Dersim Kültür Merkezi’nde panele dair / Aykut Sarı

Geçmişe dönüp bakıldığında iki yöntem hatasına genellikle düşülebilmektedir: Toptan retçi ve yahut toptan kabullenici Marksizm-Leninizm ve Maoizm’in kumandasında şekillenen sosyalizm deneyimi doğru ve yanlışlarıyla, bugüne ciddi bir teori ve pratik külliyat bırakmıştır Bugüne yansıyan dünün ışığına dokunurken doğru bir yönteme sahip olmak ve ön kabullerden uzak durmak olmazsa olmazlardandır

PARİS (15-11-2018) Paris Dersim Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde, Erdal Emre’nin moderatörlüğünü yaptığı, Yener Orkunoğlu ile Mehmet Akkaya’nın konuşmacı olduğu “Marksizm ve Milliyetçilik” başlıklı panel zengin tartışmalara sahne oldu (4 Kasım 2018). Panel ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir iki noktaya temas ederek meraklıları için toplantının haber-yorum bağlamında kısa bir özetini aktarmak istiyorum.

Düşünsel alandaki gelişim çabaları, tarihsel süreçlerin açığa çıkardığı maddi olaylar ile bu alana ilgi duyanların meydana getirdiği eserlerin istikrarlı bir şekilde incelenmesi ile derin bir bağlantıya sahiptir. Sosyalizm teorisi, Lenin önderliğinde iktidar biçimlerine kavuştuğu ve bir dizi ülkede başarıya ulaştığı geçmiş dönemde, ezilen milyonlar, toplumsal kurtuluş mücadelesi verenler ve siyaset bilimcileri için esas ilgi kaynağıydı. Günün sonunda bir çöküş ile gözden düşen bu teorinin, kapitalizmin yerküreyi yaşamsal açıdan sürüklediği verili anda tekrardan sahne alabileceğini akıllara kazımaktadır. Dolayısıyla çöküş ve yenilgilerin Marksizm ve milliyetçilik gibi ideolojileri gündeme sokması doğaldır.

Gerçekliğin karşısında ana akım düşünce sistemlerinin içine düştükleri şaşkınlık da görmezden gelinemez. Tarihin sonunu ilan eden Fukuyama’nın utangaçca da olsa sosyalizmin geri gelmesi çağrısını yapması durumun kıymetini yeteri kadar izah etmektedir. Geçmişe dönüp bakıldığında iki yöntem hatasına genellikle düşülebilmektedir: Toptan retçi ve yahut toptan kabullenici. Marksizm-Leninizm ve Maoizm’in kumandasında şekillenen sosyalizm deneyimi doğru ve yanlışlarıyla, bugüne ciddi bir teori ve pratik külliyat bırakmıştır. Bugüne yansıyan dünün ışığına dokunurken doğru bir yönteme sahip olmak ve ön kabullerden uzak durmak olmazsa olmazlardandır. Şimdi sözü uzatmadan Panel’e gelsem iyi olacak.

Kapitalist Devlet Biçimleri

Yener Orkunoğlu tarafından kaleme alınan “Marksizm, Milliyetçilik ve Demokratik Ulus” adlı kitap panelin esas konusunu oluşturdu. Panelin moderatörlüğünü yapan Erdal Emre açılış sunumunda, “Milliyetçi ve dini akımlar bugün, dün kavgaya tutuştukları ilerici düşünsel akımlara karşı ciddi bir rövanş vermektedirler. Kapitalist devlet biçimleri bu iki ideolojik silahı ellerinden düşürmemekte oldukça kararlı davranmaktadırlar” biçiminde bir giriş yaptı. Emre açısından bu paslı ideolojik cendereler kapitalizm karşıtı akımlara, izmlere ciddi bir baskı uygulamakta. Başta Batı Avrupa ve dünyanın değişik bölgelerinde ırkçı, faşist parti ve liderlerin kitleler tarafından işbaşı yaptırılması tehlikenin boyutlarına dair ipucu vermektedir. Emre’nin konuya ilişkin soruları da sanırım salondakilerin dikkatini çekmiştir: Temeli eskiye dayanan yeni sorunlar nasıl çözülecek? Yeni vizyonlar nasıl oluşturulacak? Tekellerin yarattığı yıkımlara karşı kitleler nasıl seferber olmaya ikna edilecek?

Emre “Yaşanılanlara bakarak yeni soyutlamalar yapmak ihtiyaçtır. Her şey zaten söylenmiştir, yazılmıştır biz sadece uygulamalıyız anlayışı sakattır. Ulus, ulus devlet bugün yeni bir dindir.” diyerek ilk sözü Orkunoğlu’na bıraktı.

Marx ve Engels`te Ulus Teorisi Var mı?

Orkunoğlu 19. yüzyılda milliyetçiliğin etkisinin yeteri kadar anlaşılamadığını ve ulusun teorik analizinin yapılamadığını ve buna Marksizmin de dahil olduğunu savundu. Marks ve Engels’te doyurucu bir ulus teorisi olmadığına işaret eden Orkunoğlu, bunun sebeplerinden en başlıcasının ‘sosyalizm kurulursa ulusal sorunlar çözülür’ anlayışında içkin duğunu vurguladı. Yani işçi sınıfı devrim yaparsa tüm ulus bazlı sorunlar çözülür! Yazar konuşmasında Marks ve Engels’te ulus teorisinin olmamasının, ulusal sorunlarda onları yanlış belirlemelere götürdüğünü örneklerle açıkladı. Ona göre 1846’da ABD ile Meksika arasında yaşanan ve Kaliforniya ile Teksas’ın ABD tarafından ilhak edilmesiyle sonuçlanan savaşta ABD’nin desteklenmesi; İrlanda ulusal sorununun, İngiliz işçi sınıfının mücadelesi ile çözüme kavuşacağının; İngiltere’nin Hindistan’ı sömürgeleştirmesinin, Hindistan’da kapitalizmi geliştireceği anlayışıyla desteklenmesi hatalıydı. Orkunoğlu’nun söylediklerine bakılırsa Marks ve Engels’te ulusların kendi kaderini tayın hakkı yoktur. Alman’ların, Macar’ların, Polonya’lıların ve İtalyan’ların tayin hakkı vardır derler ama diğerlerine bu hakkı tanımazlardı.

Orkunoğlu’na göre Engels ile Bakunin arasındaki polemikte, Engels tayin hakkını savunmazken Bakunin bu hakkı savunmuştur. Marks’ta yer yer determinist yaklaşımlar mevcuttur. Ulus meselesinde de bu yaklaşım görülebilmektedir. Ulus meselesinde Marks ve Engels daha sonra bu hatalı yaklaşımlarından kopabilmiştir. Bu minvalde verilen örnek de ilgi çekicidir: İrlanda’nın kurtuluşu İngiliz proletaryasının kurtuluşundan geçer düşüncesi, İngiliz proletaryasının kurtuluşu İrlanda’nın kurtuluşundan geçer düşüncesine dönüşür. Sözü Stalin’in ulus teorisine getiren Yener Orkunoğlu: Stalin bu teorinin üç kriterini yani dil, toprak ve ekonomik birlik kriterini Almanca bilmediği için Buharin vasıtasıyla Kautsky’den almıştır. Kautsky ise İngiliz liberalizmine ve Fransız rasyonalizmine karşı olan Alman romantiklerden almıştır.

Yazar ayrıca Bolşeviklerin üzerindeki Alman etkisine dikkat çekmiştir. Bu belirlemesini daha görünür kılmak amacıyla Lenin’in, ulus teorisinde Fransız düşünürlerine hiç gönderme yapmamış olmasını hatırlatmaktadır. Ulus teorisinde Alman romantiklerin daha geri bir çizgiyi temsil ettikleri ve teorik tartışmalarda hegemonya kurduklarını aktaran Orkunoğlu: “Burjuva aydınlanması ya da Batı düşüncesi olarak ifade edilen şey İngiliz liberalizmi ile Fransız rasyonalizmidir. Alman romantizmi aydınlanmaya karşıdır. Kültür ve sanat dışında siyasete de müdahale etmektedir. Almanya toplumu uzun yıllar milliyetçi düşünce ile yetiştirildi. Hitler bunun zirvesidir. Hitler faşizmi iç değil dış etkenlerce yıkılmıştır. Burjuva liberal düşünce Almanya’ya hiç uğramamıştır. 2. Paylaşım savaşından sonra liberalizm Almanya’ya ithal edilmiştir” diyerek arka plana dair bilgiler de verdi.

Hegel`in Tarih Görüşü

Orkunoğlu’ndan sonra söz alan Mehmet Akkaya ise konuşmasına felsefeyi tanımlayarak başladı. Ona göre felsefe, yapılmış ya da yazılmış olan üzerine söylenen, yapılan ya da yazılan bir eleştiridir. Felsefe sorunlara, metinlere sistematik bakmanın da adıdır. Yazarın kitabını mercek altına alan Akkaya, kitapta yeni bakış açıları bulunduğunu, tanışık olmadığımız konu, kişi ve bilgilerin yer aldığı iddisında bulundu. Akkaya, kitabın Marksist milliyetçilik teorisine bir katkı yaptığı kanaatinde. Akkaya’ya göre “demokratik ulus” tezi, ulus ile devletin ayrılmasını öneriyor. Yani Türk devleti yerine Anadolu devleti demek gibi.

Altı farklı etnik kimlikten oluşan ve “küçük enternasyonal” olarak tarif edilen Avusturya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin dağılmasının II. Enternasyonalin dağılmasının habercisi olduğuna dikkat çekti. Akkaya konuşmasının devamında, Çek ve Alman Marksistleri arasında yaşanan tartışma da değindi. Çek Marksistlerin parti programına Çek dilinin koyulması önerisine karşı Alman Marksistlerin bunu kabul etmediği ve partinin bölünme yaşadığını anlattı. Onun söylediklerine göre yıkım önce sendikaların milliyetlere göre bölünmesiyle başladı. Konuşmacı için gerici ve ilerici ulus anlayışı Marx ve Engels’e, bir romantik olan Hegel’den geçmistir ve yanlıştır. Bu yüzden de O. Bauer ve Kaustky gibi düsünürlerce eleştirilmiştir. Hegel tarihi, ulus devlette bitirirken Marksizm, onu aşan komünist topluma dikkat çekiyor. İlerici-gerici ulus tanımının yapılmasını da bu çerçevede ele almak gerekir. Mehmet Akkaya, bazı ulusları “gerici” olarak değerlediren hatalı yaklaşımın daha sonra Marx ve Engels tarafından fark edilerek düzeltildiğini de paylaştı.

Ulus Devletler Dinden Ayrıldı mı?

Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğinde vuku bulan Kürt ulusal meselesine dair Hikmet Kıvılcımlı’nın Kürtlerin bir ulus olduğu tespitinin önemli olduğunu söyleyen Akkaya, devamında: “Aynı Kıvılcımlı Şeyh Said ve Ağrı isyanlarını emperyalist kışkırtmalar olarak görmüştür. Milli demokratik devrim ile ulusal sorunun çözüme kavuşacağını savunmuştur” dedikten sonra konuyu 68 kuşağına getirdi. “Deniz Gezmiş gibi Mahir Çayan da ulusal meseleye yaklaşımda Kemalizm’in etkisinden tam olarak kopamamıştır; İbrahim Kaypakkaya’nın bu konudaki özgünlüğü ise oldukça dikkat çekicidir” dedi. Sunumun son bölümünde Akkaya’nın, Orkunoğlu’na eleştiriler getirmesini de konu etmeden geçemeyiz. Ona göre yazar, Marks’ı koruyup Engels’i gölgeleyen, Lenin’i koruyup Stalin’i gölgeleyen bir yöntem hatasına düşmüştür. Ayrıca Alman romantizmine karşı Fransız rasyonalizminden ve İngiliz liberalizminden hareket etmek de sorunludur. Akkaya`ya göre Orkunoğlu`nun Batı’da dinin devletten ayrıldığını iddia etmesi de abartılıdır.

Soru ve yorum bölümünde kimi konuşmacılar bazı kavramları eleştirmiş, ulus meselesine yaklaşımda sınıf ve ekonomik durumdan bağımsız ele alışları doğru bulmadıklarını aktarmışlardır. Marksizm’deki Avrupa merkezci yanları hatırlatan olduğu gibi; Mao’nun Stalin’e dönük kapsamlı eleştirilerine rağmen, Stalin’in Komüntern’i toplamadan birkaç satırlık yazı ile feshetmesine ilişkin Mao’nun bununla ilgili eleştiride bulunmaması, Mao’nun bu konuda enternasyonal mücadele meselesinden ziyade “Çinli” kalmasını doğru bulmadığını söyleyen de oldu. Soru ve yorum bölümünden sonra Yener Orkunoğlu’nun “sovyetler gelişirken enternasyonal mücadele geriledi” aktarımı ile Mehmet Akkaya’nın “Lenin, Ermeni soykırımı ile ilgili tek bir kelime laf etmedi. Bu konuda Lenin’i, Stalin’i ve Komintern’i aşmak İbrahim Kaypakkaya’ya nasip olmustur” vurgusu dikkat çekiciydi.