Komünizm savaşçılarının anısına!

Öyle kuru yaprak gibi bırakma kendini

örsele yüreğini derinden

ve savur kavganın akkor ateşine o kara kederini

Unutma! Yetmiş üç on sekiz mayısını

Hatırla ve öğren ondan

tek başına da olsan dövüşmeyi ve yenmeyi

olmaz deme!

Yıkılmaz deme, zulmün kara cidarı

inan o cevhere,

o cevher ki, nice zorbalıklara baskın çıkmış,

elvan elvan marazın, bircik dermanı,

lokman elidir

HABER MERKEZİ(22.11.2017)-16 Kasım 2017 tarihinde Dersim’in Ovacık İlçesine bağlı Karagöl bölgesinde silah elde devrim ve komünizm şiarını haykırarak ölümsüzleşen Eren Tali(Cenk), Fırat Taşkın(Savaş), Eylem Zeytin(Lorin) ve Helin Felekoğlu(Nuda) ve onlar şahsında sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya düşüyle toprağa düşenlerin anısına!

‘’ Dinmez

yaralı yüreğimin sesidir bu.

Ölümlerden yılmamış öfkemin.

Vurur da kara bulutlarına,

açar, mavisi göklerin

derin mi derin,

binlerce yıl öncesinin,

boynumuza taktığı kulluk halkasıdır, bu yara

kanadı kırılmış kuşta,

açmadan koparılmış tomurcukta

ve mavi düşleri çalınmış,

boynu bükük çocuktadır.

Aktık, nehir nehir

taştık, deniz deniz

tarifsiz acılarla buluştu, en nazlı körpeciklerimiz.

Haddi hesabı yok akıntının.

Lakin ulaşamadı daha ve ulaşmayacakta

analarımızın kutsal rahmine, kara eli ölümün.

Bire yüz

yüze bin kattık.

Ve volkanlar kopardık, tek kıvılcımdan

sönmedi yüreklerimizin ateşi,

dinmedi öfkemiz

bundandır ki,

onmaz korkuların cenderesinde

çığlık çığlığa yürekleri, telaşlı bir kudurganlık

ve kanmaz bir susamışlıkla

dolaşır zulmün bıçakları

dört bir yanında dünyanın.

Coşkun bir lav akışıdır, önüne geçilmek istenen

ve koca buz dağlarıdır,

güneşin önüne, engel diye dikilen.

Zindandır,

işkencedir,

sürgünler,

ölüm ve ihanettir dayatılan,

kurtulmayalım diye, boynumuzdaki

halkadan

nafiledir sevgilim!

Nafiledir, kâğıttan kaplanların çabası

yaklaşan sonun, kudur çırpınışında

zulmün tiranları

elleri kanda,

ayakları kireç kıyısında son ısırışıdır vahşetin.

Çıkar ellerini koynundan

bükme boynunu

bugün, en kolay iştir ağlamak ve

ihanete eştir, kavganın şartlarını yok saymak.

Aldatmasın seni bu sessizlik

son darbenin, kılıçlarıdır bilenen,

yüreğinde sessizliğin

ve ölümsüz şarkımızın ışıltısı,

tükenmez, gür soluklarıdır,

işkencehanelerde, darağaçlarında

ve hain pusularda.

Ölümün karanlık rahmine, kanla döllenen.

Öyle kuru yaprak gibi bırakma kendini

örsele yüreğini derinden

ve savur kavganın akkor ateşine o kara kederini.

Unutma! Yetmiş üç on sekiz mayısını.

Hatırla ve öğren ondan

tek başına da olsan dövüşmeyi ve yenmeyi

olmaz deme!

Yıkılmaz deme, zulmün kara cidarı

inan o cevhere,

o cevher ki, nice zorbalıklara baskın çıkmış,

elvan elvan marazın, bircik dermanı,

lokman elidir.

O cevher ki,

bengi suyu, ustasıdır sonsuz sevincin.

Kulak ver onun sesine,

yeniden bile kinini

ve keskin bir giyotin gibi, çullan zulmün ensesine.

Bak o zaman sen.

Göreceksin ki, boş bir rüya değilmiş,

uğruna ölünen.

Zaman kısa,

zaman dar,

sende bilirsin ki bir yol ayrımındayız

şimdi.

Yılgınlar, dönekler ve hainler ortasında

dolaşıp

durma efkârdan.

Ağlamak boş.

Faydası yok, hiçbir dövünmenin

ve boşuna değil bunca kavga çabası.

Bir aşkın buyruğudur, yerine getirilmek istenen.

Bir sevdadır uğruna ağular içilesi.

Bir sevda ki; mavi düşüdür çocukların.

Zincirsiz ve duvarsız en son resmidir dünyanın.

Bir sevda ki uğruna nice canlar vermişiz.

Onlar ki, yürekleri avuçlarında.

Tasasız

ve tereddütsüz yürüdüler mayınlı yollarda.

Genç,

körpe,

tomurcuk tazeliklerini akıttılar

şorul şorul, cömertçe.

Yüzümüzün kederi dağılsın diye.

Onlar ki; demirin, betonun taşın,

sağırlığına taşıdılar, en billur sesleri,

havasız, susuz ve topraksız

bire birlik karanlık hücrelerden.

Güneşi yudum yudum içmiş,

baharlar gönderdiler zemherimize.

Onlar ki, kendilerinden önce düşenlerin,

yüreklerine tutunup,

bir iş tulumundan sıyrılır gibi düştüler,

aynı rahatlık içinde,

aynı sevinçle,

aynı sevda uğruna.

Onlar ki; tüm çarelerin, tam bitişinde,

göklere uzanan bir ışıltılı yoldur.

Kavgamızın, bükülmez mızrak uçlarında,

sabrın taşı çatlattığı yerde,

ateşin gözlerinde,

yeraltı sularındadır onlar.

Ve onlar ki,

ben anlatamam

ve unutamam yasını ölümsüzlüğün.

Çünkü bu, ölümsüzlüğe dair tutanaktır.

dolu dolu,

yoğun ve aralıksız sapına kadar yaşamaktır.

İnançtır bu,

sevinçler derleten, acılardan

ve güldüren kan revan içinde

ve yakan sarayları tahtları

ve değiştiren bahtları

ve ondandır ki, odur olmaz

nafiledir zulmün çabası

mutlaka ama mutlaka gerçekleşecektir.

Tüm insanlığın kardeşlik rüyası

çıkar ellerini koynundan

bükme boynunu

suskunluğun biriktirdiği, alınacak öçlerdir.

Ve dövülme tavındadır şimdi kızıl yıldızın çeliği.

Varsın her şey bitti desinler,

dönekliğin şerbetiyle, yüreklerini ferahlatanlar

ve avaz avaz haykırsınlar, deliliğimizi.

Yılgınlar doruğunda pinekleyenler.

Ödü patlak tavşanların, can havli telaşıyla,

söylenir mi ihtilalın türküsü.

Bakılır mı ışığa, yarasa gözleriyle

ve uzun uzun yollar tükenir mi,

yakmadan bedenleri, yüreklerin ateşi.

Boşuna yormayın çenelerinizi.

Doğrudur muhteremler, doğrudur

dediğiniz

hemi de bin kere

sonsuz kere sicillidir, deli oğlu deliliğimiz.

Lakin eski bir bataklık türküsünün

derinden gelen yankısıdır,

günün boz bulanıklığında,

kızıl dekorlar ve yeni çalgılar eşliğinde,

notası notasına döktürdüğünüz.

İsterik nağmeler.

Gerek var mı anlatmaya?

Herkesin malumudur, o hikayet

o hikayet ki, üç boyutlu ihanet.

……………

Yolumuz uzun,

yolumuz çetin.

Keskin dönemeçlerden,

derin uçurumlardan,

ateşin cehennemsi koruna,

basa basa geçeceğiz.

Kan,

acı ve ölümün örsünde

dövüle dövüle çelikleşeceğiz.

Tarih tanığımızdır.

Ve tarih bilir ki,

biz, yaralarımızın üstüne basa basa yürürüz.

Yeniden ve yeniden yaratırız,

hayatı ölümlerin içinden.

Sulu göze,

yufka yüreğe, tasaya ve tereddüde,

yer yoktur saflarımızda.

her an hazır

her an uyanık,

ve her an, tetikte oluruz.

vura-vura,

kıra-kıra,

yana yana

sırılsıklam gömleklerimiz,

duraksız ve aralıksız

gidilecek bu yoldan,

ve akacak kan

daha fazla, bugüne kadar akandan.

Senin anlayacağın zoru zor sökecek.

Ve böyle sürecek,

devlet zorbasının ateşi sönünceye dek.

Bizimdir bu dünya,

bu kavga durmaz yolda.

İzin vermeyin yoldaşlar!

Küllenmesin yüreklerin ateşi,

doldurun umutsuzluğun çirkef çukuruna,

kızgın lavlarını coşkunun.

Kuşatma saatidir şimdi, yüreklerin doruklarını.

Haber salın dört bir yana,

kuşana canlar kuşana

yollara düşüle,

dağlara çıkıla,

ateşler yakıla, kavga günüdür.

Günüdür hey, serden geçme günüdür

barutun, kurşunun, öcün günüdür.

Ağlasın anaları, analarımızı ağlatanların

ve yıkılsın dünyaları

dünyamızı karartanların.

Kavganın töresi bu,

kan kanla yıkanacak,

al kanlı gömleklerle hedefe varılacak.

Kaldır başını bak,

kökleri yeraltı sularında,

alnı dudaklarında şafağın

açtı açacak, kızıl goncası dünyaların’’

Şiir: Garip Şahin