2 Haziran akşama doğru Konya Dersimlilerinden Turan telefon etti, “Hıdır’ın durumu ağır, sabaha anca çıkar!” dedi. İşi gücü bırakıp hastaneye koştum meğer gecikmişiz, saat 20’den sonra ziyaret yokmuş. Bu sabah hayatını kaybetti. Naaşına bakmaya içim varmadı, o çocuk, anlığımdaki gibi kalsın… afacan uçarı cesur demenız!..
Hıdır’ı Kadıöy çarşısında limon vs. satan 15-16 yaşlarında toy bir Dersimli çocukken tanımıştım. Kadıköy’ü Üsküdar gibi ele geçirmeye çalışan faşistlere karşı bu çocuklar müthiş direnmişti. Kadıköy biraz da bunlar sayesinde özgürlük alanı olarak kalabildi. Bu yüzden darbeciler bir gecede 1500 kadar Kadıköy Çarşı esnafını İzmit’e bırakıp, “gidin, bir daha buraya dönmeyin!” demişlerdi. Oysa iskelesinde kimlik kontrölü yapan faşistlerin kuyutu yerlerine domuzbağı ile öldürülmüş gençleri bıraktıkları Üsküdar’a darbeciler dokunmamıştı bile.
Hıdır memleketi Dersim’e döndü, ziraat eğitimi gördü ve bir süre ziraat teknisyeni olarak çalıştı.
Darbeciler, şimdiki gibi ülkeyi yaşanmaz hale getirmişti. Hıdır, hemşehrisi tanıdık bir “alamancı” ailenin kızıyla evlenerek Alamya’ya yerleşti. Onunla ikinci kez Ludwigsburg’da karşılaştık; “seni tanıyorum” dedi “hani Kadıköy Çarşısında…” deyince hatırladım. Şimdi bu kentin postanesinde çalışıyordu. Orada çalışan yakınlarım ve dostlarım vardı. Bir süre sonra tarihi postanenin yerine olağanüstü kira-rantı sağlayan Wilhelmgaleri AVM’sini kurdular. Çalışanların birçoğunu oraya-buraya savurdular. O da savrulmuştu. Aile hayatı da iyi gitmiyordu, mutsuzdu; okul çağındaki üç kızı yüzünden sürdürmek zorunda kaldığı evliliğ artık çekilmez olmuştu. Postanedeki işinden de eşinden de ayrıldı. Bilgisayar eğitimi görmüş bir yakınıyla birlikte kent merkezinde İnternetKafe işine girdiler, yürütemediler, elindeki birikimi de gitti. Artık nitelikli iş bulmak da kolay değildi Almanya’da, mecburen bir paket dağıtım şirketinde çalışmaya başladı. Son derece yorucu ve geliri düşük bir işti. Bu arada ikinci eşi Mülkiye ile evlendi, o da çalışıyordu. Kent merkezinde iki odalı bir evde yeniden mutluluğu yakalamaya çalışırken, önce pandemi, ardından hastalık başgösterdi; karaciğerde bir sorun vardı ama şiroz mu, yoksa kanser mi belli değildi. Sürekli karnında biriken sular boşaltılıyor, yine dolup duruyordu. Üstüne üstlük kirayla oturdukları evin yan tarafında yeni inşa edilmeye çalışılan binanın çökmesi yüzünden evleri güvensiz hale geldiği için bir süre konteyner evde yaşamak zorunda da kalmışlardı.
İnsan bir kez sarsıldı mı herşey üstüste gelir… insafsız, zalim terslikler…
Meğer karaciğer kanseri imiş. Çaresizdi, yaşama ümidi kırılmıştı, her fırsatta çoğu Dersimli yaşamına dayalı mizah ve mesellerle ortalığı kahkahaya boğan Hıdır’ın neşesi de vucuduna paralel olarak eridi de eridi. Duvarında asılı bağlaması da artık Dersim ağıtlarına eşlik edemiyordu. Onu böyle görmeye hiçbirimiz dayanamıyorduk. Sonunda olan oldu…
**
Size anlatmaya çalıştığım yalnızca Avrupa’da yaşama mücadelesi veren bir emekçinin hayatı değil, aynı zamanda bir sanatçının hayatı. Kendisine sorsanız, “ben sanatçı felan değilim” derdi, ama sanatçıydı. Buna ikna edebilseydik, edebiyatımıza Dersim mizahının eşsiz bir eserini kazandırabilirdik! Hastalanmasaydı, bunu planlıyorduk, bugün-yarın derken kaldı. Hastalık döneminde hatırlatmaya, yormaya içimiz varmadı. Bir konservatuarda, bir tiyatro okulunda eğitim görmemişti, ama sanatçıydı, halkın içinde yetişmiş, halkın mizahı, ezgisi ve hikayesi ile dolmuş “doğal” bir sanatçı. Kimisi sanat dilini mutluluğunu dile getirmek için kullanır, kimisi acılarını… Acılar aksanıyla dile gelen sanatın belki alıcısı azdır, ama gerçek, sahice ve kalıcı olan odur. Bağlamayı eline aldığında hüzünlü ezgiler Dersim ağıtlarına belenirdi, dinleyenler de… Sonra birden mizah perdesine geçer, “Apo Woli derdiki…” diye başlar ve ardı arkası gelmez, yaşanmış Dersim hikaye ve meselleri ile ortalığı kahkahaya boğardı. Arada sırada birlikte Kornwestheim’de oturan Dersimli ozan Mehmet Çapan’ı ziyaret ederdik. Çapan’ın evi işçisi olduğu belediyenin tarla içindeki metruk bir şeydi,önünde her saat mangal yapılabilirdi. Çapan, “Hıdo etler senden, şarap benden” der zulasından şişe şişe yıllanmış şarapları çıkarır açardı. Hıdır fazla alkol almayı sevmezdi, “ero Memo Memo ölürsün çevesae” der sık sık uyarırdı, sonunda dostuna duyduğu endişe kendi başına gedl. Bu ziyaretlerde onların yarenlik, ezgi atışmalarının tadına doyulmazdı. Dersim kültürünü onun kadar içselleştirmiş ve kırmanckiyi onun kadar keyifli kullanabilene rastlamadım. Birlikte uluslararası yazarlar ve sanatçılar birliğinde çallıştık. Dersim Çevre hareketine Avrupa’dan katkı sağlamak amacıyla kurulan Avrupa Dersim İnisiyatifi’nde uzun süre kabera yaparak kampanyaya kitle kazandırdı, bir süre de bu derneğin başkanlığını yaptı. Mücadeleye katılırken hep kendisinden verdi, hiç bir karşılık beklemedi, bir şey de almadı. Son derece sıcakkanlı, dost canlısı, paylaşımcı, alçakgönüllü örnek bir insandı. İnsan böylesine kirli, bencil bir dünyada böylesine nitelikli insanların zamansız ölümüne katlanamıyor.
**
Hıdır Kur, Dersim’in Kutuderesine civar Hozmereke köyünde 1962’de doğmuş. Burası Dersim 37-38 kırımında en ağır katliamların yaşandığı Demenu bölgesidir. Kur ailesi de pekçok yakınını, dostunu bu kırımda kaybetmiş, sürgün yaşamış bir aile. Bu yüzden, o dönemin ağıt ve koçaklama tematiği nerdeyse ezgilerinin ve sanatsal üretiminin tek içeriği olmuştur. Buna çarpıcı bir mizah yeteneğinin eşlik etmesi incelenmeye değer bir konudur. Belli ki insanlar acılarını mizah sanatıyla üfleyerek iyileşiyor, rahatlıyorlar! Yaşanan onca acılara karşın bu insanların etnik reaksiyondan ziyade insancıl siyasal bir rota içinde sosyalizme yönelmesi de doğrusu takdire şayandır. Hıdır da sosyalist bir insandı, kendi acılarını hiç unutmadan, kendi otantik dil ve kültürüne sırt çevirmeden hep sosyalist kaldı. Acıları iyileştirmenin tek yolu olarak sosyalizmi gördü. Baskı altındaki dil ve kültürlerin varlıklarını sürdürebilme şansını da orda gördü, çünkü insana, insanlığa ait olan herşeyin ancak insancıl olan bir siyasal sistem içinde varolabileceğine içtenlikle inanıyordu.
Çok üzgünüz Hıdır, yıldızlara yoldaş ol, elbette anılarınla yüreğimizde be bilincimizde hep yaşıyor olacaksın!
Uğurlar olsun kardeşim…
**
4 Haziran saat 13;00’da Ludwigsburg Kültür Merkezi’nin Wilhelm caddesi 45 numara üst katındaki salonunda taziye kabulü yapılacak.
Cenaze ve resmi nakil işlemlerinin tamamlanmasıın ardından 6 Haziranda memleketine uğurlanacak.
Dostlara duyurulur…