Faşist devlete ve onun bütün gerici kurum ve mekanizmalarına karşı gerçekleştirilen her devrimci eylem bizler açısından tartışmasız olarak meşrudur Ankara’da gerçekleştirilen eylemi de bu minvalde tartışmasız olarak meşru görerek selamlamaktayız Ankara’da gerçekleştirilen eylem faşist devletin Kürdistan’da gerçekleştirdiği milli zulme ve barbarlığa yönelmiş olan tarihsel önemde bir hesap sorma ve meydan okuyuştur Devrimci ve komünistlerin görevi bu meşru eylemleri amalarla eleştirmek olamaz Dün olduğu gibi bugün de devrimci şiddet noktasındaki anlayışımız tartışmasız olarak berraklığını korumaktadır. Bugün eleştirilmesi gereken bir nokta varsa o da devrimci şiddetin hükmünü yeterince oynamamasıdır. Bu anlamda bugün esas olarak devreye sokulması gereken devrimci savaş ve devrimci şiddetin hükmünü oynamasıdır
HABER MERKEZİ (07-03-2016)- Gazetemizin 117. sayısında “Kuzey-Kürdistan’da “TC”nin milli zulmü direniş duvarına çarparak yerle bir olmaktadır!” başlığıyla yayınlanan analiz yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Faşist “TC” genlerinde hüküm süren bir barbarlık ve kana susamışlıkla saldırmaya ve vahşice katletmeye devam ediyor. ‘Yurtta Savaş, Cihanda Savaş’ gerici ve istilacı anlayışı ile hareket eden “TC” devleti içerde ülkeyi tam bir kan deryasına ve halklar hapishanesine dönüştürürken dışarıda ise yine aynı gerici emellerle savaş çığırtkanlığını devreye sokarak halklara savaş açmış durumdadır. Osmanlı’dan devraldığı yayılmacı geleneği Neo-Osmanlıcılık siyaseti ile bugüne uyarlamaya çalışan Türk hâkim sınıflarının somuttaki temsilcisi Erdoğan/AKP iktidarı, Ortadoğu ve Balkanlar üzerinde aynı gerici emellerle tahakküm kurmaya çalışmaktadır. Tarihsel gerici niteliğine uygun olarak bunu yaparken de en gerici güçlere dayanıp ve onlarla işbirliği gerçekleştirmektedir. Suriye başta olmak üzere bir dizi ülkede ortaya koyduğu siyaset ve girdiği kirli ilişkiler bunun somut kanıtlarıdır (IŞİD, El-Nusra vb güçler). Yine Erdoğan/AKP iktidarı bu gerici ve yayılmacı politikaları hayata geçirmeye çalışırken mevcuttaki en devrimci, ilerici ve seküler dinamikleri hedef alarak ve bu dinamiklere savaş açarak bunu gerçekleştirmektedir. Çünkü onun gerici emellerinin ve politikalarının karşısındaki engelleyici güçler bunlardır, dolayısı ile Erdoğan/AKP iktidarı ilk önce bu güçlere vahşice saldırmaktadır (Suriye’de PYD vb. demokratik güçlere olduğu gibi). Erdoğan/AKP iktidarının PYD’yi hedef alması, tüm gerici ilişkiler ve kirli politikaları devreye sokarak PYD’ye saldırması sadece stratejik Kürdistan korkusu ve kaygısından meydana gelmemektedir. Bu kaygı tayin edici bir yerde olmakla birlikte saldırmalarının önemli nedenlerinden biri de PYD vb. dinamiklerin taşıdıkları demokratik ve ilerici niteliklerinden dolayı bölge halklarına model olması gerçekliği yatmaktadır.
Eskisiyle, yenisiyle “TC” gerici ve faşist bir karakter taşımaktadır
Türk hâkim sınıfları ve temsilcisi Erdoğan/AKP iktidarı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze dek köhnemiş gerici niteliğine uygun olarak içerde ve dışarıda en gerici olana sarılmış ve yine bu gerici niteliğine uygun olarak içerde ve dışarıda ne kadar ilerici ve demokratik dinamik varsa onları hedef alarak barbarca saldırmış ve bastırmıştır. Dolayısı ile bugünde hâkim sınıfların devamlı kullandıkları M. Kemal’in “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” söylemi bir safsatadan öteye hiçbir anlam ifade etmemektedir. Dolayısı ile Türk hâkim sınıflarından ve onların temsilcileri olan AKP başta olmak üzere CHP vb. burjuva faşist ve gerici kliklerden hala zorlama bir şekilde demokratik nüveler arayanlar, “Eski Türkiye, Yeni Türkiye” tartışmaları ile emperyalist/kapitalist gerici dünyanın bir parçası olmaktan öteye gidemeyen Erdoğan/AKP iktidarına farklı anlamlar yükleyenler ve aklamaya çalışanlar bilumum sınıf işbirlikçileri ve ondan beslenen burjuva liberalleridir. Gerici faşist niteliği ve yaşanmış/yaşanmakta olan tarihsel gerçeklikler bizlere binlerce kez kanıtlamıştır ki eskisiyle, yenisiyle, AKP’siyle, CHP’siyle, MHP’siyle, İslamcılığıyla ve Kemalizm’iyle bir bütün “TC” gerici ve faşist bir karakter taşımaktadır ve hiçbir beyhude çaba bu gerçekliği değiştiremez. Dolayısı ile hiçbir gelişme ve süreç bizleri burjuva gerici klikler arasında bir tercih yapmaya götüremez. Bizlerin temel görevi bütün gerici klikleri, partileri ve mekanizmalarıyla mevcut faşist sistemi devrimci savaşla parçalamaktır.
Milli zulme karşı Kürt ulusu direnmeye devam ediyor!
Türk hâkim sınıflarının Kuzey-Kürdistan’da mazlum Kürt ulusuna yönelik milli zulmü barbarca devam etmektedir. Öyle ki Kuzey-Kürdistan’da yaşananlar hiçbir savaşta olmayacak kadar kirli ve kuralsız yaşanmaktadır. Tüm gerici mekanizmaları ve katil sürüleriyle Kuzey-Kürdistan’ı işgal eden faşist “TC” devleti tüm katliam ve vahşetine rağmen Kürt ulusunun tarihi devrimci direnişi karşısında adeta şok yaşamaktadır. Tankı, topu, özel harekâtçısı, polisi, valisi, kaymakamı, muhtarı ve bin bir türlü psikolojik savaş aygıtıyla “milli seferberlik” ruhunu kuşanarak mazlum Kürt ulusu üzerinde milli zulüm uygulayan “TC”, tüm vahşeti ve barbarlığına rağmen Kürt ulusunu teslim alamamaktadır. Faşist devletin borazanlığını yapan, kana susamış bir barbarlıkla devletin Kuzey-Kürdistan’da uyguladığı milli zulmü alkışlayan, türlü türlü gerici manipülasyonlarla her defasında devletin “zaferini” ilan eden burjuva basın ve kalemşorlarının tüm beyhude çırpınışları da her defasında deşifre olarak yerle bir olmaktadır. Bilgi ve iletişimin o muazzam yaratıcılığı faşist devletin tüm psikolojik zafer naralarını ve yalanlarını her defasında boşa çıkartarak rezil rüsva etmektedir. Yaşananlar göstermektedir ki Kuzey-Kürdistan’da tarihin hükmünü oynayan ve geleceğe ışık tutacak olan mazlum Kürt ulusunun tarihi devrimci direnişi olmaktadır. Tarihsel direniş geleneğinin birikimleri üzerinden mücadelesini daha da ileri boyutlara taşıyan ve önemli politik kazanımlar elde eden mazlum Kürt ulusunun direniş geleneğinin tarihsel bilinci Cizîr’de vahşice katledilen Cizîr Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç’un son sözlerinde anlam kazanmaktadır. Kuşatıldıkları bodrum katında teslim olmayı reddederek günlerce direnen onlarca Kürdistanlı vahşice katledildiler. Katledilenlerden biri de Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç’tur. Direnişi büyütme çağrısı yapan Mehmet Tunç’un sözlerini öneminden dolayı tekrardan buraya aktarmayı devrimci bir görev olarak ele almaktayız:
“Teslim olmayacağız bundan herkesin haberi olsun. Beyaz bayraklarla dışarı çıkmayacağız. Şu an ölümü bekliyoruz. Mücadeledir, Kürt halkına sesleniyorum, bu bir mücadeledir. Doğrudur uzun soluklu bir yürüyüştür. 100 kişinin katledilmesiyle bu hareketin bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Herkesin moralini iyi tutması lazım. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, mücadeleye devam eden arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Cizîr halkı 60 gündür soğuğa rağmen, açlığa rağmen, susuzluğa rağmen diz çökmedi. Onun için kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Biz diz çökmeyeceğiz. Nasıl ki ilk günkü gibi Hayrilere, Kemallere, Mazlumlara söz vermişsek, onlar nasıl ki Esat Oktay gibi kişiliklere diz çökmediyse bizde AKP faşizmine Cizîr halkı olarak diz çökmeyeceğiz.” Şimdi görev bu tarihi direnişi ve feda ruhunu kuşanarak milli zulme ve faşist diktatörlüğe karşı yaşamın tüm alanlarında devrimci direnişi ve mücadeleyi geliştirmek olmalıdır.
TAK’ın Ankara eylemi ve şaşkına dönenler!
Faşist “TC”nin özelde Cizîr genelde ise Kuzey-Kürdistan’da mazlum Kürt ulusuna karşı gerçekleştirmiş olduğu milli zulme ve vahşi katliamlara karşı TAK’ın Ankara’da gerçekleştirdiği eylem, devleti ve onun gerici ideolojisinden kopamayan bilumum burjuva ve küçük burjuva kesimleri gerçek anlamıyla şok ederek sarsmıştır. Ki yapılan eylem sonrasındaki açıklamalar ve tartışmalar yaşadıkları bu şoku açıkça ortaya koymaktadır. Eylemin Ankara’da ve devletin kalbi sayılan bir noktada gerçekleştirilmiş olması burjuva faşist devletin bütün karizmasını adeta çizmiştir. Yapılan eylemi hemen psikolojik savaş manevraları ve manipülasyonlarla altını boşaltmaya çalışmış ve milliyetçilik-şovenizm zehrini toplumsal bir basınç olarak devreye koyarak kendi lehine dönüştürmeye çalışmıştır. Ki bunda da kısmen de olsa başarılı olduğu söylenebilir. Eylem sonrası maalesef ilerici ve hatta devrimci olarak değerlendirdiğimiz toplumsal güçlerin önemli bir kısmı da dâhil bir bütün olarak eylemi kınayan ve “terör” saldırısı olarak değerlendiren açıklamaların yapılması bu minvalde okunmalıdır. Buradan bir kez daha vurgulamak isteriz ki; faşist devlete ve onun bütün gerici kurum ve mekanizmalarına karşı gerçekleştirilen her devrimci eylem bizler açısından tartışmasız olarak meşrudur. Ankara’da gerçekleştirilen eylemi de bu minvalde tartışmasız olarak meşru görerek selamlamaktayız. Ankara’da gerçekleştirilen eylem faşist devletin Kürdistan’da gerçekleştirdiği milli zulme ve barbarlığa yönelmiş olan tarihsel önemde bir hesap sorma ve meydan okuyuştur. Devrimci ve komünistlerin görevi bu meşru eylemleri amalarla eleştirmek olamaz. Dün olduğu gibi bugün de devrimci şiddet noktasındaki anlayışımız tartışmasız olarak berraklığını korumaktadır. Bugün eleştirilmesi gereken bir nokta varsa o da devrimci şiddetin hükmünü yeterince oynamamasıdır. Bu anlamda bugün esas olarak devreye sokulması gereken devrimci savaş ve devrimci şiddetin hükmünü oynamasıdır.
http://www.halkingunlugu.net/