Kararlılık Silah, Dürüstlük Cephaneliktir!

Dürüstlük sorunu bir bilim sorunu, bir devrim ve sınıf mücadelesi sorunudur. Ve eğer dürüst olmak/olmamak bu kadar temel bir sorun ise, dürüstlüğün önemi üzerine daha fazla kanıt aramaya gerek yoktur. Dürüstlüğün iki sınıf arasında temel bir sınıf tutumu olarak tam bir doku farkı vardır.

“Her şeyin başı dürüstlüktür” sözü Marksistlerin düsturudur. Dürüstlüğe bu düzeyde gösterilen ciddiyet, onun alelade bir değer, boş bir erdem olmadığını kanıtlar. Kararlı, bilgili, yetenekli, cesaretli olabilir ve birçok meziyet taşıyabilirsin, bunların hepsi iyidir ama dürüst değilsen bunların hepsi anlamını yitirir. “Dürüstlüğün” istisnasız tüm toplumlarda ya da toplumsal yaşamlarda en yüce ve en saygın değer olarak karşılık bulması da onun insan açısından taşıdığı değeri, onun önemini bir kez daha ortaya koyar. Dürüst insanların her toplumda saygı gördüğü ve hatta dürüstlüğün düşmanlarını bile etkilediği bilinen gerçektir. “Düşmanım olsun ama dürüst olsun” gibi sözler de dürüstlüğün insan bilincine nasıl sirayet ettiğini ve toplumsal yaşam değerlerine ne kadar derin işlediğini işaret ederler…

Dürüstlük, ahlak ve etik sorunu olarak özel bir yüklenim taşır veya bu mecraya özgü bir değer olarak özel anlam taşır. Ahlaki değer ve erdemlerin toplamı esasta dürüstlük de ifade bulur. Fakat dürüstlüğün üstlendiği bu anlam, yani etik ve ahlaki değer ölçülerinin toplamı olarak taşıdığı bu anlam, yaşamın her hücresinde ve hemen her zerresinde geçerli olmak üzere, hiçbir yaşam alanı ve değerini ıskalamadan en geniş mecrada karşılık bulur. Bu anlamda, dürüstlük, sadece “her şeyin başı” değil, aynı zamanda her şey ve her süreçte geçerli olup, bu süreçlerin tümünde bulunması, aranması ve olması gereken kapsayıcı bir tutumdur. Bu kapsayıcılık hiçbir ögeye dışarda bırakmadığı gibi, siyasal yaşam ve değerleri açısından da aynılıkla geçerlidir. Ve aslında tamamen politik bir muhteva taşır. Çünkü, sadece ahlaki ve bilimsel özelliğiyle biçimlenmez, bilakis esasta sınıf tavrı, bilinci ve kültürüyle anlam kazanır. Dürüstlük proletaryanın ahlakı tavrıdır. Burjuvazi iki yüzlü ve sahtekarlık timsaliyken, proletarya dürüstlüğün bayrağıdır. Çünkü proletaryanın gizleyeceği ve gizlemeye ihtiyaç duyacağı bir köhnemişliği, gericiliği ve yalanı yoktur. Ama burjuva sınıf ve bilumum burjuva ve küçük-burjuva karakterin, kendi özünü ve gerçek yüzünü saklamak, gerçekleri çarpıtıp manipüle etmek, demagoji ve yalana başvurarak halkı kandırmak için yapmayacağı oyun yoktur.

Bilim ile dürüstlük kopmaz özelliklerdir. Sosyal bilimde dürüstlüğün ilk koşulu gerçeği olduğu gibi kabul etmek, ikincisi de onu ezilenlerin çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çaba harcamaktır. Bilimsel olmadan dürüst olunamaz, dürüst olmadan da bilimsel olunamaz. Ve şayet dürüstlük bilime, bilim de dürüstlüğe dayanmasaydı, insanlığın ortak ereği olarak evrensel ölçüde geçerli bir değer olamazdı. Ve eğer dürüstlük insan için bu yakıcı öneme sahip olmasaydı, yaşamsal sürekliliğini gerçeği saklama üzerine kurmuş halk düşmanı sınıf ve sistemleri dize getirmez, bu sınıfların dürüst görünmek için düştükleri komedi ve basitlikler sergiye girmezdi. Dürüstlüğün özelliklerinden biri, onun kolay taklit edilebilir olmamasıdır. Onun taklit edilmesi gerçeğini kolayca ortaya çıkarır çünkü. Çünkü, dürüstlük o kadar gerçek ve bilimseldir ki, sahte kopyası onun yanında eğreti kalarak hemen sırıtır.

Marks dürüstlüğün önemine dair keskin-iddialı sözler söylerken, kendisi de bilim ve sınıflar mücadelesi karşısındaki tutumu ve tüm yaşamıyla tepeden tırnağa dürüsttü. Dolayısıyla, Marks’ın tutumuyla oturduğu bu temel zemin dikkate alındığında, dürüstlüğün ölçüleceği en son kantar, bilim, bilimsel dünya görüşü ve sınıflar mücadelesi karşısında aldığımız yer ya da pozisyondur. Belirleyici temel budur… Dürüstlüğü çekip aldığınızda ne bilimden ne de devrimcilikten geriye bir şey kalmaz…

Dürüstlüğün önemi, Marks’ın; ‘’Her şeyin başı dürüstlüktür’’ sözüyle açık iken, yine Marks’ın; “Eğer hinliğine yorumlarsanız, Marksizm’i Markisizm’le mahkum edebilirsiniz” mealindeki sözüyle iyice yerine oturur, derin bir anlam kazanır. Zira, Marks’ın bu sözünde hareket edersek, dürüst davranmaz iseniz, yani bile-isteye yanlışa çeker iseniz Marksizm’i çarpıtabilir, kendisiyle dövüştürüp “mahkum” edebilir ve tasfiye edebilirsiniz. Evet dürüst olmaz iseniz Marksizm’i yine Marksizm karşısına dikebilirsiniz. Ama eğer dürüst olur iseniz Marksizm’i savunup geliştirebilir, değiştirme eyleminin kılavuzu olarak kullanabilirsiniz. Bu anlamda dürüst olunmaz ise Marksizm silahı süreklileştirilemez, geliştirilemez, aktüel tutulamaz. Çünkü, dürüstlük sorunu bir bilim sorunu, bir devrim ve sınıf mücadelesi sorunudur… Ve eğer dürüst olmak/olmamak bu kadar temel bir sorun ise, dürüstlüğün önemi üzerine daha fazla kanıt aramaya gerek yoktur. Dürüstlüğün iki sınıf arasında temel bir sınıf tutumu olarak tam bir doku farkı vardır.

Dürüstlüğün önemine ve vazgeçilmezliğine ilişkin bu vurguları yapmanın neden ihtiyaç duyulduğuna gelince; bir süreden beri bir dizi eleştiri, karalama ve saldırının çeşitli mecralarda yürütüldüğü bilinmektedir. Ve bu seviyesiz “eleştiriler” ekseri olarak devrimcilik defterini kapatarak bencil işlerle meşgul olanlar tarafından devrimci faaliyet yürütenlere dönük yapılıyor. Ya da devrimciliği kılıf olarak kullanan, yani kendi bencil yaşamlarına itibar kazandırmak için devrimci görünen ama özünde devrimciliği tüketmiş olanlar tarafından yapılmaktadırlar. Her iki durumda da hedef devrimci faaliyet yürüten devrimcilerdir. Bu tipleri gerçek devrimcilerden ayrıt etmenin en belirgin yolu dürüstlük çitasıdır. Lafta devrimci olanlarla gerçekte devrimci olanlar dürüstlük sınavında açığa çıkarlar.

Marksizm bilinci çarpık, bencil hırsları büyük ve egosu önde olan ve bir dizi sorunlu burjuva anlayışla sefalet sergileyen yaklaşımlar var ki, bunlar üzerinde durmak faydalı olmanın ötesinde, zorunludur. Çünkü, yalnızca dürüst olanlar devrimci olabilir, tersinden yalnızca devrimci olanlar dürüst olabilirler. Dürüst olmayanlar değil, dürüst olanlar kazanabilirler. Dürüst olmayan her şeyi kovmak ve dürüstlük ilkesini egemen kılmak elzemdir…

Anadan doğma alık anlayış ve yaklaşımların yumuşak karını dürüst olmamaktır. Dürüst olmadıkları için her türden bayağılık ve çirkefi potansiyel olarak taşırlar. Nasırlarına basılınca tüm kinini kusar, çirkefliğin her türüne başvururlar. Eleştiri adına hareket eder, eleştiri yürüttüklerini sanırlar ama bir tek politik argüman ortaya koymadan “armudun sapı üzümün çöpü”yle uğraşır, bu da yetmez kişiliklerine uygun bir “eleştiri” dili ve üslubu sergileyerek kalitesizliklerini ortaya sererler…

Bu anlayış ve yaklaşımların tipik özelliği, parti faaliyetlerindeki olumsuzluklara karşı sorumluluk duymazken, mesele kendileri olunca, yani egoları olunca derhal dikenlerini çıkarıp “en iyi savunma saldırıdan geçer” anlayışıyla şuursuzca saldırıya geçerler. Ne ki, saldırıları dürüst olmamalarına bağlı olarak çürük, kof ve burjuvacadır. İncinen egoları gözlerini öyle kapatır, beyinlerini öyle bloke eder ki, küçük beyinlerinde ne kadar hakaret ve saldırı sözcüğü varsa, bunları en bonkör davranışla eleştiri getiren muhataba sayıp saydırırlar. Çünkü acizdirler ve çünkü bilimden ve dürüstlükten uzak oldukları için saldırmaktan başka bir güçleri yoktur. Ne ki, her kabadayı nara attığı her alanı haraca bağlayamaz, saldırılarla boyun eğdirip biat ettiremez. Hele sefalet içindeki küçük-burjuva bencil beyinlerin çapsızlığı bunu hiç yapamaz…

Bunların karakteristik bir özelliği de keskin particilik, çizgicilik, devrimcilik şaklabanlığıdır. Normalde partiyle bağları tartışılır olduğu halde, parti faaliyetleri adına koca bir sıfır ortaya koydukları halde ve burjuva yaşamlarıyla çizgiyle zerre kadar alakaları olmadığı halde, üzerlerindeki eleştiriyi savuşturup boşa çıkarmak için samimiyetsizce çizgiye sarılıp partici kesilirler. İşte bu kadar dürüstler! En sol eleştiriler yürütmeyi ihmal etmezler ama iş yapma adına kayda değer bir iş de yapmazlar. Klasik burjuva tarz bunların da ruhudur; devrime ve devrimcilere saldırmak ve onları karalayıp yıkmak için onlardan daha devrimci görünmek(!) için faaliyet adına, çizgi ve örgüt adına bir yığın boş laf ederler, ama onu da pek becermezler. Ne bu kapasiteleri vardır ne de örgüt-çizgi-mücadele dertleri vardır…

Hata ve zaaflarına dönük eleştirilere karşı savunma kalkanı oluşturmak için, burjuva siyasete has dürüst olmayan laf kalabalığıyla eleştirileri dışa atmak, hatta pazarlığa, şantaja ve kirli üsluba başvurmak bir başka özelliğidir bu sefaletin. En yoz yaşam içinde bulundukları halde, bu halleriyle onlar ders vermeye yeltenen laflar ederler. Kişilikten bahsederler ama kişilikleri yozdur ya da nitelik yoktur. Çok iş yapmışlar gibi iddialı konuşurlar oysa yaptıkları iş yoktur. Ömürleri boyu yazmadıkları yazıları, egolarını tatmin, kinlerini kusmak ve eleştirenlere “gününü göstermek” için yazarlar.

Kibirleri yüksek olan bu tipler, övünecek şeyler bulurlar fakat övünç kaynağı yaptıkları şeylerin incir kabuğunu doldurmadığı da aşikardır. Buna karşın kendilerini başkalarıyla kıyaslayıp üstünlük taslamaktan geri durmaz, tam bir utanmazlık sergilerler. Mesela, örgütlü ya da örgütsüz mücadele içinde olmazlar ama mücadele edenlere en ağır laflar eder, utanmadan devrimcilik tartışması yürütürler. Oysa devrimciliği başkaları şahsında tartışmak için hiç değilse devrimciliğin yapılması gerekir. Ne ki, bu tipler devrimcilik yapmadıkları halde, devrimcilik yapanlara saldırır, onları devrimci olmamakla suçlarlar.

Çatlaklara oynamak, zaafları kullanmak, kendilerini kotarmak için hileye başvurmak, şantaj siyaseti yürütmek, demagojiye başvurmak ve kapalı tehditler yollamak bunların belirgin özelliğidir. Kendileri dürüst olmadıkları için karşısındakileri bu yöntemlerle baskı altına alabileceklerini sanırlar. Yılışık ve laubali davranışlar, net konuşmayıp elastiki sözlerle manevraya açık kapı bırakmak ve sözlerinin arkasında kararlıca durmamak, söylediklerini kolayca inkar etmek, sözlerini muğlak bırakmak ve aba altından sopa göstermek bunların tipik özelliğidir. Yalanla gerçeği yan yana getirmek, cılız iddiaları büyük iddialar gibi algılamak, boş laf kalabalığıyla önemli eleştiriler yaptığını, hatta ciddi bir mücadele yürüttüklerini sanmak bunların genel halidir. Bunlar esasta boş bir çuvaldırlar çünkü dürüstlükten yoksundurlar. Dürüst olmayanların ne mücadelede ne eleştiride ne de başka bir şeyde dirayetli olma barutları yoktur. Dürüstlük bu gibilerin zayıf karnıdır, bunlarda dürüstlüğün gücü yoktur!