Almanya’da gelişen neo-Nazi Faşist Örgütlenmesinin Gelişimi
Bu yazıda Neo Nazi Örgütlenmesi´nin siyasal ve teorik bölümlerine geniş detaylı girmeyeceğiz. Bu yönlü geçmiş kongrelerimizde geniş kapsamlı açılım yapılmış, Faşist gelişme, ırkçılık, milliyetcilik üzerine geniş teorik açılımlar kongrelerimizde yapılmıştır. Ayrıca; ırkçılık ve milliyetçilik üzerine ADHK´ mız bülten çıkarmıştır. ADHK mızın internet sayfasında ırkcılık ve milliyetçilik üzerine yazılan yazı bulunmaktadır.
Bu yazıda ki amacımız Neo Nazi örgütlenmelerinin somut durumunu medyada çıkan bilgilerle, dosya biçiminde açılımıni sağlamaktır.
Uzun süreden beri Almanya´da tartışılan neo-Nazi olarak belirtilen faşist akım, ikinci dünya savaşında millyonlarca kişiyi fırınlarda öldüren Adolf Hitler´in takipçileri ve onun ideolojisini benimseyen ve uygulayan kesimdir, bunlar da aynen adolf Hitler gibi millyonlarca işçi, emekçi ve göçmeni fırınlarda yakarak katletmek istemektedirler.
Adolf Hitler takipçileri yeniden hortlamış, yürüyüş, miting, toplantı yapma hakkı elde etmişlerdir. Son dönemde Alman Devleti bunlara izin vererek legal çalışmalarını yürütmektedirler. Hatta yapılan yürüyüş ve mitinglerde Alman Devleti bunları korumakta, neo-Nazi yürüyüşlerini engelleyen barışçıl kitleyi çoplamakta, gaz atmakta, tutuklamaktadır. Aksi tavır da Alman Devleti´nden beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira, burjuva diktatörlük ile faşist diktatörlük tekelci burjuvazinin halk üzerinde uyguladığı baskı biçimleridir. Tarihsel koşullarda hangi diktatörlük biçiminin uygulanacağı, içinden geçildiği koşullar belirliyici olur. Ekonomik kriz v.b koşullarda genelikle tekelci dıktatörlüğün baskı biçimi olan burjuva diktatörlüğü faşizan biçime bürünür. Devlet organları ( yasama, yürütme, yargı ) bu faşizan biçime göre yeni kanun ve yasalarla faşistleştirilir. Son dönemde Almanya´da görülen de ( özelikle neo-Nazi olaylarınin akabinde ) budur. Yanliş anlaşilmaya yol açılmaması açısından, bizler ,Almanya´da faşizmin olduğu anlayışında degiliz, ancak faşist gelişmeleri de yazıda da belirttiğimiz gibi görüyoruz.
Bu faşist ideoloji, degişik ülkelerde, degişik biçimlerde, degişik araçlarla uygulanmaktadır. Dünyanın bir çok ülkesinde farklı biçimlerde uygulanan faşist diktatörlük kapitalist emperyalisler ve onların uşakları olan komprador ve toprak ağası diktatörlüğü olduğunu belirtmek istiyoruz. Degişik ülkelerde isimler değişik olmasına rağmen özü aynıdır Faşizim.
Alman Devleti´nin belinde kambur oluşturan neo-Nazi örgütlenmeleri, 9 göçmen emekçinin öldürülmesi ve onlarca kişinin yaralanmaları aklanamaz bir durumdur, bu olaylarda Alman Devleti´nin payının olmasını, her ne kadar katilleri yargı önünde yargılaması, bu kamburu atmaya çalışsa da tarih affetmeyecektir.
Faşist örgütlemenin bir kolu olan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) Örgütü´nün azgın katillerinin bu kadar elini kolunu sallayarak hareket etmesi, 9 göçmeni öldürmesi Alman Devleti´nin bunlara sağladığı avantajlar ve Alman Devleti´nin yürütme, yargılama, yasama organlarında faşist partilerle ilişkileri olmasının sonucudur, ki faşist partilerin beslenmesinin devlet organlarının vasıtasıyla ve kapitalist tekellerin verdiği yardımla olduğu açıktır. Burjuva basını ve daha sonra kurulan araştırma komisyonu, devlet organları ile faşist neo-Nazi arasındaki ilişkilerin bir bölümünü deşifre ettiler.
Kapitalist tekellerin ihtiyaci gereği olarak yaşatılan bu faşist partiler kapitalist tekellerin ihtiyaçlarını yerine getirmektedirler. Sermaye kendisini yeniden şekillendirmek için Neo Nazi örgütlemeleri yaratır ve korur. Daha önce nasıl Adolf Hitler´i yaratmış ve sermayenin yeniden yapılanmasını sağlamışsa bu gün de yeni Hitler´i yaratarak sermayenin azami kazancıni sağlamak istemektedir. Sermaye birikimindeki her kısmi gerilemenin akabinde göçmenleri sorumlu tutmaları, göçmenlere saldırmaları, ekonomik ve demokratik hakları emekçilerin elinden almaları, saldırının ekonomik temelini göstermektedir. Faşizimde bu olgunun üzerinden yeşermektedir.
Alman Devlet´i tarafından neo-Nazi faşistlerin korunduğu biliniyor. Geçmişte de aynı yargılamalar göstermelik olarak oldu, katillere mahkeme tarafından komik cezalar verildi, akabinde salıverildiler. Bu gün de, yargı önünde yargılanan kişiler hangi cezaya çarpıtılırsa çarpıtılsın Alman Devleti´nin öldürülen göçmenlerin ölümünde payı oldugu gizlenemez. Devlet yetkilileri ile bu neo-Naziler arasındaki ilişki kamuoyunda bilinmektedir. Kendilerinin bile ‘‘ daha ciddi önlem alınsaydı bu kadar kişinin ölümünün önüne geçerdik´´ söylemleri, ölümlerde birinci derecede payları olduğunu net olarak açıklamaktadır. ( Peki önlem niye alınmadı? Bu soruyu herkesin kendisine sorması gerekmektedir.) Eğer önlem alınsaydı bu gün katiller tarafından öldürülen 9 emekçi yaşamış olacaklardı.
Aşağıda verecegimiz örneklerde de olduğu gibi neo-Nazilerin bir kısmı Alman Devleti tarafından aranmalarına rağmen, devlet tarafından bu kişiler tutuklanmıyor, önlem alınmıyor, bu kişiler 9 göçmenin vurulmasında rol oynuyor veya direk tetikçiler.
Almanya´da yargı önünde sözde yargılanan neo-Nazilerin bir bölümü kamuoyunda medya vasıtasıyla deşifre edilmiş, bu deşifre olanlar yargı önünde sözde yargılanmaktalar. Ortaya çıkmayan yani isimleri gizli tutulan neo-Naziler halen görevinde ve devletin şu veya bu organında çalışmaktalar. Neo-Nazilerin bir bölümünün, kamuoyunda ortaya çıkan isimlerin neo-Nazi örgütlemelerinin yalnızca bir kısmınin olduğu bilinmektedir. Bilinen bir veya iki neo-Nazi örgütlemesiyle bu gelişmeleri açıklamak faşist gelişmelerin diger kesimini saklama ve koyunlarında büyütmektir. Tıpkı geçmişte olduğu gibi.
Geçmişte de hakim sınıflar aynı taktikle ve aynı propagandayla kitlenin önüne çıkmaktaydılar, neo-Nazi örgütlemelerinin bir takım kendini bilmez kişiler olduğunu geçmişte söylemişlerdir, bu söylemle faşist örgütlenmeyi saklamışlardır.
29 Mayıs 1993’de de Solingen´de Genç ailesinin oturduğu evi kundaklayan ırkçı faşistler 9 yaşındaki Hülya Genç, 12 yaşındaki Gülistan Öztürk, 18 yaşındaki Hatice Genç, 27 yaşındaki Gürsün İnce ve 4 yaşındaki Saime Genç´i katletdiler. O dönemde devletin yetkili kişileri tarafindan bu katillerin serseri olduklari söyleniyordu. Yani bu faşislerin dayandığı örgüt olan neo-Nazi örgütünü saklayarak, bir takım serseri kişilerin olduğunu beyan etmekteydiler. Böylece neo-Nazi örgütünü kitlelerden gizleyerek kitlelerin dikkatini başka yöne çekmekte, Nazi örgütlemesinin gelişmesine destek vermekteydiler.
Peki gerçek böyle miydi? Gerçekte katillerin neo-Nazi örgütlerle ilşkisi yok muydu? Bir takım serseri olan neo-Nazi örgütlerle ilişkisi olmayan insanlar mıydı?
Alman medyasında ve Evrensel gazetesinde çıkan bir haberi burada aktarmak istiyoruz. Solingen katliamını kast ederek, ‘‘Basın ve güvenlik birimleri katliamın kendini bilmez bir kaç neo-Nazi genç tarafından işlendiğini propaganda etse de, gerçek hiç de öyle değil. Zira saldırıya katılan neo-Nazi´lerin üçü Berd Schmitt’in sahibi olduğu ve dövüş sporlarının öğretildiği “Deutschen Hochleistungs kampfkunstverbandes” (DHKKV) adlı derneğe gidip geliyordu. 1992’de yasaklanan Milliyetçi Cephe’nin başkanı Meinolf Schönborn’ın inisiyatifiyle kurulan bu derneğin amacı, “Milliyetçi Saldırı Komandosu” yetiştirmekti. Bu dernekteki dövüş sporları derslerine katılanların bir çoğunun ırkçı çevrelerden olduğunu bilmeyen yoktu. Derneğin yöneticisi Schmitt, aynı zamanda Eyalet Anayasayı Koruma Teşkilatı hesabına çalışıyordu. Yani, Anayasayı Koruma Örgütü’nün ajanı Solingen’de ırkçılara dövüş sporları öğretiyordu. Bu durum defalarca gündeme getirilmesine rağmen dava sırasında ne ajanların ne de ırkçı örgütlerin rolü soruşturulmadı. Sonuçta Genç Ailesi’nin evi “kendini bilmez dört ırkçı” tarafından yakıldığı savıyla kaldı.‘‘
Solingen katlıamınin akabinde saklanan gerçekler 9 emekçi göçmenin öldürülmesiyle de sürdü. Hep gerçekler saklandı. Solingen katlıamında doğru, tarafsız araştırma olsaydı, Anayasa koruma teşkilatı ile neo-Nazi´leri yetiştiren kurumlar arasındaki ilişki ortaya çıkardı, veya bu gerçek gizlenmezdi. Hakim sınıflar bu gerçeği sürekli gizlediler.
Bu günde bu faşist örgütlemenin ortaya çıkan insanlardan ibaret olduğunu göstererek diğer faşist örgütlemeleri gizlemekteler. Almanya´da fasişt gelişme ve ortaya çıkan neo-Nazi örgütlemelerle açıklamanın inandırıci yönü olmaz. Ki NSU davasında da görüldüğü gibi devletin istibarat örgütü ve yargı organları, yürütme organları, NSU davasında şu veya bu biçimde isimleri geçmektedir. Binlerce üyesi olan büyük tekellerle ilişkisi olan neo-Nazi ırkçı parti ve örgütler halen varlığını sürdürmektedir. NPD bu partilerden bir tanesidir. Bizim verdiğimiz vergilerden de milyonlarca € devlet kademelerınden para almaktadır.
Ayrıca faşist gelişme bir kaç kişiyle açıklanacak durum degildir, olamaz da. Böyle olsaydı, son dönemde anti kapitalist yürüyüşler polisler tarafında provaka edilip, yürüyüşe katılanlar coplanmazdı, üzerine gaz atılmazdı. Yurt dışına Alman askerleri ve polisi gönderilerek geri kalmış halklar ve uluslar koyu baskı ve katliamla ezilmezlerdi.Yeni kanunlarla faşizan baskının yolları açılmazdı.
Bu kısa vurgudan sonra bu faşist örgütlemenin Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU örgütünün geçmişten bu güne kadar mevcut durumunu burada kısaca açmak istiyoruz.
İkinci dünya savaşında ikiye bölünen Almanya´da, kısa süre DDRde halk demokrasisi yönetimi sürdü, 1950 ortalarına doğru yani Stalin´in ölümü sonrası SSCB ekseni içinde kalan DDR´de uyguladığı gerici, karşi devrimci diktatörlükler sonucu halk muhalefetiyle yıkılmıştır. Bir nevi Alman devleti tarafında satın alınmıştır.
Duvarların yıkılmasından önce ‘‘DDR zamanında Jena da aşiri sağ olaylar sahneleniyordu, ancak çok gizli yapıldığından kamuoyuna asla bir şey gösterilmiyordu.‘’ Spiegel.
Bu eylemleri yapan DDR ´deki neo-Nazi faşist örgütlerdi. . Özelikle DDR de yaşayan göçmenlere karşı saldırılar sürüyordu. Bu eylemler devlet tarafında izleniyordu ancak kamuoyuna yansıtılmıyordu.
Batı Almanyada ise ikinci dünya savaşında yenilen Hitler diktatörlüğü kısa süre sonra tekrar diriltmek isteniyordu.
Batı Almanyadaki faşişt partilerin gelişmesiyle ilgili Vikipedia´ de yer alan makaleyi konumuzla bağlantılı olduğı için burada sunmak istiyoruz.
‘‘1949’da Batı Almanya‘da Sosyalist Reich Partisi (Sozialistische Reichspartei – SRP) isimli bir neo-Nazi parti kuruldu. Parti, II. Dünya Savaşı’nda görev yapmış subay Otto Ernst Remer ve tümgeneral Fritz Dorls tarafından kurulmuştu. Yaklaşık 10.000 üyesi olan ve Aşağı Saksonya ile Bremen parlamentolarında sandalye kazanmış olan bu parti 1952’de nasyonal sosyalizmi savunduğu için kapatıldı. SRP’nin kapatılması üzerine neo-Naziler Alman Reich Partisi‘ne (Deutsche Reichspartei – DRP) katıldılar. 1950’de kurulan Alman Reich Partisi ilk zamanlarda neo-Nazist bir pozisyonda değildi, 1952 ve 1953 yıllarında çok sayıda neo-Nazinin partiye katılmasıyla neo-Nazi bir partiye dönüştü. DRP’yi 1953’e kadar Bundestag‘ta 5 milletvekili temsil etti, 1951 ve 1955 yıllarında Aşağı Saksonya parlamentosunda, 1959’da ise Renanya-Palatina parlamentosunda sandalye kazanmayı başardılar. Parti, Almanya genelinde pek başarılı olamadığı için 1964’te kendini feshetti.‘‘
Almanya devleti ikinci dünya savaşında yenik düşmesi hemen akibinde faşist partilerin kurulması, Adolf Hıtlerin devlet organları içindeki kalan kadrolar odaklıydı, yenilen faşist parti kendisini yeniden diriltmek istiyordu . 1964 yılında kendisini fehs eden SRP nin yerini Friedrich Thielen 1964’te NPD‘yi kurdu. 1964 de kendisini fest eden nazi örgütün yerine bir baska parti kurulumustur.‚‘‘ Bremen doğumlu Thielen, Almanya’da bir hızar operatörü olarak çalışmaktayken 1943’te askere çağrıldı ve II. Dünya Savaşı‘nın sonuna kadar Ukrayna’da görev yaptı. Savaş bittikten sonra Bremen’de inşaat mühendisi olarak çalışmaya başladı ve siyasete atılması da aynı döneme rastgeldi. 1946’da CDU’ya katıldı ve 1958’e kadar bu partide siyaset yaptıktan sonra Alman Partisi’ne katıldı. 1964’te NPD‘yi kurdu. 1967’ye kadar NPD genel başkanı olarak görev yaptıktan sonra görevi Adolf von Thadden‘e bıraktı.‘‘
İkinci dünya savaşından sonra bu güne kadar neo nazi örgütler sürekli var olmuşlardır, kendi yapısını korumuşlardır, ancak deyişik isimler altında kendilerini isimlendirmişlerdir. Üste aktardığımız paragrafda bu daha iyi görünmektedir. Sosyalist Reich Partisi, Alman Reich Partisi, NPD ve daha farkli isimler altında kurulan faşist partiler, NPD bugün halen varlığını sürdürmekte, yerel parlementolarda milletvekillerı yer almaktadır. 9 emekçi göçmenin katledilmesinde NPD ile NSU arasında ilişkilerin olduğu basında yer aldı. Bu ilişkilerden bir tanesi Milliyetçi Demokratik Partisi’nin (NPD) eski yöneticisi Ralf Wohlleben dir. NSU nun cinayetleri işlemesine yardımcı olmuştur.
( NPD ´nin kisa gecmisine bakarsak, irkçi, milliyetçi parti olan NPD 1964´de kuruldu, bu güne kadar çeşitli dönemde yasaklanma dilekcesi verilmesine rağmen, Alman Anayasa Savcisi tarafindan engellendi, yasaklanmadi. 2011 da NPD resmi üye sayisi 6300dir. En fazla sosyal tabani olduğu yerler Sachsen, Mecklenburg-Vorpommern, yerel parlemento seçimlerinde Sachsen (5,6 Prozent, 2009) und Mecklenburg-Vorpommern (6,0 Prozent, 2011) oy almış parlementoya girmiştir.Merkezi seçimlerde 2009 bu nazi parti 1,5 Prozent oy almıştır. Özelikle önemli gençlik tabanı da söz konusudur. Ayrıca devletden burjuva partileri gibi NPD ırkçı ve milliyetçi parti de 2012 yilinda 1,436 Millionen Euro yardım almıştır.)
1990 sonrası Batı Almanya emperyalist devleti DDR´i satın aldı, İki Almanya´nin birleşmesiyle ‘‘ aşırı sağ düşünen birey ve gruplar oluşarak, Bati Almanya ile ilişki kurdu, Naziler bu birey ve gruplar ile ilişkiye geçerek „arkadaşlik“ grupları kurularak eylemler yapti, neo-Nazi´lerin en fazla buluşma yerleri Thüringen de, Jena, Stadtroda, Saalfeld-Rudolstadt ve Gera şehirleri idi, bu alanda faaliyetlerine başladılar. Yabancilara karşı düşmanlık, şiddet motifli olarak yeni boyutlara ulaştı.- Spegel.
‘‘Eylül 1991 de Hoyerswer de antlaşmalı gelen yabanci işçilerin kaldığı yurt (wohnheim), ve ilticaciların kaldığı iltica yurdu saldırılara uğradı. Agustos 1992 de Rostock-Lichtenhagen de yapılan saldırı 2.Dünya savaşi sonrası yabancılara karşı yapılan en ağır düşmanca uygulanan şiddet eylemiydi.‘‘- Spiegel.
1992 de 22-26 Ağustos arası yanı tam beş gün aralıksızca, Neo-Naziler Rostock kentinin Lichtenhagen semtinde Viatnam´li ilticacıların oturduğu yurt evine civar bölgede gelen yüzlerce neo-Nazi Vietnamli göçmenlere saldırmış, beş gün süren bu saldırı devletin makamlarının gözü önünde olmuş ve polis seyirci kalmıştır. Her gün Nazi´lerin saldırısına uğrayan Vietnam´lı sığınmacılar kendi imkanlarıyla korunmuşlardır. Faşistler en son gün molotof kokteyli ile binayi ateşe vermeye çalışmışlardır. Saldırının hemen akabinde ZDF kameramanı olayı haber yapmış, kamuoyu yaratmıştır. Akabinde soruşturma açılmış, sorumlu faşist ırkçılar tutuklanmış 12 ve 18 ay cıvarında komik cezalara çarpıtılmıştır. Ikinci dünya savaşından sonra en büyük olay olarak berlirtilen, kısaca üstte belirtiğimiz durumdur. Yani beş gün boyunca polisin gözü önünde yüzlerce neo-Nazi saldırısında karşı yaşam mücadelesini veren Viatnam´lı emekçilerin çapalarıydı. Demokrasi beşiği olarak bilinen, hak ve özgürlüklerden dem vuran Alman Devleti ise süren saldırılar karşısında sessiz kalmış, Viatnam´lıları koruma gücüne sahip olmamıştır.
Almanya´nın birleşimi neo-Nazi örgütlemeleri de geliştirdi,güçlendirdi;birincisi neo-Nazi örgütleri yoksulluğu iyi kullandılar, ikincisi irkçılık milliyetçilik hızla gelişti. Irkçılık ve milliyetçilik esası şu argumanlar üzerinde gelişiyordu: Yabancıların burada oluşu sonucu işsızligin geliştığı, devlet kasalarındaki paranın çoğunun yabancılara harcandığı, iş yerlerinde yabancıların çalıştığı, Alman yerlilerine iş koşullarınin kalmadığı, yabancı nüfusun fazlaca artması sonucu Almanya´nın yabancıların denetimine gireceyi palavrasıydı. Bu gerici faşist propagandalar Avrupa Birliği´nin birleşimi ve tek para birimi olan €´nun tahvüle çıkmasıyla daha fazla arttı, yoksulluk, fakirlik v.b durumunuda propagandalarında kullandılar. Dolayisıyla neo-Nazilerin sosyal tabanı gelişti.
Üstteki argumanlarla NSU hücresi içinde yer alan ve faşist ırkçılar, göçmen emekçilere karşı şiddet uygulamış ve ırkçı ve milliyetçi neo-Nazi saldırılar sonucu 167 civarında emekçi- göçmeni öldürmüş, yüzlerce kişiyi yaralamışlardır. Bu bile neo-Nazi örgütlerin genişliğini anlatmakta, üç veya dört kişiyle kapsamlı olmadığıni bize göstermektedir.
Devlet şunu iyi bilmektedir ki Almanya´nın ekonomik olarak gelişmesinde göçmenlerin emeği olduğu, onların emeği üzerinden Alman ekonomisinin gelişmektedir. DDR de duvarların yıkılmasıyla alman emekcilere olduğu gibi göçmen emekçilerede ağır yük getirilmiştir, DDR ekonomisinin düzeltilmesi için devlet milyarlarca harcama yapmıştır. Yapılan bu harcamalar emekçilerin sırtına yüklenmiştir. Bu giderlerin faturası yine halka çıkarılmıştır, tamda bu dönem yardımlaşma (solidaritet) vergisi kanunu yasallaştırılmış, çalışan kişilerden her ay belirli bir para miktarı banka hesabindan kesilmiştir. Bu kesinti isteye bağlı degildi, devletin çıkardığı kanundu. Bir nevi zorla alınan vergiydi. Kendi geçimini sağlamakla zorluk çeken emekçi zorunlu olarak bu vergiye tabi idi.
Neo-Nazi propagandalara yer veren Alman medyasi, göçmenlerin Alman ekonomisinin kalkınmasındaki payına yer vermemektedir. Hatta her ekonomik krizde yabanci ve göçmenler hedef seçilmekte, yerli emekcilerin dikkatleri yabanci ve göçmenlere yönelmekte, hedef gine göçmenler gösterilmektedir, akabinde neo-Nazi ırkçılar göçmenlere saldırı düzenlemektedir. Yani saldırı adresini siyasi parti temsilcileri ve burjuva medyası göstermektedir. Adres ilk planda Almanya´da yaşayan göçmenler, ikinci planda Alman devrimcileri ve sosyalistleri, üçüncü planda Alman emekçileri v.s böylece devam edecektir; tıpkı Hitlerin yaptığı gibi.
Neo-Nazi NSU tarafından vahşice öldürülen emekçilerin ismi ve öldürüldükleri yerler,
09 Eylül 2000- Nürnberg- Enver Simsek – Çicekçi
13 Haziran 2001- Nürnberg- Abdurrahim Özüdogru- Terzi
27 Haziran 2001- Hamburg -Süleyman Tasköprü- Bakkalci
29 Agustos 2001- München- Habil Kilic-Bakkalci
25 Subat 2004- Rostock- Mehmet Turgut- Dönerci
09 Haziran 2005- Nürnberg -Ismail Yasar- Dönerci
15 Haziran 2005- München- Theodoros Boulgarides- Anahtarci
04 Nisan 2006- Dortmund- Mehmet Kubasik- Gazete bayii
06 Nisan 2006- Kassel- Halit Yozgat- Internet cafe
25 Nisan 2007- Heilbronn- Michèle Kiesewetter- Polis Memuru
09 Haziran 2004 Köln Türkiyeli esnafların yoğunluklu olduğu Mülheimer Keupstraße ye atılan Çivili bomba 4’dü ağır toplam 22 kişinin yaralamıştır.
Neo Nazi katillerin göçmenlere saldırarak göçmenleri öldürmesi akabinde devletin yetkili organları tarafından döner cinayeti, daha sonra ise alacak verecek gibi iddaları ortaya atarak dikkatler sürekli faşist odaklı örgüt ve gruplardan uzak tutuldu, faşistlerin yaptığı kundaklamalar başka yöne çekildi, yangınlar gizlendi veya katiller aile içinde arandı, ayyaş, sarhoşların yaptığı söylendi. Tüm bunlar fasist katillerin saklanması, faşist katliamlara yol açtırdı. Bilinçli biçimde yapılan bu gerici karşı devrimci propagandalar faşist odaklı gelişmenin yolunu açtı. Bu faşist gelişmeler Alman Anayasasını Koruma Örgütünün bilgi dahilinde iken bunlar saklandı veya göz yumuldu. NSU, faşist neo-Nazi grubun eylemleri yaptığıni biliniyordu, ancak bu faşist odaklara sessiz kalınıyordu. Yani bir öncesi katliama göz yumularak gelecek bir katliamın yolu açılıyordu.
Eylül 1991 de Hoyerswer saldırısinın üzerine gidilseydi, 29 Mayıs 1993’de Solingen´de 5 emekçi göçmenin öldürülmesi engellenirdi, 29 Mayıs 1993’de Solingen katlıamınin üzerine gidilseydi, 9 göçmen emekçinin ölümü engellenebilinirdi. Maalesef, Alman Devletinin ırkçı ve milliyetcilere karşı uyguladığı -duymadım, görmedim- gelenekselleşen politıkası devam etti. Bu politika sayesinde katiller 100´ün üzerinde emekçiyi katletti.
Medyada şunlar yer almaktadır, 1990 dan beri neo- Nazi katiller Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos und Beate Zschäpe in der Neonazi-Szene Thüringens çevresinde aktif faliyet yürütmektedirler. Bunlar Thüringer Heimatschutz (THS), içinde yer almaktalar ve NPD kontakları vardı. Alman anayasasını koruma organlarında THS, ilişkileri var keza bazıları buraya üyeler , buradan gelen informasyonu Alman Gizli Örgütüne satmakta veya vermekteler. Ancak ilk olarak 2011 sonrasi ´döner cinayeti´ olarak bilinen ölümler neo- Nazilerin üzerine dikkati çekiyor. -Stand: 24.04.2013 11:37 Uhr Von Patrick Gensing, tagesschau.de
Üstte belirtilen şudur, Alman Koruma Örgütü elamanları Vatan koruma grubu içindeler bilgileri Alman Koruma Örgütüne vermektedirler, ancak buna rağmen 2011´e kadar gelen bilgiler ya saklanıyor veya sessiz kalınıyor. Eğer 1990 da bu faşist gruh engellenseydi 9 göçmen bu gün yasamış olurlardı.
Ki 1998 başlarında ‘‘Anayasa Koruma Örgütü (Gizli Haber Alma Servisi) tarafından haftalarca gözlenen bu üçlü, nihayet aranmaya başlanıyor. Jena da Zschäpe tarafından kıralanmış bir `garaj´ aranıyor. Aramada Böhnhardt da vardır, fakat sonradan polis tarafından gözardı edilerek arama dışında kalıyorlar. Zschöpe ye ait bu garajda çok sayıda ırkçı propaganda malzemesi, bomba yapımı için ham malzeme ile 1,4 Kilo TNT bulunuyor. Böhnhardt, aramadan haberi olmayan Zschöpe ve Mundlos‘u durumdan haberdar ederek gizlenmelerini sağlanıyor. Haklarında tutuklama kararı çıkartılır fakat uygulanamaz.Ya da uygulanmak istenmez.
Ancak bu katiller elini kolunu sallayarak 9 göçmenini öldürüyor. Çok açık biçimde faşist katillerin Alman Devleti kurumlarıyla ilişkilerinin olduğu gerçegini bile siyasi partilerin yöneticileri saklama durumuna düşememişlerdir. Bu gün mahkemede yargılanan Zschäpe kiraladığı garajde bu kadar yüklü malzemenin çıkmasına rağmen tutuklanmaması devletle arasındaki ilişkilerin sonucudur.
Bazı iddialarda, bu faşist katillerin yer altına çekildiği ve güvenlik birimlerinin bunların nerede olduğunu bilmediğinden dolayı tutuklamadığını dile getirmekteler. Evrensel Gazetesi´nde ve Alman medyasında bu iddia hakında Federal Meclis Araştırma komisyonunun bunu yalanladığı haberine yer veriliyor ve devamla “NSU örgütünün üç üyesi Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos ve Beate Zschaepe’nin 1998 yılından itibaren yeraltına saklandığı ve terör eylemleri düzenledikleri ve güvenlik birimlerinin onların nerde olduklarını bilmediği iddiaları gündeme getirilmişti. Söz konusu iddialar, Neonazi katillerin cinayet olaylarındaki siyasi sorumluları araştıran Federal Meclis Araştırma Komisyonunu kızdırdı. Konu hakkında açıklama yapan Sosyal Demokrat Partili Milletvekili Dorothea Marx, polisin gizli bilgileri neo-Nazi´lere sızdırmasını ‘skandal’ olarak niteledi. Marx, bu belgelerin yıllarca çekmecelerde kaldığını söyledi ve Thüringen İçişleri Bakanlığına neo-Nazi´lere bilgi sızdırma işleminden haberdar olduğu suçlaması yaptı.
Marx, Thüringen İçişleri Bakanlığının geçen hafta neo-Nazi sempatizanı muhbirin neo-Nazi saldırılarından sonra polislik görevine geri döndüğünü doğruladığını kaydetti.- Evrensel.
Federal Meclisin Araştırma Komisyonunu açıklamasından sonra yeniden bir skandal ortaya çıkmış, polisin faşistlere gizli bilgi sızdırdığını ve bu kişinin halen görevde olduğu ortaya çıkmıştır, ancak bunun devede kulak olduğunu vurgulamak isteriz.
Üstte medya da yer alan makalelerde göründügü gibi, Alman Gizli Servisinın bu katliamda payınin büyük olduğu açıktır. THS içinde yuvarlanan neo-Nazi katiller yaptığı katliamlarla Alman Gizli Servisin haberinin olmaması düşündürücüdür. Ayrıca, arama sırasında Zschöpeye ait garjda ortaya çıkan bomba malzemelerıne rağmen bunların yakalanmamasının tesadüfü olduğu söylenilemez.
Neo-Nazi içinde faaliyet yürüten V mannların olduğu bunlar vasıtasıyla gizli servise bilgi toplandığı kendileri belirtmişlerdir. Alman basınında çıkan şu haber keza aynı vurguyu yapmaktadır.
“1996 yılında Thüringen Vatan Koruma Grubu kuruldu. Öncelikle bu grupta yer alan neo-Nazi Tino Brandt bu organizasyonda aktif olarak görevliydi, Brandt´ in V-Mann (Ajan) olduğu Anayasayi Koruma Örgütü adına çalıştığı bilinir. Bu üçlü çete ile de çalıştığı, onları yönlendirdiği ve NPD kadrolari içinde yer aldığı da bilinmektedir. Anti-Antifa Doğu Thüringen gibi alt gruplar kurarak, Özgür ag (Freien Netz) çatısı altında Bayern, Thüringen ve Sachsen Eyaletlerinde NPD´yi örgütlemişlerdir.““
Üste ortaya çıkan gerçek şudur, Tino Brandt, Katillerle aynı kurum içinde çalışmakta, keza bu kişi alman gizli sevisine bilgi veren kişidir. Burada ortaya çıkan ismi belirtilen şahısın dışında da farklı kişilerinde gizli servise çalıştıkları kendileri belirtmektedirler, peki buna rağmen katiller 9 göçmeni bir polisi, onlarca yaralama gerçekleştiriyorlar.
Bu gerçek durum Evrensel Gazetesi´nde şu sekilde haber yapılmıştır. “Almanya’da 8’i Türkiye, biri Yunanistan kökenli olmak üzere toplam 9 göçmen esnafı ve bir Alman’ı katleden ırkçı Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) ile ilgili bir skandal daha ortaya çıktı.
Alman Birinci Devlet Kanalı ARD’nin ‘Report Maiz’ adlı programında ele alınan gizli bir belgeye göre, güvenlik birimleri NSU daha ilk cinayetini işlemeden önce takibe alınmış ancak ilgili kurumlar gereğini yapmamış.
Programda 28 Nisan 2000 tarihli bir gizli belgeye dikkat çekiliyor. Söz konusu belgede Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos ve Beate Zschaepe’den oluşan neo-Nazi grubun Saksonya Eyaleti’nin Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından tespit edildiği belirtiliyor.
Belgede, “stratejik terörist grup, iş bölümü yaparak ortak bir amaç için hareket ediyor” şeklindeki ifadelere yer veriliyor. Ayrıca “Özgür, demokratik düzene karşı ağır suçlar işliyorlar” notu da düşülüyor.
Belge dönemin Saksonya İçişleri Bakanı Klaus Hardrath başta olmak üzere çok sayıda görevliye gönderiliyor. Ancak dönemin görevlileri söz konusu belgenin gereğini yapmak yerine, belgeyi hasır altı etmeyi tercih ediyor.
NSU’nun 6 Mayısta Münih’te başlayan davasında Beate Zschaepe ve çeteye yardım eden 4 sanık yargılanıyor. Çetenin iki üyesi Mundlos ve Börnhardt, 2011 yılında bir karavanda ölü bulunmuştu.
Biraz daha derinlere giderek bu katillerin yaptığı belli olan eylemlere değinelim:
1996 da Thüringen Vatan Koruma Grubu kurulduktan sonra akibinde neo-Nazi örgütlerde göçmenlere saldırı, yaralama, yakma, bombalama v.b saldırılar sürdü. Daha önce de bu saldırıların oldugu açıktı, ancak Adolf Hitler sonrasi geniş kapsamlı saldırılar bu dönemde olmuştur.
Kısaca NSU´nun bir kaç eylemlerini sayarsak, altda belirtdiğimiz eylemler Alman basınında yer alan eylemlerdır. Bu eylemlerin dışında da hangi eylemleri yaptıkları meçhüldür.
Ocak 1998 üstte vurgu yaptığımız garajda bomba ve patlayıcı maddeler bulunuyor, ancak katiller tutuklanmıyor.
Ekim ve kasım 1999: Chemnitz de çok sayıda postahane soyuyorlar.
27 Temmuz 2000: Düsseldorf S bahnında patlayıcı madde atılıyor, 26 yaşında hamile bir göçmen bayan bu saldırıda ölüyor.
Ocak 2001: Köln şehir alış veriş merkezinde bomba koyuluyor, 19 yaşında bir genç yaralanıyor.
9 Haziran 2004: Köln merkezinde bomba koyuyorlar, 22 kişi yaralanıyor,
3 Eylül 2006 ve 3 eylül 2011 de Saarland da Türk ve K. Kürdistanlı, İtalyan, Afrikalı göçmenlerin oturduğu evleri yakarlar ve tahmince 20 kişi yaralanmıştır.
25 Nisan 2007 de Heilbronn da Polis Michèle Kiesewetter öldürürler.
Üstte vurgu yaptığımız bazı eylemler NSU katillerinin yaptığı eylemlerin yanlızca bir bölümüdür.
Peki bu eylemler olurken polis katilleri nerede aradı, O dönemin gazete manşetleri ve polisin açıklamaları NSU lu faşist katillerin yaptığına kesinlikle uzaktı. Katilleri ev içinde aramışlar, mahallede ayyaşlar içinde aramışlar, müslüman radikal dinci gruplar içinde aramışlardır,NSU´lu katillerin hakında yeterli bilgi ellerinde olmasına rağmen bu bilgiler saklanmıştır. Bu olaylarla ilgili kurulan komisyonun açıklaması da NSU hakkındaki bilgileri hasir altı ettikleri, yakıldığı belirtilmiştir.
Tasadüfen ortaya çıkan katiller:
04 Kasim 2011 de iki adam Eisenach da Sparkasse´ yi soyar ve 70 bin Euro gasp ederler. Bu iki kişi soygundan üç saat sonra yaşadıkları mobil evi (Wohnmobil) patlayici ile yakarlar, kendilerini de öldürürler. Yangından çıkarılan cesetler Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt´dir. Wohnmobilde bulunan ilginç bir şey ise 25 Nisan 2007 de Heilbronn da öldürülen Polis Michèle Kiesewetter in tabancasıdır. Banka soygunundan 6 saat sonra ise, olay yerinden 180 km uzaklikta Zwickau´da bir ev yanar, evi yakan Beate Zschöpe´dir. Yakılan evin ortak kullanılan örgüt evi olduğu ögrenilince yapılan araştırma ve aramalarda 11 tabanca, çok sayıda mermi, ırkçı propaganda materyalı, ırkçı muzik Cd leri başta olmak üzere 140 sayfalik bulunan malzeme listesi polis tarafindan hazırlanmıştır. -Kaynak spiegel.
Bu tarihten sonra Alman Devleti NSU çetelerin sorgulaması ve tutuklamasını başlatır ve dava açar, olayın geniş kapsamlı olmasından dolayı araştırma komisyonu kurar.
Bu ırkçı terör çetesinin yıllarca nasıl kaçak yaşadığı ve işlediği cinayetleri aydınlatmak için kurulan sorusturma komisyonu tarafından, Thüringen, Sachsen, ve Bayern eyaletlerinden toplanılan dökümanlar meclise verilir. Sadece Erfurt tan toplanan döküman 5000 dosyadan oluşurken, şimdiden bilinen o ki; sorusturma ve istihbaratda sorunlar‘‘ var.
Mart 2013 de Berlin´de sorusturma komisyonuna açıklama yapan eski İç Işleri Bakanı Otto Schily, „ Benim görev dönemimde ciddi yanlışlar oldu, politik sorumluluğu benimdir. En çok NSU’nun öldürme olayları da bu dönemdedir „. demesine rağmen bu konunun soruşturmasını eline yüzüne bulaştırdıkları günlük medyada bile yer aldı.
Araştıma komisyonu çalışmaları sürdürmesi sürecinde basında NSU hakkında bilgilerin ortaya çıkmaması için bazı güvenlik elamanları neo- Nazi hakında hazırladıkları dosyayı yırttıkları tartışması başlar,
28 Haziran 2012 de Agusburger Allgemeine gazetesinin haberine göre,“ anlaşılan Anayasayı Koruma Örgütü neo-Nazi cinayetlerinin belgelerini imha etti.” yazar. Bu konuda Stuttgarter Nachrichten gazetesinin haberi ile ortaya çıkan olay, NSU’nun işlediği cinayetlerin aydınlatılması amacıyla oluşturulan Federal Meclis Araştırma Komisyonu üyesi Eva Högl doğruladı. Högl, Almanya’nın iç istihbarat teşkilatı olan Anayasayı Koruma Dairesi muhbirlerine ait 6 dinleme protokolünün imha edilmesi yönünde talimat verildiğini söyledi.‘‘Milliyet gazetesi.
Açık ve net olan gelişme neo-Nazi faşist NSU örgütü, Anayasa Koruma Örgütü ve polis teskilatı içinde yer alan bazı kişiler tarafından sürekli korunduğu NPD ile ilişkileri olduğudur ve NSU ortaya çıkınca da sorgulama sürecinde bu faşistlerin yaptığı eylemlerde dahil olmak üzere bunlar hakında ve bunlara yardım edenlerin hakında belgelerin yakıldığı yok edildiğidir, araştırma komisyonu üyeleri bu gerçeği belirtmiştir.
NSU ile Almanya Anayasa Koruma Örgütü arasındaki ilişkileri dile getiren sol parti şunları belirtmiştir. 2003 yılında başarısızlıkla sonuçlanan yasaklama girişimi sonrası NPD içinde görevlendirilen anayasayı koruma görevlileriyle gerçek Naziler arasında hiçbir fark kalmadı. Anayasayı Koruma Kurumu ve hükümetler Solingen, Rostock ve Hoyerswerda katliamlarından beri Almanya’da neo-Nazi terörünü tehlikesiz gösteriyorlar, varlığını inkar ediyorlar ve bile bile cesaretlendirip destekliyorlar. Bu iki kurumun faşist katillerin cezalandırılmamasındaki rolleri bağımsız bir heyet aracılığıyla kamuoyu önünde ve hiçbir karanlık nokta kalmadan açığa kavuşturulmalıdır. Şimdiye kadar yapıldığı gibi gizli kurullarda değil… Şimdilerde tartışılan gizli haber alma teşkilatı bataklığı, sözüm ona anayasayı koruma makamlarının net ideolojik bir hatlarının olduğunu da deşifre etti; onlar sadece antifaşistleri ve Sol Parti’yi takip etmekte ve sağ gözleri de kör! Anayasayı koruma kurumları ve diğer gizli haber alma örgütleri demokrasi ve hukuk devletiyle bağdaşmadıkları bir kez daha ortaya çıktığı için dağıtılmalıdırlar.‘‘ Bazı gazeteler aynı kanı elde derek bu yönlü haber yaparlar. Keza Die Linke (Sol Parti) Federal Parlamento Grubu Entegrasyon Göç ve Uluslararası İlişkiler Sözcüsü sunlari söylemektedir.
BELGELER VE BİLGİLER SÜREKLİ İMHA EDİLDİ
İstihbarat örgütleriyle faşist terör örgütü arasındaki sıkı ilişki ortaya çıktıkça, bu kez devreye var olan belgelerin imha edilmesi girdi. Hem Federal Anayasayı Koruma Örgütü (BfV) hem de Askeri İstihbarat Örgütü (MDA), konuyla ilgili dosyaları, tam da tartışmaların yoğun olduğu sırada birer birer ‘yok ettiler’. Böylece katillerin de istihbarat elemanı olup olmadığına dair şüphelerin gün yüzüne çıkması engellenmeye çalışıldı. Bu koruma çabası kamuoyundan yoğun tepkiler alınca, bu kez istihbarat örgütlerinin yöneticileri görevden alınarak, sis perdesinin aralanması engellenmiş oldu………. En az on kişinin kendine Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adını veren örgüt tarafından öldürülmesinin yıllar boyu gizlenmiş olması ve Anayasayı Koruma Kurumunun cinayetlerdeki rolü, Almanya’da neo-Nazi şiddetinin boyut ve yoğunluğunu bir kez daha gözler önüne serdi. İnanılamayacak bir olay: Halit Y., Kassel’deki bir İnternet kafede NSU’lu bir neo-Nazi tarafından öldürüldüğünde Hessen Anayasayı Koruma Kurumu görevlilerinden biri de kafedeydi. Evinde yapılan aramada o kişinin aşırı sağa sempati duyduğu belirlendi. Yaşadığı Hofgeismar’da „Küçük Adolf“ lakabıyla tanınan sözde anayasayı ,aslında Nazileri koruyan kişi uzun araştırmalar sonunda yakalanabildi.‘‘
Fasist örgütlerin kulandigi argumanlar, ve yaptigi propagandalara kısaca değinmek istiyoruz, zira yoksul emekci kesimin bir bölümü karşı devrimci faşistlerin söylemlerine inanarak belirli dönemde faşist örgütlemenin gerçek yüzlerini görmemektedirler, faşist ve karşı devrimci partiler ise ezilen kitlelere hoş görünmek için onların içinde bulunduğu yoksulluğu kullanmaktadır.
Neo-Nazilerin son dönemde €´ya karşı çıkmaları, kitlelerin yoksulluk ve fakirlik içinde yaşadıklarını söylemeleri, yani bu gerçek olaylara karşı çıkmalarındaki amaç at izini it izine dönüştürme çabasıdır. Yoksulluk, fakirlik kapitalist tekkellerin karakteri gereği halka biçtikleri faturadır. Kapitalist tekeller azami kar elde ederken emekçileri açlıktan ölmemesi, yaşamaları için onlara asgari ücret –gelir- vermekte diger kazancı kendi kasalarına atmaktadırlar. Emekçi halkın içinde bulunduğu bu durumu tersine çevirip kısmi de olsa onların kendi genel refah düzeyini yükseltmek (yani yoksulluk fakirlik özgürlük v.s) kapitalist tekellere karşı mucadele etmek ve karşı durmakla olur. Tekelci kapitalistlerin paralarıyla geçinen, onların, sermayesinin birer aracı olan neo-Nazi faşist partiler kitlelerin içinde bulunduğu duruma çözüm üretemezler; kitlelerin en ufak haklarını savunamazlar ancak ve ancak bu talepleri kendi faşist çıkarları için malzeme yaparak, kullanarak yeniden emekci halkları ve yoksul kesimi fırınlarda yakarlar. Geçmişte hitlerin yaptığını bugün neo-Nazi faşisler yapmaktadırlar.
Neo-Nazi örgütlemeler dahil karşı devrimci partilerin, emekçi halkların sorunlarıni çözemedikleri açıktır, bu sorunları yaratanlar zaten onlardır, bize açlık yoksulluk dayatanlarin bizim sorunlarımızı çözeceklerine inanmak zavallılıktır.
Neo-Nazi örgütlemeleri esası internet üzerinde; yazılı ve sözlü propagandalarını yapmaktalar, esas kulandıkları araçlar internet araçları ve yazılı sözlü propagandadır, internet üzerinden millyonlarca kişiye ulaşmaktalar, ayrıca son dönem ekonomik krizi kendi lehine kulanarak bazi Avrupa ülkelerinde yoksul kesime yardım vermektedirler; günlük yemek, ücretsiz spor yerleri, ücretsiz sosyal yerleri açarak geniş kesimle ilişkiler sağlayarak sosyal tabanını genişletmektedirler. Neo-Naziler Almanya´da da bu tür sosyal etkinlikleri yürütmektedirler.
Üstte de belirtiğimiz Solingen katilleri bu spor alanlarında yetişmiş; ortaya çıkmışlardır.
Tüm bunlar olurken polis devleti olan Almanya´da yeni teknik araçlarla veya devletin kendi imkanlarıyla bunları ortaya çıkarma imkanı olmadığını söyleyemeyiz, her telefon görüşmeleri, mail ve sms lerin kayıt edildiği açıkken neo-Nazi örgütü içinde olanların açığa çıkarılmamasınin veya çıkanların yargılanmamasınin düşünülmesi gerekiyor.
Üstte belirttiğimiz katillerin mahkemesi devam etmektedir, mahkeme sürecinde de bazı skandalların ortaya çıktığıni basından okuyoruz.
Spıegel´de çıkan bir haberde „devlet tarafından mahkemenin ve katillerin avukat masraflarınin ve harcamalarınin karşılanmasinin 20 milyon € mal olacağı, bunun da emekcılerın verecegi vergilerden karsilanacağı vurgulanmıştır. Yani emekçilerin parasıyla öldüren Neo Nazi çetelerin yargılanmasında neo-Nazi çetelerin avukat paraları yine biz emekçiler tarafında karşılanmaktadır.
Mahkemede bu ırkçı gruh kendi karekterini şu söylemlerle göstermiştir. Carsten Schultze, “Eğlence olsun diye dönerci büfesi yakıyorduk” demistir. Evet onlar için eğlence olsun diye göçmenleri vuruyorlar. Tıpkı Hitler dönemi gibi!
Münih´de yargılanan çete ve ırkçıların bu güne kadar katletdikleri insan sayısınin, 1990 den bu güne kadar 169 kişi olduğu tahmin ediliyor. Ancak, maalesef ırkçıların yanlızca küçük bir bölümü yargılanmakta bugün.
Mahkemenin çok uzun süre sürecegi açıkken, yargılama döneminde neo-Nazi faşistlerin Ceza evinde şebekesiyle şifreli haberleştiğinin ortaya çıkması, neo-Nazi örgütlerinin yanlızca dışarda bir iki kişinin örgütlemesi olmadığı, devlet destekli gelişme olduğu açıktır.
Bu sebepden dolayıdır ki Rostock, Solingen ve diğer alanlarda faşistler mahkemede nasıl komik bir ceza verildiyse bunun da böyle olacağı açıktır.
Yukarıda geniş olarak sunmaya çalıştığımız,Almanyadaki ırkçı-Faşist örgütlenmelerin tarihsel sürecini ve bu örgütlenmelerin Alman burjuvazisi ile olan kopmaz bağını belgeleri ile ortaya koymaya çalıştık.Bu Politik gerçekliklerden hareketle,Alman burjuvazisinin gerici niteliginin bir olgusu olan ırkçılık ve Yabancı düşmanlığına karşı doğru perspektif ve bu perspektif ışığında yürütülecek mücadele önemli bir yerde durmaktadır.Yürütülecek mücadelenin mahiyeti mutlaka ve mutlaka Alman burjuvazisini hedef ve teşhir eden bir Politik içeriğe sahip olmalıdır.Çünkü Almanyada ırkçı-faşist örgütlenmeleri bizzat örgütleyen,destekleyen ve önünü açan Alman burjuvazisidir.Bu anlamda belirttigimiz Politik mahiyette bir mücadelenin örülmesi önümüzdeki sürecin belirleyen yanlarından birini oluşturacaktır.Bunlarla birlikte Almanyada ırkçılığa,yabancı düşmanlığına ve her türlü gerici saldırganlığa karşı,yerli ilerici ve devrimci güçlerle birleşik bir mücadele hattı örmek kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kendisini dayatmaktadır.ADHF ve bütün kurumlarımız bu Politik gerçeklikle hareket etmelidirler.Örgütlü olduğumuz bütün alanlarda,Göçmen ilerici kurumlarının yanısıra,yerli ilerici ve devrimci dinamiklerle bu perspektif doğrultusunda bir araya gelmek ve birleşik bir mücadele hattı örmek ADHF ve tüm bileşenlerinin önemli görev ve sorumluluğudur.
Almanya Demokratik Haklar Federasyonu
19.07. 2013