Savaş Başlatmamıza Gerek Yok, O Tezden Başlatılmıştır!

”Sınıf çelişkilerinin çözümünde silahlı savaş en üstün çözüm yöntemidir. Silahlı savaşın tayin edici boyutlarda örgütlenerek yürütülmesi, devrime çıkan yoldur. Mesele, bunun başarılması ve başarılması koşullarının isabetle değerlendirilip uygun politika ve stratejilerin teori-pratik birliği içinde yürütülmesidir. Bunun için sadece teoriye değil, bilimsel teorinin yanı sıra, söz-eylem birliği temelinde kararlılığa, cürete ve ısrara ihtiyaç vardır. İdeolojik-siyasi sağlamlık olarak devrime bilimsel inancın olması, bu inanç temelinde bedel göğüsleyen mücadeleler pratiğine girilmesi, bu mücadelenin görev ve sorumluluklarını yürütmede bilimsel dürüstlüğün olması, yapma eyleminin yeterince veya gereksinime yanıt verecek tarzda sergilenmesi, haklılık ve bilimselliğe dayalı özgüvenin olması ve bu özgüvenle ileriye çıkılması, başarı yolunda ilerleyen mücadelenin yürütülmesi için yeterli zemindir. Bu zeminde kitlelerle ve kitle mücadeleleriyle birleşmek tamamen mümkündür. Başarının önemli bir yolu budur.”

Devrimci mücadelenin dayanacağı ve dayandığı potansiyel irademizden bağımsız biçimde nesnel olarak vardır. Bu, sınıfların varlık koşulunun veya sınıf çelişkileri realitesinin objektif soncudur. İmtiyazlı ve egemen sınıfların baskısına uğrayarak sömürülen sınıflar, devrimin potansiyel tabanı olup objektif olarak devrimcidirler. Keskin karşıtlık üzerinde varlığını sürdüren proletarya ile burjuvazi, düşman sınıflar orijinine bağlı olarak aldıkları pozisyon ve üretim araçları karşısındaki pozisyonlarının biri lehine imtiyazlı olma ayrıcalığına dayanan eşitsizlik nedeniyle nesnel olarak mücadele, çatışma halindedirler ve onların savaşı bu safhadan itibaren başlamıştır.

Sınıfların pozisyonu üretim araçlarının sahipliği ve özel mülkiyet karşısındaki pozisyonlarına göre belirlenir.  Özel mülkiyet imtiyazı ekseninde biçimlenen bu pozisyon, egemenlik araçları örgütlenmesi zemininde iktidar sorununa bürünerek siyasi muhteva kazanır. Ve siyasi mücadele iktidar sorunu olarak cereyan eder. Bilinçli sınıf savaşı burada başlamıştır. Kendiliğinden sınıf olma hali, sınıfa objektif olarak devrimcilik yüklerken, sınıfın kendiliğinden sınıf olmaktan çıkıp kendisi için sınıf olma bilinciyle(bu bilinci edinmesiyle) birlikte, sınıfın objektif devrimcilik ve mücadelesi, bilinçli devrimcilik ve mücadelesine dönüşmüştür. Sınıf devrimleri ve sınıf iktidarı, sınıf savaşının temel konusu olarak odağına oturup yörüngesini tayin etmiştir.

Sınıflı tarihle kesintisiz biçimde cereyan eden sınıflar mücadelesi, proletaryanın doğuşuna koşut başlayan savaşımıyla proleter devrimleri gündeme getirmiş, tarihin sıçramalı ilerleyişine yol açmakla birlikte, yeni çağı; proleter devrimler çağını açmıştır. Başlatılmış olan sınıf savaşı, sınıf devrimleri ve iktidarlarıyla devasa bir ilerleme sağlamış, ilerlemeye devam etmektedir. Bundandır ki, yeniden savaşın başlatılmasından söz etmek yersizdir. Zira, o savaş tezden başlamış, kazanım ve ilerlemelerle devasa birikimler yaratmış, özgür dünya perspektifiyle amaca doğru yol almaktadır.

Bu seyirde aksama, duraksama ve gerileme mi vardır? İlerlemede sorun mu vardır? Evet, bu, objektif gerçek ve reel durumdur. Lakin bu, savaş başlatmayı değil, savaşı temsil ederek geliştirmeyi gerektirir; savaş öyle ya da böyle vardır. Savaşta, gerileme ve ilerleme, yenilgiler alma ve zaferler kazanma, tıkanıklıklar yaşama ve atılımlar yapma daima vardır ve bu savaşın yasasıdır. Sınıflar mücadelesinin tüm tarihi ve deneyimleri bunu gösterir. Bu tecrübeyi dikkate almayanlar savaşı yürütemez, zafere ilerleyemezler.

Savaş, iki güç veya taraf arasında şiddet temelinde cereyan eden bir mücadele, kan dökülen silahlı bir eylemdir. Tarafların durumu ve içinde bulundukları şartlar, güç ve olanakları, sahip oldukları avantajlar bu eylemin taktiksel başarısında veya verili somut şartlarında rol oynarlar. Stratejik zaferden bağımsız olarak, tarafların sahip olduğu olanak ve konjonktürel vb. şartlar geçici başarı ve yenilgileri koşullar. Özellikle küçük güçlerle büyük güçler arasındaki keskin eşitsizliğe dayanan savaş, bu realitesinin ürünü olarak uzun bir savaş dönemini koşullar ve bu uzun dönem içinde yengi ve yenilgiler baş gösterirler. Bu savaş sürecinin başka istisnası yoktur, yenilmeden yenmeyi öğrenmek devrimci savaşın mantığı ve savaş bilinci değildir. Erken zafer hastalığı ve hemen zafer aceleciliği, uzun evrimli mücadele ve zorluklarını göğüsleme sabrından yoksun olup savaşta kırılmanın tutumudur. Devrimci savaş, tüm olanaksızlıklarına, göreli güçsüzlüklerine karşın, haklılığından ve bilimselliğinden aldığı güçle stratejik zaferin tek tarafıdır. Bunda tereddüt edenler yenilgiyi baştan kabul etmiş olup, yenilgiden kurtulamazlar. Savaşın aksaklıklar yaşaması ve mücadelede gerilemelerin olması tamamen anlaşılır ve tabii bir süreçtir. Aslolan bu süreci anlayarak tersyüz etme iradesini göstermektir. Güçsüzlük güçlülüğe, zayıflık kuvvete, gerileme ilerlemeye değiştirilebilir. Değiştirme bilinci ve pratiğiyle ilerlemenin sağlanması kesinlikle mümkündür.

Mücadele veya savaşta düz bir çizgi yoktur; iniş-çıkışlar savaşın doğasıdır. Mücadeleyi düz çizgide kırılmadan ilerleyen pürüzsüz bir süreç olarak tasavvur etmek, savaşın ve sınıflar mücadelesinin yasalarını anlamamaktır ki, bu bağrında karamsarlık taşıyan yenilgi yoludur. Omuzlanması ve yürütülmesi gereken görev, savaşı yeniden başlatmak değil, zaten başlatılmış olup tarih yazan savaşı, somut görev olan yeni devrimler ve devrim atılımıyla amaca doğru ilerletmektir. Somut görev devrim için savaşmaktır; daha fazla, daha kararlı ve daha militan eylemlerle mücadele etmektir.

”Savaş başlatma iddiası, ağır bedeller ödenerek başlatılmış ve amacına uygun kazanımlarla doğru orantılı olarak ilerletilmiş tarihsel savaşı, devrimci sınıf savaşını inkar etmektir. Savaş başlatmaktan değil, ancak devam ettirilememiş savaşı devam ettirme sorumluluğu ve görevinden bahsedilebilir. Örgütlenmesi, geliştirilmesi ve gerçekleştirilmesi gereken budur.”

Kapitalist sistem, baskı örgütü ve tüm kurum, kuruluşlarıyla, coğrafyamız ve dünyamız milyarlarından işçi sınıfı ve emekçi halkları esaret altına alarak her bakımdan kuşatmıştır. Milyon ve milyarların yaşamı bir direniş ve mücadele serüvenidir. İşçilerin büyük bir kesimi, devlet olarak sömürücü patrona karşı direniş ve mücadeleler içindedir. Tarım ve çiftçilik yapan köylülerin belli bir kesimi, toprak ağaları, aşiret reisleri, toptancı, kabzımal, simsar ve tefecilerden kır burjuvazisine, doğasını tahrip ederek yok eden emperyalist-kapitalist şirketlere karşı direniş ve mücadele halindedirler. Öğrencilerin belli bir kesimi, üniversite, yurt ve okullarda yerel yönetici ve eğitim sistemine karşı direniş ve mücadele etmektedirler. Kadınların büyük bir kesimi, erkek egemen kapitalist sistem ve erklere karşı direniş ve mücadele içindedirler. Memur, emekli, ev içi emekçiler ve tüm emekçi halk kitleleri, ezilen millet ve milliyetlerden, inanç kesimlerinden halklar baskı ve sömürü düzenine karşı mücadele etmektedirler… İşte bütün bu potansiyel, mücadelenin ve devrimin tabanı, bileşeni ve kuvveti durumundadır. Ve bunlarda bir sorun yoktur. O halde sorun nerededir ya da kimdedir?

Sorun Nerededir?

Sorun, reel sosyalizmin yenilgisi özgülünde geçici yenilgiye uğramış olan sosyalist kutbun ya da sosyalizm temsilinin, bu yenilgiyle birlikte yaşadığı kriz, ideolojik kırılma, moral çöküşü ve patinajla girdiği gerileme sürecinden çıkmadan, yengi avantajını kullanan emperyalist-kapitalist sistem gericiliğinin Neo liberal strateji ve türevleriyle geliştirdiği derin tasfiyeci rüzgara, yoğun ideolojik-kültürel erozyona ve kapsamlı siyasi saldırılara yakalanarak bocalama halinden çıkamamasındadır. Dahası, sorun bütün bu şartlarla birlikte, bilişim teknolojisi ve telekomünikasyon, teknik ve teknoloji, canlı ve insan kopyalama ve yapay zeka gibi devasa bilimsel gelişmelerle birlikte, çok uluslu ve uluslararası tekellerin büyüyen nüfuzuyla, dünya şartlarında yaşanan iktisadi, sistemsel-siyasi ve ideolojik-kültürel şartlardaki büyük değişim ve bu değişimin insan ihtiyaçlarında yarattığı büyük yansıma ve yeniliğin Uluslararası Komünist Hareketi tarafından yakalanamamasıdır. Ki, bu, sınıf da dahil olmak üzere, emekçi kitleler ve tüm toplumun rutin ve ezbere dayalı klasik yaklaşım ve anlayışlardan farklı olarak, yeni somut yaklaşım ve analizleri gerektirmektedir. Buna göre, işaret ettiğimiz değişim ve yenilikler veya toplumsal yapı ve kitlelerdeki değişimlere bağlı olarak, yeni siyaset ve stratejilerin, yeni dil ve argümanların, yeni örgütlenme ve mücadelelerin, yeni toplumsal-sınıfsal talep ve çelişkilerin ve yeni dünya şartlarının dikkate alınarak köklü yenilenmelerin benimsenerek devreye sokulması gerekmektedir. Ne ki, bunlarda ciddi adımlar atılmamakla birlikte, yenilenme ve değişime kapalı tutucu dirençlerin hatırı sayılır derecede kuvvetli olduğu görülmekte, izlenmektedir.

Gerici egemen sınıfların, ‘‘yeni dünya kuruluyor, bunda yerimizi almalıyız‘‘ mealindeki sözleri, eski dünyanın özü üzerinde kurulan yeni gerici bir dünyanın kurulduğu anlamıyla boş değildir. Dünyanın egemenleri, dünya hegemonyası uğruna girdikleri keskin dalaşla, yeni gerici dünya şartlarını yeniden tayin ediyor ve bu süreç tarihi bir dönemeç olarak emperyalist-kapitalist sistemin sorgulanmasına da tanıklık ederek seyrediyor; bu tarihsel süreç her bakımdan işçi-emekçi yoksul dünyayı etkilemekle birlikte, komünist ve devrimci sınıf hareketini doğrudan ve yakinen ilgilendiriyor. Tarihsel görev ve sorumlulukları itibarıyla ilgilendiriyor, bahis konusu süreç karşısında pozisyon alarak rol oynaması bakımından ilgilendiriyor, sınıf çelişkilerinin reddine dayanan emperyalist manipülasyon ve safsatalara karşı sınıf savaşlarının yükseltilmesi göreviyle ilgilendiriyor ve proletarya enternasyonalizmiyle proleter devrim akımının geliştirilerek dünya devrimine doğru yol alma dinamiklerini yaratması açısından ilgilendiriyor.

Sosyalizm ’in yenildiği yalanını deşifre ederek sosyalizmi kararlıca savunma iradesinin pratikleştirilmesi, diğer gereksinimlerle birlikte tayin edici bir konu olarak komünist hareketin önünde duruyor. Sosyalizm, proletaryanın sınıf ideolojisiyle kurulan bir toplumsal sistem olarak son tahlilde bir ideolojiye dayanır ve bu anlamda bir ideolojidir de. Sosyalizm, komünist ideolojinin toplumsal sisteme uyarlanmış bir sınıf sistemi olarak, bu sınıf ideolojisinin siyasi-iktisadi sistemde örgütlenip maddileşmesidir. O sadece özgürlükçü bir toplumsal sistem değil, aynı zamanda bir sınıf bilimi ve ideolojisidir. Dolayısıyla, reel ve temsil olarak yaşanan sosyalist sistemin geçici yenilgisi asla Sosyalizm ’in yenilgisi anlamına gelmez. İdeoloji yenilmez. Bir tek kişi bile savunsa o ideoloji yenilmemiştir. Sınıflar olduğu sürece bu sınıf ideolojisi öyle ya da böyle geçerli olup gündemde olacaktır; savunulacaktır. O halde sınıflar tasfiye edilip ortadan kalkmadan sınıf ideolojilerinin yenilmesi de mümkün olmaz. Yenilen, ideolojinin somuttaki temsilleri, somut sınıf savaşları ve göreli sınıf güçleridir. Bu yenilgiler alınsa da ideolojiler devam eder ve yeni savaşlara yol açar. Reel sosyalizmin yenilgisinden sonra, sosyalizm mücadelesi devam etmektedir. Çünkü, sınıflar, sınıf çelişkileri ve ideolojileri yaşamaktadır.

Sorun Kimdedir?

Sorun, evrensel ve yerel olmak kaydıyla öncü güçlerdedir; Komünistlerde, devrimcilerde, devrimci aydınlarda veya Uluslararası Komünist Hareket‘te, bilinçli sınıf hareketi ve tek-tek örgütlerindedir. Zira, devrimci koşullar devrim mücadelesinin geliştirilmesine esasta uygundur. Örgütleyip harekete geçirebilecekleri devrimci potansiyel gerektiği kadar zengindir. İşçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri çeşitli vesilelerle ve azımsanmayacak ölçüde direniş ve mücadeleler sergilemektedir. Sınıf çelişkileri keskin ve diridir. Açlık, yoksulluk, sömürü ve zulüm diz boyudur. İşgalci-ilhakçı gerici savaş ve saldırganlıklar büyük kitlelerin öfkesini derinleştirmektedir vb. vs.… Kısacası, devrimci mücadele ve devrim için yeterli nesnel koşullar mevcuttur. Mevcut olmayan veya eksik ve yetersiz kalan öncü-önder güçlerdir.

Örgütlenme sorunu, mücadele sorununa yol açmakta, mücadeleyi etkileyen bir etmen olarak öncü-önder güçlerin başarısızlığında başat rollerden biridir. Örgütlenme ve mücadelenin tayin edici ögelerinden biri önderlik sorunudur. Önderlik sorunu bugün devrimci mücadele ve devrimin yaşamsal sorunudur. Hem parça devrimleri açısından ve hem de Dünya Komünist Hareketi açısından önderlik sorunu müzmin olarak devam etmektedir. Hatta bu sorun, her parça coğrafyasında bulunan tek-tek komünist ve devrimci örgütler de doğrudan bu sorundan mustariptir. Bu tablo, fiilen komünist ve devrimci hareketin kendisini örgütlemede başarısız olduğu gerçeğine ışık tutmaktadır. Kendisini örgütlemekte yetersiz ve yeteneksiz kalan bir hareket realitesinin, sınıfı ve kitleleri örgütlemede de başarısız kalacağı aşikardır. Yani, devrimci mücadele ve devrimi geliştirip ilerletmede ciddi sorun ve sancılar yaşadıkları esasta doğrudur. Kuşkusuz ki, nicelik açısından cılız sayılabilecek belli komünist ve devrimci yapılar ciddi bir irade ve kararlılık göstermektedir. Lakin, bu yetersiz olmakla birlikte, devrimci durum ve devrimci potansiyel dikkate alındığında komünist ve devrimci öncüler açısından bu kararlılık ve irade esasta kararlılık ve irade olarak anlam taşımaktadır; devrimin genel görev ve sorumlulukları açısından ise bir teselliyi geçememektedir. Bu durumda, evrensel ve özel toplumsal siyasi şartlar gibi bir çok neden rol oynasa da, son tahlilde komünist ve devrimci öncülerin kendi sorun ve yetersizliklerinden ötürü başarısız oldukları inkar edilemez. Bu bağlamda, görevlerini yapmada esasta zayıf kalan bu öncü-önder güçler, geniş devrimci potansiyele güven vermekten ve onları devrimci mücadeleye seferber etmekten de esasta uzaktırlar. Bu durum değiştirilebilir ve değiştirilmesi mümkün olup, zorunludur da.

Sorun Nasıl Çözülür, Çözülebilir?

Çelişkinin evrensel kanunu çelişkinin sürekliliği olarak tarif edilebilir. Bir sorun çözülür, yeni bir sorun başlar. Bundan sakınmak diyalektiğe ters, gelişme yasasına aykırıdır. Bu, çelişki ve sorunlar karşısında elimizi-kolumuzu bağlayıp beklememizi mi gerektirir? Kesinlikle hayır. Bilakis, her sorun ve çelişkiyi çözme perspektifiyle bilimsel iradi müdahalede bulunmak şarttır. Somut sorunları çözmek ilerleme yoludur. Çözülen sorun, başka bir sorunla ilgilenmeyi gerektirir ki, bu ilerlemedir. Çözülen her sorun ileri atılmış bir adımdır.

Sınıf örgütü temelinde örgütlü mücadele esastır. Sosyal-sınıfsal sorunları çözecek başka bir tılsım yoktur. Politik hiçbir sorun kendiliğinden çözülmez. Bilinçli müdahale ve gerekli mücadele sorunların tek çözüm anahtarıdır. Örgütlenme ihtiyacı buradan doğar. Siyasi sorunların çözümü siyasi örgüt ve siyasi mücadeleden geçer.

”Sınıf çelişkilerinin çözümünde silahlı savaş en üstün çözüm yöntemidir. Silahlı savaşın tayin edici boyutlarda örgütlenerek yürütülmesi, devrime çıkan yoldur. Mesele, bunun başarılması ve başarılması koşullarının isabetle değerlendirilip uygun politika ve stratejilerin teori-pratik birliği içinde yürütülmesidir. Bunun için sadece teoriye değil, bilimsel teorinin yanı sıra, söz-eylem birliği temelinde kararlılığa, cürete ve ısrara ihtiyaç vardır. İdeolojik-siyasi sağlamlık olarak devrime bilimsel inancın olması, bu inanç temelinde bedel göğüsleyen mücadeleler pratiğine girilmesi, bu mücadelenin görev ve sorumluluklarını yürütmede bilimsel dürüstlüğün olması, yapma eyleminin yeterince veya gereksinime yanıt verecek tarzda sergilenmesi, haklılık ve bilimselliğe dayalı özgüvenin olması ve bu özgüvenle ileriye çıkılması, başarı yolunda ilerleyen mücadelenin yürütülmesi için yeterli zemindir. Bu zeminde kitlelerle ve kitle mücadeleleriyle birleşmek tamamen mümkündür. Başarının önemli bir yolu budur.”

Büyük toplumsal kitlelerin, işçi sınıfı ve emekçi yığınların zaten sürdürdüğü savaş-savaşım mevcuttur. Öncü ideoloji ve güçler önderliğine kavuşmayan ya da bunla birleşmeyen, dolayısıyla sınıf bilimi veya bilimsel sosyalizm teorisi kılavuzluğunda yönetilmeyen bu savaşın, politik muhtevası kesinlikle vardır fakat ideolojik-siyasi niteliği zayıftır ve bilinçli-örgütlü devrimci hareketin mücadele önderliğine  muhtaçtır. Bundan hareketle; komünist ve devrimci öncü-önderliklerin örgütlü güçlerini sıkı-sıkıya tesis etmesi, ittifak, güç-eylem birlikleri, birlik-örgütsel birlikler vb. zemininde devrimci kuvvetleri devrim cephesinde birleştirmesi, geniş toplumsal kitlelerin talep ve çelişkilerine dönük siyasetler geliştirerek bu geniş potansiyelle birleşmesi, bu potansiyelin ekonomik-politik-kültürel-çevre-cinsiyet-kimlik-inanç eksenli mücadele enerjisini örgütleyerek devrim potasına akıtması, yoğunlaşması gereken ertelenemez görevlerinden biri olmalıdır. Kitlelerin yürüttüğü silahsız savaşın, silahlı savaşa dönüştürülerek devrim doğrultusunda seferber edilmesi ve devrimci potansiyelin bilinçli devrimci mücadeleye kazandırılması, bahis konusu görevin asgari düzeyde başarılmasıyla mümkün olacaktır.

Koşullar sorunların çözümleri üzerinde etkide bulunurlar. Lehte koşullar sorunların lehte çözülmesine destek verirken, ters koşullar sorunların derinleşmesine etkide bulunurlar. Bugün somut koşullar lehtedir. Sorunların çözümü için uygun şartlar sunmaktadır. Bu somut şartları devrim ve mücadelenin geliştirilmesi doğrultusunda değerlendirmek proleter devrimcilerin görevidir. Devrimciliğin tam karşılığı olarak pratikleştirilecek devrimcilik, sorunları aşmaya ve devrimi geliştirmeye muktedir tek nitelik-tek güçtür.

Her güç ve niteliği örgüte dönüştürme bilinci ve pratiğiyle hareket etmek benimsenmesi gereken tarzdır. Kurumsallaşmak kolektifin temel prensibi ve örgütlenmenin mantığıdır. Zenginlik ve gelişmenin önemli bir dinamiği kolektif aklın devreye sokulmasından geçer. Mücadelenin gelişmesi, örgütlü gücün örgütlü mücadelesiyle mümkündür. Mücadele örgütlü niteliğiyle tam anlamına kavuşur, örgütlü mücadeleyle başarı çizgisi izlenir. Mücadelenin bu başarısı için örgüt-örgütlenmek zorunlu ön koşuldur. Örgüt ve örgütlülüğü büyütüp yaymak, mücadeleyi besleyen zemin olduğu gibi, kolektif zenginliği devreye sokmanın da bir biçimidir.

‘Paslanmış devrimciliği paslarından arındırarak parlatmak her sorunu çözmenin zorunlu koşuludur”

Örgüt ve örgütlülüğün belli bir niteliğe uygun ele alınması ve niteliğin sürekli olarak ilerletilmesi hedefiyle hareket etmek doğru ve gerekli olandır. Bunun için demokratik ve devrimci mücadele pratiği içinde deneyim ve tecrübe kazanarak edinilen niteliğe paralel olarak, politik çalışmaların planlanarak yürütülmesi, ideolojik-siyasi eğitimlerin gerçekleştirilmesi, bütün bu çalışmalarda temel sorunların odak alınması, örgüt bilinci, kültürü, tarz ve kişiliğinin pekiştirilmesi özellikle önemsenmesi gereken hususlar olarak çalışma yoğunluğunu oluşturmalıdır. Niteliğin geliştirilmesi gibi, önderlik ve kadro sorunu gibi temel meseleler esasta bu çalışmalar içinde geliştirilebilirler. Bu çalışmalarda; dürüstlüğün, sade yaşam ve kişiliğin, açık görüşlü ve alçak gönüllüğün, fedakarlık ve mücadele görevlerine bağlılığın, devrim ve parti bilincinde yetkinleşmenin öğretilmesi/öğrenilmesi, temel bir karakter olarak sağlamlaştırılması ve kazandırılması-kazanılması gerekendir.

”Paslanmış devrimciliği paslarından arındırarak parlatmak her sorunu çözmenin zorunlu koşuludur. Devrimcilik ve devrimci pratik, her sorundan önce çözülmesi gereken sorun halkasıdır. Bu sağlanmadan sıralanacak düzinelerce çözüm önerisinin gerçekte karşılık bulamayacağı aşikardır. Çünkü temel sorun ve diğer sorunlara yol açan esas kaynak, devrimcilikte yaşanan aşınma, erozyon ve zayıflama durumudur, ki, devrimciliğin tam manasıyla temsil edilmesinde yaşanan sorun diğer sorunları tetikleyerek üzerlerinde etki kurandır. Kuşkusuz ki, devrimciliği layıkıyla temsil eden dinamikler inkar edilemez. Ancak, bu dinamik son derece yetersiz ve cılızdır. Bedel göze alamayan devrimcilik ise, bunun aksine daha yaygın ve güçlüdür. Baş çelişki-sorun işte budur.”

Planlı çalışmak esastır. Plan yol gösterendir. Her çalışma için mücadele, örgütlenme ve görev planı şarttır. Plansızlık dağınıklık, belirsizlik ve kendiliğindencilik olarak başarısızlığın nedenidir. Plan, bilinç, uygulama ve başarı çizelgesidir. Mevcut gücü doğru politikalar ve doğru görevlerle örgütleyip planlı ama sıkı bir çalışmaya seferber etmek, mevcut gücü büyüterek başarılara imza atmayı mümkün kılar. Görevlerin güce uygun tespit edilmesi bu planın bir parçasıdır. Gerçekçi çalışmalarla somut kazanımlara odaklanmak planın başka bir parçasıdır. Görev ve faaliyet sıralaması yaparak öncelikli olanlarda yoğunlaşmak planlı çalışmanın bir içeriğidir. Gücüne uygun hareket etmek ama ileri ve isabetli çalışmalar yürütmek aynı plan dahilindedir. Görev bölüşümü temelinde çalışmaları düzenlemek ve mümkün olanı yaparak diğer işlerin yapılmasına ilerlemek planın mantığıdır. Mevcutla yetinmeyip sürekli ilerleme perspektifiyle hareket etmek ve mevcudu değiştirerek ileri niteliğe çıkarma devrimci çizgi olarak planın temelidir… Her devrim bir plana, her plan bir çalışmanın başarıyla yürütülmesine dayanır.