Proleter Devrimci Bakış Açısı Nasıl Biçimlenmeli ya da Hangi Ölçü ve İlkelerle Afganistan-Taliban Gelişmesini Okumalıdır?

Afganistan’daki Taliban hareketi veya mücadelesi açısından durumu doğru analiz etmek ihtiyaçtır. Taliban hareketini/mücadelesini ulusal-milli mücadele veya hareket olarak değerlendirmek tartışmalı olmakla birlikte, bu hareketin yalın biçimde anti-işgalci ve anti-emperyalist bir mücadele olarak değerlendirilmesi de oldukça zordur. Neden? Taliban’ın Afganistan orijinli bir hareket olması ve dış güçlere karşı savaşması ona kısmen, sadece kısmen ulusal-milli bir karakter yükler. Lakin, tam bir millilik muhtevası sakat ve sorunlu bir durumdur. Zira, Taliban sadece emperyalist ya da dış güçlerin varlığına karşı savaşan ve tam olarak ulusal-milli güçleri temsil eden bir güç değildir.

Taliban’ın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Afganistan’da eskinin eskisi yeni bir dönem ya da gericinin gericisi yeni bir iktidar dönemi başladı diyebiliriz. Gelenin gideni aratacağı siyasi bir sürece adım atıldı, bu kesindir. Henüz dört başı mamur bir iktidardan ve tamamlanmış iktidarlaşma prosedüründen söz edilemese de, savaşarak elde ettiği zaferin sonucu olarak iktidarı Taliban’ın biçimlendireceği, iktidara damgasını vuracağı açık. Bu damga, koyu bağnaz-çağdışı bir gericilik niteliğindedir. Kaos, korku, panik, kaçış ve belirsizlik atmosferi hüküm sürmekle birlikte, Taliban’ın egemenliği göreli de geçici de olsa somut bir durumdur. Gerçek durumun yalın ifadesi şudur; Afganistan Taliban’ın eline geçti, Taliban’ın siyasi kontrolündedir. Taliban iktidarıyla Afganistan‘da gerici dünyanın en batıl türevi olan yeni bir gerici aktör ortaya çıkmıştır. Ve iktidarı ele geçiren veya iktidarlaşan Taliban bunu idrak ve fark ederek zaman kaybetmeden bu duruma uygun davranmaktadır.

Taliban, bir taraftan iktidarına uluslararası meşruluk kazandırmak amacıyla dış dünyaya dönük kimi kırıntısal ‘‘reformlardan‘‘ söz edip siyaseten bu mesajları verirken, diğer taraftan çağdışı ideolojik-felsefi bağnaz dokusuna bağlı olarak şeriat yasalarına dayalı bir toplumsal sistem inşa edeceğini açıklamakta ve açıkladığı kırıntıları da şeriat yasalarına uygun ele alacağını belirtmekten sakınmamaktadır. Tam da bu gerçekliğinin ürünü olarak Taliban’ın saldığı korku, toplumsal kitlelerin ölüm pahasına ülkelerini terk edip dramatik kaçışlarına sahne olmaktadır. Afgan toplumunda bu iktidarın sevinçle, coşkuyla, heyecanla karşılandığı söylenemez ki, bunun için hiç bir sebep de yoktur. Yani, Afganistan’da kitlelerin sevinçle karşılayacakları bir özgürlük, demokrasi, refah ve rahatlama beklentilerine yol açan bir devrim olmadığı gibi, kitlelerin destekleyerek katılacakları bir reform beklentisi de, gerçekliği de yoktur. Bilakis, koyu karanlık bir gericilikten ileri gelen büyük bir korku, kaos ve belirsizlik hakimdir.

Farklı bloklarıyla emperyalist dünya gericiliği, bizzat yaratarak mimarlık yaptıkları, gelişen bu durum karşısında pozisyon belirlemekte, her blok mevcut durumu stratejik çıkar ve çatışmaları temelinde değerlendirmeye odaklanmış durumdadır. Emperyalist bloklardan Taliban iktidarını meşru gören ve görmeyen açıklamalar yapılmakta, stratejiler oluşturulmakta veya oluşturulmuş stratejilere uygun tavırlar geliştirilmektedir.

Kuşkusuz ki, komünist ve devrimci harekette, doğru orantılı olarak Taliban zaferi veya Afganistan’daki durum karşısında kayıtsız kalmayarak tavır belirlemekte, tutum almaktadır. Bu sahada ideolojik, politik anlayış ve sınıfsal perspektiflere bağlı olarak bir dizi manipülatif yaklaşım, değerlendirme ve yanılgıdan söz etmek mümkün. Proleter devrimci bakış açısına uygun siyaset ve tavır nasıl biçimlenmeli ya da hangi ölçü ve ilkelerle Afganistan-Taliban gelişmesini okumalıdır?

İlk olarak, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı karşısında sarsılmaz bir bilinç açıklığına sahip olmak şarttır. Ulus veya uluslardan devlet ya da ülkelerin egemenlik hakkı ihlal edilemez temel bir ilke olarak altı çizilmesi gerekendir. Bundan hareketle, hiç bir ülkenin, ulusun, devletin egemenlik hakkına hiç bir gerekçeyle müdahale edilemez, ora içişlerine karışılamaz, hiçbir güç başka bir devletin içişlerine burnunu sokamaz. Bu bağlamda, Rusya’dan ABD’ye, ‘‘TC‘‘den diğerlerine kadar hiçbir emperyalist ya da gerici devletin, hangi gerekçeyle olursa olsun, Afganistan’da bulunması veya oraya müdahale etmesi kabul edilemez. Aksi her durum, Afganistan‘ın egemenlik hakkını ihlal eden işgalci gerici bir müdahale ve varlıktır. Bundan önce yapılmış olanlar kadar, bundan sonra yapılacak olan müdahaleler de aynı anlama gelir, gelecektir.

Buna göre; Afganistan’a yapılan dışardan müdahale/her dış müdahale, işgal-ilhak saldırganlığı ve orada bulunan bütün dış güçlerin varlığı haksız ve gericidir; bütün bu gericiliklere karşı, ulusal bağımsızlık veya egemenlik hakkı temelinde Afganistan’ın ulusal, milli güçleri tarafından yürütülen her mücadele ve gelişen her hareket, sınıfsal ya da ideolojik, siyasi niteliğinden bağımsız olarak, haklı ve meşrudur.

Taliban’ın milli yanı cılız, siyasi hareket yanı esastır

Fakat Afganistan’daki Taliban hareketi veya mücadelesi açısından durumu doğru analiz etmek ihtiyaçtır. Taliban hareketini/mücadelesini ulusal-milli mücadele veya hareket olarak değerlendirmek tartışmalı olmakla birlikte, bu hareketin yalın biçimde anti-işgalci ve anti-emperyalist bir mücadele olarak değerlendirilmesi de oldukça zordur. Neden? Taliban’ın Afganistan orijinli bir hareket olması ve dış güçlere karşı savaşması ona kısmen, sadece kısmen ulusal-milli bir karakter yükler. Lakin, tam bir millilik muhtevası sakat ve sorunlu bir durumdur. Zira, Taliban sadece emperyalist ya da dış güçlerin varlığına karşı savaşan ve tam olarak ulusal-milli güçleri temsil eden bir güç değildir. Taliban, dış güçlere karşı olmakla, savaşmakla birlikte, şeriata dayalı devlet düzenine/şeriata dayalı toplumsal sistem kurma savaşı vermektedir. Ki, bu muhtevasıyla ulusal-milli güçlere karşı da savaşmaktadır. Bu güçlerin iktidar şahsında emperyalizme bağımlı olması işin bir parçasıyken, iktidarda olmayan toplumsal kesimlere karşı da aynı savaşı yürüttüğü bir gerçektir. Şeriat düzenini, sistemini benimsemeyen ve daha aydın, modern ya da seküler yaşamı benimseyen, demokrasi ve özgürlüklerden yana olan geniş toplumsal kitlelere karşı da savaşım yürütmektedir.

Tam da bu tehditten dolayıdır ki, milyonlarla ifade edilen büyük toplumsal yığınlar Taliban rejiminden kaçmaktadırlar. Taliban’dan kaçan bu milyonlar Afganistan’ın ulusal-milli kitleleri, halkıdır. Ve ulusal-milli kitlelerin bir milli mücadeleden, hareketten kaçtığı görülmemiştir. Öyle bir milli hareket ve mücadele düşünün ki, ulusal-milli kitleler onu desteklemesin ve tersine ondan kaçsın. Dolayısıyla görülen ve anlaşılan şu ki, Taliban’ın dış güçlere karşı savaşı da, bir bakıma şeriat düzenini/şeriata dayalı toplumsal sistemi kurma amacına bağlı olarak gelişmektedir. Kısacası, Taliban hareketinin milli yanlar taşıdığı doğru olsa da, yalın bir milli hareket olduğu söylenemez. Bilakis, şeriat rejimine dayalı siyasal İslam devletini kurmak için gelişen siyasi bir harekettir. Bu siyasi hareketin şeriat niteliğinde koyu gerici, çağdışı olduğu da tartışma götürmez gerçektir.

Afganistan’da Taliban’a karşı veya Taliban karşıtı belli bir toplumsal kesimin olduğu doğru olmakla birlikte, aynı Afganistan‘da Taliban‘ın toplumsal bir karşılığının olduğu da inkar edilemez. Ki, bu karşılık olmasaydı Taliban’ın iktidar zaferinden söz edilemezdi. Toplumun belli bir kesimine göre Taliban iktidarı eskiden daha kötü, belli bir kesimine göre ise eskiden daha iyidir. Taliban lehine bir çoğunluktan bahsedilse bile, bunun gerçeği yansıtmadığı söylenebilir ki, şeriat yasaları ve ölüm korkusuyla burun buruna olan kitlelerin Taliban’ı olumlama durumunda kalmaları anlaşılırdır. Alenen karşı çıkmaları neredeyse mümkün değildir. Dolayısıyla, Taliban’ın toplumun esas kesimlerine dayandığı ve toplumdaki karşılığının toplumun büyük çoğunluğunu oluşturduğu en azından tartışmaya muhtaçtır. O halde, Taliban iktidarının meşruluğu ya da ulusal kitleleri temsil ettiği, bu anlamda katıksız bir milli hareket olduğu da iddia edilemez.

Bundan hareketle, Taliban’ın güdük bir anti-emperyalist yan taşıdığı söylenebilir. Ancak esas karakterinin siyasi bir hareket niteliğine dayandığı kesindir. Taliban’ın esas niteliği siyasidir; milli değil esasta siyasi harekettir. Siyasi olarak koyu gerici olan bir harekete, salt güdük, cılız ve göreceli anti-emperyalist/anti-işgalci yan taşımasından ötürü onu milli hareket olarak değerlendirmek ve bundan hareketle ona ilericilik yüklemek hatalıdır.

Eğer Taliban şeriat rejimine dayalı siyasi bir hareket ve savaşı da bu nitelikte değil de, yalın ve esas biçimde bir milli karakter taşısaydı, ABD emperyalizminin askerlerini geri çekmesinden sonra, mevcut iktidar ve diğer sınıf kesimleriyle bir iktidar oluşturma yoluna giderdi. Ama bunu yapmadı ve iktidarı ele geçirme savaşını sürdürdü. Yani, ABD emperyalizmi askerlerini çekme kararı alıp çektikten sonra, diğer emperyalist ve gerici güçlerin bulunmasına rağmen, bu güçlerin de kovulması temelinde, milli olan diğer güçlerle milli mutabakat hükümeti oluşturup bütün milli güçlerle bu süreci ortak yürütür veya yürütmeyi benimserdi. Lakin, Taliban’ın esas amacı iktidarı ele geçirip kendi iktidarı olarak şeriat devletini-iktidarını kurmaktı ve böyle de yaptı. Taliban’ın kapsadığı güçlerin tümü, şeriat rejimini hedefleyen güçlerdir. Bunlar dışında milli olan diğer güçlerle bir ittifakı söz konusu olmadığı gibi, milli güçlerin tümüne dayanan bir iktidarı da söz konusu değildir. Kaçan veya kaçmaya çalışan milyonlarca kitlenin milli olmayıp hepsinin ABD emperyalizminin işbirlikçisi olduğu iddia edilemez.

Taliban’ın temsil ettiği ve yürüttüğü mücadele milli mücadele özelliğinden ziyade, siyasi iktidar mücadelesidir

Öte taraftan, Afganistan’daki işgal durumunun esasta yarı-sömürgeci duruma denk geldiği de bir gerçektir. Yani, eski tarzda bir işgalcilikten söz edilemez. Yeni tipteki işgalcilik, yarı-sömürgeci tarzdır. Afganistan’da da işbirlikçi bir yerel-yerli iktidar mevcuttur. Bu durum, bire bir olmasa da diğer yarı-sömürge ülkelere benzer ve yakındır. ‘‘TC‘‘ devleti ile Afganistan’ın işgal/Yarı-sömürgelik şartları arasında temelde ve esasta bir farklılık yok, nüans farklar vardır. Dolayısıyla buralarda siyasi iktidarı başka bir klikten alma mücadelesi, emperyalist güçlerin varlığına karşı olmayla birleşince, bir ve aynı şeylerdir esasta. Dolayısıyla, CHP kliğinin AKP kliğine karşı bir mücadeleye girişmesi ve aynı CHP’nin ABD emperyalizmini de istememe temelinde onu kovma istem ve iradesinde bulunması CHP’ye ne kadar ilericilik yüklerse, bugün Taliban da o kadar ilericilik hak eder. Açık ki, bu tabloda ilericilik saptamak yanılgıdan öteye geçmez. En fazla Kemalist hareket gibi güdük bir anti-emperyalist yandan bahsedilebilir Taliban için. Bu da onun ilerici rol oynadığı tespiti için yetmez.

Şayet, Taliban hareketi siyasi iktidar amacı ve bundan ileri gelen esas niteliğinden bağımsız bir hareket olarak esasta milli mücadele zemininde gelişen bir hareket olsaydı, ne kadar koyu gerici olursa olsun, onun emperyalizme karşı milli mücadelesi, salt bu mücadele özelliği itibarıyla ilerici değerlendirilebilirdi elbette. Lakin, Taliban’ın temsil ettiği ve yürüttüğü mücadele milli mücadele özelliğinden ziyade, siyasi iktidar mücadelesidir. Bir devrimden/Milli bir devrimden bahsetmek mümkün değildir. Milli bir devrim olmadığına göre, milli mücadele ve başarı yanı da yoktur; olmadığına göre emperyalizme, işgale karşı mücadele ve başarı gerekçesiyle ona ilericilik atfetmek de yanlıştır, yanılgıdır.