Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nun 1. Oturumu yapıldı

Sempozyum17DHF, ESP ve Partizan’ın örgütlediği Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nun birinci oturumu uluslararası delegasyonun da katılımıyla başarıyla gerçekleştirildi

İSTANBUL (26-04-2014)- Ülkemizde devlet her türlü yol ve yöntemle toplumsal kurtuluş mücadelesini engellemeye ve bu yolda mücadele veren devrimcileri tutsak ederek baskı ve zor aygıtlarıyla engellemeye çalışıyor. Bunun önemli bir ayağı olarak da hapishanedeki tutsaklar sistematik olarak tecrit, tredman ve her türlü baskı uygulamalarına maruz bırakılıp, toplumsal mücadeleden koparılmaya çalışılıyor. Bu politikaların sonucu olarak ülkemizde birçok hasta devrimci tutsak tedavileri engellenerek tahliye edilmiyor ve öldürülmek isteniyor.

Devletin bu uygulamalarına karşı uluslararası bir dayanışma ağı oluşturmak isteyen Demokratik Haklar Federasyonu, Partizan ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nu örgütlüyor. Sempozyumun birinci oturumu bugün saat 10.00’da Petrol-İş Sendikası’nda uluslararası katılımcıların, eski tutsakların ve şehit ailelerinin de katılımıyla gerçekleştirildi. Sempozyum, devrim ve komünizm şehitleri anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşu ve sine vizyon gösterimiyle başladı.

“Eğer bir kişi vurulursa hepimizi vururlar”

Moderatörlüğünü Akın Birdal’ın gerçekleştirdiği sempozyumda ilk konuşmayı Commettee for a Proletarıan Red Relıfe ( Proleter Kızıl Destek Komitesi) adına İtalya’dan katılan Fulvıo Erbonto yaptı. Tutsaklara yönelik tecrit ve tredman politikalarını kınayarak konuşmasına başlayan Erbonto, İtalya’daki politik tutsakların durumuna değindi. Geçmiş yıllarda Kızıl Tugaylar ve anarşistlerin kendilerine yönelik devlet baskılarına karşı teslim olmadığını belirten Erbonto İtalya’da çok geniş bir terörizm kavramı tanımı yapıldığını belirterek bu tanım içerisinde birçok mücadele alanının terörist olarak yargılandığını kaydetti.

Son yıllarda toplumsal muhalefetin İtalya’da güçlendiğini kaydeden Erbonto, 2012 yılında kitlesel hareketlerin büyüyerek geliştiğini vurguladı. Hapishanelerdeki tutsakların tahliye edilmesinin sadece bir tahliye kampanyası olarak yürütülmemesi gerektiğinin altını çizen Erbonto, hapishaneler mücadelesinin günlük mücadelemizin bir parçası olması gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Bizim iki tane sloganımız var. Eğer bir kişiyi vururlarsa hepimizi vururlar, örgütün ne olduğu çok önemli değil, politik bir örgüt olması yeterlidir. Broşürde söylediğimiz gibi hapishanelerde tutsaklar, esirler var. Hapishanedeler çünkü; burjuvazi hepimizi tehdit ediyor, şöyle diyorlar siz mücadeleye devam ederseniz başınıza bu gelir. Biz de mütevazi mücadelemizde şunu öğrendik hapisteki saldırılar ve baskılar konusunda somut sonuçlar elde edebilir ve bu şekilde geniş bir tabanda toplumu mobilize edebiliriz.”

Erbonto konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Ülkemizdeki siyasi tutsakların durumunu iyileştirmek bizim için bütün dayanışma güçlerini birleştirmek ve de tutsakların bizim esirlerimiz olduğunu hatırlamak gerekiyor. Bizim adandığımız kavganın bir parçası hapishaneler konusu ve de sizin deneyimlerinizden bunları öğrenmek istiyoruz.”

“3 bin ağır hasta tutsak var”

Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu, Avrupa Göçmen İşçiler Konfederasyonu ve Avrupa Devrimci Tutsaklarla Dayanışma Konfederasyonu adına ortak açıklama yapan AvEG-Kon Eşbaşkanı Baki Selçuk da kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Selçuk yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün Filistin’de, Meksika’da, Hindistan’da, Filipinler’de, Yunanistan’da, Almanya’da, Fransa’da, Türkiye ve Kürdistan’da mücadele içerisinde tutuklanan yüz binlerce tutsak bulunmaktadır. Türkiye dünyada en fazla politik tutsağın hapsedildiği yerdir. Ölüm oruçları, açlık grevleri ve saldırılarda 3000 tutsak yaşamını kaybetmiştir. Tutsaklar hapishanelerde iletişim cezalarıyla, süngerli odalarla, tek kişilik hücre cezalarıyla baskı altında tutulmaya çalışılarak, mücadeleden koparılmaya çalışılmıştır. Hasta tutsaklar tedavi edilmeyerek, tahliyeleri engellenmiştir. Türkiye’de Nisan 2014 tarihi itibarıyla ağır hasta tutsakların sayısı 3000’e ulaşmıştır. Adli Tıp Kurumu’nun içeride kalamaz dediği MKP dava tutsağı Abdullah Kalay gibi binlerce tutsak içeride ve tahliye edilmemektedir. İşte AKP hükümetinin faşist zihniyeti budur.”

“Tecrit kişinin kendine yabancılaşmasıdır”

Uzun yıllardır tutsak edilen Hasan Gülbahar hapishane modellerinin değişse de zihniyetin, baskıların ve katliamların hala aynı olduğunu vurgulayarak şunları ifade etti: “Ben 12 Eylül tutsağıyım, 30 yıl içeride tutuldum. Bir yanıyla yaşadıklarım hapishaneler tarihiyle iç içedir diyebilirim. 12 sene tecritte kaldım. Tecrit aslında insanların birbiriyle veya dışarıyla değil bizzat kendisiyle yabancılaşmasını sağlayan bir sistemdir.”

Son olarak Diyarbakır Barosu Avukatı Sinan Can söz aldı. Hasta tutsakların tedavilerinin engellenmesi ve ağır koşullar altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmalarına dikkat çeken Can, hasta tutsaklara dair yapılan birçok eylem ve hastane raporlarına karşın, Adli Tıp Kurumu’nun keyfi bir şekilde tutsakları tahliye etmediğini ve devletin katliamlarına göz yumarak ortak olduğunu ifade etti.

Delegasyonların konuşmasının bitmesiyle serbest kürsü açılarak, birinci oturum sonlandırıldı.