Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı Meşrudur

Barzani’nin iç siyasete yönelik hamleleri, ABD emperyalizmi ve ‘’TC’’ ile ilişkileri ayrı bir tartışma konusudur Zaten bizlerin Barzani ve KDP’sini anti-emperyalist görme gibi bir belirleme ve tavrımız yoktur Ancak referandum adımı tarihseldir ve dört parçada yok sayılan, katledilen, ayrılma hakkı gasp edilen Kürt ulusu için önemli bir adımdır Kürdistan devletinin kuruluşu Kürtlerin en doğal hakkıdır. Konuyu, ulusların kendi kaderini tayin hakkı üzerinden ele almak gerekiyor. Kürdistan devletinin kuruluşuna ‘anti-emperyalist’ bahanesiyle karşı çıkmak ulusal sorunun özünü hala anlamamaktır. Bugün Türkiye- Kuzey Kürdistanlı komünistlere düşen görev Güney Kürdistan özelinde Kürt ulusunun ayrılma talebinin meşruluğunu savunmaktır.  İki ülke komünistlerinin gerçek birliği ulusal sorunun çözümünden geçmektedir. Egemen ulus milliyetçiliği ve devletinin algı ve söylemleriyle ulusal soruna yaklaşmak Kürt ve Türk emekçilerinin birliğine değil, ayrışmasına hizmet edecektir.

Güney Kürdistan Özerk Yönetimi 25 Eylül 2017 tarihinde bağımsızlık referandumuna gideceğini duyurdu. Kürdistan özerk parlamentosunda onaylanan referandum, İran, Irak ve Türkiye cephesinden tepkilerle karşılandı. Kuşkusuz ki bu tepkilerin, tehditlerin tarihsel, ekonomik ve siyasal nedenleri var. Bu üç ülke hali hazırda kendi egemenlik alanlarındaki topraklarda Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını zorla engellemiş durumdalar. Özellikle Türkiye ve İran, Kürt ulusal mücadelesine yönelik baskı ve katliam politikalarıyla gündemdeki yerini koruyor. Kürdistan’ın jeopolitik önemi sömürgeci devletleri tedirgin etmiş durumda. Kerkük üzerinden TC devleti tarafından yükseltilen milliyetçilik, Türkmenlerin öz haklarının ‘savunusu’ değildir. Yakın tarih, IŞİD barbarlığının saldırılarında Türkmenlere karşı TC devletinin nasıl üç maymunu oynadığını göstermiştir. Kerkük’de TC devletinin niyeti Türkmenleri ‘korumak’ değil, Kerkük petrollerinden pay almaktır. İran Şii egemenlik alanını genişletmek istemekte, bölgede pazarındaki payını arttırmak niyetindedir. Her iki sömürgeci devlette esasta kendi ülkelerindeki Kürt ulusal mücadelelerinin Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı vesilesiyle daha çok büyüyeceği ve gelişeceği endişesini de taşımaktadır.

25 Eylül referandumu ülkemiz sol-sosyalist grup ve partilerinde de belli reflekslere neden olmuştur. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı turnusol görevi görmüş, birçok grup ve partinin sosyal şoven özleri bir kez daha açığa çıkmıştır. 29 Ekim, 30 ağustos, 23 Nisan gibi egemen devletin ‘kutsal’ günlerini kutlamada birbiriyle yarışan bazı ‘sosyalist’ partiler/gruplar Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına ‘anti-emperyalistçilik’ kisvesi altında karşı çıkmakta ya da ‘utangaç’ tavırlarıyla öz itibariyle egemen ulusçu özlerini saklamaya çalışmaktadırlar. Anti-emperyalist söylemleri Rusya emperyalizmine gelince sönmekte, Baas Esad gericiliğine övgüde birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bu arkadaşların, yayınları, internet siteleri ‘Rusya-Baas Esad’ gericiliğinin savaş ‘zaferleriyle’ dolup taşmaktadır. Doğrudur, baş düşman ABD emperyalizmidir. Ancak anti-emperyalistlik ABD ile sınırlı değildir. Bugün dünyayı ve bölgeyi ABD emperyalizmiyle birlikte cehenneme çeviren AB, Rusya, Çin emperyalist blok ve devletlerini görmemezlikten gelemeyiz. Bu arkadaşların ‘anti-emperyalistliği’ Kürtlerin temel kazanımlarına gelince akıllarına gelmektedir. Türkiye sosyalist hareketinde ortaya çıkan bu anlayış, geçmişte de Kürt isyanlarının ve direnişlerinin katliamla bastırılmasına alkış tutmuş, tekçi-sömürgeci devletin yanında saf tutmuş, ‘feodalizmi tasfiye’ argümanıyla desteklemiştir. Sorun hala bu arkadaşların Kemalizm’le yüzleşmemelerinden/ yüzleşmek istememelerinden kaynaklanmaktadır.

Barzani’nin iç siyasete yönelik hamleleri, ABD emperyalizmi ve TC ile ilişkileri ayrı bir tartışma konusudur. Zaten bizlerin Barzani ve KDP’sini anti-emperyalist görme gibi bir belirleme ve tavrımız yoktur. Ancak referandum adımı tarihseldir ve dört parçada yok sayılan, katledilen, ayrılma hakkı gasp edilen Kürt ulusu için önemli bir adımdır. Kürdistan devletinin kuruluşu Kürtlerin en doğal hakkıdır. Konuyu, ulusların kendi kaderini tayin hakkı üzerinden ele almak gerekiyor. Kürdistan devletinin kuruluşuna ‘anti-emperyalist’ bahanesiyle karşı çıkmak ulusal sorunun özünü hala anlamamaktır. Bugün Türkiye- Kuzey Kürdistanlı komünistlere düşen görev Güney Kürdistan özelinde Kürt ulusunun ayrılma talebinin meşruluğunu savunmaktır.  İki ülke komünistlerinin gerçek birliği ulusal sorunun çözümünden geçmektedir. Egemen ulus milliyetçiliği ve devletinin algı ve söylemleriyle ulusal soruna yaklaşmak Kürt ve Türk emekçilerinin birliğine değil, ayrışmasına hizmet edecektir.

http://halkingunlugu1.org/