Alevilerin hükümete tepkisi artıyor

ANKARA (24.09.2013) AKP iktidarının yaklaşımları nedeniyle kendilerini “hedef” olarak gören Alevi örgütleri, Ekim ayında alanlara çıkmaya hazırlanıyor.  Son dönemdeki cami-cemevi projesi, Alevi mezarlıklarına saldırı ve Pir Sultan Abdal logosunun ‘terör örgütü simgesi’ sayılması gibi gelişmelere dikkat çeken örgütler, Alevilerin parçalanmak istendiğini belirtiyor.

Bir süredir hükümetin projeleri ve bizzat Başbakan Erdoğan’ın beyanları dolayısıyla kendilerini “hedefte” gören Alevi örgütü temsilcileri, hükümetin açıklayacağı “demokratikleşme” paketini oyalama yöntemi olarak değerlendiriyor.

Alevi örgütü temsilcilerinden Geçmez, cami-cem evi projesi için “siyasetçilerin birbiriyle kavgaları içinde Alevileri kullanma gayreti” derken; Kenanoğlu da, hükümetin Alevileri “terörist” olarak hedef gösterdiğini belirtti. Özel, Alevilerin parçalanmak istendiğini vurgularken; Bülbül ise AKP’nin toplumu bilinçli olarak büyük beklentilere sokarak zaman kazandığı görüşünde. Alevi örgütleri, demokratikleşme paketinin de kendilerini tatmin etmeyeceğini düşünüyor.

Ekim ayında alanlara çıkacak olan Alevi örgütü temsilcileri, Hükümet’in Alevi yaklaşımına dönük eleştirilerini, paket hakkındaki düşüncelerini ANF’ye anlattı.

GEÇMEZ: CAMİ-CEM EVİ PROJESİ TAM BİR ASİMİLASYON PROJESİDİR

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, cami-cem evi projesi girişimini “sorunu çözmek yerine karmaşık hale getirme çabası” olarak değerlendirerek, Gülen Cemaati Lideri Fethullah Gülen ve Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan’ın 12 Eylül sürecinde rol alan isimler olduğunu belirterek, “Alevilerin sorununa 12 Eylül generalleri gibi yaklaşıyorlar. İzzettin Doğan ve Fethullah Gülen; ikisi de, 12 Eylül sürecinde rol almış isimler. İkisi darbe döneminde birlikte çalışmıştır” dedi.

AKP hükümeti ile Gülen Cemaati arasında bir kavga olduğunu savunan Geçmez, “AKP-Gülen Cemaati’nin kavgasına Alevileri sokmak için Gülen, AKP’ye karşı İzzettin Doğan’la birlikte bunu kullanıyorlar. Alevileri bu kavgada kullanmak istiyorlar” tespitini yaptı.

Projenin Alevilik inancını yaşama geçirmeyle ilgisi olmadığını da vurgulayan Geçmez, “Alevilere saygı duyuyorlarsa Alevi köylerine birçok cami yapılmış durumda; onları cem evine dönüştürsünler. İnsanların aynı bahçede bulunması bir şeyi ifade etmez. Aynı dine, kitaba inandığımız söyleniyor; ancak, hepimiz aynı şekilde inanmıyor ve algılamıyoruz. Bu tam anlamıyla bir asimilasyon projesidir. Politik, ticari ve siyasetçilerin birbiriyle kavgaları içinde Alevileri kullanma gayretleridir” şeklinde konuştu.

‘ALEVİ ÇOCUKLAR PSİKOLOJİK İŞKENCE GÖRÜYOR’

AKP hükümetinin kendi ülkesinde yaşayanların inancında olanları katleden birisi olarak Yavuz Selim’in adının bir köprüye vermesini de ahlaki ve vicdani bulmayan Geçmez, bunun aynı zamanda tehdit niteliği taşıdığı görüşünde. “Diğer yandan da, doğayı bu kadar çok katleden, bu kadar çok insanın karşı çıktığı bir köprüye ancak bir katilin ismi yakışır” diyen Geçmez, bu projeye imza atan hükümetin ‘Alevi Açılımı’ yapacağına güvenmediklerini belirtti.

Geçmez zorunlu din derslerinin kaldırılmadığını da anımsatarak, “Zorunlu din dersleri birer işkence olarak devam ediyor. İşkenceyi hep fiziki açıdan algılıyoruz ama Alevi çocuklara dönük psikolojik bir işkence var” dedi.

Geçmez, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “devlet eliyle sünniliği yaydığını” ifade ederek, Taksim’e ve başka alanlara büyük camiler yapmasını ve inançlarını siyasete dahil etmesini buna örnek gösterdi.

‘HÜKÜMETTEN NE TALEP EDERSEK TERSİNİ YAPIYOR’

Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın 30 Eylül’de açıklayacağı paketle ilgili ise Geçmez, paketin kapalı kapılar ardında yapılmasını eleştirdi.

Pakette Alevi inancına dönük bazı göstermelik başlıkların olduğu yönünde duyum aldıklarını dile getiren Geçmez, cem evlerinin camilerin yan kolu olarak gösterilecek bir yaklaşımı kabul etmeyeceklerini belirtti.

Geçmez şöyle konuştu:

“Alevi çalıştaylarında hükümete bir rapor sunduk. Sorunların nereden kaynaklandığını ve çözümü ortaya koyduk. Ama garip bir şekilde hiç dikkate almadılar. Biz, sunduğumuz raporlarda ‘din derslerini kaldırın’ dedik; 3’e çıkardılar. Diyanet’in kaldırılmasını istedik; bütçesini güçlendirdiler. Sonra da Yavuz Selim ismi köprüye verildi ve Erdoğan mitinglerdeki konuşmalarında ciddi şekilde ayrımcılık içeren, nefret dolu ifadeler kullandı. Dolayısıyla güvenmemiz mümkün olmasa da insani olarak beklenti içindeyiz. Ancak bizlerden bağımsız kalarak, kapalı kapıların ardında yapılmamalıydı. Pakette cem evlerinin inanç merkezi sayılacağı ve Alevi dedelerine maaş gibi göstermelik şeylerin olduğunu öğrendik. Öncelikle cem evleri inanç merkezi değildir; ibadethanedir. Cami, Kilise inanç merkezi mi? Bu, İslamiyet’te tek ibadethanenin cami olduğu ve Alevilerin cem evlerinin ise ancak yan kolu olabileceği gibi bir yaklaşımı gösteriyor ve bunu çirkince buluyoruz.”

KENANOĞLU: CEM EVİNİ CAMİNİN EKLENTİSİ YAPMAYA İTİRAZ EDİYORUZ

Hübyar Sultan Alevi Kültür Derneği (HSAKD) Genel Başkanı Ali Kenanoğlu, cem evlerini caminin eklentisi yapma yönündeki tüm yaklaşımları ve projeleri reddettiklerini belirtti.

Cami-cemevi projesinin de esasta cem evini ibadethane değil ‘tarikathane’ olarak gören anlayıştan kaynağını aldığını vurgulayan Kenanoğlu, “Birçok ibadethanenin yan yana gelmesi gibi örnekler zaten var. Gelebilir de. İnanç zenginliği olan bir ülkedeyiz. Bizim bir sokağımızın birinde cami, diğerinde cem evi de var. Tepkimiz bir sünni tarikat önderinin cem evi işine girişmesine de değil. İtirazımız teolojik ve yasalardan kaynaklı. Bugüne kadarki örneklerine baktığımızda, cami-cem evi hikayelerine baktığımızda cem evinin ibadethane sayılmadığı, ibadethanenin cami olduğu gibi yaklaşımı görüyoruz. Yani, ‘cem evi zikirhanedir, tarikathanedir ve mutlaka yanında cami olmalıdır; Aleviler de Müslüman oldukları için camide ibadethane yapıp cem evine geçip zikir yapmalıdır’ gibi bir yaklaşım hakim. Ordu ve Yozgat’ta zaten yapıldı ve böyle bir modelle yapıldı, bize de böyle sunuldu” diye konuştu.

Kenanoğlu, Türkiye’de halihazırda cem evlerinin statüsünün ibadethane olmadığına vurgu yaparak, “Yasalar içinde de geçerliliği yokken, bunu cami vasıtasıyla meşrulaştırmaya ya da caminin yanında olunca değerliymiş gibi göstermeye ve cem evini caminin eklentisi gibi yapmaya itiraz ediyoruz. Değerli, önemli iki ibadethanenin yan yana gelmesinden söz etmiyoruz. Cami gibi kıymetli bir ibadethanenin yanına eklenti olmamız isteniyor ve ‘daha ne istiyorsunuz’ gibi bir bakış açısıyla ortaya konuluyor” dedi.

Kenanoğlu, Alevilerin son zamanlarda tepkisini çeken bir projenin de Yavuz Sultan Selim Köprüsü olduğuna vurgu yaparak, hükümete şöyle seslendi:

“Demokratikleşmeden, birlikte yaşamdan bahsedeceksen, birbirimizin katillerini ön plana çıkararak bunu başaramayız. Yavuz Selim sizin için bir kahraman olabilir ama bizler için de katildir. Ortak yaşam alanlarımızda böyle figürleri öne çıkarttığınız takdirde geçmişin hafızasını güncellemeye ve buradan da Alevi karşıtlığına yol açarsınız.”

‘PİR SULTAN ABDAL’A TERÖRİST DEMEK, ALEVİLERİ DE TERÖRİST SAYMAKTIR’

Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde Pir Sultan Abdal kartpostalına “terör örgütü simgesi” olduğu iddiasıyla el konulduğunu da hatırlatan Kenanoğlu, bu yaklaşımın Alevilere yönelik son süreçteki olumsuz politikalardan bağımsız olmadığını dile getirdi: “Pir Sultan Abdal bizim inanç önderimizdir, pirimizdir. Onu simgeleyen bir logonun ‘terör örgütü simgesi’ sayılması Alevi örgütlerini de terörist saymaktır çünkü cem evlerimizin hepsinde, kendisinin sazı yukarı kaldıran, bilinen logosu vardır. Bir yandan Alevilerin sorunlarını çözeceğini söyleyen hükümet bir yandan da bizlerin önderlerini böyle suçluyor; Aleviliği terörist damgasıyla karşı karşıya bırakıyor.”

Kenanoğlu, demokratikleşme paketinin açıklanmasıyla birlikte, bunun Aleviler için yeni bir mücadele nedeni ve alanı oluşturacağını düşündüklerini belirtti.

Hiçbir hakkın pazarlık konusu olamayacağını vurgulayan Kenanoğlu, paketten Aleviler olarak umutlu olmadıklarını dile getirdi. Kenanoğlu şöyle konuştu:

“Pazarlığa bağlanmamalıydı; ne Kürtler ne de Aleviler açısından. Demokratikleşme zaten hükümetin hedefinde olmalıydı; bunu başka şartlara bağlamamalıydı. Aleviler açısından umutlu değiliz çünkü hükümetin Aleviliğe yaklaşımıyla ilgili kaygılarımız var. Pakette cem evlerini yine tarikathane, zikirhane olarak sayacaklarsa bunu kabul etmeyiz. Alevi dedelerine maaş verilmesi gibi adımları da kabul etmiyoruz ve aksine, inancımızdan devletin elini çekmesini; resmi bir inanca dönüştürmemesini istiyoruz. Biz inanç önderlerimizi kendi rızamızla, kendimiz finanse ederiz. Devletin dahil olması inancın temellerini sarsan bir durum. Hem inançsal, hem demokratik ve hem de laiklik açısından bunları doğru bulmuyoruz. Din adamı devletin memuru olmamalı. Devlet dini sivil hayata terk etmeli.”

‘ALEVİLER SOKAĞA İNMEK ZORUNDA’

Alevi örgütleri olarak ekim ayında mitingler düzenlemeye hazırlandıklarını belirten Kenanoğlu, hükümetin son iki-üç yıldır Alevilere dönük politikasının, sokaklara çıkmalarını zorunlu kıldığını açıkladı. 12 ayrı bölgede yüzlerce Alevi evinin işaretlendiğini, Alevilerin kamuda iş sorunu yaşadıklarını, Alevi işverenlerin belediyelerden ve kamudan iş alamadıklarını ve Erdoğan’ın söylemleri sayesinde bu sorunun özel sektöre de yansıdığını kaydeden Kenanoğlu, yine son süreçte yüze yakın, hükümeti-Gülen Cemaati’ni destekleyen Alevi dernekleri kurularak asimilasyon politikasının genişletilmeye çalışıldığını söyledi. Alevilerin bu ve benzeri sorunlara tepkilerini sokaktan vereceğini bildiren Kenanoğlu, “Alevi kamuoyunun tavrını göstermesine gerek duyuyoruz. Alevi toplumu sokağa inmek zorundadır. Masa başında bizi satıyor, pazarlıyorlar! Ekim ayında birçok bölgede mitingler düzenleyip, Alevilerin tavrının netleşmesini gerekli buluyor ve kalabalığımızla, etkimizle de bu tavrımızı herkesin görmesini istiyoruz” dedi.

ÖZEL: ALEVİLER PARÇALANMAK İSTENİYOR

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı Selahattin Özel ise cami-cem evi projesinin Fethullah Gülen’in isminden ötürü Alevileri tedirgin ettiğini söyleyerek, “Ancak AKP hükümeti bu projeyi reddetti; karşı olduğunu açıkladı. Enteresan bir duruma düşüyoruz. AKP ve biz karşı çıktığımız için, onunla yan yana gelmiş gibi oluyoruz” dedi.

Projeyle Alevi örgütlerinin de birbirine düşürülmek istendiğine dikkat çeken Özel, Gezi direnişi sürecinde de bunun denendiğini dile getirdi: “Gezi sürecinde Yavuz Selim’in adının köprüye konulmasını çok tartışmak istemedik. Köprüyle ilgili yapacağımız mitingi durdurduk. Çünkü yine parçalamaya dönüktü. Böyle bir protestoya kalkıştığımızda bölme olarak algılanabilirdi.”

Demokratikleşme paketinin açıklanmasını beklediklerini ancak haklı nedenlerle hükümete güvenmediklerini belirten Özel, “Çalıştay süreçlerini de hatırlayınca güvenmememiz normal. Ayrıca paketin açıklanma şekli de ilginç; sürekli gizlediler. Kamuoyuna sormaları, bizlerin nabzını tutmaları gerekirdi” dedi.

BÜLBÜL: HÜKÜMET TOPLUMU BEKLENTİYE SOKARAK OYALIYOR

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Kemal Bülbül ise, AKP hükümetinin Alevi sorununu çözecek bir irade gösteremeyeceğini kaydetti.

Çözümsüzlüğün sadece hükümete mahsus olmadığına dikkat çeken Bülbül, “Mevcut durum bir sistematik politikanın sonucu. Sadece AKP’ye mahsus değildir; AKP devletin partisidir ve dolayısıyla devlet-parti buluşması ortaya çıkmıştır” dedi.

Bülbül’ün fikri; “demokratikleşme paketinden demokrasi çıkmayacağı” yönünde:

“Toplumun çeşitli kesimlerinin fark etmediği ya da fark etmekten imtina ettiği bir şey var; bu paketten demokrasi çıkmaz. Cumhuriyet tarihi boyunca hemen hemen her yıl hükümetler bir paket ortaya koymuşlardır ve hepsini de inkara, imhaya dayalı içerikler oluşturmuştur. AKP, Alevi ve Kürt sorununu çözemez.”

‘Hükümetin toplumu büyük beklentilere sokarak oyaladığını’ düşünen Bülbül, “3 Haziran 2009’dan beri yürüyen Alevi açılımının vardığı noktayı bugünlerde görüyoruz; Pir Sultan Abdal’a ‘terörist’ deniyor, Alevi mezarlarına saldırı oluyor. Hükümet valisinden kaymakamına, bakanından devletin büro memuruna kadar farklı kimliklere nasıl davranmaları gerektiği hususunda konferanslar veriyor. Irkçı, faşist bir yaklaşımı işaret ediyor.

Hükümetin yerel ve genel seçimler için zaman kazanmaya çalıştığını belirten Bülbül, “Matruşka bebekleri gibi, iç içe paketler çıkartılıyor… Bir düzenleme, bir reform yapacaksanız zaten yaparsınız. Neden oyalıyor ve paketlere bölüyorsunuz” vurgusunda bulundu.

‘İKİ BÜYÜK MİTİNG YAPACAĞIZ’

Bülbül, önümüzdeki ay Alevilerin sokağa çıkacak olmasıyla ilgili de, şu bilgileri verdi: “Yerel ve genel programlar belirledik. Yerel toplantılar yapıp toplumla diyalog kuracağız. Üyelerimizle, yereldeki demokratik kurum ve kuruluşlarla görüşeceğiz. 5 Ekim günü Mersin’de, 27 ekim günü İstanbul’da iki büyük mitingimiz olacak. Bu döneme ilişkin konuları, sorunları işleyeceğiz. Bizler Alevi sorununun Kürtsüz, Kürt sorununun Alevisiz çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Yine demokrasi sorunu da bunlar olmadan, emek sorunu da toplumun tamamı katılmadan çözülmez. Sorunları birbirimize havale ederek değil; ortaklaştırarak çözebiliriz.”

ANF