Kazım Cihan: Kayyumlar Cumhuriyeti!

kayyum-saldrs-makeleTürk egemen sınıflar devletinin mekaniği koşullara bağlı olarak bazen İslam bazen Türk ulusu aklı etrafında ama ikisi birleştirilerek sürdürüle gelmiştir Öz hiç bir zaman değişmemiştir  Şimdi sözde sözleşme ve rızaya da, yasa ve anayasalara da artık gerek duyulmamaktadır. Bunlar bizim için şaşırtıcı değildir Hukuk her dönemin hâkim üretim ilişkilerini koruma ve ebedileştirmek ve meşruiyet kazandırmak için devreye sokulmuş aldatma perdesidir. Burjuva yasama da burjuva yürütme de öyle. Tüm bu olgular toplumun üretim tarzı ve üretim ilişkilerinden bağımsız, kendi başına özerk olgular değildirler. Bunlar, tamamıyla verili üretim ilişkileri ve üretim tarzının korunmasının, kitleleri bunları rıza gösterme haline getirmenin kılıflarıdır. Öyle iddia edildiği gibi burjuva egemenlik sistemlerinde, bu rıza ile yedeklenmiş kitleler, devletten apayrı bir sivil toplum dinamiği değildirler. Sınıf egemenliğini atlayarak onun çerçevesi içerisinde özgür olunabileceğini düşünmek, özerk olunabileceğini düşünmek, meseleyi devrimin dışında yasalar ve anayasalar çerçevesinde çözüme kavuşturma algısına sahip olmak, korkunç bir yanılsamadır. Bunu öteden beri tekrar etme durumundayız. Türk egemenler anayasasında ” özgürlük” adına bolca vaatler var. Peki, fiili durum nedir? Fiili durum egemen devlet sisteminin korunması için gerekenin yapılmasıdır. Şimdi yapılan da budur. Boş hayallere yer yok, demokratik mücadele, demokratik mevzilerin korunması için mücadele gereksizdir demiyoruz. Ancak aslolan devrimdir. Devrime sarılarak ne varsa kazanabileceğiz, ondan koparak ne varsa kaybedeceğiz. Orta yol yok!!

HABER MERKEZİ (13.09.2016)-“Yeni Kanun Hükmünde Kararnameyle” (KHK) belediyelere kayyum atamasıyla, faşist diktatörlüğün yeni restorasyonu, yeni bir aşamaya ulaştı. Elbette içerik hep aynıydı. Ancak çöken ve kriz içinde debelenen sistemin, yeniden restorasyonu doğrultusunda oluşturulan konsept çerçevesinde, sultan Recep Tayipin kayyumları, zaten burjuva egemenlik sisteminde göstermelik olan seçmen ve halk iradesini laf olarak ta yeni uygulamalarla lügatten sildi. Üstelik darbeye karşı mücadele adına bu her darbeyi kat be kat aşan darbe, gerçek hedeflerine vurmaya başladı. İlk etapta 50 bin emekçi tasfiye edilerek issiz kılındı. 11.500 KESK üyesi açığa alındı. Binlercesi de hedeftedir. Neo liberal yağmalamaya adapte olmayan diğer burjuva ekonomik kaynaklar talan ediliyor. Gerçi Türk burjuvazisi zaten böylesine gasplar üzerine üretilmişti. Şimdi bir Recep Tayyip ekonomisi inşa ediliyor.

15 Temmuz darbesi bahane. Ama RTE yapılanması, yani gerçek darbe şahane (!!!) Faşist diktatörlük rejiminde parlamento, faşizmin gerçek ruhunu “demokratik” bir parlamentoyla örtme örtüsü olduğunu, hükümetlerin göstermelik rolünü, seçimlerin kitleleri yanıltma aracı olarak kullanıldığını hep söyleye geldik. Bugün yaşanılanlar tüm bunların herkes tarafından görülmesini sağlayacak çıplaklıktadır. Hükümet yok, kanun hükmünde kararnameler rejimi var. Tartışma yok, sultanın buyrukları ve fetvaları var. Parlamento mu? O hiç yok! Ve de 15 Temmuz sonrası CHP ve MHP`de ifadesini bulan siyasal partiler de Yenikapı denilen tekçi, inkârcı, imhacı faşizm mutabakatına zaten tabidirler. Şimdi fiili başkanlık rejimi temelinde tamamıyla yedeklenmiş durumundadırlar. Ve evet simdi dizginsiz açık “sivil” bir faşist diktatörlük gerçeği yaşıyoruz. 12 Eylül ruhu, 11 Eylül KHK”lar ile tekrar yükseltildi. 16 Temmuz”dan itibaren RTE rejimi, bir darbe mağduru edebiyatı ile meşrulaştırılmak isteniyor. Türk İslam gladyosu iş başındadır. 600 bin eğitilmiş polis gücü, 198 bin jandarma, 6 bin sahil güvenlik ve 10 binlerce özel korucuları ile Gladyo ordusu, Türk egemen sınıflar ordusuna paralel olarak RTE komutasında örgütlenmiş bulunmaktadır. Değim yerindeyse tam bir gestapo-SS-Nazi misali Devlet! RTE, Führer olarak boy veriyor. İktisadi, siyasi ve tarihsel koşullar itibarıyla Türk egemen sınıflar devleti, öteden beri zorunlu faşist bir biçim kazanmıştır. Yine de krizlerden kurtulamamıştır.

Çöken rejim, yeni bir restorasyon stratejisiyle Türk İslam eksenli yeniden restore edilmeye çalışılmaktadır. Nasıl Sur, Cizre, Şırnak ve 10″larca Kürt ilini tanklarla, toplarla, uçaklarla yıkıp-tahrip ederek ve Cerablus işgalleriyle tamı tamına bir saray darbesi vardır. 1980 – 12 Eylül operasyonunun şimdiki tarihsel koşullardaki siyasal İslam eksenli bu yeniden üretimi barizdir. Siyasal İslam’ın “ılımlı” ve “radikal” diye özleri, farklı iki biçimi yoktur. Bu biçimlerin her biri tarihsel koşullarda siyasal İslam’ın aldığı şekillerdir. ISID ve RTE aynı özün versiyonlarıdır. Türk egemen sınıflar devletinin mekaniği koşullara bağlı olarak bazen İslam bazen Türk ulusu aklı etrafında ama ikisi birleştirilerek sürdürüle gelmiştir. Öz hiç bir zaman değişmemiştir. Şimdi sözde sözleşme ve rızaya da, yasa ve anayasalara da artık gerek duyulmamaktadır. Bunlar bizim için şaşırtıcı değildir. Hukuk her dönemin hâkim üretim ilişkilerini koruma ve ebedileştirmek ve meşruiyet kazandırmak için devreye sokulmuş aldatma perdesidir. Burjuva yasama da burjuva yürütme de öyle. Tüm bu olgular toplumun üretim tarzı ve üretim ilişkilerinden bağımsız, kendi başına özerk olgular değildirler. Bunlar, tamamıyla verili üretim ilişkileri ve üretim tarzının korunmasının, kitleleri bunları rıza gösterme haline getirmenin kılıflarıdır. Öyle iddia edildiği gibi burjuva egemenlik sistemlerinde, bu rıza ile yedeklenmiş kitleler, devletten apayrı bir sivil toplum dinamiği değildirler. Sınıf egemenliğini atlayarak onun çerçevesi içerisinde özgür olunabileceğini düşünmek, özerk olunabileceğini düşünmek, meseleyi devrimin dışında yasalar ve anayasalar çerçevesinde çözüme kavuşturma algısına sahip olmak, korkunç bir yanılsamadır. Bunu öteden beri tekrar etme durumundayız. Türk egemenler anayasasında ” özgürlük” adına bolca vaatler var. Peki, fiili durum nedir? Fiili durum egemen devlet sisteminin korunması için gerekenin yapılmasıdır. Şimdi yapılan da budur. Boş hayallere yer yok, demokratik mücadele, demokratik mevzilerin korunması için mücadele gereksizdir demiyoruz. Ancak aslolan devrimdir. Devrime sarılarak ne varsa kazanabileceğiz, ondan koparak ne varsa kaybedeceğiz. Orta yol yok!!

Kazım Cihan

http://www.halkingunlugu.org/