Devrimcilik nitelik barındıran ileri ve yüksek bir seviyedir Bu nitelik mutlak biçimde ilkelere dayanır ve özünü bu kaynaktan alır Devrimcilikten doğan nitelik, mevcut olanı değiştirme veya ilerleterek geliştirme, gerici olanı devrimci yoldan tasfiye ederek ilerici olanı yaratma ve egemen kılma çabasını söz ve eylem birliği zemininde sergileme özelliğinde karşılık bulur. Devrimciliğin ihtiva ettiği nitelik alelade olmayıp gerici sınıflar düzeni ve toplumsal sistemlerinin belirleyip biçimlendirdiği ya da sınıf çıkarlarına uygun olarak dayattığı kişilikten kesin biçimde ayrışır. Çok daha yalın ifadeyle devrimci nitelik, devrimin hedef, amaç ve ilkelerinden beslenir; devrimci sınıfların gerici sınıflara karşı iktidar çıkarları temelinde pozisyon alarak proletarya ve emekçi sınıfların iktidar mücadelesini omuzlar, yürütür.
HABER MERKEZİ(31.01.2018)-Devrimcilik nitelik barındıran ileri ve yüksek bir seviyedir. Bu nitelik mutlak biçimde ilkelere dayanır ve özünü bu kaynaktan alır. Devrimcilikten doğan nitelik, mevcut olanı değiştirme veya ilerleterek geliştirme, gerici olanı devrimci yoldan tasfiye ederek ilerici olanı yaratma ve egemen kılma çabasını söz ve eylem birliği zemininde sergileme özelliğinde karşılık bulur. Devrimciliğin ihtiva ettiği nitelik alelade olmayıp gerici sınıflar düzeni ve toplumsal sistemlerinin belirleyip biçimlendirdiği ya da sınıf çıkarlarına uygun olarak dayattığı kişilikten kesin biçimde ayrışır. Çok daha yalın ifadeyle devrimci nitelik, devrimin hedef, amaç ve ilkelerinden beslenir; devrimci sınıfların gerici sınıflara karşı iktidar çıkarları temelinde pozisyon alarak proletarya ve emekçi sınıfların iktidar mücadelesini omuzlar, yürütür…
Hiç şüphesiz ki, devrimci nitelik veya devrimciliğin açılımı-içeriği adına daha ayrıntılı tanımlama yapılabilir, haklı olarak bir dizi söz söylenebilir. Fakat devrimciliğin ifade ettiği nitelik hakkında daha güncel ve sade olarak bu niteliğin, bencil ve kişisel çıkarın her türünden arınmış, toplumsal kurtuluş düşünüyle örgütlenip örgütlü mücadelenin parçası haline gelmiş, parçası haline geldiği mücadeleyi siyasi iktidar uğruna verilen mücadele olarak kavramış, siyasi iktidar hedefine bağlı devrimci mücadelenin görevlerini teorik-pratik sahada omuzlamış, tüm yaşamını bu zeminde biçimlendirerek sürdüren, ideolojik-siyasi-örgütsel-kültürel ve ahlaki değerler açısından devrimci normları esas alarak egemen kılmış mütevazı bir nitelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kısacası, genel prensip olarak parçayı-kısmı değil bütünü gören ve esas alan, bireyi değil örgütü-kolektifi esas alan, örgütle halk kitlelerinin çıkar çatışmasında halkı esas alan, bencil çıkarı değil kolektif çıkarı esas alan, bencil çıkar ve hesaptan kesin olarak arınmış olup fedakârlığı kuşanarak parti-devrim ve halkın çıkarlarını üstün tutup esas alan, hile ve entrikadan uzak durup dürüst, samimi ve açık olmayı esas alan, yalan ve dedikodudan uzak durup dürüstlük erdemini esas alan, devrim ve halk için hiçbir fedakârlıktan sakınmayan, devrimin ve halkın çıkarları ekseninde partinin çıkarlarını bedeller ödeme pahasına koruyarak üstün tutan ve hiçbir bedelden sakınmayan, proletaryanın tavrına uygun biçimde ‘’ben’’ ve buna ait egoyu yıkıp atan, gericiliğin her türüyle arasına kesin sınırlar çekip onunla savaş duruşunda olan, bilumum gericiliğin yıkılıp ilerici toplum türevlerinin egemen kılınmasıyla nihai amaç olan Komünist topluma ilerleme mücadelesini ilke olarak benimsemiş ve bunun görevlerini yürüten ve daha fazlasını temsil eden devrimcilik profili bu niteliğin asgari gerekleri olarak mütalaa edilebilirler. Ki, bunların esasen proleter devrimciliğin karşılığı olan niteliğe denk gelen özellikler olduğunu söylemek de yanlış olmaz…
Yukarıdaki tanımlamalar bağlamda belirtmek gerekir ki, devrimcilik bir rastlantı ya da keyfi bir tercih meselesi değil, bilakis sınıf bilinçli bir tercih olup gerici sınıf iktidarları ile bunların sömürü sisteminin dayattığı ve damgasını vurduğu toplumsal gerçekliğin objektif tezahürüdür. Siyasi bir tutum, gereksinim ve zorunluluktur. Doğrudan gerici sınıfın iktidarına yönelir, onu yıkarak yerine proletarya ve emekçi sınıfların iktidarını kurmayı amaç edinir… Bundandır ki, devrimcilik gerici olan hiçbir şeyle bağdaşmaz, özellikle gerici sınıf iktidarları ve düzenleriyle asla barışık olmaz! Devrimciliğin varlık gerekçesi egemen gericilik başta olmak üzere her türden gericiliğin devrimci yoldan tasfiye edilmesinde ifade bulur. Emperyalist-küresel dünya gericiliği ve bilumum yerel gericilikler (iktidarlar) devrimciliğin hedefleri olarak devrimci tarzda-devrimle tasfiye edilmesi gerekenlerdir…
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Türk hâkim sınıflarının mevcut Erdoğan-AKP iktidarı açık faşizm biçiminde ağır bir baskı ve faşist terör saldırganlığı estirmektedir. OHAL ve KHK’ler yönetimiyle yasal zemine oturttuğu açık faşist diktatörlükle geniş halk kitlelerini büyük bir baskı ve sömürü altında ezmekte, sosyalist, devrimci, demokratik ilerici güçleri vahşi saldırılara tabi tutup stratejik yönelimle imha-ezme katliamlarından geçirmektedir. Devrimcilik üzerine söylediğimiz söz ve yaptığımız değerlendirmeler tam da bu zeminde anlam bulmaktadır ki, bugün geniş toplumsal kitleler büyük bir baskı diktatörlüğü altında adeta inim inim inlemekte, proleter devrimciler, devrimciler, ulusal-demokratik güçler bu saldırganlık altında katliamlara maruz kalarak büyük bedeller ödemektedirler.
Geniş toplumsal kitlelerde büyük hoşnutsuzluk dipten dibe kaynarken, faşist baskılar toplumsal kitlelerin patlamasını engelleyen tek unsur olarak rol oynamaktadır. Burjuva klikler arası çatışma keskin uçlarda seyretmekte, bu çatışma burjuva sınıf klikleri arasında derin çatlaklar yaratıp burjuva cepheyi önemli oranda zayıflatmaktadır. Özellikle ‘’FETO’’’cü çetenin darbe girişimi ve akabinde devlet bürokrasisi ve temel kurumlarında yaşanan tasfiyeler ve ayrışmalar neticesinde hâkim sınıflar devleti ciddi zayıflıklar içine girerek kendi değimleriyle bir beka sorunuyla karşı karşıya kalacak düzeyde sarsıldı. Devlette gündeme gelen bu zaaf da yine açık faşist diktatörlüğe has baskı ve uygulamalarla kontrolde tutulup, burjuva muhalefet ve kliklerin tekçi-faşist ırkçı Türk milliyetçiliği zemininde gerçekleştirilen manipülasyonla yedeklenmesiyle önemli oranda giderildi, dar boğaz esasta atlatılmış oldu. Elbette bu açık faşist baskı yönetimi sadece burjuva klikler arası çatışmayı yumuşatarak veya kontrolde tutarak atlatma konusunda rol oynamadı, aynı faşist terör diktatörlüğü geniş halk kitlelerin muhalefetini ve devrimci güçlerin bastırılmasında da rol oynadı.
Devletin büyük kriz ve sarsıntılar yaşadığı mevcut koşullarda devrimci güçler rol oynayamamıştır!
Devlette yaşanan bu zaaf ve sarsıntı durumu, burjuva klikler açısından iktidarın klikler arası el değiştirmesinden öteye geçemezdi. Burjuva klikler arası olası bir iktidar değişimi devrimci halk kitleleri açısından bir anlam ifade etmez, ilerici bir anlam taşımazdı. Dolayısıyla esas olarak bu süreçte, yani devletin temel kurumlarında ciddi zayıflıklar gösterdiği bu koşullarda rol oynaması gereken gerçek güçler hiç şüphesiz ki devrimci güçlerdi. Ne yazık ki, devletin büyük zayıflıklar ve sarsıntılar yaşadığı bu koşullarda devrimci güçler rol oynayamadı. Oynayamadı çünkü söz konusu uygun durumu devrim lehine veya devrimci kazanımları geliştirme yönünde değerlendirebilecek, sürece müdahale ederek süreci yönetecek güçte bir örgütlü devrimci hareket yeterliliği yoktu, bu öncü-önder güç hazır değildi. Proleter devrimciler veya genel olarak devrimcilerin irade ve tavır belirlemekten öteye bir müdahalesi olmadı, olamadı. Ne böyle bir hazırlığı ne de buna uygun ve yeterli örgütsel-siyasi gücü yoktu. Dolayısıyla süreç burjuva egemen sınıflar iktidarı tarafından yönetilerek lehlerine çevrildi, devlet kurumlarındaki boşluk iktidarın kadrolaşması ve paralel devlet yapılanmasıyla birlikte, muhalif güçlerin tasfiyesinin derinleştirilmesiyle tamamlandı.
Ortaya çıkan fırsat, özünde devrimci güçler açısından son derece önemli bir fırsattı. İktidar adeta altı boş bir tabela durumuna geldi. Yığınca kadrosu darbeci olarak suçlu pozisyona düştü, devletin temel kurumlarında ciddi kadro boşlukları doğdu. Eski koalisyon ortağı olan koynundaki muhalifinin darbe girişimiyle ve kurumlarda yaşanan kaosla iktidar kime güveneceğini bilmez biçimde afallayıp bocaladı. Ne yazık ki, bu duruma düşen iktidar bu yıkıntı-harabe üzerinden yeniden kendisini örgütleyerek güçlendirmeyi başardı. Başardı çünkü alternatif gücün hiçbir müdahalesi olmadı. Ortada kalan devlet ve ayakları havada kalan iktidar amiyane değimle, bir fiskeyle yıkılacak durumdayken bir fiske vuracak güç çıkmadı, esasta yoktu, dolayısıyla iktidar ilk şaşkınlık ve sarsıntısını atlatarak sürece müdahale ederek sorunsuz biçimde kendisini örgütleyerek güçlendirdi. Özcesi bu durumun devrimci güçler açısından iyi muhasebe edilmesi gereken ve yetersizlikleri açısından dersler çıkarması gereken önemli bir süreç olduğunun altı kalın harflerle çizilmek durumundadır. Zira burjuvazi iç dalaş ve çatışmasıyla devlet ve iktidarı son derece zayıf duruma düşürüp devrimci güçlere önemli bir avantaj ve olanak yaratırken, devrimci güçler bu hazır durumdan yararlanma yeteneği gösteremedi. Kuşkusuz ki, iktidarın ele geçirilmesi mümkün olmayabilirdi ve mevcut süreçte iktidarın devrimci güçler tarafından ele geçirilmesinin sübjektif şartları hazır değildi. Ancak mevcut sürece devrimci müdahalelerde bulunarak önemli kazanımlar elde edilebilir, burjuva sınıf iktidarı ve devleti daha ciddi krizlere itilebilirdi. Fakat bunun için devrimci güçlerin siyasi-örgütsel olarak belli bir güce sahip olması, hazırlık ve öngörülerinin olması gerekiyordu. Yaşanan süreç devrimci güçlerin bu yetenek, güç ve hazırlığa sahip olmadığını gösterdi. Sürecin doğru ve derinlikli muhasebe edilerek gerekli derslerin çıkarılması bu bakımdan yaşamsal önemdedir. Aksi halde doğabilecek yeni olanak ve fırsatların da gerektiği gibi değerlendirilmesi başarılamaz. Mevcut hâkim sınıflar arasında çelişkiler keskin olmakla birlikte, toplumsal hoşnutsuzluklar zemininde büyük kitlesel hareketlerin patlaması genel olarak mümkün ve olasıdır. Dolayısıyla geçmiş tecrübelerden ders çıkararak hazırlıklı olmak ve doğacak muhtemel fırsatları devrim doğrultusunda ve devrimci kazanımlar temelinde değerlendirmek devrimci siyasetin aktüel görevi ve sorumluluğu olmak durumundadır.
Sürecin devrim cephesinin yetersizlikleri anlamında ciddi olarak irdelenip muhasebe edilmesi, derslerin çıkarılarak gereksinimlerin yerine getirilmesine dönük tartışma gibi, devrimciliğin özüne uygun nitelik açısından tartışılması da bu anlamda gerekli bir tartışmadır. Bir taraftan süreç zayıflıklarımız ve yetersizliklerimiz açısından iyi incelenmeli, diğer taraftan da sürece müdahale gibi bir algı ve pratikle hareket etmeyen-edemeyen devrimcilik irdelenerek devrimci sonuçlar çıkarılmak durumundadır. Özellikle söz devrimciliği, iş yapmayan salt konuşan tembel, eylemsiz ve pratik yoksunu devrimcilik, daha açık ifadeyle militanlığı törpülenerek pasifist kabuğa bürünmüş, edilgen, idareci, ruh yumuşaklığıyla düzen içi eğilimi güçlenmiş, bedel ödemekten sakınan, bedel ödemeyi göze almayan, önemli oranda aşınmış ve kendine yabancılaşma eğilimi güçlenmiş devrimciliği, korku iklimine düşerek sinmiş-sindirilmiş devrimci duruşu vb. sarsarak özü özerine oturtmalı, dolayısıyla sokakları zapt ederek militan eyleme başvuran, faşizme karşı direnişte bedel ödemekte tereddüt etmeyen, gerici sınıflar devletini yıkmak için ayağa kalkan, eylemsizliği sindirmeyen, devrimciliği nitelikli olarak temsil eden, kararlı, fedakâr, örgütlü ve disiplinli mücadeleyi özümseyen, düşmanla yüzleşmekten kaçınmayan, devrim ve devrimci kazanımlar için yüksek gayret sergileyen, dayatılan korkuya cüretle yanıt olan, ileri çıkan, devrimci görev ve sorumluluklara sıkı sıkıya sarılan, her türlü meşru eyleme başvurmakta tereddüt yaşamayan, bilakis eylemci atılganlığı öne çıkan vb. bir devrimci kişilik motivasyonu yaratmalı, gerçek devrimci tarzı egemen kılmalıyız. Aksi halde köklere vurmuş olan pasifizmden, sinsi tasfiyecilikten kurtulmak ve tersinden gerçek devrimciliği üreterek devrim doğrultusunda ilerlemek mümkün olmaz.
Aynı zeminde devrimci güçler arasında ortak devrimci mücadele görevlerinde mümkün olduğu oranda ve ortaklaşma zeminlerini zorlayarak geliştirme perspektifiyle ittifak, güç ve eylem birlikleri yapmak, somut devrimci görev ve eylemlerde birlikte çalışmalar yürütmek gibi bir dizi olanak geliştirilmeli, bu zeminde atılacak olumlu adımlarla devrimci mücadele cephesi ve devrimci güçlerin motive edilerek geliştirilmesi sağlanmak durumundadır. Devrim ve devrimci mücadelenin gelişmesi ve kazanımlar elde ederek ilerlemesi için devrimci güçlerin olanaklı olan ölçülerde birlikte hareket etmesi, eylem birlikleri geliştirmesi son derece önemli bir görevdir. Parçalı ve dağınık durumun belli ölçülerde giderilerek ortak hareketlerin sağlanması hem devrimci güçler üzerinde pozitif etkisi olacaktır, hem de halk kitleleri üzerinde olumlu etkisi olacaktır. Devrim ve devrimci mücadeleyi, dolayısıyla da devrimci güçleri geliştiren, geliştirilmesine hizmet eden her adım devrimcidir ve her devrimci güç bunu geliştirmekle yükümlüdür. Mesele faşist diktatörlük ve açık faşizme karşı devrimci mücadele cephesinin geliştirilmesidir. Mesele gerici sınıflara karşı devrimci halk kitlelerinin başarısı ve kazanımıdır. Her devrimci gücün ortak kaygısı bu olmalıdır. Tek tek parçalı duran devrimci hareketin en uygun şartlarda bile gerici sınıflar devleti ve iktidarına darbe vuramadığı somut bir tecrübedir. Dolayısıyla devrimci güçler veya devrimci cephenin ortak hareket ederek güç olması ve güç olma yolunda adımlar atması bir zorunluluktur. Devrim kaygısı ve gerici sınıfların faşist iktidarına karşı mücadele kaygısı, bu birlikleri geliştirmeyi, devrimcilikte yaşanan aşınmaları gidermeyi, yaşanan tecrübelerden doğru orantılı dersler çıkarmayı gerektirir. Bundan kaçan yaklaşımların devrim kaygısından ziyade dar gurup kaygısıyla hareket ettiğini söylemek yerinde olur…
Özellikle de devrimci güçlerin devrimci savaşta yoğunlaşması elzemdir. Diğer bütün görev ve sorumlulukların vb. yerine getirilmesi gerçek anlamda devrimci savaşa hizmet etmesi açısından değerlidir. Devrimci savaş dışında diğer gayretler olumlu olsa da siyasi gerçekte yetersiz ve cılızdırlar. Kuşkusuz ki hiçbir mücadele küçümsenip ötelenemez. Her mücadelenin önemli katkıları olur ve vardır. Fakat bu mücadeleler siyasi iktidar hedefinden bağımsız ele alındığında devrimcilikleri noksandır. Siyasi iktidar mücadelesi kesinlikle devrimci savaş endeksli gelişmek durumundadır. Bundan hareketle bütün devrimci mücadele biçimlerinin devrimci savaş zemininde ele alınması zaruridir. Bu anlamda geliştireceğimiz devrimci eylem birlikleri, ittifaklar, ortak mücadeleler devrimci savaşa endekslenmeli, devrimci savaşın geliştirilmesi esas görev olarak telakki edilmelidir. Ne var ki, devrimci savaşın temsil edilerek yürütülmesi ve savaşın gereksinimlerine uygun hareket edilmesi de devrimciliğin paslarından sıyrılması ve militan devrimciliğin parlatılmasıyla mümkündür.
Devrimciliğin temsil edilmesinde ciddi problemler yaşanmaktadır!
Üzülerek belirtelim ki, bugün devrimciliğin temsil edilmesinde ciddi problemler yaşanmaktadır. Devrimci militanlık koma halindedir. Pasifizm ve edilgenlik egemen durumdadır. Eylemsizlik, tembellik ve bedel göğüslememe durumu hâkim haldedir. Elbette bu egemen duruma karşın önemli bir devrimci dinamikten, militan duruş ve devrimci savaş siperlerinde mevzi tutan, tasasızca bedel ödeyen, devrimci savaşı tüm zorluklarına rağmen kararlıca göğüsleyen büyük bir devrimci potansiyel ve devrimci çizgide savaşan, şehirlerde ve dağlarda bu pratiği kuşanan devrimcilerin olduğu inkâr edilemez gerçektir. Ki devrim umudunu, devrimci nitelik ve militan mücadele dinamiğini temsil eden devrimci parti ve örgütlerin bu kararlılıkları, teori-pratikleri ve devrimci çizgileri asla tartışma konusu değildir. Dikkat çektiğimiz zayıflıklar genel devrimci potansiyeldeki kırılma ve zayıflıklardır. Yani, bir tarafta devrimci savaş ve militan devrimci damar güçlü olarak mücadeleyi omuzlayıp bedeller pahasına ileri taşırken, diğer tarafta devrimci militanlığın pasifizme gömülerek tasfiyecilik eğiliminde ilerleyen güçlü bir potansiyel ve dinamikten söz edilebilir. İşte esas mesele bu pasifist paslara bürünmüş devrimci potansiyelin militan mücadele mecrasına çekilmesi, edilgen durumdan kurtularak militanlaşmasıdır. Faşizmin her türlü baskı, saldırı ve katliamlarına karşı sokaklara çıkamayan, militan mücadeleyi göze alamayan bir realiteyle maalesef karşı karşıyayız.
İktidarın açık faşizm altında ağır baskılar uyguladığı, küçük demokratik bir tepkinin dahi faşist şiddetle bastırıldığı, iktidara dönük her eleştirinin en azından hapis cezalarıyla yanıtlandığı, iktidar karşıtı her aykırı söz ve davranışın suç addedilerek cezai yaptırımlara maruz bırakıldığı, her türden demokratik ve meşru eylemin faşist saldırıyla bastırıldığı, neredeyse iş hakkının aranmasının suç sayılarak keyfi biçimde hapsedildiği vb. koyu bir faşist baskı yönetimiyle yüz yüzeyiz. Ancak daha ağırı veya daha hafifi de olsa faşizme karşı mücadele her durumda bedeller ödeyerek yürür, yürütülür.
Bedelsiz, kolay ve zorlukları olmayan bir devrimci mücadele tasavvur edilemez. Daha da önemlisi, uygulanan faşist terör ve baskılar mücadeleden geri durmayı değil, tersine mücadeleye daha sıkı sarılmayı gerektirir. Aksi halde her baskıda geri çekilip devrimciliği erozyona uğratırsak devrimci mücadeleyi yürütme koşulu bulamayız. Ya terk edeceğiz ya da tüm zorluk ve ağır bedellerine karşı omuzlayacağız devrimciliği.
Nitekim saydığımız zorluk ve şartlara, koşulların ağırlığına rağmen yoldaşlarımız ve devrimci güçler bedeller ödeyerek, ölümsüzleşerek, hapse girerek mücadele etmekte ve devrimci mücadelede bir tereddüt taşımamaktadırlar. Hatta burjuva liberal kesimler, burjuva klik temsilcileri bile bedeller ödemeyi göze alarak burjuva cepheden de olsa muhalefet yürütmekten geri durmamakta, iktidarın faşist baskılarına boyun eğmemektedirler. Bu şartlarda biz devrimcilerin boyun eğmesi ya da şartları gerekçe göstererek devrimci mücadelede geri adım atmamız veya pasifizmi kuşanıp meşrulaştırmamız düşünülemez. Devrimcilik, niteliktir. Bu nitelik faşizme asla boyun eğmeyen, işkence hanelerde burjuvaziyi yenen, her türlü faşist baskı ve katliama karşın devrimci savaşta ısrar edip ölümcül çatışmalar yürüten, her türlü baskı ve tehdide karşı devrimci görevlerini yürütmeyi aksatmayan, devrimci mücadele uğruna bedel ödemekten sakınmayan, hesapsızca mücadelede ölümsüzleşenlerin niteliğidir. Her yoldaşın ve her devrimcinin niteliği bu olmalıdır. Daha azı devrimciliğe değil, düzen içi devrimciliğine taşır…
Faşizm ve faşist hâkim sınıflar azgınca saldırmakta, iktidarlarını bu saldırı ve katliamlarla pervasızlaşan baskı hüneriyle ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. Biz devrimcilerin görevi faşizmi ve gerici hakim sınıflar iktidarı ve devletini yıkmaktır. Gerici hâkim sınıfların faşist baskı, terör ve katliamlarına rağmen onların korumaya çalıştığı iktidarlarını ve devletlerini yıkmaktan geri duramayız. Onların baskılarından, katliamlarından dolayı mücadelede gevşememiz, pasifizme düşmemiz, militan mücadeleden geri adım atmamız, devrimci savaşta tereddüt etmemiz onların faşist iktidarlarını koruyarak sürdürmeleri demektir. Bu da halk kitlelerini daha fazla sömürüp ezmeleri, daha fazla zulüm edip kan dökmeleri, daha fazla katliam yapmaları anlamına gelir. Ağır bedeller ödeyerek emekçi halk kitlelerinin daha uzun süre bedel ödemesini, acı ve açlık yaşamasını önlemeli, yıkımlarla felakete sürükledikleri doğa ve insanlığı kurtarmalıyız. İnsanlığın mutlu geleceği büyük özgürlükler dünyası için her türden faşist baskıya göğüs germeli, en ağır bedelleri göğüsleyerek devrimci mücadeleyi geliştirmeli, devrimleri gerçekleştirmeliyiz. Bunun için yarına ertelemeden burjuva kokuların sindiği elbiseleri üzerimizden çıkarmalı, pasifizmin kokuşmuş gömleğini çöpe atmalı, militan mücadele kokan kızıl elbiselerimizi giyerek devrimci niteliği yaşamın her alanında sergilemeli ve devrimci eylemde devrimcilik bayrağını yükseltmeliyiz.
Devrimcileşerek yaşamı ve yanımızdakileri devrimcileştirmeliyiz.
Halkın Günlügü