MKP Newroz ateşiyle savaşı yükseltme çağrısı yaptı

mkp_logoElimize e-mail yoluyla ulaşan Maoist Komünist Partisi, Merkez Komitesi Enformasyon Büro tarafından yayınlanan ‘Newroz Coşkusunu Militan Çizgi Duruşuyla Birleştirip, Devrimci Savaşı Yükseltelim!’ başlıklı açıklamayı okurlarımız ile paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (18-03-2015) – “Değişik Ulus ve Azınlıklardan Türkiye-Kuzey Kürdistan Proletaryası ve Emekçi Halklarımız!

Ortadoğu ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın ulusal ve sınıfsal orijinli devrimci hareket tarihinde Mart ayının özel bir yeri ve anlamı vardır. Özellikle karşı-devrimci saldırı ve katliamlara karşı çeşitli tarihsel kesitlerde ağır devasa bedeller pahasına mücadele edilip kanla yazılan bir tarih olarak büyük anlam kazanır.

12 Mart 1971 yarı-askeri faşist cuntası, bir yandan Türk hâkim sınıf kliklerinin kendi aralarındaki çatışma diğer yandan ise daha önemlisi devrimci yükselişin engellenip ezilmesine dönük olarak faşist generaller çetesi tarafından gerçekleştirilmiştir. Kuşkusuz hâkim sınıflar ise faşist cuntanın bizzat arkasındaydı ve bütün enerjileriyle onları destekliyorlardı. 12 Mart yarı-askeri faşist cuntası, devrimci harekete azgınca saldırıya girişti. Devrimci ve komünist yapılara saldırıyor ve bu yönelimi Komünist önder Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan Maoist Partiye kadar uzanıyordu.

12 Mart faşist cuntasının pervasız saldırıları sürerken devrimci hareket de kararlılıkla buna karşı direniyordu. Karamsarlık ve yılgınlığa tövbe dedirten militan devrimci direniş, faşist cuntaya karşı dikiliyordu.

THKP-C ve THKO, Denizlerin idamının engellenmesi ve serbest bırakılmalarına yönelik Ordu- Ünye’de bulunan İngiliz radar üssündeki üç ‘teknisyen” in kaçırılması eylemini gerçekleştirdiler. Yanlarındaki rehinelerle Tokat- Niksar’ın Kızıldere köyüne gittiler.

Devrimci önder ve militan savaşçıların burada bulunmalarının önemli bir sebebi de cuntaya karşı direniş tutumu ve mücadelesiyle doğrudan akalıydı. Kızıldere’de bulunan Mahir Çayan önderliğinde sekiz THKP-C ve iki THKO kadro ve savaşçısı olmak üzere 10 devrimci, 30 Mart 1972’de faşist cunta saldırısı sonucunda katledildiler. Yaşanan katliamlar ve yakalanmalar sonucunda THKP-C ve THKO, önderleri ve kadrolarını yitirerek örgütsel yenilgi aldı. Buna karşın Kızıldere katliam; “biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” haykırışıyla düşmanı kahreden büyük geleneği de temsil etmektedir.

Kızıldere katliamı THKP-C’ nin önderi Mahir Çayan ve birlikte dokuz devrimci kadronun katledilmesinin yanısıra büyük bir direniş sembolü olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci sınıf mücadelesi tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Kızıldere’de sergilenen direniş geleneğinden öğrenmeliyiz.

Bununla birlikte devrimci dayanışmanın güzide örnekleri de öğrenilmesi gereken bir hazinedir. Dönemin en önemli özelliklerinden biri de devrimci dayanışma kültürü ve direniş geleneğinin belirgin bir biçimde öne çıkmış olmasıdır. Komünist önder Kaypakkaya’nın Sinan Cemgillerin ihbarcısı Mustafa Mordeniz’i cezalandırması, Denizlerin idamının engellenmesi için gerçekleştirilen İngiliz teknisyenlerin kaçırılması eylemi ve sonrasında THKP-C ve THKO‘lu devrimcilerin yine birlikte bir direniş içinde bulunulup Kızıldere’de katledilmelerindeki öze bakmak yeterlidir.

Elbette, Kızıldere katliamının gerçek nedeni, silahlı mücadeleye varmış olan devrimci kabarışın karşı devrimin uykularını kaçıran gerçekliğidir.

Tekçi faşist Türk hakim sınıfları devletinin hiç eksilmeyen vahşetinin bir parçası olarak 16 Mart 1978´ de Beyazıt Katliamı olarak da bilinen İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde emperyalizmin ve onun stratejik uşağı devletin paramiliter sivil faşist uzantısı çeteler tarafından düzenlenen bombalı saldırıda 7 öğrenci katledilmiştir. Faşist hâkim sınıfların hükümetinden muhalefetine kadar “vatan-millet-Sakarya” naraları atarak Ermenileri, Süryanileri, Rumları, Kürtleri ve daha birçok milliyetleri ve ezilen inançlara mensup kesimleri katleden ve soykırımlardan geçirenlerin yaverleri, bugün aynı özde buluşarak “tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek tarih” histerileriyle Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına vahşice saldırmaktadırlar. Türk Sünni İslam bayrağı altında tekçiliğin yeniden üretimi süreci içerisinde günümüzde hala bizzat tekçi faşist Türk hâkim sınıfları devletinin başı durumundaki Erdoğan yaklaşan genel seçimler karşısında gardını alarak ‘’Kürt sorunu yoktur’’ vb diyebilmektedir. Tekçi hegemonya Osmanlı’dan TC’ye ve bugünlere kadar uzanarak aynı öz ve içerikleriyle devam etmektedir.

Bütün bu yaşananlar emperyalist-kapitalist dünya sisteminin bir parçası olarak kavranılmak durumundadır. Ve yine yakın tarihte aynı emperyalist dünya sisteminin bir parçası ve uşağı olan gerici Saddam rejimi tarafından, 16 Mart 1988`de Kürt ulusuna mensup binlerce (beş bin) emekçinin emperyalist patentli kimyasal gazlarla Halepçe`de katledilmesi de hala zihinlerimizde tazeliğini korumaktadır. Emperyalist çarkın dönüşüne uygun olarak Irak işgali ile Saddam`ın ortadan kaldırılması, dünya halkları ve ezilen uluslara demokrasi ve uygarlık olarak bir yanılsama yaratılarak sunulmaktadır. Dolayısıyla düşmanlarımızın özel savaş konseptli psikolojik saldırılarına karşı da mücadele etmek zorundayız. Zira emperyalist devletler bizzat kimyasal gazları Saddam’a ve diğer işbirlikçilerine tedarik etmiş ve katliamların ortağı olmuşlardır. Şimdi timsah gözyaşları dökmeleri karşısında Kürt ulusu başta olmak üzere Ortadoğu ve Türkiye-Kuzey Kürdistan ezilen halk kitleleri bu manipülasyonlara aldanmamalıdır.

Tarih 12 Mart 1995‘e geldiğinde, oldukça kapsamlı çeşitli entrika, katliam ve provakasyonlarla günümüze kadar saldırılarını sürdüren tekçi faşist Türk hakim sınıfları, ”böl-parçala-yönet” politikasına uygun olarak Çorum, Maraş ve Sivas’ta uygulanan geleneksel mezhep çatışması senaryosunu bu kez de İstanbul Gazi mahallesinde sahnelemiştir.

Gözaltı ve çeşitli operasyonlarla yaşanan ‘’kayıplar’’, faili devlet olan cinayetler, işkence hanelerde uygulanan katliamlar, ev ve sokak ortalarında yargısız infazlar ve daha nice pervasızlıklar eşliğinde uzun süreli açık faşist saldırılarla bir yandan devrimci hareket darbelenirken, diğer yandan toplumu genel olarak terörize ederek, topluma verdiği mesajın yanısıra uyguladığı ekonomik ve sosyal baskı politikalarıyla her türlü muhalefeti daha fazla mengene altında eziyordu. Devrimci gelişmeler karşısında katliamcı- komplocu yüzünü sergilemekten bir an bile geri durmayan gerici hakim sınıflar, Gazi’ nin diri devrimci gelişmesine karşı da kayıtsız kalmayarak canice bir plan eşliğinde oluşturduğu asılsız senaryolarla, sınıf karakteri ve siyasi özlerine uygun olarak kanlı dişlerini vahşice gösterdiler. Onlarca ölü ve yaralı, yüzlerce gözaltı ve işkence bilançosuyla, zebaniler 12 Mart tarihine kara bir leke olarak düşerken, devrimci karşı koyuş ve düşen kahramanları ise, 12 Mart tarihine altın harflerle yazıldılar. Ve böyle bir direnişle Gazi-Ümraniye şehitleri ölümsüzleştiler.

Başta Kürt ulusu olmak üzere Ortadoğu halkları için özel bir yeri ve anlamı olan Newrozun kızıl kor ateşi hiç sönmemiştir. Demirci Kawa’nın Zalim Dehak’a karşı isyanı her geçen süreçte tüm tarihselliğiyle birlikte özü ve içeriğine uygun olarak zulme ve sömürüye, inkar ve imhaya, katliam ve soykırımlara, tekçi ve ötekileştirici her türlü egemenlik sistemine karşı bir direniş ve özgürlük muştusu olarak telak ki edilip bayraklaştırıldılar. Newroz, Kürt ulusu içinse son derece özel bir anlam ifade etmektedir. Bu durum Kürt ulusunun direniş ve özgürlük çizgisi gerçeğinde anlam bulmuştur. Her Newroz, Kürt ulusunun bir ulusal diriliş manivelası haline gelmiştir. Şunu çok net vurgulamalı ve bilmeliyiz ki, Kürt ulusunun direniş ve özgürlük mücadelesindeki bugüne kadar ki tarihi kazanımları ve zaferleri bizzat Newrozlaşılarak elde edilebilmiştir. İşte böylesi bir Newroz sürecinde de tam hak eşitliği temelinde Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı perspektifi, tarihsel bilinci ve kararlılığı olmak durumundadır. Mazlum Doğanlar, Mahsun Korkmazlar, Zekiye Alkanlar, Berivanlar, Vedat Aydınlar, Zeynep Kınacılar, Berkin Elvanlar, Arin Mirkanlar, İvana Hoffmanlar ve ismini sayamayacağımız daha nice kadın erkek halklarımızın yiğit evlatları Newrozun kor ateşinde kavrularak kanla yazılan tarihi direnişleriyle kahramanlaştılar.

Emperyalist dünya sistemi ve yerli işbirlikçi rejimlerin ürünü olarak geliştirilen IŞİD vb taşeronların vahşi saldırıları ve katliamlarına karşı Newrozlaşarak direnenlere selam olsun. Gezi- Haziran ayaklanması ve direnişi, 6-8 Ekim Serhildanı’ndaki radikal militan çizgi ve mücadelenin dersleri ışığında Newrozlaşma bayrağına selam olsun. Kobane’de IŞİD gericiliğinin belini kırarak püskürten Cezire, Şengal ve Kerkük’de devam eden gerillanın ve halkların direniş ve özgürlük savaşına selam olsun.

Bugün reformizm- revizyonizm ve her türden tasfiyeci akıma göğüs gererek Mahirlerin, Denizlerin, Mazlumların ve İbrahimlerin açtığı radikal devrimci ve Komünist çığırda sebat etmek elzemdir. Devrimci tarihimize bütünlüklü sahip çıkma kültürü ile Denizlerin “idam sehpalarını tekmeleme” cüretini, Mahirlerin “ biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” kararlılığını, Mazlumların bağımsız demokratik Sosyalist Kürdistan şiarıyla Newrozlaşıp Kawalaşan yiğitliği ve İbrahimlerin ser verip sır vermeyerek cellâdına karşı Komünist duruşu ve çizgideki kararlılığını ortak değerlerimiz olarak kuşanmak şarttır. Bu ruhu kuşanmanın önemli bir parçası da devrimci dayanışma kültürünün söylemden çıkarılarak pratik tutumlarda somutlaştırılması ve güncellenmesidir. İçerisinden geçtiğimiz süreçte emperyalizm, tekelci komprador kapitalizm, faşizm ve her türlü gericiliğin saldırılarına karşı radikal militan çizgi ve yönelimde ısrar etmek temel görevimiz olmalıdır. Temsili parlamenter- bürokratik burjuva cumhuriyetin her bir biçimine karşı proletarya ve emekçilerin iktidarı için devrimci savaşı sürdürmemiz gerektiği yeterince açık değil midir?

Bu bilinçle başta Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri olmak üzere bütün ilerici, yurtsever, devrimci ve Komünistleri zulüm ve sömürü düzenine karşı ortak direnişi örgütlemeye ve mücadeleye çağırıyoruz.

Türkiye- Kuzey Kürdistan’da faşist Türk devleti tarafından çeşitli tarihsel süreçlerde Mart ayı içerisinde gerçekleştirilen Kızıldere, Beyazıt, Gazi- Ümraniye, Mazlum Doğan, Berkin Elvan vd katliamları ve yanıbaşımızda emperyalist patentli kimyasal gazlarla Saddam rejiminin Kürt ulusuna yönelik Halepçe katliamını ve ismini sayamadığımız daha nice katliamları bir kez daha lanetlerken, kanlı karanlık zebanilerin katliamlarını ve tüm taşeronlarıyla birlikte baş tertipçileri olan hakim sınıf diktatörlüklerini devrimci nefretle kınıyor ve her türlü gerici baskı, zulüm, sömürü ve katliamlara karşı isyan etmenin meşruluğunu bir kere daha haykırıyoruz.

Tarihten gelip tarih yaratan Newroz’un diliyle günü anlamak, bu günde geleceği kazanmak ve an’da üzerimize düşen teorik ve pratik görev ve sorumluk bilinciyle ilerleyişimizi sürdürmekten geçtiği kavranmalıdır. Bütün Maoist aktivistler her türlü zulüm ve haksızlığa karşı Newroz ateşini kuşanıp onun alazıyla gelecek aydınlık yarınlara yürümelidir. Halkla birleşip Maoist Komünist Partisiyle bütünleşerek Sosyalist Halk Savaşımızı geliştirelim.

Yaşasın Özgürlük Şiarıyla Yaşamı Newrozlaştıranlara!

Newroz Piroz Be! Halklarımızın Newroz Bayramı Kutlu Olsun!

Şan Olsun 12 Mart 1995 Gazi Devrimci Direnişine!

Kahrolsun Emperyalizm, Komprador Tekelci Kapitalizm, Faşizm ve Her Türden Gericilik!

Kahrolsun Her Türden İlhak ve Milli Zulüm!

Bıji Bıratiya Gelan!

Yaşasın Sosyalist Halk Savaşı!”    

http://www.halkingunlugu.net/