Tekerrür Gerici Olana, Yenilenerek İlerleme Devrimci Olana Hastır

Devrimci bilinç ve kavrayış tavrı; hatalarını eleştirerek bunlardan kopma, ders-tecrübeler ışığında hataları aşıp yenilenerek ilerlemeyi emreder Geri(ci) bilinç ve kavrayış tavrı ise, hatalarda ısrar edip onları büyütmeyi, dolayısıyla hataları başka biçim ve versiyonlarda tekrar ederek sürdürmeyi benimser

Bakış CAN (26-11-2019) Kavrayış ve bilinç seviyesi önemliydi. Pratik çizgi bunlarda karşılık buluyor, bunlara göre uygulanıyordu. Teorik çizgide neler ifade edilmiş olursa olsun ve ideolojik-siyasi hat nasıl tarif edilirse edilsin, örgütsel çizgi/pratik, kavrayış ve bilinç seviyesine bağlı olarak uygulanıyordu. Uygulanan bu çizgi,  ideolojik-teorik çizgideki yetkinliğe paralel muhtevada değil, yer yer onu kemiren ve ciddi tahribatlara maruz bırakan pratiklerle biçimleniyordu. Büyük hatalar yapıldı. Adı geçen bu dönem hep böyle miydi? Hayır! Önemli olumluluklardan, devrimci süreçlerden, gelişmelerden ve hatta ilerlemelerden bahsetmek de yanlış olmaz. Tartışma konusu değil ama özellikle ölümsüzleşen yoldaşlar tarafından büyük kahramanlıkların sergilendiği, devrimci miras ve geleneklerin sürdürüldüğü, geliştirildiği süreçlerdi de aynı zamanda. Bu yazıda ilgili dönemi doğrusu-yanlışıyla muhasebe etme amacı taşımıyoruz. Tecrübesinden yararlanmak için sadece bir yanıyla ya da genel karakter ya da bazı hatalarıyla konu ediniyoruz. Bu hatalara dikkat çekerek günümüz hatalarına ışık tutmayı hedefliyoruz. Yazının bu açıdan değerlendirilmesi ya da dikkate alınması bunun için gerekir, önemlidir… Zira kavrayış ve bilinç sorununa bağlı olarak, bugün de benzer ama değişik biçimlerde kimi örgütsel pratik ve çizgi hatalarına tanık oluyoruz…

Bir dönem, yani dün, düşmanla işbirliği yaptığı ve buna bağlı suçlar işledikleri için/bu gerekçeyle, kabarık sayıda işbirlikçi olan muhtar ve köylü öldürüldü. Belki bazıları işbirlikçi de değildi. Fakat konumuz bunların suçlu olup olmadıkları değildir. Muhtemeldir ki, işbirlikçi olmadıkları halde bazı muhtar ve köylüler işbirlikçi oldukları gerekçesiyle öldürülmüş, bu anlamda bazı hatalar yapılmıştır. Ama dediğimiz gibi, bu yazıda ele almak istediğimiz mesele, bunlardan kim işbirlikçiydi, kim değildi sorunu değildir. Meselenin önemsiz olmasından değil, bilakis son derece önemlidir fakat bizlerin bu yazıda irdelemek istediğimiz işin başka boyutudur ki, bu boyut geçmiş hatalardan ders çıkararak bugün başka hatalar yapmaktan sakınma meramıdır… Evet, küçümsenemez sayıda (suçlu-suçsuz) muhtar ve köylü öldürüldü. Öyle ki, bu durum alay konusu bile yapıldı. PKK’liler, ‘‘eşeği dövemeyen palanını dövermiş‘‘, ‘‘keşke Kaypakkaya muhtar değilde, general öldürseydi. General öldürseydi ülkede general bırakmazdınız…‘‘ şeklinde bazen ciddi, bazen alaycı eleştiriler yürüttüler… Eleştirideki mizah veya gerçek ayrı bir konu. Ancak, bu döneme özgü şu söylemek mümkün; devrimci eylem ve enerji esasta işbirlikçi(köylü ve muhtar) öldürmeye harcandı ve esasta kendi tabanımız olan ve halkımızdan olan insanları öldürerek veya öldürmek zorunda kalarak gereğinden fazla ‘‘düşman‘‘ kazandık ya da tabanımızı kendimizden uzaklaştırdık, sonuç olarak… Belki bir çoğunu düşman safına da ittik, gitmelerine sebep olduk, son tahlilde…

Bu durum ve tabloda dikkat edilmesi gereken şu; devrimci eylem ve enerjimizi gerektiği gibi doğru ve tam isabetli kullanmadık, esasta zayi ettik denilebilir, bu bir. İki; işbirlikçi de olsa köylü ve muhtarların gereğinden fazla veya esasta özensiz öldürülmesiyle, kendi tabanımızı daraltıp tabanımız içinde karşıtlarımızı çoğalttık. Üç; bunlardan bir çoğunu objektif olarak düşmana itmiş olduk, düşmana gitmelerine vesile olduk. Ve dört, abartılı öldürmeler pratiğiyle muhtemelen suçsuz olan bazı insanlar da haksız yere öldürülmüş oldu. Yani, öldürme cezası son derece titiz ve en son başvurulması gereken bir ceza biçimi olmasına rağmen, ve zorunlu kalmadıkça başvurulmaması gereken bir cezai yöntem olması gerektiği halde, bu cezalar birincil ve sık biçimde başvurulan gereğinden çok fazla benimsenen ceza pratiği olarak uygulandı…

Dünün öne çıkan ve önemli olan hatalarından biri buydu, bu dört maddede işaret ettiğimiz sonuçları itibarıyla dikkate alınması gereken ve ders çıkarılması gereken ciddi bir tablodur. Sadece öldürmeler değil, bunların sonuçları da devrimci hareket için son derece önemlidir. Esasta neyle uğraştık, devrimci enerji ve eylemimizi nereye yöneltip nasıl kullandık ya da harcadık meselesi tayin edici noktalardadır. Bu hatalı pratik yönelim neticesinde neyle karşılaştık ve hangi sonuçlar doğdu ya da elde ettik sorusu da başka ciddi bir soruna işaret edendir. Burada parantez açarak belirtelim ki, bu pratik uygulama sürecinin hatalarına karşın, bazı olumlu yanları da olmuştur. Örneğin, köylü ya da muhtarların devletle bağları zayıflatıldı, köylüler düşmana gitme yerine devrimcilere gelerek sorunlarını çözmeyi benimsediler. Bu açıdan olmak kaydıyla, düşman önemli oranda işlevsiz bırakılıp boşa düşürüldü denilebilir. Devrimci otorite bölgede önemli oranda belirleyici olup, hüküm kurdu. Doğru cezalandırmalar bağlamında proleter adaletin uygulanması ve hesap sorma tavrı pratikleştirilerek etki yarattı… Ancak bu olumlu yanlar, olumsuz yanları hafifletmez. Dahası, kavrayış ve bilinç meselesi oturtulup olumsuz pratikler fazlalaştırılmasaydı ve doğru örgütsel çizgi izlenseydi, bahsi geçen olumluluklar çok daha derin olur, kazanımlar daha büyük olur, siyasi yönelim çok daha belirleyici sonuçlara ulaşırdı…

Üzerinde durmak istediğimiz ve bugüne ders etmek istediğimiz dünün karakteri, düşmanla mücadeleyi zaafa uğratan işbirlikçilere yönelmenin genel pratik çizgi haline getirilerek uygulanması hatası ve bunun devrimci mücadelemizi doğru orantılı geliştirmediği gerçeğidir. Esas düşmana yönelim, alt düşmanlara yönelen genel askeri-örgütsel çizgi tarafından objektif olarak zayıflatıldı. İşbirlikçi öldürme pratiği ve yönelimi kadar asıl düşmana yönelinmiş olsaydı sonuçlar daha pozitif olurdu. Ki, belli bir dönem egemen hale gelen bu çizgi, yani düşmana saldırı üzerine biçimlenen askeri-örgütsel çizgi pratiği ciddi gelişme ve birikimlere yol açtı, bu inkar edilemez. Fakat, bu çizgi sürecin tamamında ve esas pratiğinde uygulanış olsaydı kazanımlar ve ilerleme çok daha büyük ve anlamlı olurdu…

Dünün bu hatası bu gün başka bir mecrada ve başka bir türde devam ettirilmektedir. Bugün, dünün askeri-örgütsel çizgisi ve uygulaması yok denecek kadar zayıftır. Askeri çizgi pratiği oldukça zayıflamıştır. Örgütsel güç büyük oranda küçülüp gerilemiştir. Dolayısıyla dünün aynı hatalarının-çizgisinin tekrar edilmesinin nesnel zemini yoktur. Lakin, bugün, dün şu benzerliğiyle tekrar edilmektedir… Evet dünün askeri gücü, pratiği, uygulama çizgisi  bugün objektif olarak aynılıkla yoktur. Fakat şu yanıyla benzer türevde ve türdeştir. Dün işbirlikçilerle esasta uğraşırken, bugün yaşanan örgütsel daralma-gerileme zemininde fiilen iç mücadele veya devrimci enerjinin içte heba edilmesi biçiminde cereyan etmektedir. Dün, hiç değilse ‘‘palan dövülüyordu‘‘, bugün ‘‘palan‘‘ da değil, birbirimizi ‘‘dövüyoruz.‘‘  Yani, birbirimizle uğraşmakla meşgulüz. Devrimci enerjimizi nerede kullanılıyoruz, nereye veriyoruz esasta? İç sorun, tartışma ve hatta kişisel didişmelere…

Muhtemelen biraz abartıyoruz. Yani, bu durum en genel bir eğilim ya da bütün örgütsel bileşen ve durum açısından doğru değildir. Fakat, kavrayış ve bilinci bulanmış bir kısım için, enerjinin iç ve kişisel sorunlara harcandığı, esasta burada yoğunlaştıkları söylenebilir. Devrimin düşmanlarıyla yeterince pratik savaş yürütemiyoruz, düşmanı cezalandıramıyoruz ve bu boşluğu içte birbirimizle uğraşmayla dolduruyoruz. İyiki, tüzüğümüz var ve bunda tüzüksel suçlara göre düzenlemeler var ve yine burada her birimize belli haklar vermektedir. Bu olmasaydı nasıl uğraşırdık birbirimizle…  ‘‘X kişisi hakkında suç duyurusunda bulunuyorum, Y kişisi şu sebepten dolayı tüzüğe göre cezalandırılmalıdır, Z kişisi suç işliyor…‘‘ (Yanlış anlaşılmasın ki, cezalandırmadan kasıt, örgütsel açıdan atıl-etkisiz duruma düşürme, görevden alma vb anlamındadır elbet…) İşte bu uğraş ve yönelim bugün belli oranda örgütsel kavrayış ve bilinci belirleyen, dolayısıyla hatalı örgütsel çizgi olarak gelişen bir olumsuzluktur. Bu durumdan çıkılması şarttır. Aksi halde, örgütün tıkanması, örgütsel görevlerin yürütülmemesi, devrimci çalışmaların sürdürülmemesi egemen hale gelir, getirilmiş olur…

Kuşkusuz ki, demokratik norm ve haklar bağlamında, suç duyurularında bulunma, görevlerin dondurulmasını isteme, yetkilerin alınmasını talep etmek mümkündür. Bunun anlaşılır olması için ise, bu istem ve taleplerin makul, nesnel ve objektif gerçeğe dayanmasıdır. Şayet, somut olgu ve sebeplerden yoksunsa, bu talep ve istemler anlaşılır değil, tıkayıcı, uğraştırıcı ve bozucu davranışlar olarak hatalıdır. Dolayısıyla, elbette örgütsel suçlar işleyenler, tüzük suçu işleyenler vb vs tüzüğün öngördüğü yaptırımlara tabi tutulmalıdır! Bunda gevşemek olmaz. Ancak bunun abartıya, kişisel hırs ve inada dönüştürülmesi, en önemlisi de bilinçli olarak tıkama ve kaos yaratma, örgütsel çalışmaları baltalama, dolayısıyla ora üzerinden nemalanıp kendisini kanıtlama, karşısındakini mahkum edip köşeye sıkıştırma vb vs anlayışıyla yapılıyorsa, bu devrimci bilinç değildir,  bunlara asla müsamaha edilemez…

Devrimci bilinç ve kavrayış tavrı; hatalarını eleştirerek bunlardan kopma, ders-tecrübeler ışığında hataları aşıp yenilenerek ilerlemeyi emreder. Geri(ci) bilinç ve kavrayış tavrı ise, hatalarda ısrar edip onları büyütmeyi, dolayısıyla hataları başka biçim ve versiyonlarda tekrar ederek sürdürmeyi benimser. Dünün hatalarını başka kanal ve mecralardan devam ettirmek dünde kalmak ve eskiyerek çürümektir. Kişisel kaygı ve hırsları esas alıp kolektif kaygıyı geriye atmak bencil burjuva tavırdır, devrimci değil… Düşman yerine yoldaşlarıyla mücadele etmek veya bunu esas almak aymazlıktır, devrimcililik değil… Yoldaşlarından öç alma peşinde koşup kişisel hesaplara sürüklenmek burjuva anlayıştır, devrimci değil… Devrimcileri ve yoldaşlarını zayıf kılıp başarısızlığa zorlayan çaba devrimci değil, bencildir, burjuvadır… Küçük hesapların arkasından sürüklenmek dar ufuktur, devrimci değil…

Devrimci bilinç, tavır ve sorumluluk şudur; devrimcileri güçlendirmek, yoldaşlarını güçlendirmek, partiyi güçlendirmek ve devrimi güçlendirmek!… Enerji ve esas yoğunlaşmasını buna ayırmak, harcamaktır devrimci olan… Kazanımlarını koruyan ve ilerletendir devrimi olan… Buna ters olan her çaba burjuvadır…