Maoist Komünist Parti, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. ”Daha güçlü bir kadın iradesi için örgütlenelim” başlığı ile yapılan açıklamada; “Dün olduğu gibi şimdi de tarihin deneyimlerini sırtlamak, buralardan zorlu ve uzun patikaları zorlamak kadınlar için varlık ve yaşam koşulunu oluşturuyor. Tüm mücadele alanlarında var olmak, mücadelenin tüm parçalarında emeğin asırlara varan savaşımını büyütmek kadınlar için hala süren ve sürdükçe de büyüyen bir kavga.” ifadelerine yer verildi.
Maoist Komünist Parti, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. ”Daha güçlü bir kadın iradesi için örgütlenelim” başlığı ile yapılan açıklamada; “Dün olduğu gibi şimdi de tarihin deneyimlerini sırtlamak, buralardan zorlu ve uzun patikaları zorlamak kadınlar için varlık ve yaşam koşulunu oluşturuyor. Tüm mücadele alanlarında var olmak, mücadelenin tüm parçalarında emeğin asırlara varan savaşımını büyütmek kadınlar için hala süren ve sürdükçe de büyüyen bir kavga.” ifadelerine yer verildi.
“Ezen ile ezilenin ilk ortaya çıkışıyla birlikte başladı tarihsel kavga. Diyalektiğin yasasıydı. Denge ve çatışmasızlık geçici; mücadele ve çatışma ise mutlaktı. Köklü değişimlere götüren de bu mücadele ve çatışmalardı. Ki insanlık tarihi bu durumu doğruluyordu. Baskıya, sömürüye ve zulme karşı kurtuluş kavgası eksik olmamıştı yeryüzünden. Egemenlerin arzuladığı isyansız, itaatkar dünya yaratılamamıştı bir türlü. Ezilenlerin isyancı hayaletleri dolaşıyordu bir coğrafyadan diğerine, bir zamandan başka bir zamana. Her dönem ve her toplumsal sistemde korkulu rüyaları oluyordu egemenlerin.” ifadelerinin yer aldığı açıklama şöyle devam etti;
“Kadın özgürlük mücadelesi tüm cephelerde yeni tarihsel öznelerle kolektif bir yol kat ediyordu”
“8 Mart 1857’de New York’ta yakılan dokuma işçileri ‘cadı avlarında’ yakılan binlerce kadının bir devamıydı sadece. Kadınlar Ortaçağ karanlığında direnmenin bir bedel olduğunu biliyorlardı ve bu bedeli kapitalizmin ilk asrında da vermeyi göze almışlardı. Bu yüzden tarihte ateşle sınanmayı en iyi bilenler kadınlardı ve o ateşe tutuşan bedenlerden tarihsel bir zafere uzandıklarını devasa ve destansı pratiklerinin yerküredeki yansısı ispatlıyordu.
Paris komünündeki kadınların demirden iradesi ve cesareti; 8 Mart 1917 günü Petrograd’ta greve giden ve dünyanın ilk büyük kazanımını ezilenlere armağan eden işçi kadınların devrim sloganlarıyla bütünleşiyor, İspanya’da faşist birliklere karşı savaş cephelerinde enternasyonal bir kadın dayanışmasına dönüşüyordu. Ve devrim mücadelesi kaçınılmaz olarak büyük, yığınsal birikime evriliyordu. Kadın özgürlük mücadelesi tüm cephelerde yeni tarihsel öznelerle kollektif bir yol kat ediyordu.
Tarihin bu muazzam örnekleri Clara Zetkin yoldaşın işaret ettiği yerde daha büyük bir cüretle erkek egemenliğine, sermayeye ve faşizme karşı direnişler geliştiriyor, enternasyonal bir ruh ile birbirine kenetleniyordu. Kadınlar açlığın, emek sömürüsünün, cinsel baskı ve sömürünün her halinden muzdarip olarak, Mart’ın kızıl güneşi altında tüm dünyadaki kadınlara özgürlük mücadelesinin devindirici gücünü taşıyorlardı. Bu bilginin aktarımı ve deneyimin paylaşımı daha güçlü bir kadın iradesi öne çıkarıyor ve tarihin tekerleği kadınlar cephesinden daha bir hızla ileriye doğru döndürülüyordu.
Dün olduğu gibi şimdi de tarihin deneyimlerini sırtlamak, buralardan zorlu ve uzun patikaları zorlamak kadınlar için varlık ve yaşam koşulunu oluşturuyor. Tüm mücadele alanlarında var olmak, mücadelenin tüm parçalarında emeğin asırlara varan savaşımını büyütmek kadınlar için hala süren ve sürdükçe de büyüyen bir kavgadır.
Mücadele içerisinde kadınlar ve LGBTİ+lar dün ne yaşadılarsa, bugün de erkek egemen kapitalist sistem ve erkek egemenliği benzer şeyleri kadınlara zorla dayatıyor. Giderek daha çok pervasız ve giderek daha sistemli bir biçimde yaşam alanlarını kadınlar için zindana çeviriyor. Kapitalist sistemin kaçınılmaz sonucu olan krizlerin faturası tüm emekçi ve ezilen halklara kesilirken, en ağır bedel ise kuşkusuz ki kadınların payına düşüyor. Yaşamın her alanında emeği değersiz, doğal olarak görülen kadınlara yoksulluğun, sömürünün, baskının ve şiddettin en ağırının yaşatılması da doğallaştırılıyor.
“Kadınlardan evde, iş yerinde, sokakta, okulda erkek egemen kapitalist sistemin yarattığı krizin tüm sonuçlarına katlanması, fedakarlık yapması bekleniyor”
Dünyada olduğu gibi Türkiye- Kuzey Kürdistan’da da kriz ve yoksulluk en fazla kadınların yaşamına dokunuyor. Bir yandan kadın işsizliği artarken diğer yandan çalışan kadınlar üzerindeki sömürü ağırlaşıyor. Şiddet, taciz, mobing, ücret ve hak eşitsizliği derinleşiyor. Kadınlardan evde, iş yerinde, sokakta, okulda erkek egemen kapitalist sistemin yarattığı krizin tüm sonuçlarına katlanması, fedakarlık yapması bekleniyor. Fakat uzun bir süredir zaten sokakta olan kadınlar bu defa da fabrikalardaki direnişlerde en ön safta kendilerinden beklenen ‘fedakarlığı’ göstermeyeceklerini, direne direne haykırıyorlar. Tıpkı dün olduğu gibi bugün de; Farplas’ ta, Migros’ ta, Alpin Çorap’ ta olduğu gibi. Sermaye ve erk sistem egemenliğinin ortaklığına karşı kadınlar güçlerini birleştirerek karşı koyuyorlar. Fabrikalardan sokaklara, evlerden okullara kadınların durdurulamayan mücadelelerine her gün bir yenisi ekleniyor. Ev içi emeğini köleleştiren ve yabancılaştıran yanına itiraz ediyorlar. Erk egemen yasaların kararlarına uymayan kadınlar adaletin küflü salonlarında değil alanlara, meydanlara yöneliyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına karşı sokaklara iniyor, kadınları şiddete mahkum etmek isteyen erkek şiddetine ve erk egemen devlet şiddetine karşı kendi mücadelelerine sahip çıkıyorlar. Hapishanelerdeki saldırılara karşı direniyor, silahlı mücadele içinde savaşın en görkemli örneklerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Kadınlar ve LGBTİ+ lar tek neden olarak ezilen cins olmanın öznelliğini değil, elinden alınanları geri almak için de savaşıyorlar. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesi tek taraflı, salt bir kazanım savaşı değil, aynı zamanda ait olanı geri alma savaşıdır da. Bu mücadele için savaşanlar sadece özgür ve eşit bir dünyanın özlemini duymuyorlar, o özlemi gerçek kılmak ve onu yaşayabilmek için mücadelenin geliştirilmesi için çalışıyorlar.
“Vardık, Varız, Varolacağız”
“Boynunda urganla ölüme yürürken bile yüzündeki cesareti düşmanın suratına dağlayan Tanya’lar ve Leyla Kasım’lar gerçekleştiriyor bunu. İşgalcilerin vücutlarında patlayan Delal’ler ve Zilan’lar kanıtlıyorlar. Rojava da İŞİD çetelerine karşı en önde savaşan Arin Mirxan ve Barin Kobani’ler zılgıtlarıyla ses oluyor kadınların sesine.” denilen açıklama şu şekilde sona erdi;
“İşkenceye direnerek ölümsüzleşen Ulrike’ler; teslimiyeti ezip direnişi muştulayan Yeliz, Şirin, Gül ve Hasret yoldaşlar bunun göstergeleri oluyorlar. Ölüm oruçlarının kadın savaşçıları; Ayça İdil, Nergiz Gülmez ve Yeter Güzel yoldaşlar dirhem dirhem küçülen bedenleriyle ortaya koyuyorlar bu durumu. Enternasyonalizmin bayrağını en zorlu süreçlerde yükseklere çeken Barbara, Ceren ve Aynur yoldaşlar ispatlıyorlar kadınların sınır tanımayan özgürlük tutkularını. Ve sonunda savaşımızın sarsılmaz kaleleri Lorin, Deniz ve Mercan yoldaşlar kanıtlıyorlar kadınların somut savaşımını. Bizlere aynı çağrıyı yineliyorlardı hep beraber. Vardık, varız, varolacağız!”
Kadınların Kurtuluş mücadelesinde ölümsüzleşmiş komünist ve devrimci kadınları saygı ve minnetle anarken, mücadele içinde mahpus düşmüş, ölüm orucu ve savaş gazisi tüm kadın yoldaşları saygı ve sevgi ile selamlıyoruz.
8 Mart vesilesiyle kadın örgütlülüğüne duyulan ihtiyacı bir kere daha yineliyor ve bu iradeyi geliştirmek içinde kadınları ve LGBTİ+ ları Maoist Kadınlar Birliği(MKB) ile bütünleşmeye, daha güçlü bir kadın iradesi için MKB saflarında örgütlenmeye çağırıyoruz.”