Newroz Zulme Karşı İsyana Duranların Özgürlük Ateşidir!

Tartışmasız, Newroz’a rengini veren Kürt ulusunun sesidir, rengidir, kimliğidir. Ama Newroz’un temsil ettiği İsyan, sadece Kürdün öfkesi, başkaldırısı değildir. Gerici egemenler sisteminin, işçi sınıfı dahil tüm halk katmanlarına, Kürt ulusu başta olmak üzere tüm ezilen azınlık ve inançlara, kadınlara karşı geliştirdiği tüm savaş konseptlerinde, Newroz, her dilden-ırktan halkların dili ve rengiyle buluştukça özüne uygun olarak kutlanmış olacaktır.

Demirci Kawa’nın yaratımcısı olduğu efsanenin mitolojideki farklı anlatımları bir yana, Demirci Kawa’nın zulme baş kaldırdığı gün olan Newroz, her türlü zorbalığa karşı İsyandır. Tarihin her kesitinde, biçim değiştirmiş Dehakların zulmüne karşı, ezilenlerin-mazlumların, toplumsal gelişimin her aşamasında biriktirdikleri öfkenin, kavga deneyimlerinin, hesap sorma bilincinin ve özgürlük arayışlarının harladığı-büyüttüğü İsyan ateşidir Newroz.

Mitolojik anlatım ile, “Ahur-a Mazda” nın kutsadığı topraklar, bugün, Zervan denen “tanrının” kötülük, nefret, kıtlık ve açlık saçan oğlu Ehriman’ın yarattığı Dehak’ın “uygar”, “medeni”, devamcılarıyla zulüm altındadır. Vahşi kapitalist medeniyet paradigmasının barbarlık-yıkım-talandaki “ileri” aşaması olan emperyalist gericilik, Dehak’ın kandan ve çocuk beyninden beslenen zorbalığını, “medeniyet” olarak sömürülen sınıflara, mazlum uluslara, ezilen halklara vahşet politikası olarak uygulamaktadırlar. Emperyalist gericiliğin egemenlik çizgisinde konumlanmış bölgesel gerici iktidarlar, aynı tiranlıkla varlığını sürdürmekteler. “İnsan eti yiyip kan içen” Dehak’lar, bugün tüm insani değerleri, doğayı, yaşamı, bir avuç sermayedarın çıkarları için talan etmekte-semirmektedir. Tamda bunun karşısında, ezilenlerin-mazlumların en sessiz kesimlerinde nesnel olarak büyüyen hoşnutsuzluk, ne Zervan’ın iyiliği-bereketi temsil eden ikinci oğlu Hürmüz’den umut beklemekte, ne de koşulsuz itaati kabul etmektedir. Eline “kutsal kitaplar” verilerek, gözlerini kapatıp dua etmeleri salık verilerek tüm değerleri gasp edilen ve “kulluk” görevleri addedilerek zulme uğrayan ezilenler, artık Kawa’nın kendi emeğiyle yaptığı Gürz-ü Kemberi kuşanmakta, Kawa’nın zalim Dehak’ ı tahtından indirmesiyle yanan özgürlük ateşiyle isyana durmaktadırlar. Çünkü ezilenlerin, sömürülenlerin, milli zulüme uğrayanların, bir karabasan gibi tüm insani değerlerinin üzerine çöken koyu karanlık tiranlık iklimlerini ürpermeden yıkarak, özgürlük ateşinin etrafında mücadele nidalarıyla toplanma çağrısıdır Newroz.

Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Asya’da, pek çok halkın kendi var oluşlarının ve kökenlerinin kaynağı sayarak, farklı mitolojik destanlarla sahiplendikleri reel bir durum. Kimi halklar, güneşin toprağı ve yaşamı ısıtmaya başlamasıyla, zemheriden bahara evrilen yeni bir gün olarak ele alırken, kimi halklar mitolojik tarihlerinde kendi soyuna dair “kutsadıkları” destanlarla anmaktadırlar. Her halkın, kendi simgelerinin güzelliğiyle, umudu, yeni günü, baharı, bereketi, en önemlisi de özgürlük ütopyasını kuşanarak meydanlarda kutlaması, halkların ortak değeri anlamında son derece önemlidir-kıymetlidir.

Bir ulusun ya da halkın başkaldırılarının içeriğini boşaltmak egemenlerin kapsamlı ideolojik-siyasal saldırısıdır!

Ancak, genelde gerici sistemlerin ve özelde Türk egemenler gericiliğinin, basit, aldatıcı demogojilerle, Newroz’un içeriğini boşaltmaya çalışmaları, sıradan bir tarihsel-kültürel saldırı değil, bağnaz sınıf çıkarlarına göre, sömürülen-ezilen halk ve uluslara karşı gerçekleştirilen, inkar-imha ve asimilasyon saldırılarının önemli bir ayağıdır. Bir toplumu, bir halkı teslim almak için, o toplumu, o halkı ya da o ulusu var eden ilerici değerlerini kıyımdan geçirmek, özellikle çeşitli tarihlerde zalimlere karşı gerçekleştirdiği başkaldırıların içeriğini boşaltmak, direniş ve özgürlük arayışları konusunda tarihsel hafızasını silmek, gerici egemenlerin dönemsel bir yaklaşımı değil, sınıf çıkarlarının koşulladığı kapsamlı ideolojik-siyasal bir saldırıdır. Gerici Türk egemenler sistemi de bu genel saldırı kapsamında Newroz’un, tarihsel, kültürel, ulusal içeriğine saldırdılar, isyan ve özgürlük arayışı dinamiği olan bugünü, halkların bilincinde farklılaştırmaya çalıştılar.

Önce, mazlum halkların zulme karşı isyan bayramı olan Newroz’un ismini, sıradan olmayan harf oyunları ile Nevruz olarak değiştirdiler. Ardından Nevruz’un Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü olduğunu iddia edip, bozkurt efsanesinde, ırkçı-şoven zehirle bulamaç haline getirmeye çalıştılar. Irkçı- kafatasçı- tekçi zihniyet ile, Kürt ulusunun tüm tarihsel-kültürel değerlerine, ulusal sembollerine sistemli asimilasyon siyaseti uygulayan Türk egemenler sistemi, Newroz’u, Nevruza evirip, salonlara hapsetmek istedi, ateşi-demiri, bozkurt geleneklerine dahil etmeye çalıştı.

Tamda burda, halklar için taşıdığı tarihsel ve kültürel anlamlarla, Türk egemenler sisteminin gerici yaklaşımı keskin bir biçimde birbirinden ayırmak gerekir. Tarihsel kodları katliam ve kıyım olan Türk egemenler sisteminin bu ele alışı, Newroz’un isyanı ateşiyle özgürlüğü muştulayan, ezilen halklar açısından, halklar tarihinin hükmettiği bir perspektifinden uzaklaştırmaktı. Ama ilerici halklar tarihi, gericiliğin tarihi ele alışı karşısında her daim muzafferdir. Nevruz Türk egemenler sisteminin beyhude bir çabası olarak kalırken, Newroz, halklarımızın isyan ateşini olmaya devam etti, devam ediyor.

Newroz, her dilden-ırktan halkların dili ve rengiyle buluştukça özüne uygun olarak kutlanmış olacaktır!

Lakin Kürt ulusu açısından, Newroz tarihsel ve mitolojik bir aktarımın ötesinde, tüm çıplaklığıyla bir halkın yaşadığı acılarda, çığlıklarda, haykırışlarda ve başkaldırılarda somut olarak yaşanmış ve kendi somutluğunda tarihler boyu var olmuş zulümlere karşı kendini üreterek bugünlere gelmiştir. Demirci Kawa, Persler başta olmak üzere, Ortadoğu’daki-Asya’daki halkların varoluşlarına dayandırdıkları bir efsane olmuştur kuşkusuz.nAncak Kürt ulusu açısından Newroz, binlerce yıl önce yaşanmış bir efsane olmasından ve bu tarihi takvimsel olarak anılmasından öte, apayrı özgün bir yanı vardır. Tarihi olarak, Asur kralı Dehak’ın zulmüne karşı, Demirci Kawa önderliğindeki Med halkının isyan ederek Ninova kalesinin burçlarına özgürlük ateşini yakmasının tarihidir. Ve bin yıllardır, hep yaşanan, yeni Dehak’lara karşı, Çağdaş Kawa’larla süren, milyonlarca insanın özgürlük mücadelesiyle günceldir, yaşanan sınıfsal ve milli zulme karşı somut bir kavga bayrağıdır.

Yani binlerce yıl önce yaşandığı gibi, bugün de ezilen halkların, özgün olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında, genel olarak tüm Ortadoğu’da, gerici egemenler tarafından bir “statü” olarak dayatılan, yaşanan katliamlarla-soykırımlarla-baskılarla trajediye dönüşen “yazgısına” karşı, Newroz’u özgürlük için ayağa kalkmanın, kendini yeniden üretmenin ve zalimi galebe çalmasının bir günü haline getirmesidir asıl olan….

Tartışmasız, Newroz’a rengini veren Kürt ulusunun sesidir, rengidir, kimliğidir. Ama Newroz’un temsil ettiği İsyan, sadece Kürdün öfkesi, başkaldırısı değildir. Gerici egemenler sisteminin, işçi sınıfı dahil tüm halk katmanlarına, Kürt ulusu başta olmak üzere tüm ezilen azınlık ve inançlara, kadınlara karşı geliştirdiği tüm savaş konseptlerinde, Newroz, her dilden-ırktan halkların dili ve rengiyle buluştukça özüne uygun olarak kutlanmış olacaktır.

AKP/MHP faşist iktidarının artan saldırıları kendi tarihinin en güçsüz dönemini yaşaması nedeniyledir.

Bugün AKP-MHP faşist iktidarı, Kürt ulusunun milli zulüm, baskı ve inkara karşı geliştirdiği her muhalefeti, “terör”, “bölücü” manipülasyonu ile dağıtmaya çalışılmakta, askeri-politik saldırılarla, tüm ulusal değerleri imhaya tabi tutmaktadır. Burjuva seçim hukuku içinde HDP ve devrimci-demokratik bileşenlerinin kazandığı yerel yönetimler başkanları, milletvekilleri, topyekün gerici savaş konseptinin kapsamlı hedefi haline gelmiş, tasfiye edilip bir daha direnç göstermemesi zihniyetiyle kuşatılmak istenmektedir.

Kendi içindeki yapısal politik-ekonomik krizlerin de tetiklemesiyle, ciddi anlamda güç kaybeden AKP-MHP faşist iktidar bloğu, kendini yeniden restore etmek için, egemen klikler arasındaki derin çatışmaları dizayn etmeye çalışmakta, kapsamlı devlet terörü ile tüm toplumsal muhalefeti sindirmek istemektedir. Boğaziçi’nde “aşağı bakmayan” öğrenciler ve akademisyenler, üretim alanlarında grev halayı çeken işçiler, açlık-yoksulluk çığlığı büyüyen köylüler, patriarkal sistemin siyasal-iktisadi düzeninin yanında ahlaki-kültürel değerlerine kendi özne kimliğiyle baş kaldıran kadınlar, her türlü milli zulüm, işgal ve ilhakı özgürlük bilinciyle karşılayan Kürtler, bugün faşist iktidarın korkularını büyütmekte, iç ve dış sahada ürettiği her siyasette derin kırılmalar yaratmaktadır. Savaş, kaos, toplumsal kamplaşma üzerinden oyunlar kurarak, tehdit ve hilelerle soluk borularını açmaya çalışan faşist iktidar, tüm toplumsal dinamik güçlere dizginsiz baskı ve şiddet uygulayarak yol almaya çalışmaktadır. Yani AKP-MHP faşist iktidar, kendi tarihi içinde en güçsüz dönemi yaşamakta, bunun için saldırmaktadır.

Yurtsever, devrimci, sosyalist-demokrat toplumsal muhalefet için böylesine keskin süreçler adeta birer turnusol işlevi görmektedir. Faşizme karşı mücadelenin, gri-renksiz ve tutarsız duruşlara varlık hakkı tanımadığı günümüzde, siyasal denklemler kuralına göre konumlandırılmak durumundadır. Bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan toplumsal güçleri, önemli düzeyde faşizme öfke duymaktadırlar. Şoven- ırkçı politikalara karşın, bu öfkenin ve derin geniş toplumsal hoşnutsuzlukların önüne geçemediği için, bugün AKP-MHP iktidarı paniklemektedir. Bazı orta yolcu-liberal kesimlerin AKP-MHP iktidar fenomenini, popülizm, otoriterlik gibi terimlerle yumuşatmaya çalışsalar da ezilen ve sömürülen halkların karşı karşıya kaldığı somut pratik, bu iktidarın niteliğini dolayımsız olarak ortaya koymaktadır. Faşizm… Ve “TC” nin bu iktidar niteliğini, ırkçılık-dincilik-milliyetçilik olarak daraltmayıp, kapitalist sistemin yapısal süreci içinde sermayenin bir iktidarı olarak kavramak gerekir. Yani komprador tekelci işbirlikçi sermaye, kendi çıkarı için baş vurduğu koyu faşizm koşullarında, ırkçılığı ve şovenizmi başat olarak kullansa da, faşizmi doğuran sermayenin en gerici-bağnaz hareketidir.

Tamda bu kesitte faşizme karşı mücadele, başlı başına devrimci bir siyaset, devrimci bir çizgi sorunudur. Türk egemenler sisteminde, bugün hakim olmayan gerici burjuva klikler dahil, toplumun çok geniş bir kesimi faşist iktidara karşı duruşunu ifade etmektedir. “Millet ittifakının” başını çektiği burjuva klik, bu muhalefetini, “parlamenter sistem” e dönüş adı altında, Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının faşizme karşı duruşunu, kendini iktidara taşımanın dinamiği haline getirmeye çalışmaktadır. Bu gerici kliğin kitlelerin ekonomik-demokratik-akademik sorunlarına gösterdiği “duyarlılığın” sınırı budur. Öncelikle, devrimci toplumsal muhalefetin, bu karşı devrimci çizgi ile arasına kalın duvarlar örmesi gerekir.

Faşizmi yıkma perspektifi Newroz’un yanan ateşi olmalıdır!

Diğer yandan faşizme karşı mücadele, liberal hedeflerle, demokratik-ekonomik haklarla sınırlı kalması, niteliksel bir dönüşüm yaratmaz. Kuşkusuz bu hedeflerle sürdürülen toplumsal muhalefet, faşizmin genel işleyişinde bazı gedikler açacak, toplumsal muhalefete sahada bazı olanaklar yaratacaktır. Bu anlamıyla mu muhalefet tarzını yadsıdığımız, değersiz gördüğümüz anlaşılmamalıdır. Her kapitalist gericiliğe karşı olduğu gibi, faşizm ile mücadele, devrimci alternatif çizgiyle bütünleşmezse, faşizmi geriletmede ve devrimci bir tasfiyeye tabi tutmada niteliksel bir rol oynamaz. Örgütleme ve muhalefet sahası anlamında kapsayıcı, faşizmi darbelemede nitelikli devrimci darbe, tüm bu muhalefetin stratejik olarak devrimci çizgi ile buluşması ile olanaklıdır. Kuşkusuz bu görev devrimci-demokratik toplumsal muhalefeti sürdüren kurumların görevi değildir. Devrimci-komünist, ulusal ve sosyal hareketlerin, bu süreci doğru ele alması ve uygun politik müdahale yapması ile alakalı bir durumdur. Faşizme karşı bir taş atan dahi devrimci bir adımdır. Bu adımı, devrimci alternatif çizgi ile birleştirip, sermayenin sınırsız büyümesine ve faşist iktidarının sınırsız tahakkümüne karşı, kitleleri özneleştirerek devrimci alternatif olmak, devrimci ve komünist öznelerin görev sahasıdır.

İşte Newroz’un dili, bu devrimci alternatif bakış açısı ile, özgürlüğü, kardeşliği ve toplumsal barışı söyleyecektir-söylemelidir. Sömürü, savaş, işgal, ilhak ve zulüm düzenine karşı özgürlük ateşi, ezilenlerin bu ortak sloganlarını birleştirmelidir-birleştirecektir. Burjuva hukuk kapsamında dahi tanımı zor ağır baskı koşulları ve hak gaspları sürecinde, Kürt ulusunun, işçi sınıfının, kadınların, öğrencilerin… yani bil cümle tüm ezilenlerin somut talepleri ekseninde, “faşizmi yıkma, özgürlüğü kazanma” perspektifi, Newroz’un yanan ateşi olmalıdır-olacaktır.

Gazi, Halepçe, Qamışlo, 16 Mart Beyazıt, Kızıldere katliamının hesabını sorma bilinci, Newroz’un isyan ateşini harlamakta, insanlığın en büyük devrimci eylemi olan özgürlüğe yürüyüşe davet etmektedir. Deccal’in kin ve nefreti kutsayan gürültüsünü, Dehak’ın zulüm saltanatının baskı ve sömürüsünü ve bunların yarattığı korku imparatorluğunun tüm karanlık dünyasını, özgürlük ateşiyle yerle yeksan etmek için, halkların barışı, kardeşliği için, sömürüsüz bir dünya için, birlikte olmak, birlikte mücadele etmek günü olması vesilesiyle…