Saçılan ‘’pislikler’’ ve mevcut itiraflar öncü depremdir!

Buram buram kirlilik, pislik ve çürümüşlük kokmakta; devasa rüşvetler, gayri meşru-yasa dışı ticaret, aynı zeminde para ve altın kaçakçılığından kişisel rant devşirme, devlet bürokrasisinin haksız kazanç veya rüşvet için manivela edilmesi, bakanlık ve iktidar olanaklarının kişisel menfaat için basamak yapılması gibi suçlarla, kapağı açılan bu kokuşmuş bataklık sadece ve sadece taşan kısmıyla deşifre edilmiş oldu. Bu çürümüşlüğün burjuva düzen ve sistemin kopmaz parçası ve ürünü olduğu bizler için bilinmez değildir, dolayısıyla bir sürpriz de değildir. Rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık ve çapulun, emek hırsızı gerici sınıf burjuva düzen ve sistemlerinin ayyuka çıkmış bir gerçeği olduğu inkâr edilemez.  Kâhin olmaya gerek yok ki, Erdoğan’dan bakanlarına kadar bu güruhun, ailesinden ‘’dava ve yol arkadaşlarına’’ kadar bütün etraf-aile eşrafının hırsızlık, yolsuzluk, yasa dışı ticaret, sömürü-talan ve devlet-iktidar olanaklarını kişisel menfaatleri için kullanarak semirdiler. İktidarlarının da karakteri ve niteliği bundan başka bir şey değildir

HABER MERKEZİ(06.12.2017)-Burjuvazi fena şekilde kapışmış durumdadır. Ki bu kez emperyalist güç ve ülkeler de işin içinde olduğundan durum Erdoğan iktidarı açısından daha da vahimdir. Burjuva klikler arası çatışması keskinleşirken, bu klikler emperyalist güçlerden bağımsız olmadığı için ve aynı zamanda ABD emperyalizmi partner değiştirmeye karar verdiği için emperyalist ülkeler de bu çatışmada etkin olarak yer almakta, çatışmanın niteliği iktidarın el değiştirmesine doğru ilerlemektedir.

Gündemde, Sarraf davası olarak bilinen Halk Bankası ile birçok bankanın ve Erdoğan’dan eski-yeni bakanlarına kadar siyasi ekibinin içinde olduğu, hatta ailesinin de dâhil olduğu ABD’deki yargılama süreci, bu dava muhtevasına paralellik gösteren Erdoğan ailesi ve ekibi tarafından naylon şirketlerin kurulup para transferinin buralara yapılması ve vergi kaçakçılığının yapılması veya kara paranın aklanması gibi suçlar ihtiva eden Kılıçdaroğlu’uun açıkladığı ve açıklayacağı belge veya suç delilleri gibi sıcak konular revaçta.

Erdoğan bu gelişmeler karşısında dizleri titremesine karşın gürleyerek çevresine moral vermeye ve emrindeki kurumları devreye sokarak kendisini, ailesini, iktidarını temize çıkarmaya çalışıyor. Bildik ezberle, ‘’sahtedir, yalandır, şerefsizdir…’’ demekten başka bir şey demiyor esasta. Aslında ilk sinyalleri aldığında gündemi karambola götürmek için Partisine dönük çarpıcı açıklamalar yaptı fakat Kılıçdaroğlu atak yaparak durumu tersyüz etti.

Erdoğan, partisine dönük açıklamalarında, kendisinin adının kullanılarak işler yapıldığını, bürokratik oligarşinin canlandırıldığı minvalinde şeyler söyleyerek, buna müsaade etmeyeceğini kararlı biçimde ifade ediyordu. Tam da bu konuşmalarında önemli bir itirafta bulundu. ‘’Benim doğrudan talimatım olmadan kimseye itibar etmeyin, bey efendi böyle istiyor diyenlere inanmayın benden haber gelmeden kimseye ’torpil yapmayın, ihale vermeyin, iş-görev-yetki vermeyin’ ‘’ demeye getirerek alenen kendisi tarafından hukuksuzca torpil yapıldığını, kendisinin imtiyaz ve haksız mevkiler verdiğini vb vs kabul etmiş oldu. Bu itirafına karşın yapılan para transferlerini, alınan rüşvetleri vb vs yalanlayarak kabul etmemektedir. Oysa kendisi, kendisi söylediği takdirde birilerine ayrıcalık ve imtiyaz tanınmasını vb vs açıkça söylüyor.

Daha da ‘’ilginç’’ olan şu; adlarının önünde bir yığın unvan takarak kamuoyunun karşısına Dr. Prof. Dç, Akademisyen, yazar, gazeteci vb vs sıfatlarıyla çıkıp konuşan mürekkep yalamış cahiller-yarı cahil takımı, bunlara tetikçi demek daha doğru. Bunlara kafasını taşımayanlar demek daha isabetli. Çünkü Erdoğan söylemeden her şeye karşı çıkarlar ama Erdoğan söylediğinde akıllarına gelir ve keskin biçimde ve utanmadan savunurlar. Böyle kişilik yoksunu unvanlılar bir hayli var… Ve bunlar entelektüel laflar ve unvanlarla donattıkları şahsiyetleriyle televizyonlarda ahkâm keserken, Erdoğan’ın bu itirafını dikkate almak bir yana gözden ıramak için her türlü çabayı sergilemektedirler. Bunlar Sarraf davasında ifşa edilen gerçekler karşısında da, Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı ve hatta daha açıklamayıp açıklayacağı belgeler hakkında da sahte demekten geri durmamaktadırlar. Ne zaman ve nasıl inceledi iseler, muhtemeldir ki, Erdoğan ‘’böyle söyleyin’’ demiştir ve onlar da tetikçilik ve satılmış kişilik-kafa olma görevi icra etmektedirler.

Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın oğlundan, eniştesine, ondan dünürüne kadar bilcümle aile ve akrabasının ismini açıklamak suretiyle ve kurulan şirketin adı ile nerede kurulduğuna, ne kadar par gönderildiğine ve kimler tarafından gönderildiğini banka koçanları gibi belgeleri göstererek açıkladı. Bunun vergi kaçakçılığı, vergi kaçırma veya vergi ödememe suçlarını kapsadığı açıklandı ve öyledir de. Yalan ve sahtedir korosu yine iş başına geçti. Fakat panik o kadar büyüktü ki, biri sahtedir derken, öteki gönderilen para değil, gelen paradır, diğeri para göndermek suç değildir ki, bir başkası (ama  Erdoğan dâhil hepsi AKP’li bakan veya vekil vb) şirket yurt içinde de yurt dışında da kurulabilir vb vs diyerek kendilerini ele verip rüsva oldular, gerçekler karşısında bocalayıp iyice battılar. Elbette, küfürler, hakaretler, dava açmalar da eksik olmadı. Kendilerine en güvendikleri şey, belgelerin mahkemeye verilmesi ve suç duyurusunda bulunulmasıydı. Ki, mahkemeler Erdoğan’ın emir eri olduğu için buralarda gerekli kararlar çıkararak kendilerini aklamayı tasavvur etmektedirler. Ankara cumhuriyet başsavcısının bir soruşturma açtığı anlaşılmaktadır ki, gecikmeden Kılıçdaroğulu’ndan belgeleri istedi.

Mevcut çatışma klikler arası bir çatışma olup keskinleşerek derinleşecektir

Buna karşın, CHP sözcüleri ve Kılıçdaroğlu yeni belgeler açıklayacağım, kanıtlayacağım tarzında açıklamalar yaparak meseleyi canlı tutmaya ve Erdoğan’ı sıkıştırmaya, hatta kabus görmeye devam etmektedir. Kısacası, bu çatışma klikler arası bir çatışma olup iktidarın el değiştirmesi zemininde geliştiği için keskinleşecek, uzayacak, derinleşecektir. Daha çok kirli çamaşır sergilenecek, daha çok pis koku çevreye yayılacaktır. Anlaşılıyor ki, Erdoğan ve iktidarı önümüzdeki seçimlere kadar epey hırpalanacak seçimleri kaybetmesi sağlanacaktır. Uluslar arası alandaki ilişki ve duruma bakıldığında, yapılan yargılamaların muhtevası ve yaratacağı sonuçlara bakıldığında, içerde oluşan atmosfer ve havada uçuşan belgelere bakıldığında Erdoğan’ın beli kırılıp ‘’dik duruşu’’ diz çökme pozisyonuna getirilecektir. Kılıçdaroğlu öncü depremle ‘’salladı’’ Erdoğan’ı, depremin kendisi de artçıları da yaklaşık sarsıntılar olacaktır. Fakat her sarsıntı binada hasara, çatlağa, tahribata yol açmaktadır. Seçimlere kadar işleyen süreç, hem Sarraf davası kapsamı ve hem de CHP’nin açıkladığı-açıklayacağı belgelerle Erdoğan ve iktidarının hırpalanmasını sağlama biçiminde ele alınmaktadır. Ve bu süreç başlamış olup hızlanarak ilerlemektedir…

İsterdik ki, devrimci halk güçleri ve mücadeleleri Erdoğan ve bilumum burjuva sınıf iktidarlarına son vermesiydi, ama mevcut durumda bu uzak bir olasılık. Ancak burjuvazinin kendi arasındaki çatışma da halk ve devrim lehinedir. Burjuvazi ne kadar zayıflarsa halk için, devrim için o kadar iyidir. Şimdi burjuvazi fena halde kapışmış, birbirini teşhir etmektedir. Aralarındaki klik çatışmaları yaşamaktadırlar, bunda taraf değiliz, ancak burjuvazinin birbirine girmesinden memnunuz.

İster Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı ve açıklayacağı belgeler olsun isterse Sarraf davasında dönen para ve rüşvetler vb olsun bütün bunlar AKP’nin sadece küçük bir yüzüdür ki, o yüz daha kirli, karanlık ve kanlıdır. Dolayısıyla halk kitleleri ödediği vergilerin kimlerin cebine gittiğini, özellikle de camilerde toplanan paraların sahipleri paralarının nereye gittiğini, nasıl ve kimler tarafından kullanıldığını görerek Erdoğan ve iktidarına karşı ayaklanmalı, hesap sormalı, mücadele etmelidir…

Rıza Sarraf itirafçı olmaya karar verdi. Onun adını taşıyan dava aylardır tartışıldı, ABD ile Erdoğan iktidarı arasında pazarlıklar yapıldı, diplomasi yürütüldü, şantaj ve komplolar yapıldı. Fakat uzlaşma sağlanıp anlaşmaya varılamadı. İpler koptu. Sarraf sanıklıktan tanıklığa ‘’terfi’’ etti. İplerin kopmasını Sarraf’ın tanık pozisyonuna geçmesi de doğrulamaktadır. Sarraf itirafçı olarak verdiği ifadelerin şimdiki bölümüne kadar Halk Bankası ve Bankalarla, Zafer Çağlayan ve bilindik bakanlarla, şimdinin enerji bakanı Erdoğan’ın eniştesi Berat Albayrak’a kadar dönen rüşvet çarkı, para ve altın transferleri, yasadışı işlemler vb vs ortaya döküldü, dökülmeye devam edecektir. Bunlar daha öncü depremler demek mümkün. Zira Sarraf konuşmaya devam etmekte, mahkeme ve ifade süreci sürmektedir. Daha büyük skandalların gündeme geleceği ve kirli çamaşırın orta yere serileceği muhakkakken, bu sürecin ekonomik ve siyasi sonuçlarının olacağı da bir sır değildir. Taşlar yerinden oynuyor, oynayacak.

Buram buram kirlilik, pislik ve çürümüşlük kokmakta; devasa rüşvetler, gayri meşru-yasa dışı ticaret, aynı zeminde para ve altın kaçakçılığından kişisel rant devşirme, devlet bürokrasisinin haksız kazanç veya rüşvet için manivela edilmesi, bakanlık ve iktidar olanaklarının kişisel menfaat için basamak yapılması gibi suçlarla, kapağı açılan bu kokuşmuş bataklık sadece ve sadece taşan kısmıyla deşifre edilmiş oldu. Bu çürümüşlüğün burjuva düzen ve sistemin kopmaz parçası ve ürünü olduğu bizler için bilinmez değildir, dolayısıyla bir sürpriz de değildir. Rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık ve çapulun, emek hırsızı gerici sınıf burjuva düzen ve sistemlerinin ayyuka çıkmış bir gerçeği olduğu inkâr edilemez.  Kâhin olmaya gerek yok ki, Erdoğan’dan bakanlarına kadar bu güruhun, ailesinden ‘’dava ve yol arkadaşlarına’’ kadar bütün etraf-aile eşrafının hırsızlık, yolsuzluk, yasa dışı ticaret, sömürü-talan ve devlet-iktidar olanaklarını kişisel menfaatleri için kullanarak semirdiler. İktidarlarının da karakteri ve niteliği bundan başka bir şey değildir…

Suça batan, defalarca suçüstü olan Erdoğan ve iktidarı ister hileyle, ister iktidar zoru ve devlet olanaklarıyla ve isterse de pişkin burjuva siyaset yeteneğiyle her defasında işin içinden sıyırmayı, en azından az yara almayı başararak sıyırmayı başardı. Lakin bu defa işler o kadar kolay değil. ABD’nin Erdoğan’ı ‘’gözden çıkardığı’’ söylenebilir. Sarraf davasındaki mevcut gelişme eğilimi bunu gösteriyor. Erdoğan ve iktidarı için ABD ile ilişkileri koparma kolay olmamakla birlikte, Erdoğan tarafından tercih edilmese de, ABD Erdoğan iktidarıyla birlikte çalışmayacağını tek taraflı olarak kararlaştırmış durumdadır. Bu noktadan sonra Erdoğan’ın yapabileceği tek şey bu durumu kabul ederek anti-ABD’ci, hatta anti-emperyalist demagoji ve kuru kabadayılık pozlarıyla milliyetçi zemini basamak edinip pozisyonunu güçlendirmeye çalışmak, ABD tarafından tasfiye edilmesine karşı manipüle ettiği kitle desteği ile direnç oluşturmaktır.

ABD ile Erdoğan iktidarı arasında iplerin ABD tercihiyle kopması Erdoğan iktidarı için çanların çaldığına işarettir. Ki, Erdoğan durumu fark ettiğinden dolayı, ‘’Sarraf ne konuşursa konuşsun hiçbir değeri yoktur’’ umursamaz poz keserek, hem ABD’den umudunu kesip Rusya-Avrasya eğiliminde kesin karar kıldığını yansıtıyor ve hem de Sarraf davası ve ABD eksenli aczini ya da çaresizliğini yansıtmış oluyor.

Erdoğan/AKP iktidarının çöküşü kaçınılmazdır

Bir şeyin altını çizmek gerekir ki, Erdoğan her ittifakı, her ortağı, her birlikte çalışanıyla istisnasız olarak sorunlu biçimde kopuş yaşadı ve bu kopuşların ya da ilişkilerin hemen hepsinde Erdoğan zarar gördü ama enteresandır ki, Erdoğan ‘’zeytinyağı’’ olmayı da iktidar gücü sayesinde sağlayarak üstte kalabiliyor. Örneğin, Gülen Cemaaeti ile ittifak, hatta koalisyon ortakları oldukları halde(ki, paralel devlet tanımlamasında bulunurken ve ne istediler de vermedik vb vs derken bu ortaklığı kast ediyorlar), şimdi CHP’yi ‘’FETÖ’ cülükle suçlamakta, kendilerini dışta tutarak CHP’yi ‘’FETÖ’’ ile ilişkilerinden dolayı suçlamaktadırlar. Bu büyük bir beceridir, ‘’FETÖ’’ ile ortaklıkları fena halde bozuldu ve darbeye kadar gitti bu kopuş. Esat ile aile tatillerine uzanan kardeşlik büyük kopuşla düşmanlığa dönüştü. Melih Gökçekle kardeşlik Melih’in kovulmasıyla kopuş yaşadı. Davutoğlu ile ortaklı başbakanlığa terfi edilecek düzeyde ileriydi fakat bir hademe gibi görevden alınarak keskin kopuşla sonuçlandı bu ortaklık. Gül ile Arınç ile ve daha birçok AKP kadrosuyla aynı akıbet yaşandı.  ABD ve Turamp ile kardeşlik, stratejik ortaklıktan kendisi kovulma pozisyonuna düştü. Avrupa veya batı dünyasında konuşamaz duruma geldi, amiyane değimle dünyadan tecrit oldu. Uçağını düşürdüğü Rusya’ya sarılmakta, Mavi Marmara baskını sonrası One münit dediği İsrail’e sarılmakta çareyi buldu şimdilik.

Lakin Abbas yolcu… Bu kadar suça bulaşıp deşifre olan bir iktidarın-bir Erdoğan’ın daha fazla saltanat ve hâkimiyetini sürdürmesi son derece zordur. Sarraf itirafları karşısında da kalması zordur. Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı ve açıklayacağı belgelerden sonra da kalması zordur. Ama illa da ABD’nin ve AB ülkelerinin ‘’istenmeyen adam’’ misali ya da güvenilir olmayan biri tarifiyle sergiledikleri tavırla Erdoğan ve iktidarının kalmayacağı çok daha güçlü ihtimaldir.

Kuşkusuz ki, Erdoğan boş durmayarak binerce hile ve entrikaya başvuracak, her türlü yol-yöntemi devreye sokacak ve hatta başvurmayacak bir şey bırakmayacaktır iktidarda kalmak için. Hatta iktidarda kalmak ile kalmamayı siyasi yaşamdan öteye bir güvenlik sorunu olarak algılamakta, görmektedir. Dolayısıyla bütün iktidar ve devlet olanaklarını da kullanmak suretiyle iktidarda kalmaya çalışacaktır. Ne ki, her şey Erdoğan’ın iradesi ve çabasına bağlı değildir, onun iradesi dışında bir gerçek vardır ki, bu gerçek her şeye karşın tesir gösterecektir. Gerçek inatçıdır. Onu her zaman değiştiremezsiniz, özellikle şartlar gerçek lehine olgunlaşmış ise gerçek karşısında yenilmekten kurtulamazsınız. Erdoğan’ın da iktidarının da kaderi budur, önümüzdeki seçimlere kadardır.

http://halkingunlugu1.org/