“Her şey çok güzel olacak” mı sahiden?!/Sibel Özbudun-Temel Demirer

Verili tabloda devrimcilerin, sosyalistlerin acilen “AKP’ye karşı CHP” açarsızlığından sıyrılıp kendilerini ve sınıfı CHP’ye endekslemekten[15] vazgeçerek kendi bağımsız gündemlerini oluşturup sürdürebilecek bağımsız bir nicel ve nitel güce dönüşme hedefini önlerine koymaları gerekiyor

Sibel Özbudun-Temel Demirer (09-05-2019) “Değişimin sırrı, tüm enerjini

eskiyle mücadele etmek yerine,

yeniyi inşa etmeye odaklamaktır.”[1]

“Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti”… Böyle demişti Recep Tayyip Erdoğan, 16 Nisan 2017’de Türkiye’nin yeni Başkan(cı)lık sistemini onaylayan referandumun ardından…

“Boşuna uğraşmayın,” diye seslendiği, oylamada usulsüzlük, sahtecilik, oy hırsızlığı yapıldığını öne sürerek YSK’yı iddiaları incelemesi için göreve çağıranlardı.

YSK bu çağrılar karşısında kılını kıpırdatmadı!

Daha fazlasını da gördük. Seçim günü, oy verme işlemi devam ederken YSK’dan gelen “mühürsüz oy pusulaları geçerlidir” açıklaması, özellikle Kürt coğrafyasındaki sandıklardaki polis-jandarma ablukası, sandıkların açılmadan askeri helikopterlerle ilçe merkezine taşınması, sayım sırasında sandık kurulu üyelerinin dışarı çıkartılması, Youtube’a kadar düşen, ne idüğü belirsiz kişilerin boş oy pusulalarına mühür basıp sandığa atma görüntüleri, sayım sırasında trafoya “dadanan” kediler, elektrik kesintileri, Ankara 2014 yerel seçiminde sayım sırasında AKP’li bakanın YSK’ya gitmesi ve Mansur Yavaş lehine olan oy dengesinin birden Melih Gökçek lehine çevrilmesi…

YSK’nın kılı hiç kıpırdamadı!

Ana muhalefet partisinin yıllardır tüm bu olup bitenlere tepkisi, “Adam kazandı, birader,” kıvamındaydı. CHP her seferinde kuzu kuzu kabul etti yenilgiyi. Üsküdar’ı geçen atlının arkasından bakakaldı. Tabii yirmi yıla yakın süredir ülkenin üzerine heyulâ gibi çökmüş AKP’ye karşı kendisine bel bağlayan, seçim hile hurdalarının tanığı milyonlarca insanın tepkisini, öfkesini ılıştırıp “aman bir tatsızlık çıkmasın” yatıştırıcılığında sönümlendirmesi, cabası.

2019 yerel seçimlerinde beklemediği bir sonuçla karşılaşınca AKP’nin tepkisi ise bambaşka oldu. Gayrı-resmi sonuçların ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte, başta “Reis”leri olmak üzere tüm bir teşkilât, var gücüyle pres uygulamaya başladı: Daha oyların sayımı sürerken AA veri akışını kesti, sonucun ortaya çıkmasıyla birlikte seçim kurullarına itiraz üzerine itiraz yağdırıldı, havuz medyası yaygarayı kopardı: “Hırsızlar! Uğursuzlar! FETÖ/PKK oyunu!”, geçersiz oylar tekrar tekrar saydırıldı, “sahte seçmen”leri saptamak için kolluk kuvvetleri ev ev dolaştırıldı; savcılar harekete geçirildi; İmamoğlu’nun mazbatayı alması 17 gün boyunca engellendi ve nihayetinde baskı- tehdit ve şantaj sonucu, YSK dördü yedek olmak üzere[2] yedi üyesinin oylarıyla İstanbul seçimini yenileme kararını almak zorunda bırakıldı… Ne de olsa atanmaları, terfileri, sürülmeleri Adalet Bakanı’nın, dolayısıyla da Cumhurbaşkanı’nın bir imzasına bağlı devlet memurlarıydılar…

31 Mart seçimlerinden bu yana, AKP’yi ve onun “Reis”ini iyi-kötü tanıyabilmiş herkesin beklediği bu kararı, Abdülkadir Selvi’ye bakılırsa, CHP “hiç beklemiyormuş”![3]

Seçimlerin yenilenmesi kararının hukuka uygun olup olmadığı tartışmalarını bir yana bırakalım. O bahis çoktan gerilerde kaldı. Zira nicedir, George Orwell’in, “Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu,” dediği boyuttayız. Bunu bilmiyormuş gibi yapmanın, başımıza ge(tiri)lenleri “ama bu hukuka aykırı” diye eleştirmenin naiflik adına dahi bir tadı kalmadı epeydir. Çünkü karşımıza, gözlerimizin içine baka baka, “Ne olmuş yani? Atı alan Üsküdar’ı geçti. Boş yere nefes tüketmeyin” diye dikilen bir “Ben yaptım oldu” var. İlla bir hukuk kılıfı giydirmek gerekiyorsa Türkiye’de nicedir bir “Ben yaptım oldu” hukuku işlerliktedir. Ve de YSK kararını bir “darbe” olarak tanımlayan[4] solcular, sosyalistler, haklıdırlar; hiç kuşkusuz bunun AKP’nin yaptığı “ilk darbe” olmadığı ya da bundan önce “demokratik” bir işleyiş söz konusuymuş zehabını yaratmamak koşuluyla…

Peki, eğer Türkiye’de hukuk denilen “şey” artık namevcutsa, YSK’nın seçimleri yenileme kararını güle-oynaya kabullenme nesi?

Sanıyoruz ki Meral Akşener’in “bile” “sine-i millete dönmek” gerekliliğinden dem vurduğu bir ortamda, 23 Haziran’da yapılacak seçimlerde CHP yönetimi ve İmamoğlu 31 Mart’taki oylarını arttırarak aradaki farkı açabileceğini düşünüyor. Mantık şöyle olmalı: “İstanbul seçimlerinde 10 bin 492 oy alan TKP Büyükşehir adayı Zehra Güner Karaoğlu’ndan sonra 2 bin 437 oy alan bağımsız aday Özge Akman da Ekrem İmamoğlu lehine seçimden çekildiğini açıkladı. Destekledikleri bağımsız aday Aysel Tekerek bin 520 oy alan Türkiye Komünist Hareketi de seçime katılmayacağını duyurdu. Yani şimdiye kadar 14 bin 442 seçmenin desteğini alan 3 aday İmamoğlu lehine yarıştan çekilmiş oldu.”[5] Yani etti artı 14 küsur bin oy. Eh Saadet’in ve DSP’nin bir kısmının da oylarını alabilirsek…”

Evdeki hesap, öyle gözüküyor ki bu… Gelelim, çarşıya. Kanımızca AKP’nin tümü olmasa bile “Reis” ve çevresi, seçimlerin yenileneceğini daha Nisan başlarında biliyorlardı. Daha doğrusu, seçimlerin yenilenmesi durumunda alabilecekleri oyun hesabı çoktan yapılmış, teşkilâta talimatlar gönderilmişti. MHP’nin “sinir uçlarıyla oynamak” pahasına dile getirilen “Türkiye İttifakı” örneğin… 8 aydır tecritte tutulan Abdullah Öcalan’ın avukatlarına verilen görüşme izni… Ve daha YSK seçimlerdeki usulsüzlük iddialarını görüşmek için toplanmadan önce, İstanbul’da 31 Mart seçimlerinde sandığa gitmeyen 1 milyon 700 bin seçmenin saptanarak her birinin kapısının tek tek çalınması yönünde alınan karar…[6] Nihayet, AKP sözcüsü Ömer Çelik’in, YSK’nın kararını açıkladığı gün verdiği, “Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız MYK’de birimlere talimatını vermiştir. Hangi birim İstanbul seçimleriyle ilgili olarak ne yapacağının talimatını almıştır ve çalışmaya başlamıştır,”[7] demeci… Yani talimat YSK kararı açıklanmadan önce alınmış, çalışmalar başlamıştır bile!

Önemlice bölümü “küskün” AKP seçmenlerinden oluşan 1 milyon 700 bin seçmenin kapı kapı markaja alınması; Öcalan üzerindeki tecritin hafifletilerek, ya da başka “jest”lerle İstanbul’daki Kürt seçmenlere göz kırpılması, Saadet Partisi’nin yüz küsur bin oyunun bir bölümünü kopartma uğraşı… Ve seçimi kazanma uğruna seferber edilecek tüm kurumsal olanaklar: AKP’nin elindeki ilçe belediyelerinden havuz medyasına, karşı tarafın seçim çalışmalarının kolluk kuvvetlerince engellenmesinden gerekirse şiddet gösterilerine[8]… Üstüne üstlük seçim kampanyasına malzeme edilecek bir Ramazan ayı… bedava iftarlar, sahurlar, parti propagandasına koşulan cennet-cehennem muhabbetleri, cami sohbetleri, Binali Yıldırım için seferber olacak cemaatler, imamlar, müftüler…

Kaldı ki, sorun salt kimin daha fazla oy alacağında değil… Muhalefetin adayı her şeye karşın “Cumhur ittifakı” adayından daha çok oy alsa bile, seçim/ sayım hilelerinin yürürlüğe sokulmayacağının ya da “seçimin de iptal edilmeyeceğinin garantisi yok.”[9]

Garantisi yok, çünkü artık bu coğrafyada hak, hukuk, yasalar vb. de yok… Bu nedenledir ki, “serinkanlılığından ve akilliğinden kimsenin kuşku duyamayacağı hukukçu Turgut Kazan bile şöyle demekten kendini alıkoyamıyor: “Zaten YSK’de bu olduğuna göre siz artık seçim falan kazanamazsınız, gerçekçi olun. O yüzden İstanbul seçimlerinin boykot edilmesi gerektiğini muhalefet serinkanlı düşünmelidir, bu gerekçelerle… Bu bir felakettir. Bu mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan kepazelikten daha büyük kepazeliktir, artık dürüst seçim imkânı kalmamıştır. Kesinlikle hukukun zerresi yoktur.”[10]

Boykot ve giderek Meclis’ten çekilme, AKP hukuk tanımazlığını, her türlü muhalif sese çemkiren hotzotçuluğunu (seçimlerin yinelenmesinden duyduğu “kaygıları” dile getiren TÜSİAD’dan “Her şey çok güzel olacak” hashtag’ine tweet atan sanatçılara…), istibdadını, heveslisi ve aktörü olduğu “Tek adam rejimi”ni, kendisiyle baş başa bırakarak bir meşruiyet krizine dönüştürmenin etkin bir aracını oluşturabilirdi…

Ama öyle görülüyor ki ana muhalefet partisinde böyle bir eğilim yok. AKP istibdadına karşı bir meşruiyet krizine yol açmak bir yana, “erken seçim talebimiz olmayacak”, “ekonomik krize karşı üzerimize düşeni yapmaya hazırız”[11] ya da “adam kazandı, kardeşim” yollu açıklamalarla, “yara bandı” işlevi görmeye devam edeceğini belli ediyor.

CHP’nin AKP’nin meşruiyetini sorgulamaya niyeti yok, çünkü kimi siyasal kaygılar gütseler de AKP iktidarıyla birlikte kârlarını katlayan Marmara patronlarının böyle bir perspektifi yok…[12] Bu nedenledir ki CHP, AKP’yi kibar, güleryüzlü, sevgi dolu,[13] iyimser, ve “hukuktan sapmayan” bir muhalefetle kuşatarak törpüleme, tabanını etkileyerek kendine çekme siyaseti güdüyor… YSK kararının açıklandığı günün gecesinde Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, Şişli’de sokaklara dökülerek “Direne direne kazanacağız”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganlarıyla yürüyüşe geçen[14] on binlerce kişinin öfkesini de “Her şey çok güzel olacak Ekrem Abi” safsatasıyla soğutarak… (Burada Victor Hugo’nun, “Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?” sözünü anımsa(t)makta yarar var!)

Verili tabloda devrimcilerin, sosyalistlerin acilen “AKP’ye karşı CHP” açarsızlığından sıyrılıp kendilerini ve sınıfı CHP’ye endekslemekten[15] vazgeçerek kendi bağımsız gündemlerini oluşturup sürdürebilecek bağımsız bir nicel ve nitel güce dönüşme hedefini önlerine koymaları gerekiyor.

Che Guevara’nın “Dar kapsamlı seçim çekişmeleri; şurada burada seçimi kazananların başarıları; iki milletvekili, bir senatör, dört belediye başkanı, halkın üzerine ateş açılarak dağıtılan büyük çapta bir gösteri; bir öncekine göre bir iki oy farkıyla kaybedilen yeni bir seçim; kazanılan bir grev, kaybedilen on grev; bir adım ileri, on adım geri; belli bir kesimde bir zafer, bir diğerinde on kez bozgun… Sonra birdenbire oyunun kuralları değişir, her şeye yeniden başlamak gerekir. Bu tutum neden ileri geliyor? Halk enerjisini neden hep böyle boşuna harcıyor? Bunun tek nedeni var: Bazı Amerika ülkelerinde ilerici güçler taktik hedefler ile stratejik hedefleri korkunç bir şekilde birbirine karıştırıyorlar, küçük taktik sorunlarda büyük stratejik hedefler görmek istemişlerdir,” uyarısını hiç akıldan çıkartmadan…

Unutmayalım, AKP’nin “Tek Adam Rejimi” neyi temsil ediyor, neye denk düşüyor ve neye dönüşme potansiyelini taşıyorsa taşısın, “Bizi tüm kurtaracak olan, kendi kollarımızdır”. Yoksa her fırsatta “bozkurt selamı” çakanlarla, eski özel harpçilerle, ılımlı İslâmcılarla, kök muhafazakârlarla ittifak yapan, şehit cenazelerinden oy devşirmeye çalışan, iktidarın “terörle savaşımı”nı iştiyakla destekleyen CHP’ye[16] yedeklenmek değil…

Son bir şey daha: İstanbul Büyük Belediye seçiminde AKP’ye karşı CHP’ye yedeklenmek başka şeydir; AKP hotzotçuluğunun haksızlığına karşı durup, başkaldırmak başka bir şey…

Mesele(miz) bunun ayırdına varabilmekten geçiyor.

N O T L A R

[1] Sokrates. [2] “CHP Parti Meclisi üyesi Haluk Pekşen, YSK’nin İstanbul seçimini iptal kararı için oy veren üyelerden 4’ünün “yedek üye” olduğunu belirterek, “Asil üyeler neden oy kullanmadılar?” diye sordu.” (“CHP’li Pekşen: ‘YSK’nin 4 Yedek Üyesi Oy Kullandı, Asil Üyeler Nerede?’…”, 6 Mayıs 2019… http://sendika63.org/2019/05/chpli-peksen-ysknin-4-yedek-uyesi-oy-kullandi-asil-uyeler-nerede-546695/) [3] “YSK toplantısı öncesinde CHP’deki MYK toplantısında seçimlerin yenilenmesine ilişkin bir beklenti yoktu. CHP’de daha çok kısıtlı seçmenlerle ilgili gelen bilgiler rahatlamaya yol açmıştı. YSK’nın iptal kararı çıktığı andan itibaren CHP’de tansiyon yükseldi.” (Abdulkadir Selvi, “YSK ‘Yeniden Seçim’ Dedi İstanbul Halkı Ne Diyecek?”, 7 Mayıs 2019… http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/ysk-yeniden-secim-dedi-istanbul-halki-ne-diyecek-41205760) [4] KESK: “YSK eliyle halk iradesine bir kez daha darbe yapılmıştır”; DİSK: “Emir komutayla yapılan sandık darbesine karşı direnmek haktır!” (“Zorbalığa Teslim Olmayacağız”, 7 Mayıs 2019… https://www.birgun.net/haber-detay/zorbaliga-teslim-olmayacagiz.html); TKH: “12 Eylül faşist askeri darbesi ile YSK tarafından alınan kararın öz itibariyle hiçbir farkı yoktur. Ortada yeni bir darbe bulunmaktadır.” (“TKH: İstibdat Rejimi Budur!”, 6 Mayıs 2019… http://tkh.org.tr/basin-aciklamalari/istibdat-rejimi-budur). [5] “İstanbul’da Adaylar Teker Teker İmamoğlu Lehine Yarıştan Çekiliyorlar”, 7 Mayıs 2019… https://www.gazetefersude.com/istanbulda-adaylar-teker-teker-imamoglu-lehine-yaristan-cekiliyorlar-57073/ [6] “AKP Seçim Stratejisi: Sandığa Gitmeyen 1 Milyon 700 Bin Seçmenin Kapısı Çalınacak”… https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/05/08/ak-parti-secim-stratejisi-sandiga-gitmeyen-1-milyon-700-bin-secmenin-kapisi-calinacak/ [7] “Ömer Çelik: Usulsüzlüklere Göz Yummadığımız İçin Bizi Hedef Alıyorlar”, 6 Mayıs 2019… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-omer-celik-usulsuzluklere-goz-yummadigimiz-icin-bizi-hedef-aliyorlar-41205685 [8] Öyle ya, ne diyor “Reis”, 2 Mayıs’ta (yani YSK kararından önce) kurmaylarına? “Bazı arkadaşlar 7 Haziran sonrası ‘koalisyon’ derken ben seçime gidilmesini savundum ve 1 Kasım’da kazandık. İstanbul için de aynı şeyi düşünüyorum, yüzde yüz kazanacağız”. (https://odatv.com/erdogandan-istanbul-secimlerine-1-kasim-benzetmesi-02051939.html) [9] diyor İsmet Baytak, Marksist Felsefe Grubu’nda ve ekliyor: “Sonuçta kazanılmış bir seçime yeniden girilmez…” [10] “Hukukçular ve Baro Başkanları: Türkiye’de Dürüst Seçim İmkânı Artık Kalmadı”, Cumhuriyet,7 Mayıs 2019. [11] Yunus Öztürk, “Sermaye Sınıfı Bölünürken, YSK Kararını Verdi…”, 6 Mayıs 2019… https://mesele121.org/sermaye-sinifi-bolunurken-ysk-kararini-verdi [12] “TÜSİAD’ın kimi siyasi itirazları olsa da ekonomik çıkarları Erdoğan’la uyuşuyor. Erdoğan sayesinde ‘OHAL, grev yasakları, toplantı ve gösteri yasakları’ artsa da ne gam. Onların işi Bireysel Emeklilik Sigortası, İşsizlik Fonu, kıdem tazminatının fona devredilmesi ve bankaların batık kredilerinin kurtarılması, özelleştirmedir. Erdoğan iktidarı sermaye lehine bunları yaptığı sürece, bazı siyasi eksiklikleri görmezden gelme olağan kabul ediliyor.” (Yunus Öztürk, a.y.) [13] “YSK’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine yönelik kararının ardından milletvekillerinin de katılımı ile yapılan olağanüstü CHP Parti Meclisi (PM) toplantısı sona erdi. Milletvekilleri ve PM üyelerinin de söz aldığı toplantıda, seçimlerin boykot edilmemesi ve sevgi dili kullanılarak kampanya sürecinin götürülmesi gerektiği kararının alındığı öğrenildi.” (“CHP Seçime Katılma Kararı Aldı! Kılıçdaroğlu: Demokrasi Kazanacak”, 7 Mayıs 2019… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/chp-secime-katilma-karari-aldi-41206291) [14] “İstanbul’da Halk Tencere Tavasıyla Sokağa Çıktı: Saraylar Yıkılır, Saltanatlar Çöker!”, 6 Mayıs 2019… http://sendika63.org/2019/05/ysk-karari-sonrasi-istanbulda-tencere-tavali-protestolar-basladi-546701/ [15] Sahi, neydi Bakırköy 1 Mayıs’ında (çoğu taşeron) binlerce işçinin patronu konumunda olmak bir yana, sağcılığını hiç gizlemeyen İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nu kürsüden konuşturmak? [16] Bkz: Sibel Özbudun, Temel Demirer, “Seçim Sonuçları: ‘Demokrasi Güçlerinin Zaferi’ mi?”, Kaldıraç, Nisan 2019, sayı 213, ss.99-102.