Gerici savaş ve saldırganlıklarda yaşanan ölümlerden, yaşanan doğa felaketlerinde ölen insanlardan emperyalist kapitalist sistemi ve sistem sahibi sınıfları sorumlu tutmak ne kadar doğru ise, salgın hastalıklar, yeni tür virüs ve hastalıklardan da bu sistem ve sınıfları sorumlu tutmak o kadar doğrudur
BAKIŞ CAN (20-03-2020) Değişik ulus ve halklardan binlerce insan salgında yaşamını yitirdi. Yüz binlercesi tedavi altındadır. Bu durum mevcut bilançoyla ağır bir sonuç, üzücü bir durumdur. Yaşanan ölümler nedeniyle başsağlığı dilerken, bununla yetinmediğimizi ve yetinilmemesi gerektiğine dikkat çekiyoruz. İnsanlık uyanmalı, başındaki emperyalist kapitalist kara bulutu dağıtıp yok etmelidir. İnsanlığın sağlıklı, mutlu ve özgür geleceği Sosyalizm ve Komünizm mücadelesindedir.
Binlerce insanın yaşamına mal olan ölümcül salgın, durdurulamayan ölümlerle tehdit olmaya devam ediyor. Salgın ne kadar gerçek bir vaka ise, salgının yol açtığı ölümler de o kadar gerçek. Dalga dalga yayılan ölümcül salgın ve yaşanan ölümlerin korkusu tüm toplumlara sirayet etmiş durumda. Toplumlar ayrımsız olarak tanıştığı salgın ve salgının yol açtığı ölümlerle mücadele halinde. Tıp ve bilim ciddi bir sınav vermekte, küçümsenemez çabalar içinde. Bu çabaların ürünü olarak müspet gelişmelerden söz edilebilir. Salgının karantina edilmesinde olduğu gibi, tedavi edilmesinde de önemli başarılar görülmektedir. Tehdit ölümcül ve ürpertici de olsa, mevcut sonuçlarıyla bu tehdit olguya dönüşmüş de olsa, insanın bilim maharetiyle ortaya koyduğu mücadele iyimser olmayı haklı çıkarmaktadır. Duyulan korkunun haklılığı kadar, bilime güven duymanın haklılığı da unutulmaması gereken diğer gerçek.
Elbette yaşanmış olan ve yaşanması muhtemel olan yeni ölümler gerçeği, büyük bir acı ve üzüntüdür. Bunun önlenememiş olması ya da yaşanmış olması mevcut bilim ve tıp açısından ciddi bir başarısızlıktır. Ancak salgın ve ölümlerin durdurulması için gösterilen çaba ve başarıya doğru sağlanan ilerleme, henüz yetersiz de olsa umut vericidir, olumludur. Dolayısıyla karamsarlık ve korku ikliminin dağılması insanın girmesi gereken müspet atmosferdir ve bunun gerçek nedenleri bilimsel-tıbbi başarılarla desteklenmektedir. Henüz kesin tıbbi çözümler geliştirilemese de belli gelişmeler mevcuttur. Öngörülen tedbir ve önlemlerin aksatılmadan ve küçümsenmeden alınması gerekmektedir. Salgına karşı mücadelede en büyük silahlardan biri tıbbın da doğruladığı önlemler veya korunma tedbirleridir. Bu tedbirler uygulandığı taktirde salgının hapsedilerek yenilmesi, yayılmasının önlenmesi ve dolayısıyla ölümlerin azaltılarak yok edilmesi mümkün olacaktır. Salgının en büyük tehdidi, kolay bulaşıyor olması, çabuk yayılıp hızlı dağılıyor olma özelliğinden ileri gelmektedir. Çok insana bulaşması ölüm oranını yükselten en önemli özelliğidir. Bulaşmasını ve dağılarak yayılmasını önleyerek yaşanan ölümler azaltılabilir ve ölümler önlenebilir. Kısacası, tıbben öngörülen tedbir ve önlemlerin alınması ve her insanın bu sorumlulukla hareket etmesi salgın tehdidini aza indirerek ortadan kaldıracak en büyük silahtır. Özcesi, salgın ve yol açtığı ölümler ne kadar ürpertici olursa olsun, alınan tedbirler ve bilinçli davranma kültürü o büyük ürpertiyi yenme gücündedir.
Çaresizlik yok, bilakis insanın bilinçli ve sorumlu davranışı sanıldığının ötesinde gerçek bir çaredir. Ve bu insanın elindedir. Hijyen koşullarına dikkat etmek, virüsü kapmamak için zorunlu olmayan insan arası ilişkilere sınır koymak, bulaşması muhtemel olan koşullara girmemek yerine getirilmesi getirilen şartlardandır. Korkmaktansa bilinçli yaşamak ve tedbirlere riayet etmek yeterlidir.
Gerçek duruma uygun hareket etmek reddedilemez zorunluluk ama gereğinden fazla kurgu ve aşırı korkuya teslim olmak kesinlikle sakıncalıdır. Ruhsal çöküntü, paranoya ve psikolojik yıkıntı başka bir tehdit olarak insanlarda-toplumlarda yeni yaralar açabilir.
İnsan ve toplumlar bir bakıma yarattıklarının bedelini ödemektedir. Bu bedel ağır ve ciddidir. İnsanın hak etmediğidir. Lakin emperyalist kapitalist burjuvazi kar uğruna insan yaşamını tehdit eden her türlü kötülüğü var edip insanın yaşamına sokmaktadır. Doğasıyla, genleriyle, organikliğiyle oynamadığı tek şey kalmamıştır. Yaşama dair her şeyi bozup tahrip etmiştir. Tüm yaşamı bir denek haline getirmiş, deney olarak kullanmadığı hiç bir şey bırakmamıştır. Hastalıklar yaratıp ilaçlar üretmiş, yaşamı piyasa bakışıyla, insanı ise kobay olarak kullanmıştır. Büyük şirket ve çok uluslu tekeller kar esaslı bakış açısıyla insan yaşamı ve doğayı felaketlere sürüklemiştir. Her yıl yeni virüsler, yeni mikroplar ürer duruma gelmiştir ki, bir çoğunun üretildiği de kuşku götürmez gerçektir. Bozulan doğa ve ekolojik dengenin sıra dışı gelişmelere tanık olması veya ucube virüsleri üretmesi kaçınılmazdır. Karşı karşıya kalınan salgın tehdidi bunlardan biridir ve bu bir rastlantı değildir. Doğrudan emperyalist kapitalist burjuvazinin insan ve toplumlara çıkardığı acı faturadır. Tam da bundandır ki, insan-toplumlar emperyalist kapitalist burjuvaziye karşı savaşmak ve onu başından defetmek durumundadır. Bunun için ayağa kalkmayan insan toplumu bu ağır bedelleri ödemekten kurtulamayacaktır.
Üç-beş kapitalist haydudun virüse yakalanması, onların sorumluluğunu ortadan kaldırmaya ve onları ‘‘günahsız‘‘ göstermeye yetmez. Bu salgında da ölenler bu haydutlar olmamış, insanlar olmuştur. Onlar için binlerce ve hatta milyonlarca insanın ölmesi önemli değil, çıkar ve karlarıdır, Gerici emellerine varmak için milyonlarca insanı kolayca ölüme itecek niteliktedirler. İşte Suriye’de yaşanan gerçek de bunun bir biçimi ve kanıtıdır.
Gerici savaş ve saldırganlıklarda yaşanan ölümlerden, yaşanan doğa felaketlerinde ölen insanlardan emperyalist kapitalist sistemi ve sistem sahibi sınıfları sorumlu tutmak ne kadar doğru ise, salgın hastalıklar, yeni tür virüs ve hastalıklardan da bu sistem ve sınıfları sorumlu tutmak o kadar doğrudur. Çünkü, onlar insan doğası ve yaşamıyla oynamaktan, onu felaketlere sürüklemekten bir an bile tereddüt etmedi, kaygı duymadılar. Çünkü onlar karları ve tahakkümleri uğruna insan yaşamını hiç saymaktan geri durmadılar. Onlar insan, doğa ve yaşama dair hiç bir kaygıya ortak olmadılar ama onu karları ve hegemonyaları uğruna yok etmekten çekinmediler.