‘demokratlık‘borcumu ödemekmiydi; Ödedimi acaba bu yazıyı yazmakla..? Sonra fotoğraflarda gördüm Yurdanur ve Melahat’ı. İkisininde omuzlarn kaplamıştı zülüf telli saçları. Duraksadım aniden; acaba parmakları her tetik düştüğünde neler düşünüyorlardı, neler düşlüyorlardı; Peki ya ben, ya biz ne düşünüyorduk..? Sonra sırtımı duvara yasladım durdum, düşündüm, düşledim ve kendi kendime mırıllandım ve sordum kendime soruyu; bu şehrin yanan gece sokak lambalarında, yada sabahın tan vaktinde şiir yazsam, veya bir filmin sanaryosunu tasarlasam hayalimde bu ‘demokratlık’görevimi yerine getirmiş oluyormuyum? Ardından 8 Mart’a bir panele katılıp şiir okusam bu insanlık sınavından geçermiyim? Peki bunları her sene yapmıyormuyum? Yapıyorum. Öyleyse neden hep aynı şeyi düşünüyorum. Bu benimkisi biraz bencillik değilmi? Evet, kesinlikle kökündeki damardan, dalındaki yaprağa kadar bencillik…

30 nolu bildiriyi yeniden açıp okuyorum. Hemen ardından Yurdanur ve Melahat’ın yaşam serüvenine göz gezdiriyorum. Melahat bir erkek yoldaşına şöyle demişti “yoldaş sen şuan güç olanı seçtin. Ama yaşamın en güzel ve en anlamlı olanı seçtin. Çünkü insanlığın ışık kaynağı sevgi, paylaşım ve bilinçtir. Bu bilinci toplumda paylaşım aşkıyla harmalanıp yoğrulduğunda o zaman insanlık gerçek özgürlük şarkılarıyla tanışacak. işte, biz bunun yaşam bulması için ezilen halkımızın gönüllü işçileriyiz.”

Evet, zorlu bir süreçtir hayat. Kolay olan tek şey ona ilgisiz kalmaktır. İlgisiz kalanda hayattaki güzellikleri kayıb etmiş demektir. Ya bu zorlu sürece omuz verip hayatın güzellikleriyle tanışacağız. Yada ilgisiz kalıp anlamsız bir hayatın içinde debelenip duracağız. Önümüzde duran bu iki seçenekten mutlaka birini seçeceğiz, bu tamamen yüregimizdeki duygularla ve beynimizdeki bilince bağlıdır. Ülkemizin gerçekliğinden kaynaklanan, başta egemen sınıfı ve buna pareler olarak erkek egemenliği kadın üzerinde her zaman bir baskı mekenizması mevcuttur. Burda kadına biçilen rolü hiç yazmaya gerek varmı? Evimizin içinde Annemizin durumunu ele alırsak, ülkemizde kadının vahim durumunu rahatlıkla görebiliriz.

Önümüzdeki 8 Mart, Newroz, 24 Nisan, 1 Mayıs, 6 Mayıs ve 18 Mayıs’a Melahat ve Yurdanur’un bilinç ruhuyla kuşanarak sarılalım bu anlamlı günlere ve  ardından halaylarımızın rotasını onların yürüdüğü patika yollarına çevirelim. Artık her şiirimiz, her türkümüz ve her okuduğumuz kitap dağ kokmalı, kavgada tutuşulmalı,  ki Yurdanur ve Melahat yoldaşların sesine ses olabilelim….

 Yurdanur ve Melahat yoldaşların anısına saygıyla

Not: Yurdanur Özkan ve Melahat Yalçın  15 Ocak 2005 de Dersim/Mazgirt’te  MKP-HKO saflarında faşizmle girdikleri çatışmada  ölümsüzleştiler.

 Fetih Koç