Teorik mesele bitmeyen bir helezondur. Yukarıdaki sonsuz gelişme koridoru dikkate alındığında teorinin geliştirilmesi bitirilemez bir tartışmadır. Elbette teorik irdeleme ötelenemez bir zorunluluktur. Lakin somut pratiğin münakaşası bunun can alıcı halkası olarak unutulamaz. Teorik tartışmalara boğulup somut görevler ya da pratik ödevler süreci ötelenemez ki, teorinin kendisi de bunu emreder. Teori kadar pratiğin de geliştirilmesi şarttır. Bu ikisi birbirinden koparılamaz sıkılıkta bağlı, içiçedir. Sadece birinde yoğunlaşıp ötekini ihmal etmek tek yanlı öznelcilik ve yıkıcı hatadır.
Tek bir mücadele yoktur. Başlayıp hedefine varan, değişerek başka niteliğe bürünen, kapanarak tamamlanan ve yeni biçimde yeniden açılan, bir yerde tamamlanıp diğer yerde devam eden, siyasi karakter taşıyan ve varlığın temelindeki çelişki zemininde kendiliğinden işleyen, insan iradesine bağlı ve ondan bağımsız olan, her yerde varlık göstererek sürekli devam eden bitimsiz bir mücadele vardır. Ve tüm bu mücadeleler yaşam ve toplumlar zemininde vücut bulur.
Yaşamın tümü aralıksız bir mücadeleye tanıktır. Dünya gezegeninde canlı-cansız herşey tezatlardan oluşur, bu tezatlık içinde bulunarak varolur ve mücadele halinde olur. Birbiriyle bağlantılı olan ‘‘şey‘‘ler iç ve dış çelişki zemininde gelişim, değişim, dönüşüm ve ilerlemelerini sürdürürler. Doğanın temel kanunları değişmeksizin bir denge içinde işler. Dünya veya doğanın döngüsü bu kanunlar temelinde oluşan dengeler zemininde tekrar eder. İnsan iradesinden bağımsız olan doğa kanunlarının işleyişi nerde, ne sabaple ve nasıl dumura uğrar bilinmez ama bu döngünün sonsuz bir boşluk ya da zaman tünelindeki bilinmez bir yolculuk olduğu şimdilik kesin. Bir beş milyar yıl daha mı devam eder, bir milyar yıl sonra karadeliklere gömülerek veya patlayıp dağılarak tozbulutu olarak mı biter, ya da kendisini insanın tahribatından korur ve onarır mı garantisi yok. Yani sonsuzluğun bir sonu var mı, yok mu, bu henüz bilinmezdir. Ama bu yolculukta mevcut dünyanın onurlu, özgür bir dünya olarak korunup sürdürülmesi, kapitalist tahribattan kurtarılması bir insanlık görevidir. Ve bu görev, tarih tarafından emperyalist kapitalist sistemin dünya ile birlikte zenginliklerinin kaynağı olarak köleleştirdiği işçi ve emekçi sınıfların omuzlarına yüklenmiştir. İnsanlığın görevi bugün esas olarak işçi ve emekçi sınıflar tarafından temsil edilerek yürütülmektedir.
Doğanın diyalektiği-işleyişi kendiliğinden yasa veya kanunlara bağlı olarak işlerken, diyalektiğin diğer bir alanı olan sınıflı insan toplumuna dair yaşam döngüsü ise, sınıflar tarafından belirlenen ve sınıflar mücadelesi yasasıyla anlam bulan toplumsal diyalektik olarak işlemektedir. Bu, sınıfların ve sınıflardan bağımsız olamayan toplumların veya insanların iradesine bağlı olarak işlediği için, sınıflı toplumların miadını doldurmasının tespitiyle belirsiz ya da sonsuz bir süreç değildir. Buradaki denge, sınıflar arasındaki dengelere, bu dengelerin değişimine bağlıdır. Ki bu, tamamen değişebilir, değiştirilebilir bir dengedir ve sınıf devrimlerine tabidir. Dolayısıyla sınıflı dünyaya ait bu sürecin öngörülebilirliliği vardır. Sınıflar arası dengelerin gelişimi, sınıf mücadeleleri dinamiğinin gelişim seyri ve düzeyi, sınıflı toplum diyalektik döngüsünün sonsuzluk mekaniğinden çıkarak sınıfsız bir dünyanın öngörülmesini olanaklı kılar. Diyalektik ve tarihi materyalizm felsefesine oturan komünist doktirin toplumların gelişim yönünü bu zeminde hesaplayarak, insan iradesi/sınıf mücadeleleri ve devrimleriyle en azından komünist dünya toplumuna kadar öngörerek açıklar. Ancak sonrası var…
Kendiliğinden devrimci teori ve kendiliğinden devrimci pratik gelişmez
Sınıfsız dünyaya varıldığında yeni bir süreç başlar ki, insanlığın nereye varacağı şimdiden kesitirilemez ve belki hiç kestirilemez. Sınıfların ortadan kalktığı komünist dünya toplumunda yaşam ve diyalektik durmayıp, zıtların birliği ve çelişki-gelişim yasası zeminindeki dinamizm devam edeceğine göre, Komünist toplumun da ilerleyeceği bir menzil mutlaka vardır. Açıklayamadığımız bölümdeki dünya, komünizm sonrası gelişmenin ne olacağını da açıklayamamazı koşullar. Dünya yaşamı devam ettiği müddetçe insanlığın hep ileriye dönük arayışı ve gelişimi gündemde olacaktır. Her aşamasında daha iyi bir dünya düşü insanlığın önünde durup devam edecektir. Buradaki açıklanamayan gelişme, gelişmenin niteliğinin ne olacağıdır ama daha iyi bir dünya sürekli olarak ilerlemenin yönü olacaktır. İnsanlığın bundan geri durması mümkün olmayacaktır. İnsanlığın ilerleme sürecini sonsuz bir ilerleme süreci olarak tanımlamak doğrudur…
Teorik mesele bitmeyen bir helezondur. Yukarıdaki sonsuz gelişme koridoru dikkate alındığında teorinin geliştirilmesi bitirilemez bir tartışmadır. Elbette teorik irdeleme ötelenemez bir zorunluluktur. Lakin somut pratiğin münakaşası bunun can alıcı halkası olarak unutulamaz. Teorik tartışmalara boğulup somut görevler ya da pratik ödevler süreci ötelenemez ki, teorinin kendisi de bunu emreder. Teori kadar pratiğin de geliştirilmesi şarttır. Bu ikisi birbirinden koparılamaz sıkılıkta bağlı, içiçedir. Sadece birinde yoğunlaşıp ötekini ihmal etmek tek yanlı öznelcilik ve yıkıcı hatadır. Teori durumu açıklar, pratik durumu değiştirir. Teori pratiğe ışık tutar ama pratik sayesinde güce dönüşür. İkisinin birliği değiştirme eyleminin tamamıdır. Biri olmaksızn diğeri rolünü tamamlamaz, tamamlayamaz. Teori soruna işaret eder, pratik sorunu çözer. İkisinin ilerlemesi bu bağıntı içinde mümkün olur. Kendiliğinden devrimci teori ve kendiliğinden devrimci pratik gelişmez. Değiştirilen her durum yeni bir durumu koşullar. Bu durum teoriyle analiz edilir, pratikle senteze ulaşır… Sorun, durum, çelişki, gerçek vb vs hem soyut, hem de somut nitelikler barındırırlar. Teori ile pratik bunlar üzerinde dolaylı-direk etkide bulunur. Teori soyut, pratik somuttur; iki zemindeki gücü ifade ederler. Tek güçte, teori-pratik birliğinde sentez bulurlar. Bu değiştirme eylemidir! Değiştirme eyleminin kılavuzu olan teori, bu eylemi pratik vasıtasıyla gerçekleştirir, somuta iner…
Somutla ilgilenip gerçekteki sorunla alakalı olmayan plan veya planlı olarak somut sorunu konu alıp çözmeyi amaç edinmeyen teori ‘‘boş gevezelik‘‘, pratik ise anlamsızlığa oturan anarşizmdir. Devrimci teori-pratik ise, doğrudan somuttan yola çıkar ve canlı ruhunu ondan alarak onu değiştirme planıyla biçimlenir. Somut nedir? Somut, tarihsel şartlar içinde biçimlenen mevcut gerici sınıf sitemleri, bu sistemlerin devlet veya iktidar organları ile işçi sınıfı ve geniş halk kitleleri arasındaki çelişkidir, bu çelişkinin bilumum yansımaları, yarattığı sonuç ve devasa sorunları ortadan kaldırmanın planıdır. Özcesi, toplumdaki sınıf çelişkilerinden doğan sınıf çatışmasının odağındaki siyasi iktidar uğruna mücadele, yani öncelikli görev olarak devrim planı temelinde biçimlenerek yürütülen siyasi pratik sorunu bizzat somut olandır. Nitekim bütün teori, eylem, mücadele, plan, siyaset, taktik ve strateji son tahlilde bu somut pratikte karşılık bulur. Sınıf mücadelesinin her cephesi, her biçim ve görevi devrim planıyla somutluk kazanır.
O halde somut olan devrimdir, devrim görevidir. Devrim, savaştır, savaş çağrısıdır. Uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin devrimci yoldan çözülmesinde başat olan silahlı devrimci savaştır. Bunu reddeden her tassavvur, en iyimser haliyle devrim kavrayışında kırılmadır. Sınıf çelişkilerinin en yüksek çözüm biçimi ve tek çözüm biçimi devrimdir. Devrim sınıf çelişkileri ve bundan kaynaklanan tüm toplumsal sorunların radikal çözüm metodudur, tüm çözüm metotları içinde merkezi halkadır. Sınıf mücadelesinin merkezi görevi siyasi iktidarın ele geçirilmesidir, yani devrimdir. Bütün mücadele ve örgütlenme biçimleri, mücadele araçları ve yöntemleri son tahlilde devrim metoduna bağlanır, buna göre biçimlenir. Devrim zora dayalı gelişen bir eylemdir. Bu özelliğiyle devrim, savaş karakterine dayalı silahlı mücadele biçimlerini yaşamsal bir zorunluluk olarak öngörür. Demokratik ve açık alan mücadele biçimleri, taktik ve stratejilerinin tümü silahlı mücadeleye tabidir; hepsinin garantörü devrimci savaştır. Devrime giden her yol devrimci savaşa bağlanır. Savaşın örgütlenerek geliştirilmesi devrimin temel biçimi, diğer seçenekler içinde belirleyici tek seçenektir. Savaş, sınıflar arası çatışma doğasının nesnel zorunluluğudur. Savaş, zor ve şiddet biçimlerinin tümünü kapsayarak silahlarla yürütülen siyasettir. Siyasetin kanlı biçimi, silahlarla yürütülen en yüksek biçimidir. Tarihteki hiçbir devrim bunun dışında gelişmedi, bundan sonra da bunun dışında gelişecek.
Önümüzdeki tayin edici görev devrimci savaşın geliştirilmesi önceliğidir
Önümüzdeki tayin edici görev devrimci savaşın geliştirilmesi önceliğidir. Bu savaşın somut şartlarımızdaki biçimi Sosyalist Halk Savaşı’dır. Sosyalist Halk Savaşı devrimimizin stratejisidir. Devrimci görevlerin hepsi bu merkezi halkaya bağlıdır. Devrim, devrimci savaş örgütlülüğünün sağlamlaştırılmasına ihtiyaç duyar, savaşın yürütülmesi bu örgütlenmeyi gerektirir. Bunda tereddüt edilemez. Sorun devrimci sınıf mücadelesi ve sınıf devrimi ise, devrimci savaş örgütü ve savaşın yürütülmesi mutlak bir zorunluktur. Mutlak demek ilk algıda yanlış gibi görünse de, sınıflar mücadelesi yasası bu örgüt ve mücadele biçimini doğrular. Toplumlar tarihinin tüm gelişim aşamaları bu savaş zemininde yaşanmış, gelişmiştir. Hiçbir sınıf iktidarı rızasıyla bırakmamış, kitlelerin devrimci eylemi ve büyük savaşıyla alaşağı edilmiştir. Sınıfların doğası bunu koşullar ve bugün de iktidar odaklı sınıf çelişkileri devrimci savaşla çözülecektir. Komünist dünya toplumuna ilerleyişin evrensel akımla gerici sınıfları kuşattığı istisnai varsayımlar dışında gerici sınıfların iktidardan alaşağı edilmesi istisnasız olarak bu yolu izlemiştir. Yeni bir dünyaya doğmak isteyenler ancak yeni bir dünya yaratarak bu düşünü gerçekleştirebilirler. Yeni bir dünya mücadelesi verilmeden düşlenen o dünyada doğmak mümkün olmayacaktır. Eski dünyayı gömmek ve yeni dünyaya doğmak acımasız savaşlar ve ağır bedeller ödemekle mümkündür. Bedel ödemek tercih değil, nesnel bir zorunluluk ve yeni dünyanın kurulması için kaçınılmazdır. Çelişkisiz olmayacağı aşikar olan yeni dünyanın sorunları kesinlikle ve kesinlikle eski dünyanınki kadar acımasız olmayacaktır. İnsanlığın büyük özgürlük içinde daha muhteşem keşiflerle sonsuz yolculuğunu sürdürmesi için yeni dünya uğruna savaşmak ve bedeller ödemek yeğdir.
Bu serüvenin gözardı edilemez somut zorunlu bir biçimi komünist parti/partiler içinde cerayan eden mücadeledir. Ki, buna isabetle sınıflar mücadelesi denmektedir. Sınıf mücadelesi komünist partileri içinde devam etmektedir. Tarih bunu acı deneyimlerle kanıtlayıp gösterdi. Kısacası, egemen sınıflara veya burjuvaziye karşı verilen devrimci sınıf mücadelesi, farklı biçimlerle de olsa sınıfın kendi içinde ya da sınıf partisinin içinde de devam eder, etmektedir. Yeni bürokratik burjuvazinin veya modern revizyonist burjuvazinin KP’ler ve bunların temsil ettiği devrimci sınıf iktidarlarında gürbüz olarak geliştiği izlendi. Yetmedi bu burjuvazinin devrimci sınıf iktidarı ve devletini kapitalist restorosyna tabi tutarak burjuvalaştırdığı görüldü. Geriye dönüşler, sosyalist kampın çöküş vakası tam da buydu.
Bütün bunlardan tecrübe edilerek bilinir ki, komünist dünya toplumu, yani yeni dünyanın kuruluğu uğruna mücadele sadece dışarıdaki burjuvaziye karşı savaşımla sınırlı değil, KP’ler içindeki sınıf mücadelesinin sürdürülmesiyle anlamlıdır. Buradaki mücadele doğru ve gerektiği gibi yürütülmeden dış düşmanlara karşı verilen mücadelenin başarılamayacağı, başarılsa bile yeni dünyaya doğru sürdürülemeyeceği aşikardır. İdeolojik mücadele esasında biçimlenen bu mücadelenin, siyasi mücadele evresine ulaşmadan önceki ideolojik mücadele niteliğinde doğru ve unutulmadan yürütülmesinin gerekliliği her bakımdan açıktır.
Komünist toplum ve hatta sosyalizm uğruna mücadelenin kişilik edineceği ilk mektep KP içindeki ideolojik mücadeledir. Çocuk bu yaşlarda kişilik edinir. KP’nin mücadelsiz geçmeyen tüm yaşamı yeni dünya amacının gerçekleştirilmesinde belirleyici süreçtir. Dolayısıyla daha KP aşamasında ve KP içinde bu mücadele hakkıyla yürütülmek, gevşetilmeden ve unutulmadan sürekli diri tutulmak durumundadır. Aksi halde yozlaşma başından itibaren başlar ve kişilik oluşmuş olarak geleceğe hükmeder. Özcesi, ideolojik mücadelenin önemi veya KP’ler içinde sınıf mücadelesinin doğru yol-yöntemlerle verilmesinin yaşamsal değeri, Yeni Dünya’ya gidilecek mi, gidilmeyecek mi sorusunu karara bağlayacak kadar tayin edicidir.
KP içindeki her mücadele Yeni Dünya uğruna mücadele midir? Kuşkusuz ki, hayır. KP’nin yozlaştırılması, burjuvalaştırılması gibi sağ-sol tasfiyeci burjuva ideolojik akımların veya sapmaların mücadelesi, KP içindeki Yeni Dünya uğruna mücadele anlamı taşımaz. Bilakis Yeni Dünya uğruna mücadelenin baltalanmasıyla malul kalır. Fakt KP içindeki burjuva ideolojik akımlara karşı Komünist cepheden verilen MLM ideolojik mücadele Yeni Dünya uğruna mücadeledir. KP içindeki sınıf mücadelesinden veya Yeni Dünya mücadeleden kasıt da budur. KP’yi güçlendiren, dolayısıyla Komünist mücadele, hedef ve amaçları güçlendiren her ideolojik mücadele ve eleştiri tarihsel değerdedir. Lakin, sol gösterip sağ vuran veya keskin görünüp karamsarlık ve tahribatlar yaratan tasfiyeci mücadele ve eleştiri türü, niyetten bağımsız olarak burjuvazinin değirmenine su taşır. Bu basit bir aymazlık değilse, sağ ya da sol ideolojik erezyon durumudur. Bu durumun yaygın modaya dönüşmesi, ağacı köhneleştiren sarmasık kadar zararlıdır. O halde, KP içinde ideolojik mücadelenin ve eleştirinin doğru kavranması ve doğru yürütülmesi ötelenemez bir şarttır.
Evrensel tecrübelerin kanıtlayarak gösterdiği şudur ki, içerdeki burjuvazinin genel yöntemi daima daha ‘‘Kızıl‘‘ laflar kullanmak ama gerçekte iş yapmamak ya da kızıl‘lığın tersini sinsice inşa etmektir. ‘‘Kızıl bayrağa karşı Kızıl bayrak sallama‘‘ espirisi bunu açıklayan isabetli ve gerçek belirlemedir. Unutulmamalıdır. Zayıf, zayıflığını saklamak için güçlü görünmeye gayret eder. Sağcılık sol görünmek için çabalar. Çürük fikirler tumturaklı keskin sözlerle süslenip saklanmaya çalışır. Yapılamayan görevleri yapmak için değil, başkaları yapsın diye eleştiri yürütülür ve dışarıya fatura edilir. Gerçek görevlerin yerine getirilmemesinin üstü, boş lakırtıyı geçmeyen ezbere dayalı soyut lafazanlıkların gündemleştirilmesiyle örtülür.
Devrim veya KP savunusu cilası kullanılır ama satır aralarına karamsar nifaklar yerleştirilerek vitrinlere oynanıp mesajlar iletilir. Sazlar hep sol perdeden çalınır, diğer perdeler yok sayılır. Bir sözden en uç sonuçlar çıkarılır, bir hatadan herşeyin yıkıldığı algısı yaratılır. Yani ‘‘bir kaşık suda fırtınalar estirilir.‘‘ ‘‘Her dağda aynı türkünün söylenmesi istenir‘‘ vb vs… Dün de bugün de bu kavrayış ve hatalar KP’ler içinde silinmeden görülmüştür, görülmektedir.
Mühim olan devrimci ve komünistlerin bu hileleri görebilmesi ve politik uyanıklıkla doğru mücadele tutumunu benimsemesidir. Sınıflar mücadelesinden kaçınamayacağımıza göre ve KP‘ler içinde de bundan sakınamayacağımıza göre, tüm mesele ‘‘şekere bulanmış mermileri‘‘ yutmamaktır. Bunun için siyasi bilincimizi geliştirerek doğru ile yanlışı ayrıt etme yeteneğini kazanmalıyız.
Sağ tasfiyeci eğilim ve sapmalar genel olarak ve sürecin de en tehlikeli sapmalarıdır
Daha da önemli olan şudur. Genel karakteriyle tarif ettiğimiz hatalı mücadele ve eleştiri tarzı ya da tutum, daha ilk aşamalarındayken ve henüz hatalı eğilimler düzeyindeyken bunlar düzeltilmek veya önlenmek durumundadır. Yani, hatalı eğilim ve tutumlarla gündeme gelen eleştiri ve mücadele biçimlerini, derinleşip ciddi anlayışlar olarak kökleşmeden daha şimdiden doğru mücadele biçimleriyle düzeltmek ve yaşanan hatalardan arınmak gerekmektedir. Devrimde samimi olan herkes hataları karşısında tutucu olmayıp onları terkedecektir ya da doğru mücadele biçimleriyle bu hataları aşma çabası gösterecektir.
Aynı biçimde, sağ tasfiyeci, reformist, legalist ve tüm pasifist fikirlere karşı ideolojik mücadelede de gevşekliğe yer verilmemelidir. Sağ tasfiyeci eğilim ve sapmalar genel olarak ve sürecin de en tehlikeli sapmalarıdır. İçinden geçilen süreç sağ tasfiyeciliği besleyen nesnel koşullar olarak dikkate alınmak durumundadır. Dolayısıyla sağ fikirlerin gelişmesine uygun olan bu zeminde dikkatli olmak zorunludur. Kullanacağımız her söz ve her anlayışımıza bu duyarlılık içinde yaklaşmak durumundayız. Sol eğilimlerle mücadele adına sağa, sağ eğilimlerle mücadele adına sola düşmemeye özen göstermeliyiz. Zira, ifade ettiğimiz gibi, sağ sapmanın zemini bugün veya bu süreçte her zamankinden çok daha güçlüdür. Sağ fikirlere karşı ideolojik mücadele ertelenemez iken, sağ fikirlerin pratik olarak ezilmesinin en etkili silahının silahlı mücadele veya devrimci savaşın geliştirilmesidir. Bu, sağ kadar sol fikrin yenilmesi için de gereklidir. Fakat unutmamak gerekir ki, sağ ya da sol fikirler tüm devrim ve iktidar süreçleri boyunca gündemde olacaktır. Mesele, bunlara karşı doğru yöntemlerle ve devrimci amaçlara bağlı kalmak kaydıyla kesintisiz bir ideolojik mücadele verilmesidir. Geliştirecek olan budur.
Unutmamak gerekir ki, ‘‘ağaç yaşken eğilir‘‘, kurursa kırılır. Ağacın kırılması yararsızdır, eğilmesi faydalıdır. İdeolojik mücadele ve eleştiri reddedilemez bir gereksinimdir, demokratik haktır, geliştirici dinamodur. Ancak, doğru metotlarla ve doğru amaçlar için yürütüldüğünde böyledir. Birleşmek için mücadele anlamlıdır. Mücadelede birleş, birleşerek güçlen, güçlenerek kazan; perspektif budur…