ADHF: Almanya’da konut sorunu (2)

adhf-logo-272x300

Almanya’da bir yanda konut darlığı ve konut fiyatlarının yükselmesi, diğer taraftan da milyonlarca evin boş kalması kamuoyunda tartışılan ve toplumun gündemleri içinde olan bir meseledir.

Kapitalist sermaye, çıkarları gereği konut darlığını gerekçe göstererek kapitalist tekeller tarafından konut kiralarını yükseltmekte ve konut fiyatlarını daha fazla arttırmaktadır. Borsanın konut üzerindeki etkisiyle ve bankaların konutlara verdiği kredinin belirli dönemlerde arttırılmasıyla konut fiyatlarıyla oynanarak, ihtiyacı olanlara konut satılmakta, akabinde yüksek faiz, iş koşuları ve sağlık sorunundan dolayı evin aylık taksidini ödeyemeyen emekçilerin elinden evleri geri alınmaktadır.

Bu işleyiş kapitalist sermayenin işleyişidir, bu işleyişin faturası yanlızca proletaryaya çıkarılmamakta, küçük burjuvaziye de çıkarılmakta ve dolayısıyla bu tartışmaların içine küçük burjuvazi de dahil olmaktadır. Dolayısıyla konut sorunu tartışmasının içine proletaryanın dışında diğer tabakalar da girmektedir. Onlar da barınma sorunuyla karşı karşıya olup, proletarya sınıfı gibi yüksek kira ödeyemez durumundadırlar.

Medyada manşetlerde Avrupa ülkelerinde kanalizasyon altında yaşayan insanların resimlerine yer verildi. Ev kirasını ödeyemedikleri için buralarda kaldıklarını, ayrıca kötü beslenme sonucu ve havanın kirliliği vs. sebeplerden dolayı hasta olduklarını, tedavi için ise maddi imkanlarının olmadığını burjuva gazeteleri bolca yazdı, kaldıkları yerlerin fotoğraflarına gazete manşetlerinde ve sosyal medyasında yer verildi. Bir kez daha vahşi kapitalist sistemin işleyişi, kendi yayın organlarıyla farkına varılmadan teşhir edildi.

Avrupa ve Almanya’da boş evler ve sokakta yaşayanlar

Dünya halklarının ezilmesi ve sömürülmesinde küçümsenmeyecek derecede rol oynayan, binlerce askerini dış ülkelerde bulunduran Avrupa Birliği’nde, 11 milyon ev boş dururken 4.1 milyon kişi sokaklarda, parklarda, kanalizasyon veya metrolarda yaşamaktadır. Köhnemiş düzenin bu tablosunun esas kaynağı ve arka planındaki siyasal ve politik durumun iyi okunması gerekmektedir. Emperyalist ve kapitalist sömürü ve özel mülkiyetin emekçi ve yoksullara reva gördüğü yaşamı burada görebiliyoruz.

İnsan haklarından bahseden Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan yoksul ve fakirlerin, yaşamlarını devam ettirebilmeleri için en doğal haklarının ellerinden alındığı ve her şeyin paraya dayandığı açık ve berraktır. Soğuk havalarda onlarca kişinin soğuktan donarak, ölü bedenlerinin parklarda, metrolarda bulunduğu burjuva medyasında yer almaktadır. Bu da kapitalizmin insan değerlerine önem vermediği, açlık pençesinde yaşayan, akşamları metrolarda, kanalizasyonlarda barınan emekçileri düşünmedikleri kapitalist mentaliteye uygundur. Sermayenin, emekçilerin kanları üzerinden elde edildiğini bu acı gerçeklerle görebiliyoruz. Küçücük bebekleri kanalizasyon altında metrolarda veya sokaklarda yaşamalarını sürdürmelerine mahkum eden, özel mülkiyet dünyasıdır.

Veriler ‘‘Fransa ve İtalya’da toplam 2 milyon ev, Almanya’da yaklaşık 1.8 milyon ev, İngiltere’de 700.000 evin boş tutulmakta olduğunu göstermektedir.. Ayrıca, Portekiz’de yaklaşık 735.000, İrlanda’da 400.000 ve Yunanistan’da 300.000 adet evde kimse oturmamaktadır. İspanya bu konuda listenin başında yer almaktadır. Ülke genelinde tam 3.4 milyon ev boştur ve bu sayı toplam konut sayısının yüzde 14’üne karşılık gelmektedir.”

Avrupa Birliği’nin başını çeken Almanya ‘da ise 2011 yılındaki istatistikler göre, 19 070 791 bina, 41.3 Milyon ev bulunmaktadır. Bu sayıdan 1.8 milyon ev boşken, 250 000 evsizin olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayının ileriki dönemde artacağı tahmin edilmektedir. Evlerin boş kalmasında baş faktör ise kiraların fazla olması.

PESTLE Enstitüsü araştırmasına göre ‘‘On büyük şehirde toplam 100 binden fazla kiralık yeni eve ihtiyaç duyulduğu… Bunlardan Münih’te yaklaşık 31 bin, Frankfurt’ta ise 17 bin 500 yeni kiralık daire yapılması gerektiği…. Araştırma sonuçlarına göre ev sorununa acil bir çözüm bulunmazsa, Almanya genelinde her yıl 130 bin yeni kiralık daireye ihtiyaç duyulacağı… Beş yıl içinde tüm ülkede toplam sayının 400 bine ulaşacağı… 2017 yılına kadar tüm vatandaşların ev ihtiyacının tamamen giderilmesi için toplam 825 bin yeni dairenin inşa edilmesi” gerektiği belirtmektedir.

Alman devleti ikinci dünya savaşı sonrası konut sorununu çözmek için devletin halktan topladığı vergilerin küçücük bir bölümünü sosyal konut alanına yatırmış, maddi durumları iyi olmayan, yani yoksulluk kapsamı içinde yaşayan kişilerin barınması için kısmi imkanlar tanımıştır. Bu durum 90’ların başına kadar devam etmiştir. 90’lar sonrası Alman emperyalizminin doğu Almanya’yı yutması ve Avrupa Birliği’nin genişlemesi, konut darlığını beraberinde getirmiş ve bu alandaki talep daha fazlalaşmıştır. “Sosyal devlet” (hiç bir dönem Alman devleti sosyal devlet olmamıştır, devletin niteliği gereği sosyal olamaz, Devlet bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki baskı gücüdür) politikasının iflas etmesi, konut sorununda da görünmüştür. “Sosyal konutlar” olarak bilinen evlerin yapılmasına bütçe ayrılmamış veya bütçe asgari düzeye çekilerek konutlar özel tekellerin denetimine sokulmuştur. Sosyal evler olarak bilinen yoksulluk içinde yaşayan emekçilere verilen evlerin yapımı sürekli geriye çekilmiştir.

‘‘PESTLE Enstitüsü araştırmacıları, Almanya’da ev sorununun artmasına, federal yönetimin aşamalı olarak 15 yıl içinde yeni ev inşasına verdiği destekleri çekmesinin neden olduğunu düşünüyor. Eyalet yönetimleri de sosyal evlerin inşası için yaptıkları teşvikleri son on yılda yüzde 80 oranında düşürdü‘‘ğünü belirtmektedirler. Bu durum, gerek konutların pahalılaşması ve evlerin kirasının pahalı olmasını birlikte getirmiştir. Geçtiğimiz 5 yıl içinde belirli yerlerde ev kiraları yüzde 25 kadar artmıştır. Veriler “Almanya’nın yaşanan şehirlerin başında gelen Münih’te ise konut kiralamak için metrekare başına 12.20 Euro ödenirken, bankalar şehri Frankfurt’ta 10.20 Euro, Stuttgart’ta ise 9,60 Euro“ ödendiğini göstermektedir. Çalışan emekçiler gelirlerinin yüzde 60 veya 70 civarındaki kısmını kira ve evin yan giderlerine ödemektedirler.

Almanya‘da konut yapımı ve evlerin kiralanmasında zengin ve fakir mahalleleri olarak bölündüğü çok sistematik biçimde görünmektedir. Konut yapımında zengin ve fakir mahalleleri ayrımı üzerinden konut yapılmaktadır. Özelikle yabancı ve göçmenlerin belirli mahallerde toplanmalarının yolu açılarak gettolaşmanın mahalleleri yaratılmak istenmektedir. Uzun süreden beri süren gettolaşmanın  siyasal sonuçlarını  kamuoyunun da tartışması ve  gettolaşmaya karşı tavır takınması gerekmektedir. Almanya’da emekçilerin iş bulma koşullarının her tarafta ayı olmaması sorunundan dolayı belirli evlerin boş kaldıkları da ayrı bir gerçektir.

Verilen istatistiklerde, Almanya’nın bazı bölgelerinde ciddi bir konut sıkıntısı yaşanırken, birçok bölgede ise binlerce konut boş durmaktadır. Özellikle Almanya’nın doğusunda binlerce boş dairenin olduğu bilinmektedir. Buna göre Saksonya Anhalt’ta kiralık konutların yüzde 11.6’sı boş. Saksonya’da bu oran yüzde 9.7, Brandenburg’da ise kiralık konutların yüzde 8.3’üne hala kiracı bulunamıştır. Yine bir Doğu Alman eyaleti olan Thüringen’de ise boş ev oranı yüzde 7.9 iken, Doğu Almanya’daki en düşük oran yüzde 6.9 ile Mecklenburg Vorpommern’de. Batı Almanya’da ise boş konut oranı yüzde 5.6 ile Saarland’da en yüksek seviyede. NRW’de yüzde 3 olan oran, diğer eyaletlerde yüzde 2 dolayında. En iyi kiralanabilir konutlar Bremen ve Hamburg’da. Bremen’de kiralık konutların sadece yüzde 1.1’i boş. Hamburg’da bu oran yüzde 0.8 ile, ülke genelindeki en düşük seviyede.‘‘

Konut krizi ve palazlanan tekellere dair kısa bir vurgu

Kapitalist ve Emperyalist devlet, uslu proletarya yaratma, sisteme entegre etme aracı olarak herkesin evinin olması, rahat yaşamaları için kredi sistemiyle ev sahibi olmayı teşvik etmektedir. Medya manşetlerinde emekçileri özendirerek ev satın almaya teşvik ederek gelecekteki dönemde de bu evlerin nasıl geri alınacağını planlamaktadır. Aslında bu bir tuzaktı, “düşük krediyle ev sahibi olma sistemi konut fiyatlarının aniden düşüşe geçmesi, piyasa kredilerinin çökmesine ve birçok dar gelirli ailenin evlerinin elinden alınarak iflas etmelerine neden olmuştur.” 2008 yılında patlak veren bu krizin ismi konut krizi olarak tarihe geçti. Krizden yararlananlar emperyalist ve kapitalist tekkeller olmuştur. Burjuvazi bir taşla iki kuşu vurmuştur, konut kredisini ödemesi için daha fazla çalışarak emeğini ucuza satmak zorunda kalan işçi sınıfını iş gücünün gaspederk kapitalistlerin kasasına artı değer girmiştir, ayrıca tüm bunlara rağmen krizle birlikte konut kredisini ödemeyen evlere el konulmuş emperyalist tekkleler büyük karlar elde etmişlerdir.

Konut satımı ve konutlara biçilen değer diğer metalar gibi hiçbir dönem real olmadı, dönemin toplumsal koşulları içinde arz ve talep, ucuz kredi vb. diğer olanaklar dikkate alınarak fiyatlar belirlenmektedir. Özelikle banka kredilerinin faizlerinin düşük olduğu dönemde konut satın alma talebi yükselmektedir. Bu talep belirli bir sınıra varılmasının ardından kredi faizleri yüksek tutularak konut fiyatlarında düşüş sağlanmakta ve böylece de konut sahibi olan kişi krediyi ödeyemeyecek duruma getirilerek evine banka tarafından el koyulmaktadır. Verilen istatistiklere göre Almanya’da ev satın alanların %30 civarındaki kısmı kredileri geri ödemekte zorluk çekmektedir.

Sorunun Çözümü

Engels’in konut sorunu üzerine kaleme aldığı makalesi gelecek toplum sistemimizin konut sorununa yaklaşımını ortaya koymaktadır. Uzun paragraf olmasına rağmen burada aktarmak istiyoruz.

“O halde konut sorunu nasıl çözümlenecek? Günümüz toplumunda her hangi bir diğer toplumsal sorunun çözüldüğü gibi: arz ve talebin tedrici ekonomik ayarlanması ile sorunu her zaman yeniden yaratan ve dolayısıyla çözüm olmayan bir çözüm ile. Bir toplumsal devrimin, bu sorunu nasıl çözeceği, yalnızca her durumdaki özel koşullara dayanmamaktadır, ama aynı zamanda, en önemlilerinden biri, kent ve kır arasındaki çelişkinin ortadan kaldırılması olan, çok daha geniş kapsamlı sorunlarla da ilgilidir. Gelecekteki toplumun düzenlenmesi için ütopik sistemler yaratılması bizim görevimiz değildir, sorunu burada ele almak son derece boş olacaktır. Ancak bir şey kesindir; rasyonel kullanımı varsayımıyla, büyük kentlerde, herhangi bir gerçek “Konut darlığını” anında giderecek mesken için yeterli bina zaten vardır. Bu doğal olarak, ancak, mevcut sahiplerin mülksüzleştirilmesiyle, yani onların evlerine evsiz işçileri ya da bugünkü evlerinde aşırı derecede kalabalık olan işçileri yerleştirerek olabilir. Proletarya, siyasal güç kazanır kazanmaz kamu çıkarları uğruna alınacak böyle bir önlemin uygulanması, mevcut devletçe yapılan diğer kamulaştırmalar ve yerleştirmeler kadar kolay olacaktır.“

Özel mülkiyet dünyasının yaratığı sorunların çözümü ancak özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla mümkün olabileceği gerçeği bilince çıkararak, özel mülkiyetin olmadığı bir dünya için mücadele etmeliyiz. Konut sorunu gibi diğer sorunlarda emekçilerin kendi yaşamına direk karar verdiği kendi, kendisini komünce yönettiği bir dünya yaratmak için yarını beklemeden bugünden üzerimizdeki görevleri en iyi biçimde yerine getirmek için çalışmalıyız. Gelecek toplumun kurulmasının maddi olanakları sürekli olduğu gibi, Avrupa’nın göbeğinde metrolarda, kanalizasyonlarda, tarlalarda ve açılık sınırı içinde yaşayanların, kurulacak sosyalist komün sisteminin bugün de sosyal maddi temelidirler. Özel mülkiyet olgusu üzerinde ortaya çıkan, açlık, yoksulluk konut sorunu vs. sürekli olacaktır, dolayısıyla burjuva devletlerin, yıkılması için maddi temelleri sürekli var olacaktır.

Temmuz 2014

ADHF ( Almanya Demokratik Haklar Federasyonu )