Birbirlerinin “İnlerine giren”lerin Cumhuriyeti

pano14Erdal Emre (30-10-2015) Devletlerin tarihi, onu kontrol etmek isteyen güç odakları arasındaki amansız bir kavganın da tarihidir Bir yasa gibidir bu Ve de tüm devletler için geçerlidir

Tanrı devletten Kral devlete, Cumhuriyetten “Demokratik” devlete kadar

Türkiye gibi devlet tapıncının çok daha köklü olduğu ülkelerde ise bu kavganın dozu/şiddeti daha bir yıkıcı oluyor.

Çünkü devleti kuran ve kontrol eden sınıf ve zümreler tarihsel tecrübeyle biliyorlar ki, devlet, servete kavuşturur, hükümran kılardı. iktidar ve zenginleşme ihtirası dinmek bilmeyen hasta ruhların adlarını tarihe yazdırırdı.

Sünni-müslüman Türk muktedirler için yazmakla bitmezdi devletin faydaları. Yerlilerin malını-mülkünü gasp ederek kurarsınız onu. Sonra, bu gasp malı servetin bir bölümüyle iyice tahkim edersiniz. Çünkü güçlendirilmiş büyük devlet, sizlere yeni gasp ve rant alanları açardı. Asli sahiplerini dokunulmaz kılar ve İşlenen suçlara bir “meşruiyet” kazandırdı…

Bu devlet, “şanlı” bir tarih olmadan da yoluna devam edemezdi elbette. Çünkü uğruna “şehit” olacak insanlara ihtiyaç vardı. Çok geçmeden, yarı yarıya kurguya dayalı bir “Kurtuluş Savaşı” destanı da yaratıldı. “Kurtuluş” denilen şey ise anti emperyalizmden ziyade, üzerine kurulduğu toprakların yerlilerinden kurtulmak idi.

Türk egemenleri, “muhtariyet” vaadiyle manipüle ettikleri Kürtleri de yanlarına alarak, yenilen Osmanlıdan arta kalan alanda kurdukları yeni devlete dört elle sarıldılar. Artık elde kalan son Türk devletini “iç ve dış düşman”a karşı cansiperane korumak/kollamak gerekiyordu.

T.C. devleti kuruldu kurulmasına ama, temelleri sağlam değildi. Zira, bir halklar ve medeniyetler mezarlığının üzerinde duruyordu. Sicili suç doluydu.

Binbir pazarlık ve entrikayla savaş galiplerinin ve de tarih sahnesine yeni çıkmış Sovyet devletinin onayını almak gerekiyordu. Alındı da…

İç çatışmaları hiç eksik olmadı Osmanlı mirası yeni devletin.

Birbirlerinin “inlerine” ve şirketlerine yönelik baskınların “İzmir suikastı” davasından Menderes’in idamına, Özal’ın, Eşref Bitlis’in ölümünden Ergenekon/Balyoz tutuklamalarına varan bir evveliyatı vardı.

Ümmetçi/Osmanlıcı kanatla İttihatçı/Kemalist kanat arasındaki eski kavga nihai çözüme kavuşmamıştı. Ayrıca, bu kampların herbiri, çıkar paylaşımı söz konusu olduğunda kendi içinde de her an kanlı-bıçaklı hale gelebiliyorlardı. AKP-Cemaat kavgasında olduğu gibi.

Ama aldanmayalım. Tüm bu kanatlar ve kollar, “milli ve yerli” olmayan “iç düşman”a, yani o toprakların gerçek yerlileri olan Kürt ve Hristiyan halklara, Ezidi/Alevi/Kızılbaş gibi batıni inanç topluluklarına, sol ve emek cephesine karşı Türk-İslam sentezi bayrağı altında anında birleşebiliyorlardı. Bu suç ortaklığı onların varlık nedeniydi…

…….

“Allah devlete zeval vermesin”di. Zira, en korkaklar bile onun sayesinde kaplanlaşıyor, bir dikili ağacı dahi olmayanlar servet sahibi oluyordu. O, “baba”ydı. Herkesi herkesten daha iyi tanır ve herşeyin en doğrusunu o bilirdi. Şiddet kullanma tekeline sahip olduğu için de, zor ve şiddetin en “baba”sını o kullanır, vurdu mu oturturdu. T.C. idi ama, “Osmanlı tokadı” atardı.

Tarihinde bir çok katliam ve soykırım, tekil ve kolektif suikast vardı. Ama yine de “demokratik bir hukuk devleti”ydi ! Yaradanlar onu “başımızdan eksik etmesin”di !

Hele bir de bayrağı vardı ki… Bir türlü paylaşılamıyordu. Vatanperver soyguncular, katliamcılar, nasyonal sosyalistler, mafya baronları, linç çeteleri ve birbirlerinin “kozmik odaları”na, “yatak odaları”na, basın-yayın kuruluşlarına cebren girenler arasında elden ele gururla dalgalanıyordu.

….

İnsanlık, adına devlet denilen örgütlenmiş zor’dan daha ne kadar zaman çekecek, bilemiyoruz. Ama şunu biliyoruz: Gelecek insan kuşakları, kendine ve topluma yabancılaşmış bu aygıtlardan mutlaka kurtulacaklardır. Teokratik olanından en “demokratik” olanına kadar…

Erdal Emre