Köln tacizcilerinden mülteciler yasası değişikliğine

rima-gunes-yazisiMülteci sorununa gerici bir çözüm üretmenin aracı olarak kadın bedenini kullanmakta tereddüt etmeyen egemenlere; onların açtığı bu ırkçı yolda yürümeyeceğimizi ilan ediyoruz! Bununla birlikte kadınlar olarak, nerede ve hangi koşullarda olursa olsun, kadını sosyal yaşamdan izole etmeye hizmet eden her türlü davranış, saldırı, sataşma ve tacizlere karşı sonuna kadar mücadele edeceğimizden hiç kimse şüphe duymasın!

HABER MERKEZİ (10-01-2016) – 2015’in muhasebesi yapılırken, yeni yılın yani 2016 yılının kaçınılmaz olarak kadınların mücadele yılı olacağı bütün kadın örgütleri tarafından deklare edilmişti.

Demokrat, sol-sosyalist cenahta 2016’nın bütün mücadele takvimleri oluşturulurken; şu an yakıcı, akut ve acil sorunlar olan Kürdistan’da ki devlet kıyımı, Orta Doğu’nun savaşlarla yakıp kavrulan coğrafyası ve bu coğrafyayı terk etmek zorunda bırakılan mültecilerin sorununun yanı sıra kadın mücadelesi de takvimlere dahil edildi.

Bir tarafta daha 2016’ya girilen ilk dakikalarda Almanya’nın Köln kentinde yılbaşı kutlamalarına katılmak isteyen kadınlara, organize bir şekilde uygulanan tacizler ve tecavüz girişimleri haberleri gündeme düştü. Diğer tarafta ise 4 Ocak’ta Şırnak’ın Silopi ilçesinde DBP PM üyesi Sêvê Demir, Silopi Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır ve KJA aktivisti Fatma Uyar’ın T.C devleti tarafından katledilmesi. Sadece bu iki olay dahi bu yılın kadınlar için mücadele yılı olarak ilan edilmesinin ne kadar haklı ve isabetli bir karar olduğunu ortaya koyuyor.

Devletin katliamcı özü ile bu özü besleyip gün be gün üretmeye devam eden erkek egemen zihniyet, kadın ve kadın bedeni üzerinde tahakkümü bir hak olarak görmeye devam ediyor.

Kadına uygulanan baskılar, tehditler, aşağılamalar, ayrımcı-cinsiyetçi politikalar, taciz-tecavüz girişimleri bir bütün olarak fiziki veya psikolojik şiddet, niteliği ve dozu ne olursa olsun asla kabul edilemez.

Kadınlara sırf kadın olduklarından dolayı uygulanan şiddet hangi sosyal kesimden, dinsel-inançsal aidiyetten veya sınıfsal katmandan gelirse gelsin aynı nefretle kınanmak ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmek zorundadır. Zira kadınlara reva görülen baskı ve şiddetin hiç bir haklı gerekçesi olmayacağı gibi bu tür suçlara göz yumulması veya şiddet uygulayıcı faillere kimseyi tatmin etmeyen hafif cezaların verilmesi, şiddettin sürekliliğini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Şu sıralar Avrupa ve özelde de Almanya gündemini meşgul eden Köln’deki taciz olaylarının kabul edilemezliği ortadayken; bu olayların gündeme getiriliş biçimi ve arka planındaki devlet politikasına mercek tutmakta fayda var.

Almanya’daki taciz-tecavüz istatistiklerine bir göz atıldığında; özellikle toplu eğlenmelerin gelenek haline geldiği yılbaşı, Oktober Fest, karnaval gibi etkinliklerde kadınlara karşı sözlü ve fiziki tacizlerde ve tecavüzlerde bir artış olduğu görülür.

Bugün itibariyle polis kaynaklarına dayandırılan verilere göre bu yılbaşında da ortalamaya vurulduğunda, her yıldakine yakın taciz ve tecavüz vakasının yaşandığı belirtiliyor. Bu seneki yılbaşı kutlamalarında da diğer yıllara oranla taciz olaylarında gözle görülür büyük bir artış saptanmamakla birlikte, olayların tek tek erkek bireyler tarafından değil de erkek toplulukları tarafından, organize bir şekilde yapılması dikkat çekici. Organize çetelerin, kadınlara tacizlerden başka, telefon ve cüzdan hırsızlıklarına da giriştikleri anlaşılıyor. Bu noktada hatırlatmak isteriz ki; milliyeti ne olursa olsun hiç kimse kriminal eylemlere meyilli, cezaevlerinde yaşamaya can atan bir birey olarak     doğmaz. Söz konusu suç çetelerini yaratan da ötekileştirici, yabancı düşmanı, ırkçı politikalarıyla bu sistemin bizzat kendisidir.

Taciz faillerinin büyük oranda teşhis edilememesine rağmen, kuzey Afrikalı-Arap olduklarının tahmin edilmesi, aylardır mültecileri Avrupa’dan uzak tutmaya çalışan ırkçı kesimin ekmeğine yağ sürmüşe benziyor.

Mültecileri bir bütün olarak kadın düşmanı, abazan, barbar, tacizciler topluluğu olarak sunan zihniyet Alman medyasında kendine taraftar bulmakta gecikmedi.

Almanya Başbakanı Merkel’in, mültecileri ülkesinden uzak tutması şartıyla R.T. Erdoğan’ın eline saydığı 3 milyar Avro’nun karşılığını alma zamanı geldi anlaşılan. Emperyalist talan ve savaşlarla cehenneme döndürdükleri Ortadoğu’dan şimdiye kadar kerhen de olsa mültecileri kabul eden AB ülkeleri, bundan böyle artık mülteci almamanın bahane arayışına girmiş bulunuyorlar.

Irkçı ve emperyal düşüncelerini maskeleyebilecek en iyi gerekçenin kadın bedeni üzerinden üretilmesi bizi hiç şaşırtmadı. Taciz davalarında kendi ülke vatandaşlarına komik para cezaları veren AB ülkelerinden Almanya, Köln olaylarının faillerinin mülteci olduklarını vurgulayarak, mültecileri sınır dışı etme koşullarının kolaylaştırılması gerektiği tartışmalarını ortaya attı. Ortaya atmakla kalmadı bir anda mülteci yasasının revize edilerek ağırlaştırılması meclis gündemine alındı.

Taciz, tecavüz ve bir bütün olarak kadınlara karşı işlenen cinsel suçlarda faillerin ırk, din, milliyet veya coğrafi kökenlerine göre ayrılarak ceza verilmesi, kadınları düşünmekten çok, ırkçı siyasetleri hayata geçirme çabasının bir ürünü olarak görülmelidir.

Kadınlar olarak, Köln tacizcilerine hak ettikleri en ağır cezaların uygulanmasını, cezalarla birlikte caydırıcılığı artırıcı önlemlerin alınmasını, gelecekte bu tür suçların önlenmesine yönelik en başta ailelerde sonra da okullarda gerekli eğitimlerin verilmesini talep ediyoruz. Tacizcilerin bu iğrenç saldırıları üzerinden, güdük bir mülteciler yasası oluşturulmasına karşı çıkıyoruz.

Mülteci sorununa gerici bir çözüm üretmenin aracı olarak kadın bedenini kullanmakta tereddüt etmeyen egemenlere; onların açtığı bu ırkçı yolda yürümeyeceğimizi ilan ediyoruz!

Bununla birlikte kadınlar olarak, nerede ve hangi koşullarda olursa olsun, kadını sosyal yaşamdan izole etmeye hizmet eden her türlü davranış, saldırı, sataşma ve tacizlere karşı sonuna kadar mücadele edeceğimizden hiç kimse şüphe duymasın!

Rima Güneş

http://www.halkingunlugu.net/