CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ, PARÇALANANI BİRLEŞTİRME ÇABALARI VE BOYKOT ÜZERİNE BİR KEZ DAHA!

                                                                                                                                                                                                                                                                                                         Yusuf Ozan

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ, PARÇALANANI BİRLEŞTİRME ÇABALARI VE

 BOYKOT ÜZERİNE BİR KEZ DAHA!

Cumhurreis seçim yarışı bütün hızıyla devam ediyor. Az zaman kala, birbirlerine sataşmalar, daha iyisini ben yaparımlar, devleti değiştireceğim, demokratikleştireceğim diyenler vs. Muazam bir yarış ki sorma gitsin! Tayyip ve Eklemeddin efendiler didişselerde birbirlerine o kadar”çok benzeşmektedirler ki insan bazen ayırt edemiyor bunları!

HDP adayı Selahattin Demirtaş ise “siz paramparça etmişsiniz biz birleştirmeye çalışıyoruz” diyor. (31 Temmuz-2014-Yeni Özgür Politika) Tuhaf bir durum! Şimdi söylemler ters yüz olmuş! Dün ayrılmalıyız, ayrılmaya karşı çıkanları “misak-ı millicisiniz” diye eleştirenler, şimdi büyük birleştiriciler durumuna gelmişler! Nedir birleştirilmeye çalışılan?

Bugüne dek başka bir dünya için yola çıkanlar, ezen ile ezilen sınıfları birleştirmeyi değil sınıf farklılıklarını aşmayı ve bunun için parçalamayı, ezen ulus ile ezilen ulusu birleştirmeyi değil ulusal baskıya son vermek için bölmeyi, ezen cins ile ezilen cinsi birleştirmeyi değil, gerçek bir  özgürlüğe ulaşmak için ayrıştırmayı, ezen inanç ile ezilen inancı entgre etmeyi değil, farklılığını olduğu gibi kabul etmeyi, egemen olanın tahakküme son vermek için egemenliğine son vermeyi savunur ve öyle hareket ederdik. Zira, yukarda saydığımız iki farklı sınıfın, ulusun, cinsin ve inancın çıkarları, istemleri, arzuları birbirlerinden tamamen farklı ve birbirlerine tamamen zıttır. Birinciler her daim “üstün” olmuşlardır. İktidar onlardır. İktidarın bütün olanakları onlarda olmuştur.Tarih boyunca yönetme avantajları nedeniyle tecrübelidirler ve egemenlikleri paramparça  edilmedikçe, bunlar ne yapar eder, uluslararası güçlü dayanaklarının da yardımıyla, uzlaşmaları ve gelişmeleri kendi lehlerine çevirirler. Bunun böyle olduğu dünyada yaşanan tecrübelerle sabittir. İspanya’daki, İngiltere’deki, ulus meselelerine bakın. Nikaragua, Nepal ve başka yerlerdeki sınıf ve başka yerlerdeki sınıf hareketlerine bakın bunu görürsünüz! İster sınıf, ister ulus, ister cins ve isterse inanç olsun, gerçek durumun tamamen böyle geliştiği aşikardır. Bu nedenle, bunlarla birleşmeye çalışmak, bunlarla entegre olmaya çalışmak, tamamen egemen olanların arzusu ve çabasıdır. Egemen olanların bütün olanaklarından mahrum edecek sosyal-siyasal bir devrim hedefe konulmadıkça ve doğrultuda inadına yürünmedikçe, yaşadığımız tüm bu kötülüklerin son bulması imkansızdır. Ve bu devrim, bir kaç kuşak sonra gerçekleşse bile, yine de hedefimizden asla çıkarılmaması gerekir. Bazıları “bizim hedeflediğimiz zaten budur ve bu nedenle siyaset sahnesinde yer alarak, siyaset sahnesinin bir parçası olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yer alarak ve böylelikle güç toplayarak devrime yürüyoruz” diyorlar! Niyet bu olabilir. Ama gerçek gidişat bu yönde değildir. Ezen ile ezileni birleştirme çabası asla devrime taşımaz. Ezileni ezen ile birleştirme garetleri, yeni bir dünyaya doğru götürmez.

Mesela Türk egemenlerini ele alalım. Bunların ayrıcalıklarından vazgeçeceklerini, Kürtlerin ve diğer ezilen azınlıkları kendi ülkelerinde, topraklarında özgürce yaşamalarına saygı duyacacaklarını kim söyleyebilir? Yada bu devletin, iki ulusun ve diğer azınlık milliyetlerin, inanç guruplarının, gönüllülük  temelinde eşit yaşamaya razı olacaklarını mı düşünüyorsunuz? Kürdistan’ın zenginliklerini Kürtlere bırakacaklarını mı düşünüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti devleti ilhakçıdır, işgalcidir. Bırakalım Kürdistan’ın özgür olmasını, bu devlet, Orta-Doğu’ya göz dikmiş, Yeni Osmancılık hayalleriyle yeniden egemen olmak için ortalıkta cirit atıyor. Başka coğrafyaları tahakküm altına almaya çalışan bir devlet aklı içerde barış ister mi? Bunca Karakol, kalekol ne diye inşa edildi dersiniz acaba? Alevilerin en sıradan demokratik haklarını dahi kabullenmemeyi bir yana bırakın, bu topluluğu susturmanın planları içerisinde değil midir? İŞİD ve benzeri yapılanmalar örgütlenmelerine büyük bir hız vermiş! İŞİD ve benzeri kanlı katil örgütlenmelerin en önce saldıracakları kesimin kafir dedikleri Aleviler olacağını söylemek için çok bilinçli olmaya gerek var mıdır?  İŞİD’in arkasında duran güç Türkiye devleti değil midir? Böyle bir devlet yöneliminden barış beklemek kendimizi aldatmaktan ve yeni bir savaş türüne hazırlıksız yakalanmaktan başka ne işe yarar? Bu devlet çözülebilecek en basit sorunları bile çözmemesi bir yana, içinden daha çıkılmaz hale getirmiştir.Yaşadıklarımızla bunlar ıspatlıdır! Tarihi kanlı katliamlarla dolu bir sistemin demokrasisine, barış severliğine, huzur getiriciliğine inanmak en basit açıklama ile bu devleti tanımamaktır.

Rojava’yı inceleyin çok şey görürsünüz. Rojava Kürdistan’ını İŞİD üzerinde kuşatmaya alanların barış projeleri yoktur! İŞİD’i eğitenlerin, katillerini tedavi edenlerin, onları silahlandıranların ve barındıranların, artık bir Kürdistan sorunu olan Kürt meselesini içerde çözmek maksatlı müzakere aşamasına  kadar geldiklerini söylemek büyük yanılgıdır! Mecliste son yasaya değer verenler hatırlatırızki, bu yasa ile kendilerini sağlama aldılar. Yani “terör örgütleriyle görüşme yapmak durumunda kalan MİT elemanları ve devlet bürokratları yargılanamaz” yasasından başka bir şey değildir. Tıpkı Kenan Evren’nin kendilerinin yargılanmasını engellemek için anayasaya koydukları 5. Madde gibi. Ortada ne barış süreci var, ne buna göre ilerleyen bir çözüm var! Devlet sadece ve sadece zaman kazanmaktadır. Bu zaman içinde kendini tahkim ediyor. Kendi açıklarını kapatma gayretlerine son derece hız vermiştir. Olmayan, hedeflenmeyen bir barıştan söz etmeye inanmak kandırmacadır!

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti denen bu savaş makinasının “içine sızıyoruz, deliği büyütüyoruz, imkanları zorluyoruz, ve böylelikle adım adım değiştiriyoruz” diyenler ve bu politik yönelim doğrultusunda cumhurbaşkanlığı seçimlerine giren dostlarımızın yolu çıkmaz bir yoldur. Halk için reis seçimi bir yalandır. Faşist sistem tepeden tırnağa ezilen halklar, uluslar ve azınlıklar alehine kurulmuştur. Cumhurbaşkanı seçilen kişi aynı zamanda Türk ordusunun başkomutanı oluyor. Hani şu Kürdistan’da katliamlar  yapan, 20 bin insanı/muhalifi gözaltında kayıp eden, binlerce köy boşaltan ve yüzlercesini yakan ordu yok mu? Onun başına komutan oluyor reis seçilen! Bu sevda iyi bir sevda değil ve özgürlük buradan çıkmaz asla! Ve bu nedenle sahte ve yalandan ibaret olan bu seçimi BOYKOT etmek tek doğru ve devrimci tavırdır!