Şeriat düzeni ve tekçi rejimi kurma çabası içinde olan AKP iktidarına karşı mücadele edilmesiyle birlikte diğer faşist, karşı devrimci partilerin teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor.
Tekçi iktidarın ana aktörü Erdoğan, 14 Mayıs’ta seçimlerin yapılacağına dair bir açıklama yaptı. Uzun süredir seçim gündemli belirlenen politik atmosfer, tarihinin işaret edilmesiyle daha keskin tartışmalara ve hazırlıklara evirdi süreci. Yasal olarak Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığından, Millet İttifakı’nın belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayına kadar, politik süreç daha somut planlamalar üzerinden sürdürülmektedir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kendi Cumhurbaşkanı adayı ile seçimlere girme tartışmasının toplumda estirdiği olumlu siyasal etki, AKP/MHP iktidarın talimatıyla, HDP’yi kapatma davası ve Anayasa Mahkemesi’nin, HDP’nin Hazine yardımının bloke etmesi; ayrıca, iktidarın egemenlik aygıtı olan devlet içinde kümelendirdiği çete-mafya güruhu kanalıyla, muhalif kesimleri tehdit etmesi; AKP-MHP iktidar bloğunun bu seçimlerde asıl hedefinin devrimci-sosyalist güçler olacağı konusunda önemli bir veriyi tarif ederken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “vasiyet” açıklamasında bulunması da seçim sürecinin her türlü komplo ve kontra yönelimlere açık olduğu olasılığını ortaya koymaktadır.
Yani süreç burjuva klikler arasındaki çelişkilerin derinleşmesi ekseninde seçimlere bir özgünlük kattığı gibi, burjuva iktidarın “beka” kaygısı ile, ezilen ve sömürülen halka karşı bütünlüklü bir saldırı da içermektedir. Burjuva siyasal aktörlerin kirli ilişkileri üzerinden karşılıklı “siyaset” yapması, sınıf karakterlerine uygun “üsluplarla” karşılıklı hamlelerini kirli düzenlerinin bir parçası olarak seçim politikaları haline getirmeleri, iktidar ve muhalefetiyle burjuva cenahın çürümüşlüğünü ortaya koymaktadır. Özellikle iktidarın, mafya-çete- yolsuzluk-hırsızlık denkleminde içinde debelendiği çamur, Süleyman Soylu özgülünde ortaya konan tutumlarla ayan beyandır. Her gün yalan, manipülasyonla iktidarı elinde tutanların yönettiği sistemde; yoksul halkın, farklı inançların katliama uğramayacakları, her an tutsak düşmeyeceklerinin güvencesi yoktur. Dolaysıyla; Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yaşayan her birey, ekonomik, siyasal ve demokratik kaygıları sonucu, geçmiş süreçlerde yapılan seçimlere verilen önemden daha fazlasını, 2023’de ki yapılacak olan seçimlere vermektedir.
Geçmiş seçimlere nazaran, ekonomik ve siyasal anlamda görünenden daha fazla bir beklenti içinde olan kitleler, seçimleri; ekonomik ve sosyal değişimin aracı olarak algılamaktadır. Geçmiş seçimlerde yaşanan siyasal atmosfer ile, 2023’de yapılacak seçimlerde oluşacak politik atmosferin arasındaki farklılık, giderek daha fazla bu seçimin öznesi olmaya gösterdikleri eğilimdir. Emek ve Özgürlük İttifakının “Yoksulluğa, Savaşa, Baskılara Dur Diyelim” şiarıyla 15 Ocak’ta Kartal’da yaptığı mitinge, on binlerce emekçinin katılması bunun göstergesidir.
T.C. tarihinde, 7 Haziran seçim sürecinde yaşadığımız gibi, kimi süreçlerde siyasal atmosferin ağır ve sancılı geçtiği biliniyor. Bugün ise, yaşananları unutturacak düzeyde bir sürece sürüklenmenin çokça gerekçesinin yaratılacağı daha şimdiden devreye sokulan çökmeler, baskılar yasaklar ve göz altılarla kendini göstermiş durumdadır. Devletin, Kürdistan’ın farklı parçalarına başlattığı işgal, Türkiye-K. Kürdistan’da ezilen halka ve milliyetlere, farklı inançlara karşı uygulanan baskı, her gün bir kadının katledilmesi, ekonomik zorlukların sonucu geçinemeyen geniş yığınlar ve dahası, gerici sistemin şeriata geçiş gibi gizli bir ajandasının olduğu inancı, kitleler tarafından seçimlerin öneminin ana ekseni olarak algılanmaktadır.
Mevcut durumu aşmanın yegâne yolunun sosyalist devrim olduğu gerçekliğinin kitleler tarafından henüz bilince çıkarılamamış olması, parlamentoya duyulan “umut” nabız attırmaktadır. Bu gerçekliğin üzerinden atlayarak seçim sürecini önemsememek sol bir yaklaşım olur. Geniş kitlelerin parlamentoda umut bekledikleri bir süreçte, devrimci kitleler tarafında tarihsel olarak parlamento mezara gömülmediği sürece, bu araçtan işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri için yararlanmanın olanakları olduğu sürece yararlanmak da özne olmanın gereğidir: Bundan kaçınılmaz. Stratejik ilkeleri kemirmediği sürece, stratejik mücadeleyi geliştirdiği sürece hiçbir mücadele biçimi ilkesel olarak ret edilmez. Öte yandan, seçimler sürecine özne olunup olunmaması, sosyalistlerin isteğine bağlı olmayan, geniş yığınların politik duruşuyla ilintili bir durumdur. Bu yönüyle Rus devrim süreci, herkese öğreneceği ölçüde yeteri kadar deneyim bırakmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki süreç, bu mücadele biçimleri üzerinde tartışmak yoluyla dikkat dağıtacak ve zaman tüketecek bir süreç değildir. Kitlelerin öznesi olduğu bir süreçte, politik öznenin dikkat merkezi, kitlelerin etkin pratiğini gerçekleştirdiği “sahada” sınıf siyasetiyle var olmaktır. Bu seçim süreci de bu anlayışla ele alınıp yürütülmek durumundadır.
2023 seçimlerinin önemi
Her seçim sürecinde toplumsal sınıflar arasındaki çelişkilerin muhtevası siyasal alana yansır. Belirli başlıca çelişkiler nedeniyle 2023 seçimleri de her sınıf, her siyasal politik kurum açısında taşıdığı özgünlükler nedeniyle önemli bir yerde durmaktadır. Özellikle yoksullaştırılmış toplumsal kesimlerin, milli zulümle hırpalanan Kürt ulusunun, ezilen inançların ve özellikle kadın ve gençliğin bu seçim vesilesiyle büyük kaygılar taşıdığı gibi sonrasına ilişkin de büyük beklentileri vardır.
Kaygıların esası, hangi kliğin iktidara geleceğinden öte, mevcut örtük monarşist sistemin iktidara bütünlüklü hâkim olup olunmaması; mevcut tek adam diktatörlüğünün sürüp sürmeyeceği kaygısıdır. Kısmi demokratik hakların kullanılabildiği bir süreç olacak mı olmayacak mı; Kürtlerin ve farklı inançların kısmi nefes alması mümkün olacak mı olmayacak mı; kadınların üzerinde süren cins baskısına karşı, kadınların talepleri arasında yer alan, İstanbul Sözleşmesi raftan indirilecek mi, kalacak mı; okullar ve dindar gençlik yetiştirme hedefinden özgürleştirilip bilimle tanıştırılacak mı; Kürt ulusunun direniş mevzilerine kimyasal kullanmaktan vazgeçilecek mi geçilmeyecek mi… Kitlelerin bu kaygılarını çoğaltabiliriz. Devrimci ve komünistlerin parlamentoya yükledikleri anlama rağmen, kitlelerin seçimlere yüklediği anlam budur.
Cumhur İttifakı’nın seçimlerde başarı sağlaması, Türkiye’de Erdoğan/AKP iktidarıyla kol kola iktidarlaşan tarikat ve cemaatlerin, Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi, “zihniyet kardeşleri” olan Taliban’ı tatbik etmeye geçiş demektir. Yani, bu seçimler, hâkim sınıfların, saha değişikliği olmaksızın basit yer değişikliğine imkân veren içerikte olmayacaktır. Evet son kertede hepsi de kapitalist sistemin parçaları olarak gericiliğin dünyasına aittir. Ama Taliban sistemi mi, Avrupa sistemimi ikileminde biri kadının cehennemi diğeri kadın ve erkeğin sömürü ve baskıya karşı mücadelenin zeminidir; bu nüans hayati önemdedir. Taliban sisteminin yanı sıra İran, Katar, Suudi Arabistan, Afganistan ve benzeri ülkelerin sistemleri bu tür yönetime sahiptir. AKP bu ideolojik kimliğiyle şeriat sistemini getirmeye en hevesli sermaye kliğidir. Bugün toplumun her kesimin gündeminde olan 6 yaşındaki kızı evlendiren zihniyet olan, Sünni İslam ideolojisinin 2023 seçimlerini kazanması ilan edeceği sistemin şeriat olacağından toplumun büyük çoğunluğu görüş birliği içindedir.
Cumhur İttifakı’na alternatif olarak kurulan Millet ittifakı faşist niteliği gereği, T.C tarihinde ezilenlere, değişik farklı millet ve milliyetlere ve inançlara karşı azgın katliamlar ve sürgünler yaşattığını biliyoruz. Bugün Millet İttifakı’nı kuran partilerin siyasal kökeni bu katliamları yapanlara uzanmaktadır. Tarihin bir kesitinde, bugün masada görünenler katliamı yapanların içinde olmuştur. Sivas’ta Alevileri yakan, Suruç’ta ve Ankara garında katliamı yapanlar, sınır dışı operasyonları düzenleyenler, tek bayrak- tek millet, tek vatan çığlıkları atanlar Millet İttifakı’dır. Millet ittifakı, Cumhur ittifakı ile aynı niteliğe sahiptir. Demokrasi mücadelesinin bir gücü değil, demokrasi-insan hakları ve özgürlüklerin düşmanı bir başka gerici burjuva kliktir.
Şeriat düzeni ve tekçi rejimi kurma çabası içinde olan AKP iktidarına karşı mücadele edilmesiyle birlikte diğer faşist, karşı devrimci partilerin teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor. Millet ittifakı içinde yer alan gerici faşist partilerin ise kuracakları genişletilmiş parlamenter sistem, faşist sistemin kendisi olacağı açıktır. Üstte belirtiğimiz her iki ittifak gücü, ezilenlerin yoksulların, ötekileştirilenlerin destekleyeceği partiler değildir. Devrimin hedefi durumunda olan partilerdir.
Fakat mücadelenin diyalektik seyri gereği, bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan’da emekçilere baskı, katliam uygulayan devlete hâkim olan AKP/MHP iktidarıdır. Doğası gereği okun sivri ucu bu koşullarda bunlara yönelecektir, teşhir ve tecrit ilk planda bunlara karşı yapılacaktır. Yani bir anlamıyla baş düşman tespiti bugünkü koşullar da bunu gerektiriyor. Hâkim sınıflar arasındaki çelişkiden doğru yararlanmak sosyalistlerin öncelikli görevlerinden biridir.
Kısacası, bu somut gelişmeler üzerinde esas ve tali mücadele biçimleri unutulmadan, her süreçte tek bir mücadele biçimleriyle yetinmeyerek, mücadele biçimlerini zenginleştiren, somut koşulların değişmesiyle taktik mücadele biçimlerini ’24 saatte’ değiştirilebilen politikaların benimsenmesiyle seçim sürecinde, yoksullar, ezilenler kazanımlı çıkacaktır. Bu kazanıma önderlik edenler ise; Emek ve Özgürlük ittifakı olacaktır.
Seçimler Sonrası Ortaya Çıkabilecek Sonuçlar…
Seçimlerde AKP/MHP iktidarının yığınlar tarafında sandığa gömmeleri basit bir istem veya basite alınacak bir politik başarı değildir.
Kitlelerin kendi yaşantısının içinde ortaya çıkan talepler üzerinden verdikleri mücadelede elde edilen küçük başarılardan öğrenirler. Her tecrübe kitlelerin kendi yaşamının içinde, demokrasi mücadelesinde ilerlemesine veya gerilemesinde etki yapar. Başarı, zafer; kitlelerin yenme cesaretini kamçılar, moral üstünlüğünü ve başarma bilincini geliştirir. Yenilgi; moral çöküntüsünü kendine güvensizliği sağlar. Bu genelleme yalnızca büyük çatışmalarda savaş alanında geçerli olmayan, devrimci mücadelenin her kesitinde, her parçasında geçerli olan hayat doğrusudur. 2023’de yapılacak seçimlere yaklaşımda da bu genel doğru geçerlidir. İşçi ve emekçilerin öznesi oldukları her sürecin galibi olabileceklerini onların halk düşmanlığını yenebileceklerini ve küçük başarılardan büyük başarılara varabilecekleri hayal ettirmek önemlidir. Seçimler, halk kitlelerinin örgütlü davranmaları halinde ortaya koyacakları siyasal gücün büyüklüğünü göstermenin de bir fırsatıdır.
Devrimci mücadelede seçimlerin tayin edici bir öneminin olmadığını her devrimci bilir; ancak süreçlerin doğru bir politikayla ele alınması durumunda taktik açıdan pek çok kazanımlar elde etmenin mümkün olduğunu da bilir. Bu perspektiften bakıldığında, süreci işçi ve emekçilerin lehine bükmek, Emek ve Özgürlük ittifakın etrafında birleşen güçlü bir iradeyle mümkün görünüyor. Zira, bu ittifak bir seçim ittifakının ötesinde, emek ve özgürlük mücadelesi temelinde bir ittifak olarak gelecek hedeflidir. Seçimleri, kurtuluş gördüğünden değil, seçim sürecini sınıflar arası politik mücadelenin önemli taktik bir kesiti olarak ele almış ve bunu sosyalist mücadelenin hizmetine sunma çabası içerisindedir. Tüm devrimci- demokratik dostların bu birlik etrafında güç toplamaları önemli bir tarihi sorumluluktur.