18 Mayıs Hesaplaşma Tarihidir: Coşkusunu Kuşanalım Zaferi Büyütelim!

Birbirimizle “kavga” yerine, birbirimizle birleşmeye odaklanan ideolojik mücadele yönelimi izlenmesi gereken tek doğru metottur. Bunu tahrif eden Kaypakkayacı değil, tahrifatçısıdır. İdeolojik mücadele ötelenemez devrimci görevdir; değiştirip dönüştürme ve ikna ederek kazanma hedefine bağlı ve özüne uygun olarak yürütülmesi şartıyla!…

Kaypakkaya, komünist meydan okuyuş tavrıyla silahlı savaş cephesinden yükselttiği tarihsel hesaplaşma bayrağını, 24 Nisan 1972 manifesto çıkışıyla dalgalandırdı. 70’li yılların kabaran devrimci hareketi Kaypakkaya çizgisi şahsında komünist nitelikle tanışırken, Türkiye-Kuzey Kürdistan komünist mücadele tarihi de Kaypakkaya önderliğinde kurulan partimizin çığır açan kopuşuyla birlikte yeni dönemine girmiş oldu. Kaypakkaya, komünist çizgisi ışığında faşizme karşı giriştiği mücadelenin çetinlikleri içinde çelikleşen proletarya partisi, 18 Mayıs 1973 günü Komünist Önder Kaypakkaya’yı fizikken yitirdi! Faşizme işkencehanelerde yenilgi yaşatan Kaypakkaya, ölümsüzleşirken teori ve pratik bütünlüğünde biz ardıllarına büyük bir miras armağan etti…

18 Mayıs, Kaypakkaya, işkencelerde katledilerek ölümsüzleştiği tarihtir; ama direnişiyle ölümsüzleştiği tarihtir. 18 Mayıs, iki sınıf arasında yaşanan amansız hesaplaşmada proletaryanın burjuvaziye karşı Kaypakkaya Kızıl Direnişiyle zafer kazandığı tarihtir. 18 Mayıs, komünizm bayrağı altında faşizme karşı ödünsüz direniş destanıyla yazılan keskin bir savaş tarihidir; tarih yazan bir tarihtir. 18 Mayıs, devrimci savaş çağrısıdır!

Ölümsüzlüğünün 50. yılında Komünist Önder Kaypakkaya’nın anısı önünde saygıyla eğilirken, kurucu önderliğiyle bizlere devrettiği mücadele bayrağını bağlılıkla taşıyor, bayrak taşıyıcısı yüzlerce devrim ölümsüzünü saygıyla anıyoruz.

O’nu anmak, O’nun parçamızdaki bayrağı olarak temsil ettiği komünizm mücadelesine bağlı kalmak, devrimci mücadele görevlerini kararlılıkla sürdürmektir. O’nu anmak, komünist çizgisini anlamak ve mücadelesinin ana doğrultusunu kavrayarak savaşmaktır…

Kaypakkaya’nın genel siyasal doğrultusu nihai amaç olan komünist toplum hedefine bağlı olarak komünizm uğruna savaştır. Somutta biçimlendirdiği Demokratik Halk İktidarı için Demokratik Devrim ve Demokratik Devrim için Halk Savaşı Stratejisi komünizm perspektifli ana doğrultusuna bağlıdır. Somut devrim perspektifi komünist toplum doğrultusundan muaf tutulamaz. Tutmak, O’nu Demokratik Devrime indirgeyip özünden koparmak ve O’nun devrim çizgisini lokal/devlet sınırları devrimciliğine hapsetmektir…

O’nun Demokratik Devrim savunusu Sosyalist Devrimden bağımsız olmadığı gibi, Sosyalist Devrim hedefi de komünist toplum amacından bağımsız değildi, değildir. Ne Demokratik Devrim savunusu anlamsızdı ne de Sosyalist Devrim hedefi anlamsızdı. Bilakis, komünist toplum mücadelesinin zorunlu ön koşulları, somut biçim veya görevleri olarak anlamlıydı, anlamlıdırlar. Bugün, Demokratik Devrim yerini sosyalist devrime bırakarak gündemden kalkmıştır. Sosyalist devrim ve sosyalist toplum somut görev olarak öne çıkmıştır. İşte, Kaypakkaya ve çizgisini anlamak, anlayarak geliştirmek ve somut devrim perspektifinin bağlı olduğu ana doğrultusunu kavrayarak savaşmak ve nihayetinde O’nu anmak bu zeminde güçlü, anlamlıdır…

Bu bilinçle, 50. ölümsüzlük yılında Kaypakkaya’yı çeşitli etkinliklerle anarken, komünist çizgisini geliştiriyor, kılavuz aldığımız komünist rotasında ilerliyoruz. O’nun katledilişinin 50 yılında devrimci öfkemiz kadar devrimci coşkumuz da büyüktür! Coşkuluyuz çünkü, ayrılıkçı kültüre karşı birlik kültürünü büyütüyoruz. Hep ayrılık, hep bölünme, hep parçalanma ama birleşmeme, birlik yapmama ve birlik için adım atmama; bu devrimin mantığına da diyalektiğe de bilgi teorisine de akla ve bilime de aykırıdır. Sürekli ayrılıklara gerekçe arama, bölünmelere sebep bulma ve ayrılıklar yaratma-yaşama pratiği egemen eğilimdir. Birliklere ve birleşmelere aynı çabanın sarf edilmemesi normal olmayan gerçekliktir. Ayrılıklara saplanıp birliklerle ilgilenmeyen anlayış sorunlu olduğu kadar, Kaypakkaya çizgisine de terstir; bilimsel değil, tahrifatçı ve yıkıcıdır. Bu gerçekliğe karşın, devrim ve devrimci kaygıyla hareket eden MKP ve TKP-ML birlik kültürünü geliştirme zemininde önemli bir adım atmıştır. Bu adıma uygun olarak, 18 Mayıs Kaypakkaya anmasını ortak gerçekleştirmektedir! Ortak anma yapma başarısı göstermiştir!

Kaypakkaya’yı anmak O’nu bilimsel temelde geliştirip ilerletmekle anlamlıdır

Adeta ‘‘Kaypakkaya’yı temsil etme yarışıyla” sürdürülüp, çok sayıdaki dağınık temsille kaotik hale getirilip kitlelerin tepkisini çeken 18 Mayıs anmalar dizisi gerçeğinde, bu anlamsızlığa kayıtsız kalmayan ideolojik-siyasi geleneğinin iki ana gücü olarak 18 Mayıs Kaypakkaya anmasını birlikte gerçekleştiriyor, büyük ve anlamlı bir adım atıyoruz! Adı geçen gelenek güçlerinin, büyük bir sorumluluk bilinci ve ortak kaygılar temelinde ortak çalışma kültürünü geliştirerek 18 Mayıs anma pratiğinde buluşması manidar olduğu kadar, büyük bir coşku vesilesidir de!…

“Kaypakkaya’yı temsil etme yarışı” salt motivasyona dayalı ajitatif slogancılıkla yetinen sahiplenme iddiacılığından çıkarılarak, bilimsel yarış düzleminde yürütülürse bir anlam taşıyabilir. O, ne keskin slogancılıkla ne tabelacılıkla ve ne de dogmatik ezberlerle temsil edilebilir. O, bilimsel ideoloji ekseninde geliştirilen teorik-pratik siyasetler, devrimin görevlerini komünist çizgi ve ilkelerle yürüten mücadeleler pratiğinde temsil edilebilir. O’nu temsil etmek, O’nun bilimsel çizgisinin özünü kavrayarak geliştirmekten geçer. O’nun çizgisi, ne kimilerinin dediği gibi eskiyerek tarih olup geçerliliğini yitirmiştir, ne de kimilerinin savunduğu gibi değişim-gelişim diyalektiği dışında donarak kalmış veya dondurulmuş bir dogmadır. O’nun çizgisi, komünizmin evrensel ilkeleri, evrensel ideoloji ve teoriye dayanan tüm özüyle günümüze ışık tutan ve bilimsel özüne uygun olarak gelişim dinamiği taşıyarak ilerlemeyi öngören aktüel bir çizgidir. Kaypakkaya, komünist mücadele coşkumuzun ilham kaynağıdır; geleneği kuşatan mücadele coşkusunu kuşanalım, 18 Mayıs ortak anma etkinliğine taşıyarak büyütelim!

18 Mayıs’ta ölümsüzleşen Kaypakkaya, komünist öncünün kurucu komünist önderidir. İdeolojik-siyasi çizgisi komünist niteliğinden bir şey yitirmediği gibi, bugün de önder çizgi olmaya devam ediyor. Kaypakkaya’nın kurucu önderlik çizgisiyle temsil ettiği Komünist niteliği, O’nun komünizmin evrensel teorisi, ilkeleri, ideolojisi ve somut devrim programı, stratejisi, temel taktiklerinde ortaya koyduğu siyasi plan vb. görüşlerinde; genel siyasi çizgisinden ileri gelir. Kaypakkaya’nın 71-72 yıllarında ortaya koyduğu fikirler bütünü, tahlil-tespitlerin hepsi (nüanslardaki istisnalar hariç) doğruydu. Kemalizm eksenli değerlendirmeleri, ulusal sorun eksenli değerlendirmeleri, ülkenin sosyo-ekonomik yapı tahlili, devrimin niteliği, izleyeceği yol-stratejisi, devrimin temel ve önder güçleri, ittifakları ve hedefleri, sınıfların tahlili, dolaysıyla devrimin dostları ile düşmanları, örgütlenme ve mücadele biçimleri, Suphiler TKP’si ve sonrası süreci, dönemin önderleri ve bunların çizgilerine dönük değerlendirmeleri, somutta TİİKP programı ve şafak revizyonizminin eleştirisi, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin değerlendirilmesi, 27 Mayıs, ‘‘TC‘‘ devleti ve tarihinin değerlendirilmesi, uluslararası çizgide benimsediği görüş ve aldığı tutum; kısacası, beş temel belge ve on bir ilkede özetlediği fikirleri tamamen bilimsel olup doğruydu…

Özcesi, Kaypakkaya, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimi ve devrimci hareketine komünist çizgi perspektifiyle devasa bir ideolojik-siyasi-örgütsel/askeri miras bıraktı. Somut olarak ise, bu mirası bizlere, biz ardıllarına bıraktı. Bu bilimsel mirası layıkıyla temsil edip komünist değerleriyle sahiplenmek, devrimi büyüterek zafere taşımanın yolu olarak bizlerin görevidir.

Bu görev, geleneği sahiplenmekten ibaret değil, O’nu bilimsel temelde geliştirip ilerletmekle tam ve anlamlıdır. Slogan yarışı değil, ilerletme kaygısı taşıyan bilimsel yarış esastır. Bağlayıcı ve tayin edici olan gelenek ve gelenekçilik değil, devrimin ihtiyaçları ve bilimin temsil edilmesidir. Gelenek ilerletilerek geleceğe varmalıdır; yerinde duran-tutulan bir gelenek, bilimsel ilerlemeden yoksun olup bilimsel gelişme dinamiği olamaz. Evrensel ideolojimiz üçüncü nitel aşamaya kadar değişip ilerlediği halde, somut şartların 50 yıl boyunca değişmeyip aynı kalması tasavvur edilemez. Geleneği temsil etmenin ve onu sahiplenmenin bilimsel tutumu, onu geliştirerek ilerletmekten geçer. Bu, onun somut şartlar itibarıyla değişen şartlara uygun hale getirilmesi, nesnel gerçeklerle birleştirilmesi demektir.

71-72 yıllarında yapılmış somut koşullar tahlilinin üzerinden 51-52 yıl, yani yarım asırdan fazla zaman geçti, 2023’lü yıllardayız. ‘‘Teknoloji devrimi” gerçek manada yaşanıp patlıyor. Bilişim teknolojisi, insansı makinalar, yapay zekâ, insan kopyalama, insansız araçlar, uzak teknolojisi, üretim araçları ve ilişkileri, çelişki türleri ve yeni sorunlar ve nihayetinde her parçasıyla iç içe geçip küçülmüş dünya şartları ve etkileşim içinde olan bu dünyanın birbirine doğrudan etkileri vb. düşünüldüğünde, emperyalist sermayenin gözde pazarlarından olan bir coğrafyada somut koşulların dokunulmaz olarak aynı kaldığını savlamak tüm gerçeğe aykırıdır. Ne tarih dondurulabilir ne de somut koşullarda ki değişim ve gelişim diyalektiği durdurulabilir. Bunu anlamak, geleneğin temsil edilerek ve geliştirilerek geleceğe taşınmasının zaruriyetidir…

Kaypakkaya yoldaşın ideolojik-siyasi-örgütsel mirasına dayanan siyasi mücadele geleneği, küçük parçacıklar da dahil, birden çok daha fazla temsille parçalara bölünmüş durumdadır. Bu durumun özeti, ilgili geleneğin parçalanarak dağınık güçler altında biçimlenmesinde ifade bulur. Bu ise, geleneğin büyük-küçük parçalara bölünme suretiyle örgütsel güçte zayıflaması anlamına gelir. Ve bu, yeterince huzursuz edicidir. İstisnasız olarak bu parçaların hepsi geleneğin zayıflayarak güçsüzleşmesinden sorumludur. İnanıyoruz ki, yine bu parçaların hepsi geleneğin güçlenmesi gibi ortak bir kaygı da taşımaktadır. Bunun tersini düşünmek akla aykırıdır. Ne ki, Kaypakkaya yoldaşın Komünist çizgisini somut koşullar tahliline indirgeyerek sabitleyen yaklaşım, bilim karşısındaki hatalı tutumu nedeniyle, ilgili kaygıyı ters orantıya sürükleyip, bir çizgi ve anlayış sorunu olarak objektif bir kusura dönüşmektedir. Niyetlerden bağımsız olarak, tutucu dogmatik çizgi ideolojik-siyasi rotayı kırıp bilimsel zeminde ilerlemekten alıkoyuyor…

Geleneğin tek temsilcisi olma iddiasıyla sergilenen Kaypakkaya çizgisi ilhakçılığı, keskin Kaypakkayacı pozlarla O’nu tek tasarrufuna alma çabasının işgalciliği ve Kaypakkaya’nın ideolojik-siyasi-örgütsel mirasını patentlenerek tekeline alma hırsı ve/veya siyasi ayrıcalık devşirme kaygısıyla hareket eden dogmatik inat sahipleri; bile-göre nesnel gerçeklere gözlerini kapayıp bilimden kopan tutumlarıyla sakat çizgide ısrar etmeyi sürdürüyor.

Geride kalmış yarım asrı ve bu zaman diliminin toplumsal koşullara yansıyan değişimlerini dikkate almayarak MLM’nin yaşayan canlı ruhu olan “somut koşulların somut tahlili ilkesini” fiilen reddettikleri gibi, somut şartların somut tahliline bağlı olarak nesnel değişim-gelişim sürecini dikkate alarak yeni tahlil-tespitlerde bulunanlara dönük suçlayıcı üslupla, “Kaypakkaya’yı ret ve çizgisini tasfiye ettiniz” mealindeki soyut katı ezberlerle, maneviyat edebiyatı altında yürüttükleri duygu sömürüsü siyasetiyle kendi önlerine de aşılması zor kalın duvarlar ördüler.

Birbirimizle “kavga” yerine, birbirimizle birleşmeye odaklanan ideolojik mücadele yönelimi izlenmesi gereken tek doğru metottur

18 Mayıs vesilesiyle burada ifade ettiklerimizi, tamamen 18 Mayıs ve Kaypakkaya’yı sahiplenme ve savunma bilincinin bir dışavurumu olarak telakki ediyoruz. Bu bilinçle, Kaypakkaya’nın komünist çizgi mantalitesine ters düşen anlayışları eleştirmeyi de sorumluluk addettik. Bu eleştiri önemlidir çünkü, Kaypakkayacılığın bağrında taşıyamayacağı ama ne yazık ki hatalı Kaypakkaya kavrayışının eseri olarak Kaypakkayacıların tek taraflı olarak yine Kaypakkayacılarla “kavga” yürütme zemininde gündeme gelen talihsiz pratiği, geleneği tahrip eden en büyük tahrifatçılık olarak yaşanmıştır ve bunun değiştirilmesi elzemdir. Bu değişim, iteleyici yıkıcı ‘‘kavga” ile değil, nesnel gerçeklere dayanan bilimsel doğrular temelinde iknaya dönük yürütülen ideolojik mücadelelerle sağlanabilir. Eleştiri bu değişimin bir biçimi ya da esas biçimlerindendir.

Periyodik olarak irili-ufaklı olmak kaydıyla birkaç yılda bir yaşanan ayrılık ve bölünmeler tam bir tahribat süreci olarak cereyan eder. Bu süreçler tamamen Kaypakkayacıların birbiriyle “kavgasına” tanık olur ve düşmana karşı mücadele öyle ya da böyle sekteye uğrayarak objektif olarak geriler, zayıflar… Ayrılma ve bölünmeler silsilesini düşündüğümüzde ve bu süreçlerin iç “kavgalarla” (birbiriyle “kavgalar” içinde) geçtiğini de kabul edersek, Kaypakkayacıların büyük bir enerjisinin burada heba edildiği kolaylıkla anlaşılmış olacaktır. Bu süreçler düşmana karşı mücadeleyi filen zayıflatırken, paralel olarak birbirileriyle-kendileriyle “kavga” etme özelliğiyle de büyük bir zafiyet kaynağına dönüşmektedir. Ki, bundan daha büyük tahribat olamaz…

Özcesi, ayrışıp parçalanmak için “kavga” etmemeli, ikna ederek birleşmek için ideolojik mücadele etmeliyiz. İdeolojik mücadele ideolojik kavgadır; örgütsel kavga ve yıkıcı-bölücü-ayrılıkçı kavga ideolojik mücadeleye aykırıdır. Kavganın ana yönü, hedefi ve esası siyasi düşmanlara dönüktür. İç kavgalar bunun önüne geçtiğinde, düşmana gerek kalmadan tasfiyemizi derinleştirmiş oluyoruz. Neden gelişmiyoruz sorusunun cevabı bu realitede yatar. “Hep mücadele, birlik hiç yok” siyaseti egemendir ve bu temelden yanlıştır. Terk edilmesi gerekendir. Birkaç yılda bir (büyük ya da küçük) yaşanan ayrılık-bölünme ve iç sorunlar süreci tamamen birbirimizle “kavgada” geçiyor! Pe ki, siyasi düşmanlarımıza karşı kavgaya ne kadar zaman ne kadar enerji ne kadar öfke kalıyor?…

Tekraren söylemekte fayda var; Kaypakkayacıların temel hatalarından biri enerjilerini heba ederek düşmanla mücadeleden alıkoyan ve tek taraflı olarak birbiriyle “kavgaya” saplanan aymazlığıdır. Bu aymazlığın yanıltıcı izahı ideolojik mücadele kılıfıdır. Oysa ideolojik mücadele kazanmaya dönük ikna esaslı yürütülen dostça-yoldaşça mücadeledir. İdeolojik çizgi siyasi sistem düzeyine çıkıp egemen olmadan mücadelenin tabiatı değiştirip dönüştürme tabiatında biçimlenir. Şiddet ve kaba biçimlerin her türü ideolojik mücadele mantalitesine ve Kaypakkayacı komünist bilince terstir. Birbirimizle “kavga” yerine, birbirimizle birleşmeye odaklanan ideolojik mücadele yönelimi izlenmesi gereken tek doğru metottur. Bunu tahrif eden Kaypakkayacı değil, tahrifatçısıdır. İdeolojik mücadele ötelenemez devrimci görevdir; değiştirip dönüştürme ve ikna ederek kazanma hedefine bağlı ve özüne uygun olarak yürütülmesi şartıyla!…

Birbiriyle birleşemeyen öncü güçlerin proletarya ve halk kitlelerini birleştirme iddiası inandırıcı olmaktan uzaktır. “Birlik” sözünü duyar duymaz savunma kalkanlarını açanlar birlikçi olmaktan ve birliği geliştirmekten fersah, fersah uzaktır. Kiminle birlik sorusuna, kendimizle birlik yanıtı verenlerin birlik siyaseti yoktur. Birlik siyaseti olmayanların devrim anlayışı zayıftır. Devrimin stratejik ve taktik dokusunda değişmez olarak birlik vardır. Komünistlerin birliği, birlik davasının temelidir. Kaypakkaya çizgisi komünist bir çizgidir. Komünist çizgi kimsenin tekelinde değil, benimseyerek savunan herkesin birleşeceği çizgisidir. Proletarya ve halk kitlelerine, onların siyasi güçlerine açıktır; onlarla buluşturulması ve onları birleştirmesi sadece görev değil, yadsınamaz bir gereksinimdir de. Bu, men edici yasakçı zihniyetle değil, devrim kaygısının yansıması olan birleşme siyasetiyle gerçekleştirilebilir…

MKP ve TKP-ML tarafından ortak olarak gerçekleştirilen 18 Mayıs anma etkinliği, devrim kaygısına dayanan birlik bilinci ve kültürünün önemli bir adımıdır. Büyük sonuçlar küçük adımlarla başlar. Bu adımı Kaypakkaya çizgisi temelinde geliştirerek büyütelim!. Birlik-Mücadele-Zafer!…