Kasım Koç (10-04-2017) Hiçbir şey emperyalist devletlerden bağımsız değildir anlayışını altını çizersek, Türkiye ve bölgedeki gelişmelere yön veren de emperyalist-kapitalist devletlerdir. Dünyada ki gelişmeler, sermayenin yeniden yapılanması ve hareketliği doğallığın da Türkiye’yi de direk etkilemektedir. Ortadoğu da ki gelişmeler ve radikal değişimler Türkiye’de ki hantal bürokrat devlet yapısını da hedef haline getirdi. Son dönemlerde Türk devletinin içerisinde yaşanan hareketlik ve gelişmeler, çok uluslu Sermayenin Ortadoğu da yoğunlaşması ile direk bağlantılıdır.
Emperyalistlerin Türk gerici egemen güçlere dayattığı Anayasa Referandumuna sayılı günler kaldı. 2016 yılında iktidarda ki gerici Türk egemen kliği 7 Haziran da yapılan genel seçimlerde halkın iradesine saygı göstermedi, kendi hukuk yasasına dahi uymayarak ülkeyi kontrolü iç savaşa sürükledi. 1 Kasım genel seçimleriyle de bugün dayatılan Evet yada Hayır referandumuna hız katarak bunun koşullarını hazırlandı.
1 Kasım öncesi ve sonrasın da ki gelişmeler, 15 Temmuz ile başlayan süreç esasında bölgede ki emperyalist sermayenin direk müdahalesidir. Yani daha açık bir ifade ile emperyalist-kapitalist tekellerin Türkiye de ki dizayin operasyonuydu. Bu operasyon ile iktidarda kalmaya çalışan Türk gerici egemen kliklerin kendi aralarında ki iktidar mücadelesi kızışarak devam etmesi beraberinde 15 Temmuz da silahlı radikal çatışmayı getirdi. 15 Temmuz kliklerin final kavgasıydı. Bu rövanş maçı olarak adlandırdığımız kavgada AKP kliği kazanmış oldu.
15 Temmuz gecesi AKP’nin galip çıkması ile başlayan süreç ve sonrasında (darbe girişimi) OHAL ilan eden AKP, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yasaları devreye koydu. Bu yasa çerçevesinde on binlerce kişi tutuklandı, işten atıldı, ihraç edildi… Türk ordu kademesinde ki tutuklanma hareketliği, İran asılı iş adamı Reza Zarrab başta olmak üzere, ABD den dönerken tutuklanan Halk Bank Genel Müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın tutuklanmaları, bunların tümü tesadüfü değildir.
Çokuluslu sermayenin, AKP’nin özellikle de R.T. Erdoğan kliğin önüne bunları koymamış olsaydı AKP bu kadar kabadayıca tek başına yada sıradan bir devlet kliğini yanına alarak bütün bunları başara bilir miydi? Elbette ki başaramazdı.
Bütün bunlar Bölgede ki emperyalist sermayenin Türk devleti-AKP kliğin önüne koyduğu planlardır. Yoksa Başkanlık sistemi için AKP bu kadar kabadayıca tek başına yada sıradan bir devlet kliğini yanına alarak yetmiş beş yıllık bir devletin temelleriyle oynamak için operasyonları düzenleyemezdi.
Bölgede ve Türkiye de ki Emperyalist planlama çerçevesinde ki gelişmelerin siyasal sonuçlarına elbette Tayyip Erdoğan ve ailesinin can ve malını garantiye almak açısından önemlidir. Lakin bu sadece R.T. Erdoğan’ın henüz istediği başarıyı sağlamış değildir. Yarın burjuva kliklerin el değiştirdiği taktirde başına nelerin geleceğin korkusunu halen yaşamaktadır.
Türk devleti-AKP’nin girmiş olduğu süreç dönüşü olmayan bir yol halini aldı. KHK yasalarıyla Kürt il ve ilçelerini adeta yeniden günün koşullarına göre işkal edildi. Kürt yönetici ve aktivistleri uyduruk gerekçelerle tutuklandı. Günlük başlayan polis baskınları zamanla binlere varan polisin evlere, mahalle ve köylere tutuklama, baskı operasyonları düzenlendi. Bu askeri ve polis baskın operasyonları bir yıla vurduğumuz da geniş halk kitleleri korkutma, sindirme ile amaçlarına ulaşmak istediklerini hedeflediler. Böyle bir süreçte Türk devleti-AKP kliği Halklara anayasayı onaylatmak için halklara Referandumunu dayattı.
Bu korku kalesi ile yaratmak istedikleri; Halkların büyük bedeller sonucu kazandıkları hakların tümü OHAL çerçevesinde KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile gasp ederek, yaptıkları ve yapacakları bu insanlık suçunu da halkların oylarıyla da yasal bir statü kazandırmak isteniliyor. Hak gasplarını resmileştirmek için halkı sandık başına götürerek sözde “demokrasi” uygulayarak iktidarlarını sağlamlaştırmaktır amaçları. Referandum da ki en büyük tehlike halkların oyunu kazanarak yapacakları zulümleri halkın istek ve talepleriymiş gibi göstermeleridir. Tarihte yaşana birçok dikta rejimlerinde bunların örnekleri oldukça çoktur.
AKP-MHP ve diğer Şer kliklerin kurdukları ittifakı, Irkçı Türk-İslam sentezi üzerindedir. Bu şer ittifak hedefine; Kürt, Alevi Kızılbaş, Ermeni vb. sosyalist ve komünistleri hedefine koyarak işe başladı. Ötekileştirilmiş, bütün ezilenler Türk devletin tarihinde ki buna benzer yönelimlerini farkında. Bundan dolayı da Referandumda “EVET” çıktığı taktir de başlarına nelerin geleceğini Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar ki panoramadan bilmektedir.
Referandum starı verilemeden ve verildikten sonra Türk devleti ve devletin yürütmede ki resmi partisi olan AKP, arkasına aldığı devletin imkan ve olanakları ile halklara korku yayarak sindirme operasyonları düzenledi. Bu baskı ilk etapta istenen seviyenin üzerinde “EVET” potansiyelini yarattıysa da, bu korku geçiciydi. Bugün gelinen aşamada durum öyle R. T. Erdoğan ve diğer müritlerin TV ekranlarında attıkları nutuklar gibi olmadığını sokağın nabzını tutan her kesim tarafında artık bilinen bir gerçekliktir.
Gerici egemen sermayenin desteklediği İslam-Türk ırkçı kliğin şer planları Rojava da Kürtlerin zaferi ile dumura uğratıldı. Dumura uğrayan bu gerici AKP-devlet kliği Kuzey Kürtlerine savaş ilan ederek il ve ilçelerde taş üzerinde taş, duvar üzerinde çatı bırakmayan bu savaş hükümeti, o yarattığı korku ile şimdi de “EVET” oyunu istiyor. Sandıklarda HAYIR çıkması halinde kaçınılmaz olarak “iç savaş çıkacak” gibi açıklamalarla açıktan tehdit etmektedir.
Ezilenlere dayatılan Evet yada Hayır referandum karşısında, emekçilerin HAYIR cephesinin etrafında toparlanmaları baskı ve şiddet ile yaratılan korku kalesi zamanla kendi zıddını yarattı.
Bütün bu hak gasplara ve daha da büyük felaketlere yol açacak olan referandum planların karşısında yoksul mazlum halkların tavır almaları ileri bir adımdı. Örgütsüz, dağınık olan Türk emek cephesi tek insan diktasına karşı büyük bir oranın HAYIR demesi önemli bir hamledir. HAYIR muhalefeti moral üstünlüğünü kazanacak ve bu kazanım AKP-MHP şer kliği dağılmasına ayrıca da AKP kendi içerisinde dağılmaya yaşayacak. Bu Partinin içerisinde FETO olarak adlandırılan örgütün mecliste ki ayağı da AKP ile bir birine gireceği muhakkak.
Alevilerin, Kürtlerin, ilerici, devrimci muhalif güçlerin geniş halk kitleleri ile ortak paydada buluşmaları ileri ve devrimci bir tavırdır. Ancak bazı Türk gerici burjuva parti ve kliklerin de dediği HAYIR ile geniş halk kitlelerinde algı karışıklığına da yol açtı. Saadet Partisi, CHP vb. gibi aynı anlam ve manada Hayır demediğimizin altını kalın çizgilerle çizmemiz şarttı. Çünkü bu burjuva partileri Türkiye Cumhuriyetin kuruluşu olan tekçi, faşist ana yasanın kalmasını istiyorlar. Oysa biz bu anayasaya da HAYIR diyoruz. 1924 anayasasında ve 12 Eylül 1982 de ki tekçi, inkarcı, tek Milet, tek Vatan, tek bayrak üniter devlet zihniyet olan anayasaya da HAYIR diyoruz. İşte biz Ermeniler, Kürtler, Aleviler, sosyalistler ve tüm ilerici muhalif kesim, Türkiye Cumhuriyetinin bu faşizan yasama, yürütme ve yargısına da HAYIR diyoruz.
Referandum sürecinde yürüttüğümüz siyasal kampanya ki HAYIR, ama neye ve nelere HAYIR dememiz gerektiğini kısa sürede istenen seviyede de olmasa da önemli bir mesafe alındı. HAYIR platformu önüne koyduğu siyasal kampanya çalışmaları Sokaklarda, yazılı, görsel basın ve sosyal medyada ki propaganda vb. çalışmaları bu farkı istenen düzeyin de üzerinde bir seviye yakaladığı inancındayım.
Bugün geniş halk kitleleri bu korku kalesini şimdiden kendi iç dünyalarında yıkarak sandık başında tavır takınacaklarına inanıyorum. Ezilenler son on yılda bu iktidar partisi ve onun Cumhurbaşkanını çok iyi tanımıştır. Sadece iç politikası ile değil dış siyasette ve komşu ülke Suriye, İran, Irak, Kürdistan bölgesel Kantonlar, Rusya ile son 5-10 yıldır sorunludur bu iktidar partisi. Tüm bunları ve daha da çoğaltacağımız olumsuzlukları bir araya getirdiğimizde işçinin, köylünün kısacası tüm katmanların çoğunluğu HAYIR diyecek inancındayım.
Halk oylamasın da HAYIR çıktığı taktir de ne olacak?
Referandum da HAYIR çıktığında her şeyin güllük gülistanlık olacağını sananlar da yanılacaklarını yukarıda kısa da olsa cumhuriyetin temeli olan anayasaya değinmiştim. Ekonomisi dibe vurmuş, ekonomik ve siyasi kriz yaşayan bir ülkede yeni yeni yasalar yazarak yada eski yasalarla yönetilemez. Bu yazdıklarımızda rahatlıkla şunu görmemiz gerekiyor; Kürt sorunu, Alevilerin, Ermeni ve diğer ötekileştirilmiş inkar edilen inanç ve ulusların tümünü büyük tehlikeler bekliyor. Arap çölünde gelen sıcak paralarla bir ülke idare edilemez. Siyasi olarak komşu ülkelerin tümü ile savaş halinde olan bir ekonomiden medet ummak ancak kafası kuma gömülü olanlardır.
Sonuç olarak açıkça şunu söylemek zorundayız: Bugün HAYIR ile bu Başkanlık sistemini geri püskürtsek de buna emekçilerin, ezilenlerin kalıcı zaferidir diyemeyiz. Bunun kalıcı olması ancak halkların örgütlenerek emperyalist haydutların dünyaya yayılan ahtapot ayağından birini Ortadoğu cehenneminde koparmaktan geçer. Aksi durumda bu haydutların dinamik, hareketli savaş konseptli ekonomik planlamaları sonucu Başkanlık sistemi mutlaka gelecektir. Çok uluslu sermayenin istem ve talebidir bu. Dünya artık eski hantal ve kalıplara sığdırılmış bir dünya değil…dünyada ki hareketliği ilk önce İşçi Sınıfın Öncüleri görmeli ve buna göre mevzilenmelidirler…