ADHK taraftarları ve dostları Devrimci Tutsaklarla Dayanışma Pikniği’nde buluştu

yırtarak geçiyor kalbimizden

hayatı da törpüleyen zaman

şuramızda birşey var

acıya benzer

umuda benzer

böyle günlerde hayat

hem acıya, hem umuda benzer*

Bir arkadaş seneler öncesi bir anısından bahsediyor. Hapishanede sabah çayı sonrası komşu hücrelerle havalandırma sohbetleri yaptığı esnada hücre mazgalının açıldığını ve mazgal aralığından mektuplar aldığını anlatıyordu. Kendine gelen bir kartpostalın yurtdışı bir diyardan geldiğinden ve uzaklardan gelen bu mektupla mutlu olduğundan söylüyordu. O zaman bu küçük şeye çok sevinmişti ve hala da seviniyor.

Bu hatıra tecritin nasıl bir gerçeklik olduğunu anlatıyor. Tecrit birey üzerinde muazzam izleme denetleme ve hayattan mahrum bırakma olarak okunabilir ve elbette daha fazlasıdır. Daha fazlasıdır ve tanımlaması güçtür. Çünkü çalıştığı malzeme insandır. 16 yıllık mahpusluğun 13 yılını tecritte Frankfurt Hapishanesi’nde geçiren RAF üyesi Günter Sonnenberg “Bu bir işkence.Hiç delil bırakmayan bir işkence”  diyerek tecritin insanlık onuruna yöneltilmiş en büyük saldırılardan biri olduğunu anlatıyor.

Tecrit ülkemizde de bir adaya kapatma, tek kişilik hücrelerde hayatın olağan akışından koparma, tek tip kıyafet dayatmaları, izin verilmeyen kıyafeter, iletişim yasakları, kendi yemeğini yapabilmeden dahi mahrum olma, grup sohbetinden alıkoyma, spor, kültür, sanat vb. etkinliklerden mahrum bırakma gibi şeyleri de içeriyor. Sanırız ki tecritin, hapishane ve  hücre modelleriyle,  tarihselliği olan  sistematik ve bilimsel bir temelde oluşturulduğunu bilmemiz neyle karşı karşıya olduğumuza dair hepimiz için yeterlidir.

“Barış” süreciyle başlayan ve 15 Temmuz ile geliştirilen yeni yoğunlaştırılmış savaş konseptine uygun olarak hapishanelerde payına düşeni aldı. Hak ihlalleri, yasadışı uygulamalar çoğaldı. Pandemi süreci bu ihlallere yenilerini ekleyerek bir çok kere haber konusu da oldu. Mevcut koşullarda ertelenemeyecek sorun ise hasta tutsaklar Geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı affıyla bir Madımak Yangın Katliamı failinin daha sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması hasta tutsaklar sorununun ne kadar yakıcı bir yerde durduğunu gösteriyor. Özel afla tahliye olabilme realitesi varken ve uygulanıyorken ağır hasta tutsaklara karşı tahliye ya da tedavi yolları düşman hukuğu mantığıyla engelleniyor. 100’den fazla ağır hasta tutsak ölümün kıyısında bekliyor ve bu nedenle hasta tutsakların serbest bırakılması ya da tedavi koşullarının oluşturulması aciliyet arz ediyor.

ADHK olarak böylesi bir tarihsel arka planı ve güncelliği olan meseleyi önemsiyoruz. Toplumsal hafızayı diri tutma ve devrimci tutsaklara sahip çıkma bilinciyle her yıl olduğu gibi bu yılda taraftar ve dostlarımızla Dayanışma Piknıği’nde buluştuk. Almanya’nın Langenfeld şehrinde yaklaşık 200’e aşkın kişinin katılımıyla 3 Eylül tarihinde gerçekleşen piknik katılımcıların gelişiyle saat 13 sularında öğle yemeğiyle başladı. Katılımcıların piknik alanında yerlerini almasıyla birlikte söz alan ADHK temsilcisi, Avrupa Politik Tutsaklarlarla Dayanışma Komitesi adına bir konuşma metnini okudu. Metinde, tutsakların sorunlarının gündeme alınmasının önemli olduğu, ikinci plana itilmemesi gerektiği vurgulandı. Bu yolla toplumda bireyselleşme, egoizm, kendine yabancılaşma gibi toplumsal rahatsızlıkların basamaklarının döşendiği anlatıldı. Toplumsal saldırıların ilk ve ana hedefinin hapishaneler olması hasebiyle gündemde olması gerektiği söylendi. İHD raporlarına dayanılarak hasta tutsaklar başta olmak üzere tutsakların maruz kaldığı ihlaller belirtildi. İnsan onuruna yakışır taleplerin dile getirlmesiyle konuşma bitirildi.

Konuşma katılımcılar tarafından olumlu karşılandı. Hasta tutsaklara dair duyarlılığın artırılması gerektiği yönünde kanaat oluştu.

Katılımcı bileşeninde geleneğin hatırı sayılır eski simalarının olması da önemliydi. Diğer taraftan açılan stant ile süreli yayınlar okuyucularla buluşturuldu ve devrimci tutsaklarla dayanışma adına oluşturulan kumbara ile maddi yardım toplandı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan Hapishanelerindeki tutsaklara kartpostallar yazıldı.

Konuşmanın ardından sahne alan sanatçılar halk ve mücadele ezgileri seslendirdi ve böylece etkinliğe devam edildi. Katılımcılar da bazı ezgiler seslendirdi. Coşkulu halaylarla, canlı sohbetlerle geçen etkinlik akşamın geç saatlerine doğru son buldu.

*Şiir: Arkadaş Zekai Özger – Günler Perişan