2014 yılında Ludwigsburg Belediye Meclis üyeliğine aday olan 43 yaşındaki Erkan Karakaplan, şimdi de Almanya genel seçimlerinde Ludwigsburg’dan MLPD/ADHK Federal Meclise Milletvekili adayı olarak katılıyor
Ludwigsburg (19-09-2017) Erkan Karakaplan ile seçim çalışmalarını, sosyalist hareketle tanışmasını ve neden MLPD/ADHK’dan aday olduğunu konuştuk.
24 Eylül’de yapılacak Almanya Federal Meclisi’ne MV adaysınız, Sizi tanıyabilir miyiz?
1974 Stuttgart doğumluyum. Türkiye kökenli göçmen işçi çocuğuyum. Şu anda 3 çocuk babası Alman vatandaşıyım. Ludwigsburg’da Ticaret Lisesine kadar okudum. Sonra İşletmeci mesleğini bitirdim. Deri fabrikası Oehler’de mesleğimi yaptım ve 3 yıl satış müdürü olarak çalıştım. Buradaki sendikalaşma faaliyeti nedeniyle işten atıldım. 1999 yılında iki yıl süreli olarak Firma Bosch’ da çalıştım. Beş yıl kadar transport ve inşaat işletmecisi olarak çalıştım. 2008’den beri de Billardcafe Munzur’u işletiyorum.
Çocukluktan başlamak üyere ADHK derneklerinde faaliyet yürütüyorum. Halk oyunları, Tiyatro, Taekwando ve Futbol öğrenci ve öğretmenliği yaptım. ADHK’ya bağlı Demokratik Kültür Derneği’nde 18 yıl Yöneticilik olmak üzere 12 yıl başkanlık yaptım. İki yıl Almanya Demokratik Haklar Federasyonu başkanlığı yaptım. Ludwigsburg Dersimspor’da 12 yıl yöneticilik ve 4 yıl başkanlık yaptım. Ludwigsburg Bilardo Klübünün 9 yıldır kurucusu ve aynı zamanda başkanıyım. Yönetim, Denetim ve Disiplin kurulları görevi olmak üzere uzun zamandır Ludwigsburg Alevi Derneğinin üyesiyim. “Sönmeyen Ateş İbrahim Kaypakkaya” adlı bir filmde Cengiz Aydın ve Kenan Taşkesen’le beraber yönetmenlik ve yapımcılık görevi üstlendim.
Sosyalist hareketle nasıl tanıştınız. Neden MLPD ?
Baba Zaza, Anne Kürt Dersim Alevi kökenli bir ailenin oğluyum. Çocukluğumdan beri Dersim’de 1938 ve soykırım hikayeleri dinleyerek büyüdüm. Çünkü ailem, 1938 Dersim soykırımına en ağır biçimde uğrayan aşiretlerden Demenan aşiretine mensuptur. Soykırıma karşı direnişte onur ve kahramanlık öyküleri de çok olan bir aşirettir Demenanlar. Bu biz yeni kuşak gençlerini de etkilemiş olmalı;tüm baskılara karşı dik durmayı o dönemin rol büyüklerimizden öğrendik diyebilirim. 17 yaşındayken Dev Sol ‘dan etkilenerek Mahir Çayanı’nın tezlerini okudum. O dönem gençlik kaynaklı eylemler beni etkiliyordu. Kürt sorununda da hasasiyetlerim vardı. Bu ilgiyle Stuttgart’ta faaliyet yürüten KOMKAR’a ait bir derneğe bir süre devam ettim. O dernekteki görüşler ve tartışmalar ulusalcı örgütlemenin (özgürlükçüde olsa) bana uymadığını anladım. Aklımın ve yüreğimin her türlü ulusçuluktan istisna proleter enternasyonalist çizgiye kaydığını gördüm. Her Desimli gibi Türkiyedeki sayılı komünıstlerden İbrahim Kaypakkaya’yı duymuştum, fakat görüşlerini yeterince bilmiyordum. Bir vesile ile O’nun hayatını ve görüşlerini okudum. Özellikle ezilen ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı ve devrim stratejisine dair tezleri beni derinden etkilemişti. “İşte bu tam da beni ifade ediyor” dedim kendi kendime ve o gün bu gündür bu eksende siyasal etkinlik içindeyim. Tüm bu ve benzeri sorunların işçi sınıfı önderlikli devrim ve sosyalizm anlayışı ekseninde bugünlere kadar o minvalde Türkiye ve kuzey Kürdistan faaliyetlerimi sürdürüyorum.
Bu arada MLPD kurucusu Willi Dickhut’un tezlerini de inceledim. Yaşadığımız ülkede nasıl işçi sınıfı devrimcilerinin hareket tarzına ilişkin görüşlerini taktir ettim. Özellikle MLPD nin Türkiyedeki faşizmi her alanda teşhir etmesi ve Kürdistan Rojava’yla dayanışmaları, enternasyonalist manada taktire şayandı.
Kısacası ADHK ve MLPD ‘nin görüşleri ve mücadeleleri sayesinde, onlarla iç içe politik yaşam pratiğinde sosyalist düşünceyle tanıştım.
Bugün mevcut durumda var olan iktidarın Politikasını nasıl görüyorsunuz?
Almanya’da SPD ve CDU genelde ve bazı eyaletlerde Grüne, FDP ve Linkspartei hükümet ortakları olmakla beraber biz işçi ve emekçilerin haklarını gasp ediyorlar. Almanya gibi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip bir ülkede, işçi sınıfının hayat standartları feci biçimde düşüyor. 2010 Agenda olayı bir felaketti. Bunu bertaraf eden hiç bir gelişme olmadı. Öalışanların alım gücü hızla düşmeye devam ediyor, işçi ve memur maaşlarının yükselmesine direnerek bizlere yaşanılmaz bir hayat vaat ediyorlar. Eğitim, sağlık, konut, ulaşım, her alanda tekellerin çıkarlarını kollamaya endeksli plitikalar yürütülüyor. Yani bir avuç sermaye kesimini zenginleştirirken, bu zenginliği yaratan çalışan yığınları her yıl daha fakirleştiriyor. Adaletsizlik hergün dahada çok artıyor. Bu durum özellikle biz göçmenlere reçetesi çok ağır olarak günbe gün kendisini daha acımasızca hisettiriyor.
Politik bakımdan da endişe verici gelişmelere tanıklık ediyoruz. Almanya büyüyen zenginliğinden çalışanlara pay vermek yerine, onlardan daha çok kısarak dünya egemenliğine oynuyor. Bu yüzden sağcılık ve faşist kıpırdmalar artış kaydediyor. Yakın gelecekte bu durumun daha da dramatik bir hal alacağını tahmin edebiliriz.. Bu duruma karşı koymak ve bir direniş cephesi oluşturmak şart. Yerli ve göçmen işçi emekçilerin ortak paydada örgütlenmesi gerekiyor. Sınıf kardeşliği bugün berkitilmeyecekse daha ne yaman olabilecek? Almanya’da bugün sınıf kardeşliğinin en güvenilir toplanma aygıtı MLPD’dir. Göçmen kurumları kendi düşünceleriyle seçimlere katılamadığı için MLPD 16 kurumla beraber Enternasyonal Liste/MLPD olarak bizlere bu imkan sundu. Bizlerde itifak güçleri olarak kendi kimi düşünce ve şrgütsel varlığımızı ve farklılığımızı koruyarak birlikte yürüyoruz. Umarım, bu hareket yeni bir politik yıldız olarak ses getirir!
Bu Seçimler neden önemli ve ne gibi planlarınız var?
Bu seçimler şu noktada önemlidir. Göçmen kurumları olarak ciddi bir deneyim kazanıyoruz. Seçim çalışmalarını Alman marksistlerle beraber yürütüyoruz ve onlar bizi, bizde onları tanımaya başlıyoruz. Sorunlarımıza ortaklaşa çözümler buluyoruz. Hassasiyetlerimize ve hassasiyetlerine dikkat ediyoruz. Her faaliyetimiz yanlız göç ettiğimiz yere göre değil de, yaşadığımız yere ve göç ettiğimiz yerin diyalektik bağını kurarak faaliyetlerimiz şekilleniyor. Kültürel ve siyasi getolaşmayı yok edebiliriz bu ortak örgütlenmeyle. İran, Filistin, Türkiye ve kürdistan ve diğer ülkelerin sorunlarına daha iyi bir lobi çalışması yaratabiliyoruz. Bu Seçim itifakı bunları bizlere öğretti. Yine ihtisas örgütleme ve ön hazırlık noktasında çok ciddi deneyimler elde ettik. Bir çok yerli ve göçmen direk adaylarımız var her kurumdan. Yerellerde bunları ve görüşlerimizi tanıtma imkanı var. Ciddi bir antifaşist örgütlenme imkanı doğuyor bu seçim çalışmaları sayesinde. İşçilerin iş yerlinden atılmalarına ortak bir refleks gösteriyoruz. Bu saldırıların daha ziyade göçmen işçilere yönelik olduğunu tahmin edersiniz.
Bu seçimlerde “bir önceki seçim sonuçlarını üçe katlamak” diye bir hedefimizde var. Eğer iyi çalışılırsak belki birkaç marksisti parlamentoya göndermek te olanak dışı değil. Şayet seçilirsem başta Almanya’daki hak gaspları olamak üzere, Kürtlerin ve Alevilerin hakları, kadın hakları, savaş karşıtı, hayvan hakları, çevre bilinci, insancıl görüş ve davranışların yaygınlaştılıması için yalnız parlamentoda değil, mücadelenin her alanında militan savunucusu olmak isterim.
Bana bu düşüncelerimi seçmenlerle paylaşma olanağı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz bişey varmı ?
Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halklar birleşiniz.
Özcan Bozoğlu
http://avrupaforum.org/k/avrupa/