Rus büyükelçiliğine yapılan saldırı ve sonuçları!

Şu sıralar Suriye savaşında yeni gelişmelerin ortaya çıktığını ve Halep, Türkiye devletinin, şeriatçı İslam ülkelerin ve batılı bazı emperyalist devletlerin desteklediği yerel İslamcı faşist güçlerden temizlendiği bilinmektedir Olay bu geniş çerçeve içinde düşünüldüğünde, öyle sıradan bir kişinin intikam duygusuyla yapabileceği bir suikastın çok ötesinde olduğu söylenebilir. Ortadoğu’da dünya gerici emperyalist “devler”, yerel ırkçı-faşist devletler ve onların yönlendirdiği çeşitli cihatçı katiller amansız ve karmaşık bir savaş yürütmektedir. Bu iç içe geçmiş ve oldukça karmaşık kapışma, üçüncü dünya savaşının alt bir versiyonu demek yanlış olmaz. Çünkü dünyanın bütün gerici kuvvetleri, ya doğrudan ya da dolaylı olarak kapışmaların içinde yer almaktadırlar. Bölgede savaşı giderek kaybedenler veya çıkarları daralanlar elbette bu gelişmelere sessiz kalmayacakları açıktır. Kolay kabul etmeyeceklerdir. Bu tür durumlarda güç ve hâkimiyet kapışmaları başka biçimler alarak sürdürülür. Peki, bu suikast, Rusya’nın kendisi lehine Türkiye’den yeni taviz koparmaya yönelik bir girişim olma ihtimali olabilir mi?

HABER MERKEZİ (20.12.2016)-19 Aralık 2016 akşamı bir fotoğraf sergisi açılışında bulunan Rus büyükelçisi Andrey Karlov suikastla öldürüldü.  Suikastı yapanın bir Türk çevik kuvvet polisi olması dünyanın gözünü doğrudan Türk hükümetine çevirdi. Zira yakın zamana kadar Rusya ile yaşanan uçak krizinin oldukça gergin ve kötü sonuçları olmuştu. Tayip Erdoğan’ın beylik laflarına, atıp-tutmalarına ve hatta kendi emri ile Rus uçağının vurulduğunu dillendirmesine rağmen, sonrasında çok geçmeden tükürdüğünü yalayarak Rusya önünde diz çökmüş ve özür dilemişti. Ve uçak olayını “bir FETÖ provokasyonu” diyerek krizi atlatmış görünüyorlardı. Yine bu olaya bir FETÖ operasyonu mu diyecekler? Bunu bilemiyoruz.

Şu sıralar Suriye savaşında yeni gelişmelerin ortaya çıktığını ve Halep, Türkiye devletinin, şeriatçı İslam ülkelerin ve batılı bazı emperyalist devletlerin desteklediği yerel İslamcı faşist güçlerden temizlendiği bilinmektedir. Olay bu geniş çerçeve içinde düşünüldüğünde, öyle sıradan bir kişinin intikam duygusuyla yapabileceği bir suikastın çok ötesinde olduğu söylenebilir. Ortadoğu’da dünya gerici emperyalist “devler”, yerel ırkçı-faşist devletler ve onların yönlendirdiği çeşitli cihatçı katiller amansız ve karmaşık bir savaş yürütmektedir. Bu iç içe geçmiş ve oldukça karmaşık kapışma, üçüncü dünya savaşının alt bir versiyonu demek yanlış olmaz. Çünkü dünyanın bütün gerici kuvvetleri, ya doğrudan ya da dolaylı olarak kapışmaların içinde yer almaktadırlar. Bölgede savaşı giderek kaybedenler veya çıkarları daralanlar elbette bu gelişmelere sessiz kalmayacakları açıktır. Kolay kabul etmeyeceklerdir. Bu tür durumlarda güç ve hâkimiyet kapışmaları başka biçimler alarak sürdürülür. Peki, bu suikast, Rusya’nın kendisi lehine Türkiye’den yeni taviz koparmaya yönelik bir girişim olma ihtimali olabilir mi?

Yine son zamanlarda, Sultan olmaya doğru tam gaz ilerleyen Tayip’in batılı devletlere yönelik ettiği ağır laflar ve gerekirse Şangay Beşlisine yönelme gibi eğilim göstermesi de dikkate alınması gerekir. Yeni Osmancılık hayalleri üzerinden hareketle bölge de güç olmak ve hâkimiyet sağlamak çabasında olan hükümetin, Osmanlıdan bu yana parçası olduğu dünya kapitalist ilişkilerin derinliğinin çok farkında olduğunu söylemek zor. Eğer gerçek manada işin farkında olmuş olsaydı devletin ırkçı şovenist politikasının derin etkisindeki sıradan kitlelere seslendiği gibi dünya egemenlerine seslenmez, “posta koymazdı” Sıradan kitlelere seslenmek, bu kitleleri ajite ve provokasyon ile şekillendirip HDP’ye, devrimci kurum ve topluluklara saldırtmak mümkündür ama dünya siyasetine böyle yön verilemeyeceğini ve güç merkezlerine kabadayılık böyle yapılamayacağını bilmeleri gerekirdi. Türk dışişleri bakanı Çavuşoğlu Rusya’dan “bu alçakça saldırı ilişkilerimize zarar veremez” diye açıklama yapmak zorunda kalıyorsa bunun sebebi Türk hükümetinin dış politikasının nasıl yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. Ortaoğu politikasının nereden nereye geldiğini, Rusya ile ilişkilerin nereden nereye geldiği, Avrupa ile ilişkilerin nasıl bir hal aldığı ortadadır.

Toparlayacak olursak bu suikastın sonucu,

a)-Ortadoğu’da savaşın aldığı son biçim ve savaşı kaybedenlerin veya çıkarları gerileyen diğer gerici güçlerin bir uyarısı,

b)-Rusya’nın kendi lehine Türkiye’den yeni tavizler koparma girişimleri,

c)-Türkiye’nin batı ile ilişkilerin zayıflaması ve başka merkezlere yönelme eğilimine karşı verilmiş bir cevap olarak düşünülebilinir. Elbette bu söylediklerimiz birer olasılıktır. Elde gerekli bilgiler olmadıkça daha doğru değerlendirmelere varmak kolay olmaz. Zira tahlillerimizin dayandığı şey bugün orada burada ve ortalıkta dolaşan bilgilere dayanmaktadır.

Her halükarda devletin direksiyonun da yer alan hükümet politikalarının yoksul halklarımızı hiç de hak etmediği noktalara getirmiştir. Güç ve egemenlik hırsının sonucu olarak iç savaş kapıya dayanmıştır. Devleti yeniden şekillendirmenin bir aracı olarak içerde devrimci güçlere, Kürtlere, Alevilere ve diğer ezilen inançlara yönelik baskı, tutuklama ve katletme politikası bütün bu sonuçları getirmiştir. Emekçi halkın alın teri gerici savaşta harcanmaktadır. Kanlı savaşın yürütücüleri yoksul halk çocuklarını “vatan millet adına” gerici savaşta öldürtmektedir.

Yapılacak şey bellidir. Gerici savaşı teşhir etmek, Kürtlerin haklı direnişinin yanında olmak ve haklı savaşı yükseltmek için geniş cephe politikası ile karşı durmak acil görevdir.

Halkın Günlüğü okuru