‘’Koalisyonlar döneminin kapanması’’ tek adam diktatörlüğüne gidiştir!

Anayasa değişikliğiyle ‘’Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’’, yani başkanlık sistemini savunan tepeden aşağıya kadar tüm Külliye eşrafının başkanlık sisteminin avantajı olarak övünerek propaganda ettikleri konulardan biri, yapılan değişiklikle getirilen sistemin Koalisyonlar dönemine son vereceği meselesidir Getirilen sistemle daha hızlı kararlar alınabilip hükümet krizlerinin çıkmayacağını, iktidar tarafından-başkan tarafından istenen şeyin ya da kararın kolayca çıkarılıp gerçekleştirileceğini bolca propaganda etmekte ve bunu iyi bir şey, gelen sistemin üstün yanı olarak vaaz etmektedirler. Bunları, Erdoğan ve AKP yetkililerinin yanı sıra, siyasette, hukukta, gazetecilikte, akademisyenlikte vb tamamen “uzman” olan bol unvanlı mürekkep yalamış cahiller savunup dillendirmektedirler…

HABER MERKEZİ (24-02-2018)- İktidarın stratejik planı her vesileyle açıkladığı gibi başkanlık sistemi veya başkanlık sisteminin ‘’Türk Tipi’’ dedikleri malumun ilanı Erdoğan sultanlığı biçimdir. Bunun mevcut aşamadaki taktiksel evresi ‘’Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’’ dedikleri ve başkanlık sistemini yumuşatarak halka yutturmaya çalıştıkları evredir. Bu evrenin makyaj ve yumuşatmalara gerek duymayarak alenen Başkanlık Sistemine taşınacağı aşikarken, iktidar sahipleri bu planını-hedefini gizlememekte, açıkça ifade etmektedirler. Dayatmalarını sindirerek aşama aşama yaşama geçirmeyi bilinçli bir plan olarak uygulamaktadırlar.  Böylece destekçiler çoğaltmakta, toplumu alıştırmakta ve sürece yayarak tepkileri azaltmaktadırlar  vb vs… Dolayısıyla bugün, stratejik hedefleri olan Başkanlık Sistemini veya onun mevcut aşamasını ‘’Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’’ olarak biçimlendirip adlandırmaktadırlar.

Bu planla oldubittiye getirilerek gündeme alınıp gerçekleştirilen anayasa değişikliği meclis maratonundan sonra referanduma götürülmektedir. Referandum tarihi Nisan ayı olarak belirlenmiş durumdadır. Değişikliğin meclisten geçirilme aşamasından itibaren ve özellikle de referandum tarihinin belirlenmesiyle mesele üzerindeki tartışmalar giderek yoğunlaştı. Seçim çalışmaları da siyasi partiler ve cumhurbaşkanı tarafından toplantı ve mitingler şeklinde başlatıldı.

Bu süreçte devrimci ve demokratik güçlerin esası doğru taktik siyaset izleyerek somut tehdidin savuşturulmasına dönük ‘’HAYIR’’ tavrını geliştirdiler. Dolayısıyla sürece dair tartışmalara esasta bu tavırla katılmış oldular, olmaktadırlar. Yazımızın konusu devrimci hareketin tavrı veya referandumda izlenmesi gereken siyaseti vb vs konu almadığı için bu konuyu daha fazla açmadan geçiyoruz.

Burjuva cephede, burjuva düzen partileri veya güçleri arasında ciddi bir tartışmanın yaşandığına tanık olmaktayız. Ki yazımızın konusu doğrudan bu tartışmalarda açığa çıkan ironik durumu içermektedir. Sağıyla ‘’soluyla’’ burjuva cenahın söz konusu tartışmalarda düştüğü ironi, demokrasi anlayışı ve algısı üzerinedir ki, anayasa değişikliğini savunanların da demokrasi adına karşı çıkanların da son derece geri ve gülünç oldukları rahatlıkla izlenebilmektedir.

Anayasa değişikliğiyle ‘’Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’’, yani başkanlık sistemini savunan tepeden aşağıya kadar tüm Külliye eşrafının başkanlık sisteminin avantajı olarak övünerek propaganda ettikleri konulardan biri, yapılan değişiklikle getirilen sistemin Koalisyonlar dönemine son vereceği meselesidir. Getirilen sistemle daha hızlı kararlar alınabilip hükümet krizlerinin çıkmayacağını, iktidar tarafından-başkan tarafından istenen şeyin ya da kararın kolayca çıkarılıp gerçekleştirileceğini bolca propaganda etmekte ve bunu iyi bir şey, gelen sistemin üstün yanı olarak vaaz etmektedirler. Bunları, Erdoğan ve AKP yetkililerinin yanı sıra, siyasette, hukukta, gazetecilikte, akademisyenlikte vb tamamen “uzman” olan bol unvanlı mürekkep yalamış cahiller savunup dillendirmektedirler…

Bunların karşısına aynı unvanlarla oturup demokrasi adına sistem değişikliğini eleştirenler de sükut içinde bu ‘’büyük avantaj ve sistemin üstünlüğü olan iyi şeyi’’ dinleyerek bocalamaktadırlar. Yani, bunlar da koalisyonlar döneminin kapanmasını vb. iyi bir gelişme ve avantaj olarak kabullenmektedirler. İstisnai olarak karşı çıkanların olduğunu ama bunların da güç biçim ve doğru zeminde karşı çıkamadıklarını söyleyelim…

Bu tartışma düzeyi burjuva entelektüellerin aslında ne kadar da geri olduklarını ya da bilim ve gerçekler karşısına dürüst olmayıp ilgilerini bir kenara bırakıp kendilerini de inkar ederek ve gülünç düşürerek egemenlerin çıkar ve hizmetine uygun şekilde konuştukları, dolayısıyla da gülünç duruma düştüklerini gözler önüne sermektedir. Gülünçtür çünkü burjuva parlamenterist sistem açısından da koalisyonlar döneminin kapanması ileriye doğru değil, geriye doğrudur ve çünkü, bütün övgüleri ve avantaj telakkisiyle içeriğini doldurmaları biçimi tamamen despotik diktatörlüğün tarifi olup her manadaki demokrasiyle taban tabana tezat bir durumdur.  Burjuva anlamda da olsa demokrasiye ki, bu manada bir demokrasinin olmamasına karşın, mevcut parlamenterist sisteme de tam düşman bir despotizm ve diktatörlük olan koalisyonlar döneminin bitmesine bir üstünlük ve olumluluk olarak atfedilmektedir. Ne yazık ki, mevcut sistemi demokrasi adına savunarak karşı çıkanlar da bu konuda ya sessiz kalmakta ya da esasta aynı noktaya düşmekte, aynı yerden bakmaktadırlar.

Bu nokta Sosyalist Demokrasi ile burjuva demokrasisi arasındaki farkı, iki sınıfın demokrasi anlayışı ve içeriğinin temelden zıt olduğunu, aralarında büyük uçurumların olduğunu da ortaya koymaktadır.

Burjuvazi koalisyonlar dönemini bitirmeyi maharet sayıp övgüyle anlatırken ve burjuvazinin ‘’sol, demokrat’’ geçinen partileri veya parti temsilcileri  ‘’demokrasi’’ düşmanı ya da burjuva faşist parlamentarist sistem karşıtı bu tek adamcı tekçi gerici diktatörlük tezinin avantaj ve üstünlük olarak sunulmasına bir şey diyememekte, koalisyonlar döneminin bitmesini ‘’demokrasiye’’ tezat olmasına karşın iyi bir şey olarak kabul etmektedirler. Dolayısıyla, demokrat geçinen bu pırpırlı cahillerin durumunu görünce, devrimci ve demokratik halk güçlerinin ne kadar ileri olduklarını ve demokrasi anlayışlarının ne kadar ileri olduklarını daha iyi anlamaktayız.

Madem demokrasiden söz ediliyorsa, her istediğimizi istediğimiz gibi yapamayacağımızı hazmetmeli, bunun demokrasi gereği olduğunu kabul ederek muhalefetin veya koalisyon ortaklarının engelleme haklarının olduğunu, dolayısıyla bu engellemelerini kabullenmeliyiz. Her şeyi istediğimiz gibi yapacaksak, dışımızdaki görüşler ve bu görüşlerin hakları ne olacak? ‘’Muhalefet benim yapmak istediğimi engelliyor onun için iyi değil, kötüdür’’, Koalisyonda istediğim kararları çıkarıp uygulayamıyorum onun için kötüdür’’ görüşü demokrasiyi reddeden, azınlığın haklarını yok eden ve kendisini tek-mutlak otorite kılan, her istediğini yapmak isteyen despotik bir diktatörlükten başka bir şey olmayıp, demokrasiyle taban tabana zıt bir anlayıştır. Her istediğimi yapamayacağımız bir sistem olmalıdır, denetleyen ve gerektiğinde engelleyen bir mekanizma olmalıdır. Çünkü bu engelleyen güç, elinde bulundurduğu gücü halktan aldığı destekle hak etmiştir. Halk ona o gücü vermiştir. Egemen olan o gücü tanımamazlık yapamaz. Yaparsa veya ortadan kaldırırsa demokrasiyi ve halkın ilgili iradesini yok sayarak diktatörlük inşa eder. ‘’Ben iktidar olarak her istediğimi yapayım, her kararı istediğim gibi çıkarayım’’ diyen bir anlayış muhalefeti, azınlığı, dışındaki iradeyi yok saydığı gibi, asla demokrat da olamaz.

İktidarın, egemenin veya mevcut erkin istediğini yapması ve yapmasının önündeki engellerin kaldırılması en katı diktatörlükten daha iyi değildir. Eğer erk ve otoriteyi engelleme mekanizmaları yani denetleme mekanizmaları yoksa, tüm yetki ve inisiyatif söz konusu erkin eline verilmiştir ki, bu tek erkin diktatörlüğünden başka bir şey değildir, somutta ise tek adam diktatörlüğünden başka bir şey değildir. Zaten mevcut iktidar ve Erdoğan’ın alenen istediği de budur. Ama demokratikleşme adına, sistemin tıkanıklıklarını aşma adına istemeleri ise tam bir iki yüzlük ve kitlelerin aklıyla alay eden en kaba manipülasyondur… Eğer iktidarı denetleyen güçler yoksa, sistemde güçler ayrılığı yoksa ve tüm güç-yetki-inisiyatif tek kişiye ya da tek güce verilmişse, muhalefet ve farklı görüş ve güçler bertaraf edilmiş-olmuş demektir. Bunun adı demokrasi değil, tek adam sultası katılığında tekçi faşizmdir.

Demokrasi sözünün biçimsel olarak veya faşizmi kılıflama için de olsa kullanıldığı her yer ve sistemde egemen ve otorite durumundaki erk ya da görüş dışında başka erk ve görüşler de vardır, varlığı kabul edilir. Ve bu, demokrasi adına kabul edilir. Ama egemen erk dışında tüm muhalif odakları ortadan kaldırarak tek erki mutlak otorite haline getiren her sistem tekçiliğin alası olarak her türden demokrasiden uzaktır. Koalisyonlar döneminin bitmesi, farklı görüş, irade ve kuvvetlerin-erklerin kaldırılarak tek erkin egemen kılınması, tek adam diktasının kurulmasıdır. İşte bugün övünülen ve burjuva muhalefetin de zımnen kabul ettiği şey tam da bu diktatörlük fikridir.

http://www.halkingunlugu.org/