Somut Gerçek ve Stratejik Gerçek Bileşkesi Olarak Devrimci Siyaset

“Tartışmaya vesile yapılması gereken şudur Eğer faşizme karşı mücadele, AKP-MHP iktidarına karşı mücadeleye indirgeniyor ya da faşizme karşı mücadele salt bu iktidar karşıtlığıyla içeriklendiriliyor ise, işte burada devrimci siyaset açısından bir sorun var demektir Ve bu kesinlikle bir tartışma konusudur AKP-MHP karşıtlığı somut gerçekte geniş bir yelpazeyi ifade eder ki, bu yelpazeye başka faşist klik ve siyasi partiler de dahildir. Dolayısıyla, AKP-MHP iktidarı karşıtlığına indirgenen faşizme karşı mücadele bilinci-algısı, büyük yanılgının ötesinde, sınıf işbirlikçiliğine uzanan bir kadere makustur. CHP ile ittifak, CHP’ye ehven yaklaşım tam da bu zeminde cereyan eden burjuva sınıf kuyrukçusu politik, siyasi gerçeklerdir.”

HABER MERKEZİ (08-05-2019) Güncel gelişmelerin okunarak kritik edilmesi devrimci siyasetin andaki somut görevidir. Ama bu gelişmelerin hangi perspektifle ele alınıp hangi çözüm esasına göre sentezleneceği ise devrimci siyasetin stratejik yönelimi, temel görevidir…

Siyaset ekseriyetten gerçekle ilgilenir ya da gerçekle ilgilenmek siyasetin vazgeçilmez görevidir. Bu görevi ihmal etmesi somut durumu es geçmesi anlamına gelir ki, bu durumda siyaset etkili olduğu sahadan uzaklaşmış, kısırlaşmış olur. Gerçeğin kapsamı geniştir. Hepsiyle alakadar olmak zorunludur. Lakin siyasi gerçekler siyasetin bir kenara bırakarak atlayacağı hasbel kader görevler değil, bilakis öncelikli görevleridir. Sanat, edebiyet gibi sayısız konu siyasetin ilgi alanına girer ve hepsi de bir gerçektir, dolayısıyla görevdir de. Siyaset siyasi gerçekle öncelikli olarak ilgilenmek, bu görevi asla teğet geçmemek durumundadır. Aksi halde siyasetin statikleşmesi ve özünden uzaklaşarak başkalaşması gündeme gelir. Bu da siyasetin kendi görev alanını terk ederek başka unsurların görev alanına girmesi anlamına gelir.

Devrimci siyaset, reel gerçeği de, stratejik gerçegi de ileri yönde değiştirmeyi, gerici gerçeği devrimci yöntemlerle değiştirme esasına dayanır. Bunun için de söz konusu gerçeği devrimci siyaset penceresinden okuyarak analize tabi tutar ve senteze ulaşır. Her gelişme ve gerçeği felsefi, teorik, ideolojik ve stratejik açıdan değerlendirdiği gibi, bir de siyasi açıdan ele alır. Gelişme, gerçek ve durumu siyasi açıdan ele alınmayan hiç bir siyaset ya da yaklaşım devrimci tamamı yansıtmaz-yansıtamaz. Tabii ulus ve azınlıkların sorunu, kadın sorunu, inanç sorunu, doğa sorunu, sanat-edebiyat sorunu, kültür sorunu, sınıf sorunu, ittifaklar sorunu, seçimler sorunu vb. sayılabilir tüm meseleler son tahlilde siyasi sorun yaklaşımıyla siyasi açıdan ele alınmak durumundadırlar. Bunun açık ifadesi şudur; şayet meselelerin siyasi açıdan hal edilmesinden uzaklaşılırsa, meselenin düzen içine hapsedilmesi, dolayısıyla çözümsüzlüğe sürüklenmesi bir rastlantı olmaz. Yani, siyasi iktidar mücadelesinden koparılan her yönelim ya da yaklaşım, politik açıdan ne kadar ilerici rol oynarsa oynasın ve reel gerçek bakımından ne kadar etkili olursa olsun, düzen içinde ilerlemekten öteye geçmez, en önemlisi de kalıcı gerici-gerçeği değiştirme süreci açısından temelden noksan kalır.

O halde, devrimci siyaset gerçekle ilgilenme noktasındaki ödevini önemserken, siyasi iktidar mücadelesine angaje ele almayı ve gerçeği değiştirme görevini siyasi açıdan içeriklendirmeyi asla unutmamalıdır. Yoksa parçayla meşgul olup bütünü unutma rotasında düzen içine saplanıp kalmaktan kurtulamaz.

Güncel veya geçici gerçekle uğraşma görevi farklı, uzun vadeli ve stratejik gerçekle uğraşma görevi farklıdır. İkisi de devrimci siyasetin atlayamayacağı görevlerdir. Ancak reel gerçek karşısındaki görevi stratejik gerçek karşısındaki göreve bağlı biçimlendirmek durumundadır. Ne birini ne de ötekini ötelememeli, ikisini önemseyerek uyum içinde yürütmeli, ikisi arasında öncelik-sonralık/esas-tali kategorisini bilinçli olarak saptamalıdır.

Özcesi, somut gerçek ve stratejik gerçek olmak üzere iki ana zeminde biçimlenen görevler devrimci siyasetin kayıtsız kalmayacağı veya kalmaması gereken görevlerdir.

Öte taraftan faşist kulvardaki burjuva siyaset ile devrimci-demokratik kulvardaki siyaset de farklı ele alınması gereken bir alandır. Bu ayrışım, devrimci sınıf siyaseti ve tavrının hiç bir şartla karartamayacağı ilkesel bir tutumdur. Faşist düzen partileri ve sınıf siyasetlerine karşı tavrımız esasta siyasi mücadele zemininde ifade bulur. Bunlara karşı mücadelede de, devrimci-demokratik siyaset ilkeleri çerçevesinde mücadele yürütür. Burjuva pragmatist politikalardan, burjuva siyaset tarzından, burjuva kültürden ve kirli mücadele tarzından kesinlikle sakınır proleter devrimci siyaset. Dostlarına karşı ise siyasi mücadele dışında ideolojik mücadele, demokratik yarış ve yapıcı eleştiri temelinde dostluk ilişkilerine uygun yöntemler benimser ki, bu ilişki biçimi kesin ilkelere bağlı biçimlenir. Devrimci sınıf çıkarları esas alınır, devrimci kaygılar temel alınır proleter devrimci siyasette. Hiç bir burjuva faşist düzen partisiyle ortaklaşma-ittifak mümkün olmadığı gibi, bu faşist partiler demokratik güçlere asla tercih edilmezler. Bu, sınıf tavrı ve ilkesel tutumdur, siyasettir…

Ne var ki, devrimci sınıf safları ve demokratik güçlerin belli kesimleri aynı ilkeli siyaset ve sınıf tavrını taşıma yeteneği gösterememekte, reel politika saplanarak stratejik savrulmalara düşmektedirler. Değişik sebeplerle ve değişik düzeylerde de olsa, geride kalan yerel seçimler süreci belli güçlerdeki ciddi çizgi kırılmalarına tanıklık yaptı. İlke ve çizgi sorunu somut siyasete vurarak kırılganlıkları açığa çıkardı…

AKP-MHP iktidarında biçimlenen faşist iktidara karşı yürütülecek devrimci mücadele görevi, süreçsel olarak öne çıkan görevdir. Bu iktidar dönemine has olan AKP-MHP karşıtı mücadele, faşizme karşı mücadele olarak yadsınamaz somut devrimci görevdir. Devrimci siyaset somut gerçekte bunu öncelemek durumundadır. Bunda tartışmaya yer yoktur. Tartışmaya vesile yapılması gereken şudur. Eğer faşizme karşı mücadele, AKP-MHP iktidarına karşı mücadeleye indirgeniyor ya da faşizme karşı mücadele salt bu iktidar karşıtlığıyla içeriklendiriliyor ise, işte burada devrimci siyaset açısından bir sorun var demektir. Ve bu kesinlikle bir tartışma konusudur. AKP-MHP karşıtlığı somut gerçekte geniş bir yelpazeyi ifade eder ki, bu yelpazeye başka faşist klik ve siyasi partiler de dahildir. Dolayısıyla, AKP-MHP iktidarı karşıtlığına indirgenen faşizme karşı mücadele bilinci-algısı, büyük yanılgının ötesinde, sınıf işbirlikçiliğine uzanan bir kadere makustur. CHP ile ittifak, CHP’ye ehven yaklaşım tam da bu zeminde cereyan eden burjuva sınıf kuyrukçusu politik, siyasi gerçeklerdir. Bu siyasetin yanılgısı, stratejik, ilkesel ve ideolojik dokudan ileri gelmekle birlikte, belli bir yanıyla da kimi reel gerçeklerden beslenmektedir.

CHP tabanındaki sol dinamikler, CHP’nin kurumsal kimlik ve temsiliyetini gölgeleyen unsurlar olarak ele alınmaktadır. CHP’nin geniş tabanı, oy potansiyeli ve hatta kimi kadroları ilerici, devrimci nitelikler taşımaktadır. Bu doğrudur. Fakat, devrimci halkın burjuva iktidarlar veya hakim sınıflarca manüpüle edilip yedeklenmesi bilinen klasik bir gerçektir. Bilinçli sınıf tavrına sahip olmayan kimi ilerici unsurların CHP içinde yer alması da benzeri bir yanılsama ya da manüpülasyonun ürünüdür. Öyle ki, devrimci sınıf saflarından ve demokratik güçlerden önemli kesimlerin CHP ile ittifak yaptığı ve ittifaklara açık olan anlayışların geliştiği yadsınamaz gerçektir. Bu gerçek orta yerde dururken, devrimci halk kitlelerinin manüpüle edilmesi anlaşılır bir durumdur. Özellikle de AKP-MHP faşist iktidarına karşı kitlelerde yaşanan ‘’çaresizlik’’ ve bu iktidardan kurtulma arayışları dikkate alındığında kitlelerin CHP’ye yönelmesi tamamen anlaşılır bir durumdur ama değiştirilmesi gereken gerçektir. Değiştirilmesi gereken bu gerçeğe karşın, kimi devrimci sınıf ve demokratik güçler CHP ile ittifak yaparak veya bu ittifakı benimseyerek söz konusu gerçeği derinleştirmektedir. Geniş kitlelerde, ‘’AKP gitsin de kim gelirse gelsin’’ biçimindeki yaygın görüş yıkılması zor bir handikap olarak devrimci sınıf hareketinin önüne çıkmış durumdadır…

Yalnızca geniş kitlelerde veya ulusal demokratik güçlerde değil, devrimci sınıf kesimleri, devrimci aydın ve çevrelerde CHP ile ittifak veya CHP’ye ehven bakan eğilim giderek gelişip güçlenmektedir. Tehlikenin en büyüğü de budur. Bu gerçek, devrimci sınıf saflarındaki sağ tasfiyeci reformist eğilim olarak ciddi bir tehlike ve tehdidi işaret etmektedir. Devrimci sınıf hareketinin önünde geleceğin handikapı budur.

Oysa devrimci siyaset ya da demokratik siyaset, CHP’yi güçlendirme ve kitleleri onun etrafına toplama siyasetini benimsemeden de AKP-MHP faşist iktidarına karşı mücadeleyi geliştirebilir, geliştirmek durumundadır da. Ne şartla olursa olsun faşist sınıf partileri ve hakim sınıf kliklerine bel bağlanamaz, sorunların çözümü bunlara havale edilemez, bunlarla buluşulamaz. Kürt ulusal hareketinin AKP iktidarıyla ‘’barış-çözüm’’ süreci denen tasfiyeci süreçte yaşadığı tecrübe yeterince eğitici, öğreticidir. Bu tecrübeden öğrenme yerine, faşist düzen partilerinin başka türevleriyle aynı tecrübeyi yaşamaya meyletmek anlaşılmazdır. AKP’nin kendisiyle denemek ise daha korkunç bir hatadır. Ne yazık ki, yerel yönetimler pratiği ulusal hareket güçleri açısından iyi sınav edilmemiştir. CHP ile ittifak,  devrimci, sosyalist, demokratik güçlerin belli kesimiyle ittifaka adeta tercih edilmiştir. Daha da önemlisi devrimci sınıf hareketinin belli örgütlü güçleri de bu ittifakı onaylayan duruma düşmüşlerdir. Onların ittifak tercihi de CHP ile ittifak zeminiyle birleşme olmuştur. Sonuç olarak siyaset ve çizgi kırılganlığı bu güçleri de devrimci siyaset sınavında negatif pozisyona savurmuştur.

Şimdi, bir özeleştiri borcu ortadadır. CHP ile ittifak anlayışı zemininde buluşan veya onu tercih eden güçler bundan sakınamaz, kaçamazlar. Bu borcu HDP de, ittifak bileşenleri de sahiplenme sorumluluğuyla yüz yüzedir. Devam eden ittifaklar zeminimizin daha sağlıklı zeminde yürümesi için ilgili muhatapların geçmişi pratiklerini objektif zeminde muhasebe etmesi kaçınılmazdır. Yapılan saldırıların sorumluluğu taşınmalı, ilişkilerin yıpranmasına vesile olan tavırların özeleştirisi yapılarak, yaratılan güvensizliğin onarılması sahiplenilmelidir. Özeleştirinin verilmesi ilişkilerin olumlu zemine oturması için zorunludur. Kabul edilemez saldırılar yaşanmamış gibi geçiştirilemez. İttifak ve eylem birlikleri ilişkilerinin rayına oturması özeleştirinin verilmesini gerekli kılar.

Özeleştiri vermesi gereken muhatap güçler stratejik siyaset açısından dostlarımız, müttefiklerimiz ya da ittifak güçlerimizdir. Ancak, somut siyasette bu staretik siyasete uygun ilişki ve pratiğin geliştirilmesi ya da ittifak ilişkisinin sürdürülmesi, somut siyasette yaşanan sorunların aşılmasına dönük adımların atılmasına paraleldir. Süreç tartışılarak hataların veya kabul edilemez saldırıların faturası çıkarılmak, sahiplenilmek durumundadır. Bu şart koşma değil, sorumlulukların taşınması ve ilişkilerin ilkeli yürütülmesinin bir gereğidir.