Gazetemizin 84 Sayısında yayınladığımız karakol ve kalekolların yapılmasına karşı direnen Kürt halkına yönelik gerçekleştirilen katliamların da ele alındığı analiz yazımızı okurlarımızla paylaşıyoruz
HABER MERKEZİ (19-06-2014)- Kuzey Kürdistan’da işgalci ve ilhakçı faşist Türk devleti, karakol- kalekol ve barajlar inşa ederek Kürt ulusu başta olmak üzere Kürt Ulusal Hareketi ve devrimci dinamiklere yönelik tasfiye politikalarından vazgeçmiyor. Bir yandan “demokratik açılım, Kürt açılımı, demokratik çözüm, barış, kardeşlik” yalanlarıyla manipülasyonlara başvururken, diğer yandan da karakol ve kalekol inşaatlarıyla inkar ve imha siyasetindeki vahşiliğini tüm benliğiyle sürdürmektedir.
Son günlerde Kürt halk kitleleri Kuzey Kürdistan’ın birçok alanında yollara barikatlar kurmakta, yollardan araba ve iş makinalarının geçişlerini engellemek için bazı yol ve asfalt betonları sökerek hendekler kazılmış ve geçişler Kürt ulusu tarafından protesto amaçlı günlerce engellenmiş, çadırlar kurulmuş ve fiili direniş mevzileri oluşturularak taşlarla işgalci ve ilhakçı faşist ordu güçlerine karşı militan duruş gösterilmektedir. Faşist Türk devletinin “barış, çözüm, açılım” argümanlarıyla manipülasyon politikalarıyla ne kadar yanılsama yarattığının bizzat göstergesi olarak karakol, kalekol ve barajlara yoğunlaşması aldatıcılığını ve pervasızlığını ortaya koymaktadır.
Kürt ulusu iradesini ortaya koydu
Karakol, kalekol ve barajlara karşı yüzlerce yurtsever Van’ın Çatak ilçesindeki Şeytan Deresi’nde çadır kurmuş, Diyarbakır- Bingöl karayolunu engellemiş, Lice’de karakol yapımına karşı yarattıkları serhildan direnişiyle Kürt ulusunun militan karakterinin tasfiye edilemeyeceğini gösterdi. Barajları, kalekolları ve operasyonları protesto eden Kürt ulusu, iradesini çadır vb eylemlerle fiili olarak ortaya koymaktadır. Faşist devletin ordu ve polis güçleri ise pervasız saldırılarını sürdürmektedir. İşgalci ve ilhakcı faşist Türk ordu ve polis güçlerinden yüzlercesi gaz bombaları ve tazyikli sularla, kimi yerlerde gerçek mermilerle halka saldırdı. Yurtsever Kürt ulusu ise bütün bu saldırılara karşı taşlar, molotofkokteylleri, havai fişek ve ses bombalarıyla karşılık vererek militanca bir direniş gösterdi. Meskan, Silvan, Kanireş, Lice ve daha birçok yerde Kürt yurtseverin fiili direnişleri göstermektedir ki serhildanların yeniden kitlesel temellere bürünerek faşist güçlere karşı boy vermesi kaçınılmazdır.
Faşist Türk devleti, Kuzey Kürdistan’ın birçok il, ilçe ve köylerine yönelik karakol, kalekol ve baraj yapımlarıyla aslında tam da ezilen ve sömürülenlere yönelik savaşını durdurmadığını açıkça göstermektedir. Zira karakol ve kalekollara ayrılan ekonomiyle okullar ve sağlık ocakları vs yapılabileceğini göz ardı etmeden, bu anlamıyla Kürdistan topraklarının uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesinin amaçlandığı da bilinmelidir.
Çıkarsal hesaplar yaparak adına demokratikleşme denilen süreci oyalama taktikleriyle zamana yayarak daha kapsamlı tasfiyenin adımları olarak karakollar, barajlar ve askeri amaçlı yolların inşasına hız verilmiştir. Bütün bu girişimler AKP iktidarı eliyle faşist Türk devletinin daha fazla savaşı tahkim etme anlayışı ve yönelimi olarak anlaşılmalıdır.
Burjuva basının hezeyanları devam ediyor
Faşist Türk egemen sınıf ve kliklerinin konu özgülündeki iktidar dalaşı kapsamında çelişkileri de söz konusudur. Bu dalaşı daha ziyade yazılı ve görsel burjuva gerici ve faşist medyaları üzerinden göstermektedir. Bir yandan AKP iktidarı ve iktidar kliği, diğer yandan ise Türk egemenliğinin muhalefet kliği arasındaki çelişkiler bizzat kendi medyaları aracılığıyla Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına servis edilmektedir. Muhalefet konumundaki klikler “Devlet Okmeydanı’nda gerçek doğuda ise plastik mermi kullanılıyor” diyerek AKP hükümeti-iktidarına yönelip eleştirirken, AKP ise ”Yol kesenler, araç yakanlar çözüm sürecinden bahsedemezler’’ diyerek tekçi ve üniter devletçi faşist Türk devletinin iktidarı ve muhalefetiyle biçimde her ne kadar farklılıklar gösterse de inkar ve imha eksenli tasfiye politikalarında ortaklaştıklarını net olarak vurgulamak isteriz. Kendi aralarında it dalaşından vazgeçmeyen özellikleri ve nitelikleriyle kullandıkları argümanlar ve burjuvazinin lümpen kültürüyle çirkefliklerini yansıtırken, kamuoyunda ve kitlelerin gözünde teşhir olduklarını da belirtelim. Diğer yandan ise “TOMA’yı yaktılar, yolları kazdılar, kimlik sordular ve ‘paçavrayı’ diktiler” ifadelerinin yer aldığı manşetleriyle tekçi ve inkarcı sınıfsal karakterlerini yansıtırken, diğer taraftan da “Yakıyorlar yıkıyorlar ses çıkartan yok, devlet nerede, devlet seyrediyor” , “Teröristler Diyarbakır, Bingöl ve Şırnak’ ı savaş alanına çevirdi, Lice’de 5 askeri yaraladı, askerlerin evleri boyayla işaretlendi, Cizre’de kimlik kontrolü yapıldı, Bingöl Karlıova’da TOMAlar taşlandı” diyerek yüce devletinin faşist hezeyanlarlarla saldırganlaşmasını ve şiddete başvurmasını körüklemektedir. Nitekim devletin yürütücüsü konumundaki hakim sınıf kliği AKP iktidarı emriyle, bu yönelime uygun olarak devletin Kürt yurtsever kitlesine yönelik daha fazla şiddetle bastırma pratiğiyle iki yurtsever Lice’de katledildi.
Kürt ulusunun devrimci militan çizgisi tasfiye edilemez
İçerisinden geçtiğimiz süreçte bir dizi kavram kargaşası da söz konusudur. PKK’li dostlarımız her ne kadar demokratik özerklik vb argünamlar ekseninde bir konsept ya da projede ısrar ediyor olsalar da zaten emperyalizmin stratejik uşağı faşist Türk devletinin AB emperyalist kutuplu bloğuna girme kriterleri çerçevesinde, Avrupa yerel yönetimler sözleşmesi eksenindeki taahhüt ettiği konsepti yerine getirmek için harekete geçmiş bulunmaktadır. Büyükşehir belediye anlayışı ve yönetimleri çerçevesindeki yönelimini de bu çerçevede anlamak gerekmektedir. Tabi bütün bu gelişmelere elbette demokratik özerklik vs diyemeyiz ve böyle bir yanılsama içerisinde olamayız.
Emperyalizme yarı-sömürge temelde bağımlı komprador tekelci kapitalist tekçi faşist Türk devletinin her türlü manipülasyon ve aldatıcı tasfiyeci saldırılarına karşı, devleti teşhir kampanyalarında yoğunlaşmalıyız. Kürt ulusunun son derece demokratik ve meşru kendi kaderini tayin hakkını teorik ve pratik politikalarımızda savunmalıyız. On yılları aşan Kürt ulusunun devrimci militan çizgisinin öyle kolay tasfiye edilemeyeceği gerçekliği görülmelidir. Faşist devletin kirli oyunlarıyla Kürt ulusu iradesi ve örgütlü güçlerinin öylesine kolay bir şekilde tasfiye edilemeyeceği ve teslim alınamayacağı yeterince kavranmalıdır.