Dersim’e dönük saldırılar omuzlanacaksa, bu yalnızca ve yalnızca demokratik ve devrimci bir savunma, omuzlama olacaktır Ne bölgeci, ne yöreci, ne de feodal duygularla Dersim savunulamaz Dersim salt bir coğrafya değil, demokratik kültür ve değerleri temsil eden siyasal kimlik muhtevasıyla önem kazanan bir coğrafyadır
DERSİM (20-01-2020) Dersim’in ezeli yarı özerk ya da eyalet statüsüymüş. Gerek tarihçi ve araştırmacılar, gerekse de bu yakın geçmişin yaşayan tanıkları tarafından kulaklarımıza fısıldanan böyleydi. Devletten bağımsız/tam bağımsız olmasa da, Dersim bu yakın geçmişinde devlete asker ve vergi vermezmiş, kendi kültür ve değerlerine uygun biçimlenen kurallara göre toplumsal bir yaşam sürermiş… Rivayet değil, gerçek yaşammış bütün bunlar… Yaşayan tanığı olmadık bu geçmişin ama yaşayanlarından dinledik, tarihten ve araştırmalardan öğrendik bu gerçeği… Dersim’e ait bu tarihin aynı döneminde Dersim’e has uygulanan devlet politikaları ve yetmeyince gerçekleştirilen Dersim soykırım katliamı gerçeği teyit etmektedir ki, Dersim’e dair anlatılanlar tamamen ve beklide azı olmak üzere hepten doğruymuş… Devletin soykırım katliamı gerçekleştirmesine varan bu şer-i alakasına maruz kaldığına göre, Dersim’in belirtilen nüansları zorlayan bir statüde olduğu kesindir. Devlet otoritesiyle mesafeli olup onu içselleştirmediği, tersine kendisini yönetmede kesin bir yönelime sahip olduğu ve kuşkusuz ki kendisine ait bir kimlik iddiası ortaya koyduğu her bakımdan anlaşılmaktadır…
Dersim’in ‘’ehlileştirilerek’’ devlete entegre edilmesi, Türkleştirilerek asimile edilmesi, Asiliğinin ezilerek boyun eğdirilip teslim alınması ve Türk hakim sınıfları Kemalist iktidarının değimiyle ‘’Çıban’ın deşilmesi’’ hedefleriyle, seferler düzenleyip zaferler kazanmayan devletin tekçi-faşist ve asimilasyoncu-kırımcı saldırganlığına maruz kaldığı artık inkar edilemez bir gerçektir. Devletlerin arşivlerindeki tarihi belgeler, yaşayanlar tanıklar ve tüm araştırmalar Dersim’in maruz kaldığı katliamı çıplak biçimde gözler önüne sererek kanıtlamaktadır… Bu belgelerde, tam da Dersim katliamının hemen ön günlerinde Türk devletinin Almanya’nın zehirli gazlar talep edip aldığı ve yine Dersim katliamında fiilen görev alan dönemin yetkili askerlerinin Dersim’de ‘’kapısı kapatılmış-örülmüş mağaralara sıkışan insanları mağaralara gaz sızdırarak katlettiklerini’’ açıklaması, Dersim katliamında bulunan askerin günlüğünde yer alan ayrıntılı bilgilerde yer alan katliam gerçeğinin boyutu, bizzat ‘’TC’’ devletinin arşivlerinde yer alıp da açıklanmayan belgeler, 38 katliamını yaşamış Dersim’li yaşlıların canlı tanıklıklarıyla anlattıkları, belgesellerde ve araştırmalarda ortaya konular belge ve bilgiler Dersim’de vahşi katliamın gerçekleştirdiğini gün gibi ortaya koymaktadır. Siyasi saiklerle ve tam bir iki yüzlülükle de olsa, ‘’TC’’ devletinin mevcut siyasi iktidarı durumundaki Erdoğan-AKP iktidarının siyasi rant devşirme hesaplarıyla Dersim katliamıyla ilgili itirafları da gerçekleri ortaya dökmektedir. Öyle ki, ‘’TC’’ devleti cumhurbaşkanı/başkanı Erdoğan bizzat kendi ağzıyla Dersim katliamını itiraf edip açıklamaktadır. Lakin tasası başka olduğu için sadece dillendirmekle yetinip gereğini yapmaktan imtina etmektedir. Buna karşın, devletin başındaki en yetkili ağzın Dersim katliamını itiraf etmesi, hukuken yeterli bir kanıt, dikkate alınması gereken itiraf ve suç duyurusu beyanı olarak kabul edilmeye yeterlidir. Bu, devletin itirafıdır! Devlet bu katliamı gerçekleştirdiğini itiraf etmiştir! Fakat burjuvazi iki yüzlülükten gerçek bir adım beklenemez. Zira itiraf edilmesine karşın, ne bir mahkeme açılmakta, ne katliamla yüzleşilmekte, ne mağduriyetler giderilmekte, ne de özür dilenmektedir… (Erdoğan dil ucuyla bir özürden söz etse de, gereğini hiçbir biçimiyle yerine getirmemiş ve Dersim katliamını siyasi kaygıları ve çıkarları için kullanmaktan sakınmamıştır…) Burjuvazinin Dersimlilerin acılarıyla oynama ve onların acılarını siyasi rantlarına meze etme iki yüzlülüklerine itibar etmemektedir. Ve elbette, Dersim bu hesaplaşmayı unutmamış, unutmayacaktır! Meselenin özü budur…
Devletin Dersim üzerindeki politikası sistemli olarak sürüyor
Burjuvazinin ve Erdoğan iktidarının ikiyüzlü olup itibar edilemez olduğu, sadece bu kadarıyla değil, dünden bugüne Dersim’de yaşananlar, aktüel olarak yaşanmaya devam eden ve uygulanan devlet politikalarıyla yeniden ve yeniden tescillenmektedir. Yukarıda devletin Dersim’e dair politika ve saldırılarının, nihayet soykırımcı katliamının altını çizdik. Ki, bu katliamın sistemli bir kıyım olduğu, belli bir zaman dilimine yayıldığı, belli amaç, hedef ve planlamalar temelinde yürütüldüğü ve en önemlisi de katliama paralel olarak gerçekleştirilen sürgünlerle Dersim’in birliği ve bütünlüğünü yok etmeyi hedeflediği, Dersim gerçeğine nokta koyulmak üzere, kadınların karnındaki bebelerin süngülenmesine varan her türlü vahşetin uygulandığı bir amaç güdüldüğü açıktır…
Dahası, bu sistemli ‘’yok etme’’ saldırısı(gerek fiziksel, gerekse de etnik kimlik yapısı ve bütünlüğü vb bakımından), salt katliamla ve sadece o dönemle sınırlı kalmayıp, doğrudan devlet merkezli plan-projeler temelinde fiziksel imha ve etnik yapısının asimile ederek değiştirilmesi içeriğinde, bütünlüklü ve sistemli bir saldırı olarak sonraki yıllardan günümüze kadar devam ettirilerek sürdürülmüştür, sürdürülmektedir. Geçmişteki ‘’Dersim kanunları’’ bugün başka isim ve uygulamalarla devam ettirilmektedir. Uzun yıllar uygulanan OHAL ve 93-94’lerde köylerin yakılıp yıkılarak(ve katliamlar gerçekleştirilerek) boşaltılması, zorla göç ettirilmesi, yiyecek ihtiyacının izne ve kiloya bağlanması, hatta Mekap ayakkabılarının yasaklanması, atlara kimlik verilip numaralandırılarak kontrole alınması, aktüel olan Baraj ve HES yapımları, kültürel erozyon ve yozlaştırmaya dönük özel uygulamalar, işbirlikçileştirme ve ajanlaştırma çalışmaları, bali-uyuşturucu kullanımı ve esrar üretiminin, dolayısıyla suçların teşvik edilmesi, gençliğin uyuşturucu batağına çekilmesi, keyfi yasaklar, operasyonlar, aramalar, kontroller, muhtar ve köylülerin, yaylacı ve esnafın karakola gitme zorunluluğuna tabi tutulması, giriş çıkış kontrollerinin modern kamara sistemleriyle donatılması, şehrin bu kameralarla donatılması, bariyer ve duvarların çekilmesi, karakollardan Kalekol yapımlarına geçerek Dersim coğrafyasının tam bir askeri alana ve açık hapishaneye çevrilmesi, saymakla bitiremeyeceğimiz baskı, yasak ve zulüm türü, devletin Dersim üzerindeki şer-i politikasının sistemli olarak baki olduğunu, devam ettiğini göstermektedir…
Bu sistemli saldırı ve yozlaştırıp çürüterek çökertme politikasının en aktüel bazı örnekleri ise, askeri-polisiyle ve satılık unsurlarıyla Dersim halkı ve gençliğini adi suçların içine çekme, değerlerinden uzaklaştırıp yozlaştırma, ahlaki çöküntüye sürükleme ekseninde cereyan etmektedir. Elbette aynı unsurları eliyle cinayetlerin işlenmesi, taciz-tecavüzlerin yaygınlaştırılması, kadına dönük suç ve cinayetlerin teşvik edilmesi, öğrencilerin tehdit edilerek işbirlikçileştirilmesi veya Dersim’i terke zorlanması, öte taraftan özellikle üniversiteye siyasal dinci cemaat ve tarikat üyeleri eğitim görevlilerinin yerleştirilmesi, bu temelde cemaat-tarikat örgütlenmelerinin geliştirilmesi, Dersim’in demokratik kültür ve yapısının bozulmasına ve aydınlık yüzünün karartılmasına dönük her türlü hile ve kirliliğin devreye sokulması, para zoruyla yoksulluğun satın alınıp insanları kirlilikler batağına çekilmesi gibi çalışma ve saldırılar gündemdedir… Burada, yani Dersim’de, demokratik hakların kullanılması keyfi biçimde yasaklanmaktadır. Çeşitli bölgeler keyfi biçimde ‘’yasak bölge’’ ilan edilmektedir. Köylülerin ve hayvancılık yapan köylülerin yaylalara çıkması keyfi biçimde yasaklanmaktadır. Köylülerin boşaltılmış olan köylerine dönmeleri keyfi biçimde yasaklanmaktadır. Sanatçıların her yerde seslendirdiği türküleri Dersim’de söylemesi keyfi biçimde suç sayılarak tutuklanma gerekçesi yapılmaktadır. İşbirlikçiliği kabul etmeyeni öğrenciye verilen yeşil kart veya burs bu vesileyle keyfi biçimde iptal edilmektedir… Bunlar yetmiyor devlete. En eğitimli ve uzman kafa tasçı katil, tetikçi ve çeteci suç mangalarını yığdığı Dersim’de, bu unsurları vasıtasıyla her türlü kirliği yaygınlaştırıp geliştirmeye çalışmakta, oyun ve entrikalarla insanlar kirli tuzaklarına düşürülmekte, zor ve şiddet kullanılarak insanlar baskı altına alınıp tehditlerle istemediği işlere zorlanmakta, en ağır baskılarla insanlar bunalımlara sürüklenmektedir. Ya devletle çalışıp Erdoğan iktidarına oy-destek vereceksin, ya da devlet dairelerinde işlerin görülmeyecek, iş bulamayacaksın, dolayısıyla açlık ve çaresizlik içinde bir yaşama mahkum olacaksın gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktadır insanlar. Yoksulluğun ve çaresizliğin derin girdabına itilerek bunalıma sürüklenen insanlar nihayetinden intihara sürülmektedir. İşte Dersim’de nadir görülen intihar olaylarının son zamanlardaki artışının-görülür olmasının arkasındaki gerçek tam da budur. İnsanların Dersim’de görülmedik biçimde çeşitli suçlara meyil etmesi ve bu suçların son zamanlardaki artışı, intihar ve diğer adi suçların görülmesi tam da bundandır. Ve bu suç ya da gelişmelere neden olan şey doğrudan devletin Dersim’e dönük özel politika ve uygulamalarıdır…
Göçertilmek istenen Dersim’i öz dinamikleriyle buluşturup saldırılara karşı direnme iradesiyle ayağa dikilmelidir
Bütün bu uygulama ve saldırılar kuşkusuz ki, Devlet-Dersim ezeli çelişkisinden bağımsız değildir. Yani, Dersim’e dönük dünün devlet politikası sistematik olarak devam etmektedir. Ancak meselenin hepsi bununla sınırlı değildir. Dersim geneli ekseri olarak aydın ve demokrat kimliğe sahiptir. Bu, fiilen devletle çelişme ve ona karşı muhalefet veya mücadele durumunda olma anlamına gelir. Yerli değer yargıları ve ilişkileri kapsamında Dersim CHP’ye sürekli oy vermiş olsa da bu, Dersim halkının CHP’yi sol parti olarak görmesi yanılgısından ileri gelmektedir. Ki CHP’ye paralel olarak ve daha fazlasıyla Dersim diğer demokratik parti ve devrimci kurumlara oy vermektedir. Dolayısıyla Dersim’in öyle ya da böyle sol kimlik ve tercihte olduğu, dolayısıyla faşist iktidar(kamuflaj kullanan CHP’yi saymazsak) partilerine oy verip onları desteklemediği söylenebilir. AKP’nin Dersim’de her şeye karşın istediği oyu almadığı aşikardır. Yine yerel seçimlerde SMF adayının belediye başkanlığına seçilmesi de Dersim’in bu sol ve devrimci tercihini göstermektedir. Burada es geçmemek gerekir ki, SMF’nin Dersim’deki etkisi sıradan bir durum değildir. SMF daha ciddi örgütlenip çalışarak çok daha etkili sonuçlar alma potansiyeli ve şansına her zaman sahiptir Dersim’de. Ve hemen altını çizelim ki, devletin Dersim’e dönük yozlaştırma, çökertme ve bilumum saldırılarına karşı alternatif olarak karşı koyup püskürtme göreviyle karşı karşıyadır. Bu olanaklara genel olarak sahiptir de. SMF Dersim’de devletin saldırılarını boşa çıkarma şansına sahip olan en etkili güçtür. Bu bilinçle hareket edip örgütlenmelerine, kurumsallaşmalarına ağırlık vermesi bu bakımdan elzemdir. Evet, SMF’nin Dersim’deki etkisi özellikle yerel seçimleri kazanmasıyla kanıtlanmıştır. Devletin bu gerçek karşısında özellikle Dersim’de SMF’ye dönük daha azgın ve amansız saldırması mümkündür, gerçektir de. Fakat, SMF Dersim halkından destek alma gibi büyük bir avantaja, hatta bu anlamda yenilemez güce sahiptir. SMF bunu asla unutmamalıdır. Özellikle yerel yönetimde olma avantajını da kullanarak, Dersim’de yürütülen yozlaştırma, çürütme, suça teşvik etme ve yabancılaştırma saldırılarına karşı ciddi bir irade gösterebilir, göstermek durumundadır. Nitekim önemli bir irade ortaya koyduğu da açıktır. Daha etkili ve daha kapsamlı bir kitlesel karşı koyuşu örgütlemek SMF ve kurumsal çalışmalarının önemli görevi olmak durumundadır. Göçertilmek istenen Dersim’i öz dinamikleriyle buluşturup saldırılara karşı direnme iradesiyle ayağa dikilmelidir…
Dersim’in aydın ve demokratik kimliği kadar, Dersim’deki devrimci/komünist hareketin kök tutma gerçekliği de devletin sistemli saldırılarında başka bir vesiledir. Ki, Dersim’de devrimci ve Komünist hareketin kesintisiz mücadele varlığı, bu demokratik ve aydın potansiyeli etkileyerek devrimci kimliğinin öne çıkmasına yol açmıştır. İşte devletin sistemli saldırganlığının amansız Dersim düşmanlığına dönüşerek devam etmesinin, aktüel olarak gündemde olmasının esas sebebi budur; devletin bundan duyduğu korkudur.
Dersim salt bir coğrafya değil, demokratik kültür ve değerleri temsil eden siyasal kimlik muhtevasıyla önem kazanan bir coğrafyadır
Bugün yaşanan gelişmelerle, Dersim’in devletin hedefinde olup, yabancılaştırmaya ve çökertmeye dönük kirli oyunların yeni mizansenlerle sahnelendiği yeni hilelerle karşı karşıya olduğu izlenmektedir. (Dersim’in tarihte başa çıkmadığı şey devletin hilesi olmuştur ki, bu akıldan çıkarılmamalıdır.) Bu hile ve kirli oyunların deşifre edilerek Dersim halkının uyarılıp bilinçlendirilmesi, yozlaştırma ve çürüterek göçertme politikalarının savuşturulması ancak etkili bir kitle çalışmasıyla mümkün olacaktır. ‘’Hilelerle başa çıkamasa da’’ boyun eğmeyen Dersim bu saldırıları püskürtmeye yeteneklidir. Bu yetenek aydın ve demokrat karakterden geldiği kadar, devrimci ve sosyalist hareketin potansiyel dinamiğiyle anlam kazanmaktadır. Dersim’in karşı karşıya olduğu mevcut saldırı aslen demokratik, devrimci ve sosyalist değer veya dinamiklere bir saldırıdır. Muhalif ve mücadeleci kimliğe saldırıdır. Saldırının bu kapsam ve niteliği, sadece Dersim halkını değil, aynı zamanda demokratik, devrimci ve sosyalist güçleri de ilgilendirip görevli kılmaktadır. Devlet-iktidar merkezli sistemli gerici saldırı furyası, kitlesel ve devrimci hareketin birleşik mücadelesi ile göğüslenmek durumundadır. Saldırıya uğrayan yalnızca Dersimlinin değerleri değil, İstanbullu, Konyalı, Siirtli halkın ve nihayetinde demokrasinin, devrimin değerleridir. Bundandır ki, Dersim’e dönük saldırılar ortak mücadelenin bir parçası ve konusu olarak ele alınıp omuzlanmak durumundadır. Dersim belediyesi, coğrafyadaki tüm aydınlara çağrı yaparak kamuoyu oluşturmada ve Dersim halkına çağrı yaparak kitlesel tepkiyi büyütmede rol almalı, tüm demokratik, devrimci ve sosyalist güçler bu mücadelenin öznesi olarak kitlesel tepkide yer almaya çağrılmalıdır. Dersim yoğun çalışmalar biçiminde mahalle-mahalle bilinçlendirilmeli, örgütlenmeli ve karşı koyuşa davet edilmelidir. Daha doğrusu zaten var olan kitlesel tepkinin daha da büyütülmesi, en geniş kitlesel katılımlara ulaştırılarak istikrarlı bir mücadelenin geliştirilmesi için çalışılmalıdır. Her Dersim’li bu çalışmanın öznesi olduğu gibi, her demokrat, devrimci, sosyalist kurum da aynı biçimde bu mücadelenin öznesi olmalıdır…
Dersim’e dönük saldırılar omuzlanacaksa, bu yalnızca ve yalnızca demokratik ve devrimci bir savunma, omuzlama olacaktır. Ne bölgeci, ne yöreci, ne de feodal duygularla Dersim savunulamaz. Dersim salt bir coğrafya değil, demokratik kültür ve değerleri temsil eden siyasal kimlik muhtevasıyla önem kazanan bir coğrafyadır. Dersim yüzü aydın, niteliği demokrat, potansiyeli devrime açık bir kimliktir. Sahiplenilmesi gereken de, devrimci hareketin genel savunusunu gerektiren de bu gerçektir. SMF özel bir misyona sahip olsa da, politik niteliği bakımından Dersim tüm demokrat ve devrimcileri ifade eden özelliğiyle onların ortak bir değeridir. Ki, saldırılara maruz kalmasının esas nedeni de Dersim’in tüm devrimci harekete hitap edip açık olan bu demokrat niteliği ve devrimci zemindir…
Devlet Dersim’de adi-adli suçların olmaması veya az olmasından rahatsızdır! Neden rahatsızdır? İntihar ve bunalımın olmamasından rahatsızdır! Neden rahatsızdır? Devlet Dersim’de kadına dönük şiddetin az olmasından ve kadın cinayetlerinin az olmasından rahatsızdır! Neden rahatsızdır? Devlet Dersim’de hırsızlık, uyuşturucu, taciz-tecavüz, çetecilik, cemaat-tarikatçılık suçlarının olmaması veya az olmasından rahatsızdır! Neden rahatsızdır?… Çünkü devlet, Dersim’in aydın ve demokrat olmasından, devrimcilere dost olmasından, gericileştiremediğinden, oy alamadığından, muhalif ve mücadeleci yapısından rahatsızdır! Politik duruş ve kimliğinden, devrimci ve sosyalist savaşın destekleyicisi kimliğinden rahatsızdır… Devlet ve siyasi iktidarlarının Dersim’e saldırılarında amansız olması ve sınır tanımaması tam da bundandır. Eklenmeye değerdir ki, Dersim’in mezhepsel kimliği de Sünni-İslamcı siyasal iktidar tarafından bir kambur olarak görülmektedir. Siyasal dine uzak ve seküler yaşam tercihi de faşist iktidar tarafından suç sayılmaktadır. Dersim’in potansiyel suçlu görülmesi ve sistemli saldırılara kadir görülerek her türlü baskının reva görülmesi bu kimliğinden de beslenmektedir. Çünkü gerici egemen sınıflar Sünni-İslam ideolojisinden feyiz almaktadırlar. Yine Dersim’in Kürt kimliği gerici egemen sınıfların Dersim’e bitmeyen düşmanlıkla saldırmasının başka bir nedenidir. Çünkü gerici egemen sınıflar ırkçı-şoven Türk milliyetçiliğinin tekçi paradigmalarına sıkı sıkıya bağlıdır… Şimdi Dersim halkı ve demokratik, devrimci, sosyalist güçler şu ikilemle karşı karşıyadır; ya faşizme teslim olmuş pozitif değerlerinden uzaklaştırılmış, dolayısıyla teslim alınmış bir Dersim ya da aydın ve demokratik kimliğini koruyarak, başta egemen gericilik olmak üzere, her türden gericiliğe karşı muhalefet ve mücadele zemininde onurlu bir Dersim! Burjuvazinin yararına mı bir Dersim, devrimin yararına mı bir Dersim? Bütün mesele budur. Dersim’in gerici saldırılara karşı savunulmasında belirleyici tercih bu ikilemde ayrılır. Nerde olursa olsun her Dersim’linin sesini yükselterek saldırılara karşı politik kampanya yürütmesi görevdir.