Kontra Katliamlarının Yolu Üzerinde İkinci Paris Katliamı; Üç Kürt Devrimci-Yurtsever Katledildi!

Kürt ulusunu tasfiye hareketini çok boyutlu bir kulvarda sürdüren “T.C.” devleti, Paris katliamıyla birlikte katliam şeceresine yeni bir halka ekledi. Türkiye, Kuzey-Kürdistan satından çıkarılarak Rojava ve Güney Kürdistan’a yayılan faşist saldırganlık, buradan Fransa’ya taşındı. Mekân ve ülkeler değişse de hedef ve amaçlanan Kürt ulusunun varlığını ve politik mücadelesini darbelemek ve tasfiye etmektir. Tüm senaryo bura üzerine inşa edilmiştir. Fransa’da gerçekleştirilen katliam, tam da bu reel olguya binaen biçim almıştır.

Birincisi 2013 yılında MİT elemanı Ömer Güney tarafından gerçekleştirilen katliamda, aralarında Kürt Ulusal Hareketi’nin kurucu üyelerinden ve Kürt Kadın Hareketi’nin öncüsü, tarihsel bir başkaldırının sembolü Sakine Cansız’ın da içinde bulunduğu, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez adlı 3 Kürt devrimcisi katledildi. Bu katliamın 10. yılında, Paris sokaklarında mazlum Kürt ulusunun devrimcileri, yurtseverleri yine kontra bir saldırının hedefi oldular.

23 Aralık 2022 tarihinde, Paris Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’ne, ırkçı-yabancı düşmanlığı tescilli bir kişinin eliyle gerçekleştirilen silahlı saldırıda; Avrupa Kürdistan Kadın Hareketi (TJK-E) aktivisti Emine Kara (Evin Goya), Kürt sanatçı Mir Perwer ve Kürt yurtsever Abdurrahman Kızıl katledildi. Saldırganın, dernek başta olmak üzere, aynı sokakta bulunan Kürtlere ait işyerlerini hedef alması ve Kürt olduklarından emin olduğu insanları taraması, saldırının ırkçı depresif bir kişiliğin rastgele cinayet işlemesi değil, hedefli-planlı bir organizasyonla gerçekleştiğini ilk veri olarak ortaya koymaktadır. Fransız yetkililerinin, saldırganın psikolojik durumunu öne çıkararak saldırıyı, “ırkçı bir saldırı” düzeyinde hukuklandırması, siyasal bir tutumdur; bu siyasal tutum, saldırıyı gerçekleştiren failleri maskelemeye dönüktür.

Tıpkı 2013 yılı katliamı gibi, bu cinayetin failleri, devrimciler, komünistler, Kürt halkı ve ilerici kamuoyu nezdinde aydınlatılmıştır. Fransa iktidarının, Sakine Cansız katliamının failini, “intihar” süsü ile ortadan kaldırarak, zamana yayarak ve bu katliamın failini de ırkçı depresif psikolojik travma olarak açıklamaya çalışmakla gerçekleştirdiği tutum siyasaldır ve bu siyasal tutumun perde arkasında emperyalist güçlerin, “T.C.” faşist iktidarının, Kürt Ulusu üzerindeki kirli pazarlıkları ve planları vardır.

Bu saldırının arka planı, kontra niteliği ile “karanlıktır”, failleri bağlamında açık ve nettir. “T.C.” Kürdistan coğrafyasına geliştirdiği işgal hareketinin, emperyalist güçler ile “T.C.” arasındaki kirli ilişkiler bağlamında bir yere oturduğu gibi, güncel politik yönelim açısında da bir yere oturmaktadır. İşgal saldırıları karşısında, Kürt gerillasının ortaya koyduğu direniş ve uluslararası kamuoyunda aldığı destek, “T.C.” faşizminin uluslararası politikasında ciddi gedikler açmıştır. Kürt ulusal mücadelesinin uluslararasındaki meşru sahiplenilmesi, bir provokasyonla çatışma ortamına sürüklemek, “T.C.” faşist iktidarının şiddetten ve kandan beslenen politik süreciyle örtüşmektedir. Yine, uluslararası alanda ciddi bir dinamik olan ve İran’da üst düzeyde kapitalist dünya ile hesaplaşan kadın mücadelesi, her burjuva iktidarın politik sürecinde dikkate aldığı bir durumdur. Kürt ulusal hareketinde kadınların aldığı devrimci rol ve kadın mücadelesine kattığı dinamizm “T.C.” başta olmak üzere, tüm gerici iktidarların hedefindedir. Katliamda, Kürt aktivisti Evin Goya’nın asıl hedef olarak seçilmesi, bu durumu ortaya koymaktadır.

Hedef Kürt ulusunun mücadelesidir

Kürt ulusunu tasfiye hareketini çok boyutlu bir kulvarda sürdüren “T.C.” devleti, Paris katliamıyla birlikte katliam şeceresine yeni bir halka ekledi. Türkiye, Kuzey-Kürdistan satından çıkarılarak Rojava ve Güney Kürdistan’a yayılan faşist saldırganlık, buradan Fransa’ya taşındı. Mekân ve ülkeler değişse de hedef ve amaçlanan Kürt ulusunun varlığını ve politik mücadelesini darbelemek ve tasfiye etmektir. Tüm senaryo bura üzerine inşa edilmiştir. Fransa’da gerçekleştirilen katliam, tam da bu reel olguya binaen biçim almıştır.

Paris katliamı faili “T.C.”, bilinçli olarak seçtiği ve kendisini kamufle etme amaçlı dizayn ettiği bir plandır. Failin seceresine bakıldığında, yakın zamana kadar cezaevinde olması, ırkçı bir profil olması, mülteci karşıtı saldırılarda yer alması ve ayrı bir ulustan olması bilinçli bir tercih olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bilinçli tercih kamuflaj ve yaşanan katliamı münferit bir olay derekesine indirgeyerek asıl faillerin açığa çıkarılmaması üzerine inşa edilmiştir. Fransa İçişleri Bakanlığının ısrarla dosyayı “ırkçı saiklerle” ve “cinayet” dosyası olarak tanımlaması katliamın iç yüzünü ve gelişmelerini gizlemeye yöneliktir. “T.C.” ve Fransa devleti, 10 yıl önceki katliamdaki ortak duruşunu sürdürmektedir. Gerçekleştirilen katliamın, rasgele olmadığı hedef ve zamanlamanın çok öncesinden belirlendiği net bir durumdur. Şehit düşen KCK Yürütme Konseyi üyesi Emine Kara (Evîn Goyi) MİT’in özel hedefiydi. Esas hedef Evin Goyi iken, bununla birlikte saldırının gerçekleştiği saatte yapılacak toplantı basılarak katliamı genişletmekti. MİT, bu planlama eksenli düğmeye basarak faili yönlendirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, günler önce şu açıklamayı yaptı: Altun, “Türkiye-Fransa ilişkileri, terör örgütlerini ya da Türkiye karşıtı lobileri memnun eden ucuz ve kısa vadeli siyasi hesaplara kurban edilmemelidir. Türkiye hak ettiği desteği alamamaktadır. Hal böyle olunca biz kendi milli güvenliğimizin gereklerini yerine getirmeye ve terörle mücadeleyi bütün imkânlarımızla sürdürme noktasındaki kararlılığımızı devam ettireceğiz” diyerek katliam sinyalini önceden vermiş oldu. Fransa ve Türkiye arasında yaşanan anlaşmazlık bu biçimde kamuoyuna yansırken, Fransa Dış İşleri Bakanı Catherine Colonna bir röportajda şu ifadelere yer veriyordu: “Herkesle konuşuyoruz. Meslektaşım Fuad (Hüseyin) gerçekten endişeli olduğumuzu biliyor ve bu eylemlerin sorumlularıyla konuşuyoruz. Sonra gerekirse yaptırım uygulayabiliriz. Geçmişte bunu zaten yaptık” diyerek “T.C.” devletiyle anlaşmazlığın ipuçlarını veriyordu. Bu anlamıyla katliam bu gelişmelerden bağımsız ele alınamaz.

“T.C.” devleti, KCK yürütme konseyi üyesi olan Evin Goyi’yi hedeflemekle sınırlı tutmadı. Bununla birlikte, provakatif bir ortam yaratıp Fransa’ya da göndermede bulundu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, katliamdan sonra Paris’te Fransız polisinin saldırısıyla yaşanan olaylara ilişkin, “Bu Fransa’daki PKK. Suriye’de desteklediğiniz terör örgütü. Aynı PKK son 40 yılda binlerce Türk, Kürt ve güvenlik güçlerini katletti. Şimdi Paris sokaklarını yakıyorlar. Hala sessiz mi kalacaksınız?” diyerek Fransa’ya çağrıda bulunuyordu. “T.C.” devleti ve Fransa arasında çeşitli anlaşmalar olduğu, 2013 yılında gerçekleştirilen Paris Katliamı’yla açığa çıktı. MİT’in düzenlediği katliam bütün çıplaklığıyla açığa çıkmasına rağmen, Fransa devleti “T.C.”yi aklama noktasında hiç tereddüt yaşamadı. 10 yıl geçmesine rağmen Paris Katliamı noktasında açıklayıcı bir cevap verilmemesi ve katliamın örtbas edilmesine yönelik çabalar iş birliğinin dışa vurumudur.

Katliamların hesabı sorulacaktır!

Bu anlamıyla, Fransa’nın gerçekleştirilen son katliama ilişkin tutumu yine dünün tekrarını içermektedir. Bütün çaba “T.C.” eliyle inşa edilen bu katliamın aydınlatılmamasına yöneliktir. Faşist “T.C.”, devleti Kürt Ulusunu dört parçada darbeleyerek bütünlüklü tasfiyeye dayalı bir süreç yürütmektedir. Türkiye Kuzey Kürdistan’da “teröristleri bitirdik” söylemi, bu sefer “dünyada teröristleri” yok edeceğiz söylemiyle gerilla ve onun öncü kadrolarının hedef alınacağını açıklanmaktaydı. Evin Goyi, “T.C.” devletinin bu konsepti sonucunda hedeflenerek katledildi. Bu aynı zamanda, MİT’in Avrupa sathındaki etkinliğini tanımlamaktadır. Avrupalı emperyalistlerle “T.C.” devletinin kirli pazarlıklara dayalı iş birliğinin görülerek mücadele edilmesi gerekliliği son gelişmelerle tekrardan teyit edilmiştir. Bu doğrultuda komplolara, suikastlere, tutuklama ve iade edilmelere, geçmiş katliamların aydınlatılmasına dair çok yönlü bir seferberlik, günün acil talepleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Faşizmin ve emperyalist aktörlerin, resmi kontra katliamları karşısında bugün daha güçlüyüz. Sürecin politik görevlerinde ortaklaşan Kürt ulusal hareketi ve devrimci, komünist, sosyalist güçlerin birlik ruhu, bunun sokakta, gerilla sahasında ördüğü siper yoldaşlığı ruhu, gerici dünyanın tüm bu çabalarını boşa çıkaracak, halklarımızın özgürlük yürüyüşünde tüm bu katliamların hesabını soracaktır.

Gazete Patika