Sönmeyen 17 Kızıl Meşalenin Ölümsüzlük Yıldönümü Vesilesiyle

Onlar, siyasi mücadeledeki net duruşlarıyla devrim mücadelemize ışık tutarken, MLM dışı her renkten burjuva tasfiyeci sağ-sol oportünist çizgi ve akımlara karşı ideolojik-teorik mücadele başta olmak üzere, her türden dogmatik, liberal, sekter ve pasifist anlayışlara karşı tutarlı mücadelenin yükselen bayrağı oldular

MAKALE (14-06-2020) Önce Ocak’ta vurulduk sonra Şubat ve Mart’ta. Paramparça katledildik Mayıs’ta. Hunharca öldürüldük Haziran’da. Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim’inde vurulduk yılların. Kasım ve Aralık günlerinde ne kadar çok öldürüldü yoldaşlar. Dört mevsimin her ayında, her ayın her gününde vuruldu bizimkiler. Haziran’ın 17’sinde bir kez daha vurulduk 17’lerle. Çıplak avuçlarımız sarılı kabzasına, parmaklarımız tetikte. Gözden-gezden-arpacığın slime tepesinden bakarken devrime, hep birlikte. Ansızın düştük ordular yığılmış Munzur’ların meydan okuyuşunda. Kimimiz silahlı kimimiz silahsızdı. İradeyle çarpıştık kuşatma yerinde. Bir bir vurulduk direnişte. Devrim uğruna düştük yoldaşlarla hep birlikte. Kimimiz kadın, kimimiz erkek ama yoldaştık tek kavgada. Vurulduk ama yenilmedik Sosyalist Halk Savaşı’nda. Yardı çemberi 17’miz ve ölü bedenlerimiz paramparça. Diz çökmeden haramilere, siper olduk savaşanlara. Savaştaydık, savaştık, savaşacağız da. Havadan vuruyor demirden kuşlar, yüreği mağlup, karadan korkak düşman. Kimimiz genç, kimimiz kâmil ama döğüşken, tek yürek. Eşitsizdi kavga. Biz az onlar çok, biz ‘’silahsız’’ onlar havadan donatılı savaş cephaneliği. Bilincimizle biledik direnişi, tereddütsüz iradeyle gerdik göğsümüzü. Vakti geldi, selamladık halklarımızı. Ölümsüzleştik oracıkta. Kimimiz yeni, kimimiz eski Munzurlar’da. Tarih yazan kavgada, bir sabah öldük Haziran’da. Oysa zor. “Haziran’da Ölmek Zor” yoldaşlar.

Ahdımız vardı halkımıza, devrimle yerine getirilecek. Savaşımız vardı daha büyütülecek. Zafer vardı kazanılacak. Özgürlük vardı koparılıp alınacak. Zapt edilecek güneş vardı daha. Bu uğurda geliştirilerek ilerletilecek parti ve görevleri vardı daha yapılacak. Zaman kalmadı yoldaşlar, partinin atılım planını gerçekleştirecek 2. Kongreyi yapmaya. Sizlerindir artık yoldaşlar, tamamlanmamış görevleri tamamlayarak zafere koşmak! Biz Munzurlar’da başarılarınızı bekliyoruz. Savaş siperlerinde doğacak devrim zaferinin bekçileriyiz artık. Onların bizlere son mektubudur. Savaşı geliştirin yoldaşlar sözleriyle noktalanan.

Kiminin adı Cafer, kiminin Aydın. Kiminin adı Berna, kiminin Gülnaz‘dı. Meydan okuduk hep birlikte. Göğüs gerdik kurşunlara. Direndik, yek vücut düştük toprağa. Kimimiz Ersin, kimimiz Çağdaş. Kimimiz Kenan, kimimiz Taylan. Hepimiz devrim için Halk Savaşında. Parti’yle birlikte.

Tüm ölümsüzlerimiz adına 17‘lerle yürüyecek, Onların savaşını büyüterek kazanacağız zaferi. Onlar, Halk Savaşı’nda yakılan, Sosyalist Halk Savaşı’yla ışıyan 17 meşale olarak kılavuzumuz olmaya devam ediyor! Unutmadık, unutmayacağız!

17’ler Parti ve Devrim Tarihimizin Komünist İlerleme Halkalarıdır!

Tarih 2005 yılı, 17 Haziran’ını gösteriyordu. Parti genel sekreterimiz Cafer Cangöz, parti genel sekreter yardımcımız Aydın Hanbayat başta olmak üzere, Parti Merkez Komite üyelerimiz, Kongre delegesi Parti üyelerimiz ve HKO üyesi Parti savaşçılarımızdan kadın-erkek toplam 17 yoldaşımız Munzur dağlarında hunharca katledildi!

17 Haziran günü gerçekleşen katliam, 17’ler Katliamı olarak tarihe altın harflerle geçerken, faşist bir katliam tarihi olarak da halklarımız ve partimizin belleğine yazıldı. Ölü bedenleri devrimimize köşe taşı, Komünist çizgi ve savaş pratikleri partimize büyük bir miras oldu. “Kaptan gemisinin başında olmalıydı.” Politik savaş kurmayının önderliği, bizzat savaşı yöneterek komuta eden etkin bir işlevde olmalıydı. İhtiyaçlar belirleyiciydi ve ihtiyacı karşılayan önderlik rolü açısından mekân tartışılamazdı. Sorunlara boğulmuş, zayıflayarak dağınıklığın eşiğine gelmiş, potansiyel ve dinamizmi organize edilemeyerek yönetilmemiş parti realitesine seyirci kalmak, Komünistlerin/Komünist önderliğin tavrı olamazdı. 1 Kongre ile başlatılan hamlenin ilerletilmesi Komünist önderliğin vazgeçilmez başka bir görevi, tavrıydı. Devrime doğru gelişme durdurulamaz süreklilikte sistematik bir ilerleme çizgisinin pratikleştirilmesiyle mümkündü. Ve bunlarda tereddüt olamazdı. Özcesi, Onların önderlik anlayışı bu görüşten feyz alıyor, keskin Komünist yönelimde somutlaşıyordu. Bu önderlik kavrayışının teori-pratiği içinde ölümsüzleşen yoldaşlarımızın Kızıl anıları önünde sonsuz saygıyla eğiliyor, yenilmez irade ve Komünist mücadelelerini Sosyalist Halk Savaşı pratiğinde zafer kılavuzu olarak selamlıyoruz. Şan olsun 17’lere!

Onlar, partiyi ilerletme, devrimi geliştirerek zafere taşıma azmiyle savaştılar; bu uğurda tereddütsüzce ölümü göğüslediler. Ölümlerini yüce kılan, kararlı mücadele pratiğiyle Halk Savaşı için canını feda etmekten sakınmayan Komünist devrim bilinci ve pratiğiydi. Devrime olan kesin inançları partiyi ilerletmelerine yönetiyordu Onlar’ı. Onlar, parti görevlerini devrim bilinciyle biçimlendiriyorlardı. Ölümleriyle kanıtladıkları gibi Onlar tüm yaşamlarını, partiyi devrime önderlik yapacak güç ve donanıma ulaştırmaya adadırlar. Yaşam ve ölüm serüvenleri parti ve devrim için mücadeleden başka bir şey değildi. Onları, parti önderliğinde devrim mücadelesi için kâh dağ doruklarında kâh derin vadilerde, kâh orman patikalarında, kâh zindanlarda ve işkencelerde buluruz. Devrim ve parti için yaptıkları hiçbir işi yeterli görmediler, daha fazlasını yapmak için sistemli bir ilerletme çabası içinde oldular. Partinin ilk kongresine imza attıkları gibi, 2. Kongre için yürüdüler dağlara. Onların es geçilemez değerli bir özelliği de ideolojik kırılmalara, hatalı çizgilere ve dar sorunlara gömülerek örgütsel zayıflamalara hapsolmuş partinin, Maoist Komünist ideoloji ve çizgi temelinde ayakları üzerine dikilerek, derin bir kavrayış temelinde ileri seviyede bir örgütsel atılıma taşımalarıdır. Partiyi Onlar’dan, Onları partiden bağımsız düşünmek olası değildir.

***

Partimiz 2002 yılında gerçekleştirdiği 1. Kongre atılımını bir üst seviyeye çıkarma hedefiyle planladığı 2. Kongresini gerçekleştirmek üzere, Merkez Komitesinin son toplantısında kararlaştırdığı plana uygun olarak, kongre delegelerini kongrenin yapılacağı alana taşıma sürecinin sonuna gelmiş, oturuma başlamak için harekete geçmişti.

Gerilla bölgesi dışındaki diğer alanların kongre delegeleri, bir kısım gerilla bölgesi gücü tarafından alınarak Munzurlar’ın Erzincan yakasına düşen bir vadide/kongrenin yapılacağı alana belli uzaklıktaki bu vadide toplanmış, 16 Haziran akşamı kongrenin yapılacağı alana ulaşmak üzere Munzurlar’ın derinliklerine doğru yola koyulmuşlardı.

Partimiz, parti önderliğimiz, dolayısıyla 17‘ler ve yoldaşlarımız büyük bir heyecanla gerçekleştirecekleri kongreye kilitlenmişken, düşman da boş durmuyor, hummalı çalışmalarla gerçekleştireceği katliamı tezgahlıyordu. İşte 17’ler katliamı, yoldaşların kongre alanına ulaşmak için başlattığı yolculuğu ve elbette düşmanın yürüttüğü kanlı planı takiben, adım-adım, saat-saat, habersizce yaklaşıyordu.

Partimizin 2. Kongresinin yapılacağı bilgisine ulaşmış olan düşman, büyük hazırlıklar yaparak kesin sonuç almaya odaklı yönelimle stratejik bir imha saldırısı planlanmış, (yoldaşların alandan çıkış bilgisini de bir köylünün dolaylı ihbarından alan düşman harekete geçmiş), ordunun üst komutanlarının yönetiminde on binleri bulan asker yığınağı ve onlara varan savaş helikopteriyle kuşatılan Munzurlar’da 17 Haziran sabahı operasyona tam bir seferberlikle başlamıştı. Düşman tüm savaş kapasitesini kullanmış, Dersim dışındaki illerden uzman güçler getirerek tam bir yok etme amacıyla hareket etmişti. Stratejik bir saldırı ve buna uygun bir plan devredeydi.

Katliam veya imha saldırısı, düşmanın savaş tecrübesinde yeni bir aşamayı ifade ederken, teknolojik savaş gereci olan savaş helikopterlerinin etkin kullanılmasının da en belirgin operasyonuydu. Kesin imha hedefi güden düşman, alanda tek bir gerilla hareketliliğinin bile kontrol dışında kalma ihtimalini adeta sıfırlayan bir askeri ağla örmüştü Munzurları.

Munzur dağları baştan sona pusulanmış, her vadisi ve geçiş güzergahı karadan tutulmuş, helikopterler korumasında, havadan ve karadan koordineli büyük kuşatma hareketi tüm ağırlığıyla dağlarımıza çökmüştü. 17 Haziran sabahı saat 10.00 sularında 17 yoldaşın bulunduğu nokta tespit edilerek ordu envanterine dahil her türden silah ve savaş gereciyle yoldaşlara dönük karadan ve havadan yoğun ateşe geçildi. Faşist imha saldırısı katliamla sonuçlanmıştı. Helikopterlerle havadan yapılan roket ve uçaksavar vuruşları, ferdi silahlarla karadan açılan yoğun ateş sesleri adeta bir savaş senfoni gibi egemen olmuştu Munzurlara. (Tesadüfen çatışma alanına yakın yerde bulunan PKK’li dostların telsiz bağlantısına çıkmış olan bir birimi, helikopterlerin yoldaşlara ateş ettiğini görmüşlerdi.)

Burjuvazi büyük bir sevinçle duyuruyordu 17‘ler katliamını. Basına servis ettiği “bitirdik” haberleri eşliğinde, adeta bayram ederek kutluyordu başarı dediği vahşetini. MKP kongresinin basılarak bütün örgütün imha edildiğini, yoldaşların isim listelerini yayınlayarak duyuruyorlardı kamuoyuna. Askeri bir başarı elde ettikleri ve ağır bir örgütsel darbe vurdukları doğruydu. Lakin, “bittiler, bitirdik” hezeyanları ve kongreyi basıp örgütün hepsini imha ettik sevinçleri boş bir yalandı. Nitekim, ağır darbe sonrasına kalan örgüt kadro, üye ve militanları, örgüt tabanının büyük devrimci ruh ve desteğiyle burjuvaziye gerekli yanıt verilerek sevinçleri kursaklarında bırakıldı. KÖK’ün derhal oluşturulması ve KÖK tarafından alına geri çekilme kararı müdahalesiyle toparlanma sürecine giren partimiz, kısa süre sonra gerçekleştirilen parti 2. Kongresiyle parti yeniden merkezi yapısını oluşturarak kamuoyuna duyurdu. Düşmanın geçici ve boş sevinci kısa sürerek devrimci yanıtla alaşağı edildi.

Partimiz MKP ve önderliğindeki HKO güçleriyle düşman güçleri arasında yaşanan büyük muharebe, 17’ler şahsında, ülke sınırlarını da aşan büyük yankıyla kaydoluyordu tarihe. Ülke çapında cereyan eden büyük devrimci dayanışma özel bir anlam taşıyıp büyük bir moral olurken, uluslararası Komünist hareket cephesinden yükselen dayanışma ve sahiplenme muazzam bir kazanım ve gelişme olarak bu tarihe geçti. Parti savaşçıları, militanları ve örgütlü-örgütsüz tabanı tarafından muazzam devrimci ruhla sergilenen sahiplenme ve kitlesel eylemler partinin derin köklerine işaret ederek partiyi ayakta tutan başka bir dinamik olarak tarihe yazıldı. 17’ler katliamıyla beklenen veya muhtemel görülen partinin dağılacağı düşüncesinin aksine, parti tabanında anlamlı bir sahiplenme, militan bir ruh ve atmosfer egemen olarak küçümsenemez bir dinamizme yol açtı. Nitekim beklenenin aksine, ciddi bir kenetlenme süreciyle ağır darbe tersyüz edilerek erken bir toparlanma pratiği gerçekleştirildi. Bu anlamda, 17’ler darbesi aynı zamanda büyük bir canlanma ve kenetlenme süreciyle büyük kazanımlara da yol açmıştır. Onların bizlere devrettiği Komünist çizgi ve savaş pratiği, partinin hatalarıyla yüzleşip onlardan ders çıkaran yönelimi, partinin Maoist Komünist nitelikte yeniden ayakları üzerine oturtulması, savaş şekillenmesi esasına uygun olarak partiyi nicel ve nitel olarak geliştirip ilerleten büyük katkıları ve önderlikleri, bütün bu katkıların temeli olan partinin 1. Kongresini gerçekleştirerek ileri atılımlar sağlamaları ve daha fazlası Onların sağladığı veya bıraktığı büyük kazanımlarıdır. Tam da bundandır ki dönem önderliğimizde somutlanan 17’ler katliamı partimiz için büyük anlamlarla yüklüdür. Onların önderliği parti tarihinde yeni bir yönelim ve tarihsel bir dönemeç olmuştur. Onların katkı, kazanım ve Komünist çizgilerini ilerletme yönelimiyle hareket etmek, Onlar’ı anmanın ve Onlar’a bağlılığın yüksek ölçütü olarak görevimizdir.

***

Parti 2. Kongresini gerçekleştirmek üzere gerilla-savaş alanına gelen parti genel sekreterimiz, parti genel sekreter yardımcımız, MK üyelerimiz ve Avrupa ile ülkenin Batı faaliyet alanı delegeleri ve alanda bulunan Gerilla bölgesinin bir kısım kongre delegesi-parti üyeleri ile parti savaşçılarından oluşan, az sayıdaki gerilla gücü dışında büyük çoğunluğu henüz silahsız olan toplam 17 yoldaş, çeşitli gazların yanı sıra, helikopterden atılan roket ve uçaksavar mermileriyle vücut bütünlükleri bozulacak şekilde barbarca katledildi. Gerçekleşen bu katliamla alınan askeri-örgütsel darbe neticesinde partimiz planladığı tarihte 2. Kongresini gerçekleştirilemediği gibi, ağır bir örgütsel darbe almış oldu. Lakin onların ideolojik-siyasi-askeri/örgütsel mirası o kadar köklü idi ki, son derece sınırlı ve ağır koşullara rağmen partinin 2. kongresi kısa sürede gerçekleştirildi ve mücadele pratiğindeki kararlı yürüyüş sürdürüldü.

17 yoldaşın barbarca imha edilmesi-edilebilmesinde, sadece yoldaşların ezici çoğunluğunun silahsız olması değil, çatışmaya girdikleri arazinin çatışmaya uygun olmaması da rol oynamıştı. Bulundukları yer kayasız, dar ve topraklı derecik olarak çatışmaya, mevzilenmeye uygun olmayan arazi özelliğindedir. 17’ler Muharebesi Munzur Dağlarında Koç gölünden Kepir Yaylasına uzanan patika güzergahında geçici dinlenmeye elverişli küçük derecikte cereyan etti. Arazi çatışmaya uygun değildi. Sayı ve silah bakımından düşman karşısında dezavantajlı olan yoldaşlarımız, bulundukları arazi bakımından da dezavantajlı durumdaydı. Dahası, Kongrenin yapılacağı alanda üstlenen ve kongre delegelerini alarak kongre alanına taşıyacak olan gerilla birliğinin, kaldığı kış barınağının açığa çıkması üzerine Nisan 15-16’sında baskın yiyerek mıntıka komutanı düzeyinde iki yoldaşı(Hüseyin Özalp ve Süleyman Açıkel) yitirmesi, bir yoldaşı (Yılmaz Karataş’ı) da çığ altında kalması suretiyle yitirmesi sonunda askeri güç bakımından kısmen zayıflaması, aynı zamanda barınak baskını vesilesiyle alanın deşifre olmasından kaynaklı olarak mevcut gücünün yarısını yeni bir kongre yerinin tespit edilerek hazırlaması göreviyle alanda bırakmak zorunda kalması, dolayısıyla kongre delegelerini almaya az sayıda bir askeri güçle gitmesi de kongre delegelerinin parça-parça aktarılmasını fiilen olanaksız kılıp hepsinin toplu tutulmasına vesile olarak toplu katliamda etken olmuştur. Gerilla bölgesi güçlerinin bir kısmı/bir birliği ise, Munzurlar dışında üstlendiği ve Kongre günlerine yakın günlerde Kongre alanına gelmek üzere harekete geçerken, bulunduğu alanda düşman operasyonlarıyla karşılaşıp erken zamanda Munzurlar’a gelememesi, bu yoldaşların delegelerin aktarılması sürecine katılamamasına yol açmış, dolayısıyla sayısal olarak azalmış mevcut güçle delegelerin aktarılması veya toplu tutularak aktarılmasını zorunlu kılmıştır.

Bütün bu nedenler, 17’ler gibi büyük bir “kaybın” ve katliamın yaşanmasında objektif olarak bir etken olmuştur. Lakin, bunlar bir etken iken; kongrenin öngünlerinde Avrupa ve Batıda kongreye gelecek olan delege yoldaşların illegalite ihlali ve deşifrasyona denk gelen kimi konuşma ve davranışları da düşmanın kongre hakkında bilgi sahibi olmasına, dolayısıyla daha sıkı takiplere girerek denetimlerini derinleştirmelerine ve stratejik imha planları yapmalarına zemin sunan ciddi bir hata ve teken olmuştur. Polis dosyalarına geçen takip resimleri, telefon dinlemeleri bu hatayı alenen ortaya koymaktadır. Komünist önderlerimiz, kadro, üyelerimiz ve kongre delegelerimiz tüm olumluluk ve kararlılıklarına ve kahramanlıklarına karşın, hatasız da değillerdi, olamazlardı da. Tersini iddia etmek eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Ancak, hatalar katliamın başarısında sadece bir etkendi, katliamın başarısında esas etken, taraflar arası güç dengelerinde yaşanan eşitsizlik, bu eşitsizliğin düşman lehine sunduğu şartlar, konjönktürel durum, partinin içinde bulunduğu objektif koşullar, ihtiyaçların dayattığı zorunluluklar ve her savaş doğasının kaçınılmaz bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Belirgin hatalar olmasa bile, amansız düşmanlık zemininde biçimlenen silahlı savaşta ağır kayıplar ve hatta toplu imhalar olanak dahilindedir; bunları mutlak biçimde ortadan kaldırmak mümkün değildir. Elbette, hataların oynadığı rol küçümsenemez, yok sayılamaz. Hatalarımızı kapatmanın aksine, görerek onlardan ders çıkarmak hem somut bir meseledir ve hem de ilerlemenin bir dinamiği olarak zorunludur.

Sorumlu yoldaşların, alanda belirgin olarak gözlemlenen düşman hareketliliği ve yoğunluğunu dikkate almayıp kongreye-kongre alanına giderek “bile bile lades dedikleri” bu anlamda düşmanı küçümsedikleri, kendilerini ve partiyi koruma noktasında hatalı davrandıkları, dolayısıyla mevcut gelişmelere rağmen kongre alanına giderek hata yaptıkları vb. şeklinde bir dizi eleştiri yürütülmektedir ki, bunlar esasta doğru-haklı eleştiriler değildir. Dıştan bakıldığında bu eleştiriler haklı görülmektedir. Ancak, örgüt gerçekliği dikkate alındığında, bu eleştirilerin haklı görünmesine rağmen, özünde biçimsel olup gerçeği tam ifade etmedikleri görülmektedir. Örgüt realitesinden kastımız şudur; bizim gibi demokratik-merkeziyetçilik ilkesine göre örgütlenen partilerde, demokrasi de disiplin de bir işleyişe bağlanır. Bu parti-örgütlerde, yani partimizde Merkez Komitesinin kararları ancak ikinci bir Merkez Komite toplantısında bozulur ya da değiştirilebilirler. Parti sekreteri de dahil hiçbir yoldaş, Merkez Komitesinde kararlaştırılan planlamayı değiştiremez, onun dışında hareket edemez. Tüm örgüt MK’ya tabidir, kararları geçerli ve bağlayıcıdır. Ta ki, yeni bir MK toplantısı, Merkezi Kongre toplantısı yapılıp yeni kararlar almaya veya parti iradesine danışma usulüyle bu kararlar değiştirilmeden Merkez Komitesinin kararlarına uymak zorunludur. Geçerli olan parti disiplindir, işleyişidir bu. Bu durumda, sorumlu yoldaşların Merkez Komite toplantısında alınan karar ve yapılan planlamaya uyması bu işleyiş gereği zorunludur. Dolayısıyla ilgili sorumlu yoldaşlar, bu karar ve planlamaya bağlı kalarak hareket etmek zorundadır, öyle de hareket etmişlerdi. Yeni bir MK toplantısı yapmadan, bir önceki MK kararları dışına çıkma veya onlara ters hareket etme şansları yoktu. Böyle bir toplantı yapmanın, parti iradesine danışarak somut durum ve gelişmelere uygun olarak yeni kararlar almanın da koşulları yoktu. En azından barınak sürecinde olan gerilla bölgesiyle bu ilişkilerin kurulup parti iradesine baş vurarark MK karar vee planlamasını değiştirme koşullarının olmadığı aşikardır. Ki, parti iradesine başvurma kararı da ancak MK üyeleri arasında yapılacak görüşmeler ve çıkacak ortak tavırla alınabilirdi. Fakat gerilla bölgesinde bulunan MK üyeleriyle bu görüşmenin yapılması veya toplantı yapılmasının, dolayısıyla MK kararı olarak parti iradesine başvurma gibi bir kararın alınması da mümkün değildi. Gerilla gölgesi hala kış barınak sürecindeydi. Ve Kongrenin toplanma tarihi de gelip çatmıştı. O saatten sonra gündeme getirilecek her tartışma veya eğilim fiilen MK karar ve planlamasını boşa çıkarıp tanımamak olurdu. Kişisel olarak bu kararları boşa çıkarmak anlamına gelirdi ki, bu bizim gibi partilerde kabul göremez bir durumdur, ciddi sorunlara yol açacak bir davranıştır. Üstelik, sorun potansiyeli ve sorun yaratma potansiyelinin olduğu da bir gerçektir. Bütün bunları dikkate almadan, gelişen durumu değerlendirip MK kararları dışında hareket etmek kolay bir iş değildi. Özcesi, sorumlu yoldaşlara dönük yürütülen ilgili eleştiriler sadece bir iyi niyetten ibarettir, gerçekle bağı yoktur.

Denebilir ki; “Sonuç daha mı iyi oldu?” Kuşkusuz ki hayır, kesinlikle hayır! Yoldaşlarımızın korunması, yoldaşlarımızın kendilerini, dolayısıyla partiyi korumaları gereklidir, gerekliydi. Bunda belli eksikliklerden söz edilebilir. Ama sonuçlar ayrı, gerçek ayrıdır. Sadece sonuçlardan hareketle doğru-yanlış ayrımının kriteri oluşturulamaz, izlenen politika ve pratikler mahkûm edilemez. Önderlik, tek yanlı değil, her sorunu sahiplenen ayrıntılı bir sorumluluktur; tüm parti ve ihtiyaçlarına cevap olan/olması gereken gerçek bir olgudur. Onlar yetkin bir önderlik temsiliydi. Hatalarına rağmen tartışmasız berraklıkta Komünist önderlerdi. Onlar savaş kurmayları ve savaş çağrılarıdır. Çağrıları karşılıksız kalmadı, kalmayacak! Onlardan öğrenerek ilerliyor, Onlar’ı ilerleterek devrim, sosyalizm ve Komünist toplum mücadelesinde bedeller ödeyerek yürüyoruz.

17’ler bizlere Komünist bir dünya yürüyüşü, bu yürüyüşün somut görevi olarak sınıf devrimini, bu devrimin teori pratiğini, bu pratiğin gerçekleştirilmesi için Maoist Komünist nitelikte bir partiyi ve bu partinin devrimimizde izleyeceği savaş stratejisini armağan ettiler. Onların devrettiği doğrultuyu geliştirerek devrimle taçlandırmak bizler için vazgeçilemez asıl görevdir. Onlar, siyasi mücadeledeki net duruşlarıyla devrim mücadelemize ışık tutarken, MLM dışı her renkten burjuva tasfiyeci sağ-sol oportünist çizgi ve akımlara karşı ideolojik-teorik mücadele başta olmak üzere, her türden dogmatik, liberal, sekter ve pasifist anlayışlara karşı tutarlı mücadelenin yükselen bayrağı oldular.

Onlar şahsında ölümsüzleşen tüm yoldaşlarımızı ve ölümsüzlük yıldönümleri vesilesiyle 17‘leri bir kez daha anıyor, devrimci yaşam ve mücadelelerini selamlıyoruz. 17’leri Unutmadık, mücadelemizde yaşatacağız, yaşıyorlar.