Temel olan çizgi ve ilkesel devrimci tutumdur/Partizan’a yanıt

Sorun doğru çizgi ile hatalı çizgi sorunudur Kazanan doğru çizgi, kaybeden hatalı çizgidir Bundan yakınma ve eleştiri çıkarma yerine, çizgiyi gözden geçirerek ders çıkarma daha doğru olacaktır Kırk yıllık yoldaş, kadro ve devrimcileri “kandırarak”, fırsatçı ve faydacı yaklaşarak kazanmanın, onlarla bu çürük zeminde birleşmenin mümkün ve akla yatkın olmadığını görmeniz gerekir Yıllarını devrime ve partiye, geleneğimize vermiş bu kadrolar basit yaklaşım ve ayak oyunlarıyla kandırılabilecek çocuklar değildir Faydacı, fırsatçı yaklaşımlarla partinizden kopanlarla birleştiğimizi iddia etmeniz adı geçen yoldaşlara hakarettir. Bizlerin ne faydacı ne adam kapıcı ne fırsat kollayıcı yaklaşımımız ve ilgili yoldaşları ve kesimleri saflarımıza katmaya dönük tarif ettiğiniz gibi bir çabamız, yaklaşımımız olmamıştır. Gören, inceleyen, kafa yoran, devrimci kaygılar taşıyan ve doğru ile yanlışı ayrıt etme yeteneği gösteren ilgili yoldaşlar kendileri tercih yapmaktadırlar. Sorun çizgi sorunudur, çizgi! Bir çizgi dağıtırken, bir çizgi birleştiriyor, birleşiyor. Bu sosyal pratiğin dilidir, bunu anlamak zor değildir. Hatalardan vazgeçmek ise hiç zor değildir

HABER MERKEZİ(02.08.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü gazetesinin 4.Sayısında yayınlanan ‘’Temel olan çizgi ve ilkesel devrimci tutumdur/Partizan’a yanıt’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz

‘’Bilinen örgütsel ayrılıktan sonra ilgili taraflar arasında mekânların basılarak ele geçirilmesi ve buna bağlı olarak şiddet ve zor tavrı sergilenmişti. Bu gelişmeden sonra dost ve devrimci güçler arasında şiddetin kullanılmasına karşı çıkan genel yaklaşımımızı dile getirdik. Taraflar arasında haklı-haksız belirlemesi durumunda olmadığımızı, herhangi bir tarafı desteklemediğimizi, taraf olmadığımızı belirtmiştik. Bu tavrımızdan sonra muhataplarımız bizleri tahammülsüz, basit, düzeysiz ve keyfiyetçi yorumlarla suçladılar. Bu yaklaşım bayağı olmasına karşın ve bizlere dönük haksız ve gayrı ciddi yakıştırmalar yapmasına karşın, yaşanan sorunun sıcaklığı nedeniyle anlayışla karşılayıp böylesi bir dönemde polemiğe girmeyi uygun görmedik. Bütün itham, hakaret ve suçlamalara sessiz kaldık. Ancak gelinen aşamada muhataplarımızın bizlere dönük aynı üslup ve suçlamalarla ortaya koyduğu yaklaşım, aynı düzeye düşmemek kaydıyla yanıt vermemizi zorunlu hale getirdi. Zorunlu kıldı çünkü, bizleri suçlayıp hakaret etmekten öteye, ciddi ilkesel hataların savunulması, hatalı tavırlarını ustalarla açıklamaya varan ciddi hata ve çarpıtmalar gündeme getirildi. İdeolojik ve teorik zeminde ortaya konan ciddi kırılma, savrulma ve çarpıtma durumu daha fazla sessiz kalmamamızı koşulladı. Özünde polemik yürütmekten yana değiliz ve esasta da yürütmeyeceğiz. Ancak belli hatalara işaret edip son derece ciddi bir problem olan şiddet tavrının kabul edilemez bir davranış olduğunun üzerinde durmaya çalışacağız.

Genel tavrımızı özetlersek; bir, yaşanan ayrılığı isabetli ve gerekli görmeyerek, örgütsel sorunlardan kaynaklı yaşanan bu ayrılığın doğru ele alınarak olumlu yönde giderilip birliğe dönüşmesini gerekli görmekteyiz. İki, tüm ayrılıklarda olduğu gibi, mevcut ayrılıkta da taraf değiliz, olmamız düşünülemez. Taraf olmadığımız gibi, iki tarafı da dost ve kendimize yakın görmekteyiz, tarafların birliğinden yanayız. Üç, devrimciler arasındaki sorunların çözümünde şiddet metoduna ilkesel olarak karşıyız, şiddet hangi taraftan gelirse gelsin kesinlikle karşıyız. Dolayısıyla şiddet tavrına dönük itiraz ve eleştirimiz hiçbir gerekçeyle geri çekemeyeceğimiz bir tutumdur. Bu tutumumuzu taraflara göre değil, kullanılan yönteme göre belirlemekteyiz. Şiddet ve kaba metotlara başvuranlar her kim olursa olsun eleştirel karşı duruşumuzla karşılaşırlar. Bu tavrımız pragmatizm, tarafgirlik, hakaret edici yaklaşım ve uygun olmayan üslupla karşılansa da basınç altına girerek devrimci kaygı ve ilkesel tutumumuzdan ödün vermeyi düşünmüyoruz, düşünmeyiz. Hakaret edici, damgalayıcı ve suçlayıcı yaklaşımları bir çizgi ve düzey sorunu olarak telakki ediyor, tahammülsüzlüğün göstergesi olarak değerlendiriyoruz. Her şeye karşın temel yaklaşımlarımızda ısrar ederek dostluğumuzda tereddüt yaşamıyoruz. Grupçu, dar, sekter ve sübjektif anlayışlara, ilişki ve dostlukları zedeleyen tarz ve üsluba değil, politik olgunluk içinde eleştiri ve ideolojik mücadeleye ihtiyaç vardır. Dostlar arası kavgaya değil, devrimci kaygı ve ilişkiler zemininde birlik ve dayanışmaya ihtiyaç vardır. Kendinden başka herkesi hasım gören politik şekillenişe değil, halkı, sınıfı, devrimi birleştirerek geliştiren geniş politik bakış açısına ihtiyaç vardır. Bundandır ki, bizlere yapılan hakaret ve suçlamaları esas almıyor, doğru-yanlış ekseninde olumsuzlukların geride bırakılarak gelişmelerin kaydedilmesi uğruna konuşuyoruz.

Dostlarımızın yaşadığı iç sorun ya da kamuoyuna açıklanarak iç sorun olmaktan çıkıp örgütsel ayrılık durumuna gelen sorun hakkında, tarafgirlikle itam edilen kurumumuz iddia edildiğinin tersine ayrılmış taraflar arasında taraf tutmaktan özenle sakınan tavırla ve sadece şiddet tavrına dönük duyarlılıklarını dile getiren, aynı zamanda taraflar arasında yaşanan veya yaşanması olası olan şiddet eğilimi karşısında duyduğu devrimci kaygıdan ötürü belli bir yaklaşım ortaya koyarak bu sınırlılıkta tavrını açıklamıştı.

Kurumumuzun bu tavrı, taraf olmayı alenen yadsıyan ve doğrudan dost ya da halk güçleri arasındaki ideolojik, örgütsel vb. sorunların çözümünde şiddet ve kaba metotların kullanılmasını eleştiren ve kullanılmasının yaratacağı tahribatlara dönük kaygılar çerçevesinde olmakla birlikte, kamuoyuna yansıtılarak esasta iç sorun olmaktan çıkarılıp ilgili kamuoyunun da sorunu haline gelen, getirilen sözü geçen sorun hakkında siyasi kimliğimizin tabii refleksi, görev ve sorumluluğu kapsamında son derece haklı olarak ve demokratik hakkı olarak sadece ve sadece kaba metotların kullanılmasının, tamir edilemez tahribatlarına ilişkin iradesini açıklama biçimindedir, asla bu muhtevayı geçmemiştir. Sözlü ya da yazılı beyanlarımızda bunun tersine bir kanıt gösterilemez, gösterilirse özeleştiri vermekten kaçınmayız. Eğer dostlarımız tarafsız olmaktan kendilerinin desteklenmesini, kendilerine hak verilmesini, dahası uyguladıkları veya uygulanan kaba yöntem ve şiddet metodunu onaylamamızı, bunlar karşısında sessiz kalmamızı, ayrılmış oldukları kesime kendileri paralelinde tavır almamızı veya bu kesimle ilişkileri kesmemizi ya da devrimci ilişkileri sürdürmeme olarak anlıyorlarsa, böyle bir tarafsızlığı bulamayacaklarını, bu manada tarafsız olmayacağımızı alenen söyleriz. “Sorun yaşadığım kesimle (devrimcilerle) ilişki sürdürmeyin, yakın olmayın, onları muhatap almayın, onlar hakkındaki tavır ve değerlendirmelerimizi kabul edin” şeklinde bir istem rasyonel olmadığı gibi, hak da değildir. Böyle bir istemimiz yoktur denilebilir. Ancak, tarafgirlikle suçlanmamız sadece bu anlayış ve algıyla mümkün olabilir.

Eklemekte fayda var ki, şiddet ve kaba yöntemlerin kullanılmasına dönük eleştirel tutum alma tavrı salt kurumumuzla sınırlı değil, diğer devrimci yapıların da aldığı tavrıdır. Ancak kurumumuzun daha duyarlı davranması söz konusudur ki, bunun sebebi hatalı yorumlandığı gibi değil, tersine siz dostlarımıza duyduğumuz yakınlık ve özel bir hukuka sahip olduğumuzu düşüncesinden ileri gelmektedir. Bu samimi duygularımızı pragmatizm zemininde değerlendirmeniz bizler için üzücü olmakla birlikte, sübjektif dar düşünüş tarzınızın sizleri ittiği yanılgıya işarettir. Gayemiz sizlerin sorunlarınızı doğru zeminde çözerek birliğinizi yeniden korumanız ekseninde olduğu halde, sizlerin yorumu aklı zorlayan bir sübjektivizmle bizleri burjuva pragmatizmi, yalan ve iftirayla ortaklaşmakla suçlamaktasınız. Yanıldığınızı söyleyerek, geçmişten itibaren sorun yaşadığınız ve şimdi olağan ilişkiler içinde olduğunuz ilgili arkadaşlara sorarak tavrımızın faydacı mı olduğu, yoksa devrimci mi olduğunu öğrenebilirsiniz. Evet bize sormanıza gerek yok, bizlerin aleni beyanlarına rağmen bizlere itibar etmeyerek, sadece ilgili kesimlere sorarak bunu öğrenebilirsiniz. Sorarsanız ve duygusal reflekslerden sıyrılabilirseniz, çıplak gerçeği görüp sübjektif değerlendirme ve yorumlardan kurtulabilirsiniz.

Aynı sübjektivizmle bizleri himayeci pozisyonla, yapınızın sorunlarına benzin dökme tavrını benimsemekle, istisnasız olarak her sorununuzda merkezi yapınızın dışına çıkan veya çıkarılan sizin değiminizle “hizipçi” kesimleri destekleyip yapınıza karşıt olmak kaydıyla taraf tutmakla eleştirmektesiniz.

Himayeci olma eleştirisini istisnasız olarak sorun yaşayan ve bu sorunlarda hatalı biçimde kaba yöntem ve şiddet metoduna başvuran yapılar bizlere karşı kullanmışlardır. Örneğin, DHKP/C’li dostlarımız da geçmişte yaşadıkları bilinen sorunları döneminde bizlerin şiddet ve kaba yöntemlere dönük aldığımız tavır karşısında bizlere “darbecileri” himaye etme biçiminde eleştirmişlerdi. Demek ki, bu eleştiriye vesile olan tavrımız ilkesel olup sadece sizlerin sorununuzda ve somutunuzda değil, genel olarak benzeri metotlara başvuran dostlarımıza ve durumlara karşı tavrımızdan ileri gelmektedir. Bizleri tutum belirlemeye, eleştiri yürütmeye götüren zemin, sizlerin iddia ettiği gibi, sizlerin sorunlarınızı kaşıyıp körükleyerek ve fayda güderek geliştirdiğimiz bir tutum değil, şiddet karşısındaki ilkesel yaklaşımımızdır.

Tavrımız doğru yanlış meselesinde ilkesel bir tutumdur!

Bu bağlamda, sizlere ait sorunlarda özel bir tutum alıp pragmatist davrandığımız şeklindeki iddianız gerçek değil, sübjektiftir. Doğru-yanlış ayrımından muaf ya da ilkesel tutum almaktan bağımsız biçimde himayeci olma gibi bir yaklaşımımız ve anlayışımız yoktur. Ancak ilkesel anlayışımızın buyurduğu gibi ve doğru-yanlış zemininde yaklaşarak devrimci kaygıyı esas alan yaklaşımımız bağlamında, dostlarımızın ve devrimci güçlerin yaşadıkları sorunlara, uyguladıkları hatalı yöntemlere karşı kayıtsız kalamayız. Bu, bizlerin benimsediği kimlik ve bu kimlik eksenindeki ilkesel tutum ve görevimizdir. Aynı zamanda tek bir devrimci de olsa bir devrimcinin şiddet gibi kaba metotlara maruz kalmasına da kayıtsız kalamayız. Bu anlamda ilkesel hatalara düşen dostları eleştirme ve şiddete maruz kalan devrimcilerin haklarını ve devrimcileri sahiplenme tavrından ödün veremeyiz. Eğer bu himayecilik olarak tarif ediliyor ise, bu himayeciliği kabul eder üstleniriz. Bu himayecilik devrimci anlayış ve ilkelerin himayesidir ve bu himayecilik tek tek ya da grup olan devrimcileri, devrimci güçlerin himayesidir. Bunu severek yaparız, ayrımsız, hesapsız yaparız. Çünkü bunun devrimin lehine olduğuna inanmaktayız. Kullanılan yöntemin, kullananlara da zarar veren, genel olarak devrimci güçlere ve geniş halk kitlelerine zarar verip moral bozan büyük ilkesel hata olduğuna inanmaktayız.

Yaşadığınız sorunları faydacı anlayışla kaşıyan yaklaşımda olup, istisnasız olarak merkezi yapınızın dışına çıkan veya çıkarılan kesimleri sahiplenip himaye etmemiz biçimindeki eleştiriniz de aynı sübjektivizmden muzdariptir. Sorunlarınızı büyütmekten değil, çözülmesinden ama çözülmesi için doğru yöntemlerin kullanılmasından yanayız. Sorunlarınızda ilkesel hatalara düşülerek sorunların daha da derinleştirilmesinden yana değiliz. Maddi değerler için manevi değerlerin yıpratılmamasından yanayız. Geçici sorunların stratejik dostluklarımızı, dostluk zeminini baltalamamasından yanayız. Bir bina, bir büro, bir aracın dostluk ilişkisini yıkmamasına ve devrimci birlik zeminini zedelememesinden yanayız. Devrimci güçlerin birbiriyle didişmesini son derece sakıncalı ve zararlı görüp, bu didişmenin devrime, devrimci güçlere zarar veren, fiilen karşı-devrimci sınıflara hizmet edeceğine inanmaktayız. Bütün tutum ve pratiğimiz bu zemindedir, aksini iddia etmeniz bu iddianızı pratiğimizle kanıtlamanızı gerektirir. Beş-on devrimciyi saflarımıza katmayı, etkileyerek tarafımıza almayı dostlarımızla ilişkilerimizin önüne geçirecek kadar dar ve faydacı düşünceye sahip değiliz. Pratiğimiz de aksini söylemez. Dolayısıyla iddialarınız sorumsuz söylemden ileri geçmemektedir. Kullanılan hatalı metotlara karşı tavır almayı ilkesel tutum olarak benimsiyoruz ve bu tutumumuz eğer faydacılığa yorumlanacaksa, bu faydacılık devrim ve devrimci güçler adına, halklarımız adına bir faydacılıktır. Dar gurupsal bir faydacılıktan söz etmek sübjektivizmi aşmaz.

Elbette sizleri de etkileyip kazanmayı istediğimiz gibi, her devrimciyi etkileyip kazanmayı benimseriz. Bu, sahip olduğumuz iddiamıza ve devrimdeki rolümüze dair inandığımız siyasi misyonumuza uygun bir tavırdır. Ancak, bu kazanma siyasetimiz stratejik bir eğilimdir, her somut sorunda bire bir cereyan eden bir yaklaşım değildir, özellikle de bir devrimci yapının sorunlarından faydalanarak gerçekleştirebileceğimiz bir eğilim değildir. Evet her devrimciyi etkileyerek saflarımıza katmayı devrime dair iddiamız, misyonumuz ve sorumluluğumuz gereği doğru buluruz. Ancak, adam kapma faydacılığı, sorunlardan yararlanarak veya zayıflıkları fırsata dönüştürerek adam kazanmayı gayri ahlaki bir yaklaşım olarak reddederiz. Bunun tersi bir tavrımız ve pratiğimiz yoktur. Sübjektifsiniz, çünkü yaşadığınız sorunda bir tek insana, devrimciye, ilgili guruba saflarımıza katılma temelinde bir teklif, öneri götürdüğümüzü kanıtlayamazsınız, yoktur da. Hal böyleyken, faydacı yaklaştığımızı iddia etmeniz sübjektiftir, kaba yöntemlere karşı geliştirdiğimiz ilkesel tutumumuzdan çıkarsama yaparak vardığınız sonuçtur; somut değil, sübjektiftir, salt yorumdur ve duygusal yorumdur. Dikkat çekelim ki, yaşadığınız sorunda genel tutumumuzdan öte bir ilgiye sahibiz, bu doğru. Fakat bu, sizlerin sübjektif olarak iddia ettiğiniz gibi sorununuzdan faydalanarak fırsatçı davranma ve adam kapma veya ilgili kesimle birleşme şeklinde bir tutum değil, bilakis sizleri yapı olarak kendimize yakın görmekten ve hatta geleceğe dönük birlik gücü gördüğümüzden, en azından ortak çalışacağımız öncelikli Sosyalist güçlerden olduğunuz şeklindeki değerlendirmelerimizden kaynaklanmaktadır. Sizi bölme, sizlerden parça koparıp kazanma peşinde değil, birliğinizi koruyarak sizlerle daha fazla yakınlaşıp giderek birleşmeye gitme yaklaşımındayız. Ve sorununuzu pozitif yönde çözmeniz iradesine sahibiz, katkılar sunmayı istemekteyiz. Eğer “himayeci” olmamızı istemiyorsanız; sorunlarınızda şiddet ve kaba yöntemlere rağbet etmemeli, ilkesel olarak karşı olduğunuzu açıklayarak bu tavrı pratikleştirmelisiniz. Eğer bizi sübjektif değerlendirme ve yorumunuzla yerleştirdiğiniz “tarafgirlikte” görmek istemiyorsanız, şiddet ve kaba metotlarla aranıza kesin ve kalın çizgiler çekmelisiniz. Zira, “tarafgir” olmamıza dönük suçlamanız sizlerin ilgili hatalı yöntemlerinize karşı aldığımız tavırdan başka bir şey değildir. Bizleri, sübjektif olarak iddia ettiğiniz gibi, yaşadığınız her sorunda merkezi yapıdan koparılan veya kopan kesimi destekleme pozisyonunda görmek istemiyorsanız, bu kesimlere şiddet uygulamaktan, bunlara dönük kaba yöntemlere başvurmaktan kaçının. Çünkü, eleştirdiğiniz tutumumuz iddianızın tersine fayda güderek taraf tutma zemininde değil, uyguladığınız hatalı yöntemlere tavır almak ve fiilen bu yöntemlere maruz kalan mağdurları sahiplenme tavrıdır. Uyguladığınız hatalı metot dışında, “şu taraf haklı, şu taraf haksız” şeklinde bir beyanımız, bir değerlendirmemiz yoktur. Pratik tavır ve tutumumuz da bu çerçevededir.

Bizler, devrimci olan herkesle birlikte çalışmayı, eylem birlikleri yapmayı, etkinliklerde bulunmayı prensip olarak benimseriz. Başka yapıların yaşadıkları sorunlardan dolayı ilişkilerimizi bir tarafa göre belirlemez ya da bir tarafı esas alarak belirlemeyiz. Devrimci olan herkesle aynı ilişkileri sürdürürüz. Bu bağlamda sizlerle de diğer dostlarla da bu zeminde ilişkiler sürdürmeye, ortak hareket etmeye, eylem birlikleri yapıp ortak etkinlikler yapmaya açığız, bunda bir kesimi öteleyen ve diğerini önceleyen bir tercihimiz olmamıştır. Taraflara karşı eşit mesafede durup, taraf olmayı benimsememekteyiz. Bizlerle ortak etkinliklerde bulunmayı isteyen her devrimci güçle ortak etkinlik yapmaktan sakınmayız. Ancak sizlerin sübjektif, suçlayıcı, itham edici, haksız olduğu kadar yapıcı olmayan üslup ve tarzınızla bizleri itmeye çalıştığınız yaklaşımlarınıza anlam vermemekteyiz. Bizleri zoraki taraf gösteren ve bunu ağır itham, suçlama ve kabul edilemez üslup ve yaklaşımlar zemininde ısrarla sürdürmenizi anlamamaktayız. “Herkesle kavga” tutumunu, herkesi karşıtınız gösterme ve karşınıza alma yaklaşımını terk etmeniz daha doğru olacaktır. Dostlar arası sorunlarda “kavgacı”, dar, sekter yaklaşımın hiçbir sorunu çözmediği, hiçbir ilerlemeye yol açmadığı tüm tarihimizle ortadadır. Bunun tersine aynı eğilimi sürdürmeniz anlaşılmaz olduğu gibi, bir rastlantı olmayıp çizgi sorunu olduğunu söylemek durumundayız. İdeolojik mücadele daha düzeyli, ikna etmeye dayalı, yapıcı esaslarda ele alınmalıdır. Elbette keskin ideolojik mücadele mümkün ve gereklidir de. Ancak hakaret, suçlama, itham etme şeklinde olmamalıdır. Bu anlamda yaşadığınız sorunda iki taraf da ciddi hatalara düşmektedir. Kişisel mücadele yöntemi, karalama, deşifre etme, değim yerindeyse; “belden aşağı vurma” bir mücadele yöntemi değildir. Ancak yaşadığınız sorunda taraflar, kaba yöntemleri bu biçimde de sergilemektedir. Dolayısıyla eleştirimiz esasta şiddet metoduna yönelirken, bu kaba yöntemleri de hedeflemektedir.

“Şiddete başvurmadık.” demektesiniz fakat bizler dışında birçok devrimci yapının da şiddet tavrına dönük imzaladığı açıklama ortadadır ve bu bir gerçekliği ifade etmektedir. Yani sadece biz değil, diğer devrimci yapıların en azından bir bölümü de bu tavırdadır. (Olmayanlar ise, nispeten kayıtsız kalan kesimlerdir.) Dahası, yoldaşlarımız sizler tarafından diğer kesime dönük şiddet uygulama eğilimine, hazırlıklarına tanık olmuş ve doğru eleştirilerle bu eğilimler engellenmiştir. Yoldaşlarınızın ortak yaptığımız çeşitli etkinliklerde, ilgili kesime şiddet uygulama temelinde alenen eğilim gösterip sözle de niyet ve tavırlarını açıkladıklarına tanık olmaktayız. Ki, dediğimiz gibi, bu eğilimler yoldaşlarımızın olumlu çaba ve eleştirileriyle engellenmiş ve düzeltilmiştir. Kaldı ki, yayın bürolarının basılması ve ele geçirilmesi ve bunda yaşanan sorunlar açıktan şiddet davranışıdırlar. Zorla el koyma eylemi şiddet eylemidir. El koymaya direnenler olduğunda sorunun şiddetin kaba biçimde uygulanmasına açık olduğu inkâr edilemez. Ciddi direniş gösterilmediğinde kaba şiddete gerek görülmemesi şiddet uygulanmadığı anlamına gelmez. Anlayış ve çizgi olarak şiddetin ve zorun, baskının kullanılabileceğini savunmaktasınız. Bu, şiddet tavrınızın eleştirilmesi ve buna dönük tavır alınması için yeterlidir. Büronun basılmasında şiddetin uygulandığı da iddia edilmekte, şiddetin uygulandığına dönük kanıt ve tanıklar bulunmaktadır. Çizgi ve anlayışınızın da bunu onayladığı göz önüne alındığında şiddet uyguladığınız, uygulayacağınız sonucuna varma zor olmasa gerek. O halde bu tavrın eleştirilmesi de yalana ya da iftiraya dayanmamakta, faydacılıkla alakası bulunmamakta, sorunlarınızda belli bir tarafı destekleyerek taraf tutma anlamına gelmemektedir. Kendiniz alenen savunmaktasınız da.

Devrimci değerler ve devrimci cephenin zayıflatılması asla benimsenemez!

Gerekçeniz parti değerleridir ve hatta Mao Zedung yoldaşın da bu şiddeti benimsediğidir. Gerekçeniz ne olursa olsun, şiddet uygulama hatalıdır, ilkesel bir hatadır. Parti değerlerine sahip çıkma ve onları koruma adına aynı partinin parçası olanlara karşı ikna edici bir yeterliliğe sahip değildir. Parti değerleri denen maddi değerler nedeniyle daha köklü ve stratejik değerlerin, devrimci güç ve kesimler arası ilişkilerin, dostlar arası ilişkilerin bozularak baltalanması, devrim ve halk cephesine zararlı kültürün yerleştirilmesi veya geliştirilmesi, devrimci enerjinin fiilen ve kısmen de olsa düşman üzerinde zayıflatılıp devrimciler arası sorunlara çekilmesi, dost ve devrimci güçlerin bir birine şiddet kullanarak düşmanlaşma tohumlarının serpilmesi, devrimci insanları bir birine düşmanlaştırıp vuruşturmak, dolayısıyla devrimi ve devrimci cepheyi zayıflatması benimsenemez, yeğ tutulamaz.  Öte taraftan doğru veya hatalı da olsalar aynı partinin parçaları olan, devrimci olan ve aynı partiyi savunma iddiası olan kesimin de aynı ölçüde parti değerlerine sahip çıkma veya bu değerlerin kendilerine ait olmasını savunma hakları vardır. Bu tavırları görmezden gelinemez veya bu hakları inkâr edilemez. Onların da emekleri vardır ve yaratılan değerler ortak olarak yaratılmıştır. Yanlış yapmak bu haklardan mahrum olmalarını gerektirmez. Size göre onlar, onlara göre siz haksızsınız veya partiyi temsil ediyor ya da etmiyorsunuz. Bu anlamda sizler açısından net de olsa, nesnellik her iki kesiminde partide ve yaratılan değerlerde emeği ve hakkı olduğu açıktır, partiyi sahiplenme iddiaları mevcuttur. Diğer tarafta pekâlâ “biz partiyi savunuyoruz” diyerek sizleri parti dışında görebilir, değerlendirebilirler ki, bunu da iddia etmektedirler. Bunda tek taraflı olarak karar verip meseleyi sonuçlandırma tavrı gerçekçi değildir. Yaşanan tüm tecrübeler bunu göstermiştir. Dolayısıyla, sosyal pratikler ve mücadele süreci kimlerin nerede yer aldığını kanıtlayacaktır. Her iki taraf da kendi iddiasını koruyabilir ve bu iddiasını korurken muhatabına sınır ve yasaklamalar koymadan bunu yapabilir. Devrimcilik gibi, komünistlik gibi, ideolojik-siyasi miras ve isim sahiplenilmesi, Kaypakkayacılık da esasta ipotek edilemezler. Her devrimci Kaypakkaya’yı savunma iddiasında bulunma ve savunma hakkına sahiptir, buna engel konulamaz. Aynı yapının haklı-haksız durumdaki tüm parça ve tarafları aynı yapıyı sahiplenebilir, bu iddiasını sürdürebilir ve bu yasaklanıp zorla engellenemez. Eleştirmek, fikir ve davranışları deşifre etmek anlaşılırdır fakat fiili engel kabul edilemez.

Ortada iki iddia var; onlar sizi, siz onları parti dışı görmektesiniz. Bizlerin bu konuda bir karar vermesi düşünülemez. Ancak iki tarafın da kullandığı metot ve yöntemlerin doğru mu, yanlış mı olduğu hakkında kolaylıkla karar verilebilir, buna uygun irade belirlenebilir. Hele sorun şiddet boyutuna gelmiş ve genel devrimci cephenin sorunu haline gelmiş ise üçüncü tarafların tutum alması tabii olur. Bunu anlamak gerekir. Daha da önemli olan, ayrılık gibi sorunlarda tarafların iddiası, örgütsel durumu, gücü ne olursa olsun, ayrılmış olan her iki kesimin de devrimci oldukları ve devrimci kaldıkları müddetçe aynı haklara sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Bu bağlamda partinin sahiplenilmesi ve parti değerlerinin korunması ve sahiplenmesi rasyonel biçimde ele alınmalı ve kimler hangi maddi değerleri elinde tutuyorsa o değerler o kesimlerde kalmalıdır. Aksi halde işin içinden çıkılması mümkün olmaz. Maddi değerlerin esas alınıp ilkesel anlayış ve manevi değerlerin feda edilmesi büyük yanılgıdır. Maddi değerler yerine koyulabilir ama yıkılan ilişkiler ve manevi değerler zor yerine koyulabilirler. Bizlerin tercihi maddi değerlerden yana değil, manevi değerlerin korunmasından yana olmalıdır. Bir bina-büro uğruna devrimciler hedef haline getirilemez, devrimcilere şiddet uygulanamaz. Kimin partiyi savunup savunmadığı işleyen süreç içinde netleşecektir. Dolayısıyla bazı sorunların çözümünü hemen dayatmak doğru olmayıp sürece bırakılmasını benimsemek gerekmektedir.

Bir çizgi dağıtırken bir çizgi birleştiriyor!

Bu kapsamda, özellikle değer verdiğimiz ve önemsediğimiz bir yaklaşımınız veya açıklamanız şiddete dönük bir karar almamış olmanızı belirtmenizdir. Bunu sevinçle karşılıyor, en samimi duygularımızla bu tavrınızı destekleyerek arkasında duruyoruz. Şimdiye kadar yaşanmış belli olumsuz pratiklere son vererek şiddete dönük karar almamış olma tavrınızı daha berrak biçimde sürdürmenizi bekliyoruz. Ancak hemen arkasından, karar alsak bile bunu genele dönüş şiddet biçiminde değil ya da genel bir şiddet uygulama değil, sınırlı bir karar olacağını ifade etmektesiniz. Bundan anladığımız, şiddet kararı almaya açık olduğunuz ve bu kararı aldığınızda da muhatabınız kesimin tüm bileşenine dönük değil ama belli insanlarına dönük alabileceğinizi ifade etmektesiniz. İşte bu sözleriniz şiddete dair ürpertici bir tesir vermektedir. Bilinmelidir ki, dostlar arası, devrimciler arası veya halk ve güçleri arası şiddet kimden gelirse gelsin keskin olarak karşı çıkarız. Eleştirilip suçlanmaya, ithamlara maruz kalma pahasına bu itirazımızı yükseltmekten geri durmayız. Bu, bizler için ilkesel bir tutumdur, bundan ödün vermeyiz. Evet bu ilkesel tutumumuz bizlere kazandırmaktadır. Kazandıran doğru anlayış, yaklaşım ve ilkesel netliktir, ilkeli çizgidir. Partimizin ya da geleneğimizin güçleri, parçaları, değerleri bizlerle birleşme eğilimi gösterip bunu pratikleştirmektedirler. Bu bağlamda çizgimiz kazanmaktadır. Ancak bu kazanım bizlerin özel çabası, faydacı ve fırsatçı ve grupçu yaklaşımlarının ürünü değil, doğru ve ilkeli çizgide ısrar etmemizin sonucudur. Bir çizgi, bedeller ödemiş kadroları, geleneğe emek vermişleri, devrimci iddia ve duruşlarını koruyanları tasfiye edip dağıtırken, bir çizgi de bunları kazanmakta, bunlarla birleşmektedir. Bu durumu aleyhimize karşı eleştiriye dönüştürmeniz anlamsız ve isabetsizdir. Sorun doğru çizgi ile hatalı çizgi sorunudur. Kazanan doğru çizgi, kaybeden hatalı çizgidir. Bundan yakınma ve eleştiri çıkarma yerine, çizgiyi gözden geçirerek ders çıkarma daha doğru olacaktır. Kırk yıllık yoldaş, kadro ve devrimcileri “kandırarak”, fırsatçı ve faydacı yaklaşarak kazanmanın, onlarla bu çürük zeminde birleşmenin mümkün ve akla yatkın olmadığını görmeniz gerekir. Yıllarını devrime ve partiye, geleneğimize vermiş bu kadrolar basit yaklaşım ve ayak oyunlarıyla kandırılabilecek çocuklar değildir. Faydacı, fırsatçı yaklaşımlarla partinizden kopanlarla birleştiğimizi iddia etmeniz adı geçen yoldaşlara hakarettir. Bizlerin ne faydacı ne adam kapıcı ne fırsat kollayıcı yaklaşımımız ve ilgili yoldaşları ve kesimleri saflarımıza katmaya dönük tarif ettiğiniz gibi bir çabamız, yaklaşımımız olmamıştır. Gören, inceleyen, kafa yoran, devrimci kaygılar taşıyan ve doğru ile yanlışı ayrıt etme yeteneği gösteren ilgili yoldaşlar kendileri tercih yapmaktadırlar. Sorun çizgi sorunudur, çizgi! Bir çizgi dağıtırken, bir çizgi birleştiriyor, birleşiyor. Bu sosyal pratiğin dilidir, bunu anlamak zor değildir. Hatalardan vazgeçmek ise hiç zor değildir.

Sizlerin de parti ile ilgili konuda işaret ettiği gibi, sorunu ideolojik mücadele olarak yürütmek gerekli, doğru olanıdır. Muhataplarımız ya da hata yapanlar veya partiye karşı suç işleyenler karşı-devrimci olmadıkları müddetçe bunlara şiddet uygulanamaz, uygulanmasını kabul edemeyiz. Partiye karşı suç işlemek tasvip edilecek bir durum değildir elbet. Fakat partiye karşı suç işlemek karşı-devrimcilik anlamına gelmez, halka karşı suç işlendiği anlamına gelmez. Partiye karşı suçlar parti tüzüğü kapsamında değerlendirilerek idari tedbirlere, yaptırımlara tabi tutulurlar ki, burada da ceza mantığının ikna ve eğitip dönüştürme, kazanma olması unutulamaz, unutulmamalıdır. Partiye karşı suç meselesi göreceli bir durumdur. Partinin disiplinine göre suç olarak değerlendirilebilecek davranışta bulunanlar açısından bir hakkın kullanılması ya da partinin temsil edilmesi olarak değerlendirilebilir. Taraflar arasında genel olarak karşı taraf suçludur. Bu iki taraf için de aynılıkla geçerlidir. Sizler için onlar, onlar için sizler suçlusunuz. Bize kalırsa hiç biriniz suçlu değilsiniz, suçlu olan sol sekter çizgidir ve yönelmeniz gereken, uğraşmanız gereken budur.

İki taraf olarak da suçlu değilsiniz, çünkü fikir farklılıkları nesnel bir durum ve kaçınılmazlıktır. Hata olan bu farklılıkları ayrılık, ayrılma gerekçesi yapmaktır. Hatalı olan kullanılan yöntemdir.

Şiddet meselesinde somutta bir karar ve tutumunuzun olmadığını söylemekle birlikte, anlayış veya çizgide şiddetin uygulanabileceği noktasındasınız, şiddeti fikren savunmaktasınız. Şiddetin en ileri boyutunda eskiden aldığınız kararlar da olmuştu ve bu kararlar bizce sekter ve gerici olduğu için sizler tarafından değiştirilmiş ve uygulanmamıştı. Buna karşın hala aynı anlayış ve çizgi geçerliliğini korumaktadır. Mesele ideolojik-politik olarak güç ve üstün olmayı becermektir, kaba güçle üstün olmak yapay ve anlamsızdır. Muhataplarınıza karşı üstünlüğünüzü doğru çizgi, doğru yöntem ve anlayışta olduğu gibi, buna uygun tutarlı pratikle ortaya koymalısınız. Kalıcı ve anlamlı olan budur. Bu anlamda ideolojik mücadele kapsamında kalarak tartışmak ve yaşanan tecrübelerden ders çıkarmak elzemdir.

Bizlerin geçmiş pratiği, bizleri eğiten önemli bir tecrübe oldu. Gerilla birliğinin silahsızlandırılması gibi son derece gerici bir pratik sergiledik. Fakat buna karşı direnç gösterilerek bu anlayış mahkûm edildi. Birçok ayrılık veya hizip sorununda hatalı tavırlar alınırken, özellikle parti 1. Kongresinden sonra bu geri sekter çizgi terk edilerek esasta olumlu bir zemine girmiş durumdayız. 1. Kongre aşaması ve sonrası süreçte yaşanan hizip, ayrılma, kopma gibi durumlarda hiçbir kaba yöntem ve şiddet metodu benimsenmemiş, kullanılmamıştır. 1. Kongre öncesi tarihte daha dramatik tecrübeler yaşadığımızı da söyleyebiliriz. Yaşadığımız bu tecrübeler bilincimizi keskinleştirdi ve mevcut durumda net ilkesel tutum ve anlayışı sahip durumdayız. Tecrübelerimiz ve devrimci hareket tarihi tecrübelerinden öğrendiklerimiz siz dostlarımızla paylaşmayı ve buna uygun yaklaşım beklemeyi yadırgamamalı, sürekli öğretmelik pozisyonu olarak algılamamalısınız. Ancak iddia ediyoruz ki, bu konuda sizlerden daha ileride ve olumlu zemindeyiz. Halka kulak verseniz bu şiddet tavrına karşı çıkıyor, bütün devrimci hareket en azından teorik ifadede karşı çıkıyor, devrimci ilkeler bu şiddete karşı çıkıyor, büyük otoriteler bu şiddete hayır diyor. Buna karşın sizlerin bilinen gerekçelerle şiddeti savunma anlayışı ve pratiğiniz elbette geridir ve eğitilmesi-öğrenilmesi gereken bir konudur.

Savunduğunuz şiddet anlayışına Mao yoldaşı referans göstermeniz ise, Mao yoldaşa haksızlık olmakla birlikte, hatalı kavrayış ve bir talihsizliktir. Bir o kadar da absürttür. Mao hiçbir zaman halk arası sorunlarda şiddeti önermemiş, bilakis bunun tersini öğütleyen makaleler yazmıştır. Onlarca ve belki daha fazlası alıntı yapılabilir, yapabiliriz. Bizzat Mao yoldaşı okuyarak bunu anladıysanız, alıntı vermemizin gereksizliği açıktır.

Halk arası çelişkilerin çözümü, çözüm metodu Mao yoldaşta bulandırılamayacak kadar nettir. Mao parti içi sorunlarda şiddet metodu kullanmamış, kullanılmasını savunmamıştır. Çelişkileri niteliklerine göre ayrıştırarak, bu çelişki niteliklerine uygun çözüm metotlarının saptanması ve uygulanmasında Mao bir otoritedir. Ve anlayışı da pratiği de tutarlılık içindedir. Hatalı yorum ve kavrayışımızla Mao yoldaşın berraklığını bulandırmak mümkün değildir.

Kültür devrimi siyasal bir devrimdir ve çelişkilerin çözümü siyasaldır!

Kültür devrimi pratiği bilinendir ama sizlerin yorumu isabetli değil, hatalıdır. Yorum ve kavrayışınızın hatalı yanı şudur. Halk arası çelişkiler ile halkla-düşman, bizlerle-düşman arasındaki çelişkileri adeta aynılaştırıp karıştırmaktasınız. Parti içi çelişkiler, halk arası çelişkiler veya bizler arasındaki çelişkiler kapsamındadır ve bunların çözümü yalın biçimde barışçıldır, şiddet içermez. Parti içi sorun veya çelişkiler ideolojik ve örgütsel kapsamdadır, siyasi nitelikte değildir. Siyasi niteliğe bürünen çelişkiler iktidar sorunudur ve bu doğrudan bizle düşman arasındaki sorundur, dolayısıyla şiddeti ihtiva eder. Ancak siyasi muhtevaya dönüşmemiş olup, ideolojik kapsamda kalan mücadele, çelişki ve sorun şiddeti reddederek barışçıl biçimde çözülür, ele alınır. Kültür devriminde çelişki siyasidir ve Kültür devrimi siyasi bir devrimdir. Burjuva karargâhların bombalanması bir siyasi devrim niteliğinde gelişmiştir. Burada sorun siyasi iktidar sorunu olarak cereyan etmekte ve kapitalist yolcu yeni burjuvazi iktidardan alaşağı edilmiştir. Sorun veya çelişki burjuvaziyle bizler arası iktidar sorunu olarak biçimlenip siyasi mücadeleye oturmadan şiddetin kullanılması benimsenemez. Bundan önceki mücadele süreci siyasi değil, ideolojiktir. Parti içi sorun ve çelişki siyasi mücadeleye ancak siyasi iktidar şartlarında, partinin iktidarda olduğu ve bu koşullarda, yani, iktidardayken burjuvalaşması, karşı-devrimci niteliğe bürünmesi şartlarında dönüşebilir. Kültür devriminde KP iktidardadır, iktidar partisidir ve bu parti karşı-devrimci niteliğe bürünmüş kapitalist yolcu bir partidir. Bu partiden iktidarın alınması bizlerle düşman arası bir sorun olarak ve siyasi iktidar sorunu olarak bir siyasi mücadele ve siyasi devrim biçimini alır. Burada şiddetin kullanılması iktidarın kapitalist yolcu yeni burjuvaziden alınması ve bunların yıkılarak siyasi devrimle alınması sorunudur. Ancak iktidarda olmayan ve karşı-devrimci niteliğe bürünmeyen, dolayısıyla parti içi sorun olarak biçimlendiği şartlarda siyasi mücadele değil, ideolojik mücadele geçerlidir. Bunda şiddet değil, barışçıl mücadele geçerlidir’’

http://halkingunlugu1.org/