Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin hemen akabinde, daha şimdiden Brüksel’de AP yetkilileri AB politikalarını gözden geçirmek için harekete geçmiş durumdadır Bu durum uluslararası emperyalist dünyanın bir parçası olarak AP eliyle başta Avrupa olmak üzere dünya halkları ve ezilen uluslarına daha fazla sömürü ve zulüm politikalarının pervasızlaşarak arttırılacağına işarettir
HABER MERKEZİ (02-06-2014)- 28 üyeli yaklaşık 500 milyon toplam nüfusuyla Avrupa Birliği (AB), emperyalist çok kutuplu dünyanın bir bloğunu oluşturan önemli bir yerde durmaktadır.
AB emperyalist bloğun önder emperyalist güçleri olarak daha baştan itibaren Almanya ve Fransa olmak üzere İngiltere ve İtalya, İspanya emperyalist kapitalist devletleri yer almaktadır. 28 üyesi bulunan Avrupa parlamentosu seçimleri yakın bir zaman diliminde gerçekleşti. AP’ nin seçilecek 751 milletvekiliyle Avrupa ülkelerindeki yasaların ortalama % 40‘ını belirlediği göz önüne alınırsa seçimlerin önemi anlaşılacaktır. Avrupa Parlamentosu (AP)‘nda alınan kararları, Avrupa’nın her bir ülkesi sadece onaylamakla yükümlüdür. Yani Avrupa’nın her bir ülke parlamentosunun kabul ettiği yasaların % 40’ı önceden AP kaynaklı olarak alınıyor ve her bir üye ülkenin de sadece onayına sunularak- zira onaylamakla yükümlü- teamüller yerine getirilmiş oluyor. Bu önemine karşın 5 yılda bir gerçekleştirilen AP seçimlerine üye ülkelerdeki kitlelerin katılım oranı, yarıdan da düşük bir şekilde % 43 düzeyinde kalmaktadır. Yaklaşık 400 milyon oy hakkına sahip bir nüfusun sadece 180 milyonunun oy kullanması ilginin yetersizliğini de göstermektedir. Zira 1979’daki ilk AP seçimlerine katılım oranı % 65 düzeyindeydi. Bu oranın gittikçe düşmesi, hiç kuşkusuz ki gerici burjuva demokrat ittifakın (Liberaller, Sosyal Demokratlar, Hristiyan Demokratlar) bugüne kadar ki ekonomik politikalarından ileri gelmektedir.
Emperyalizmin daha fazla sermaye için gerçekleştirdiği organizasyonlar
Sovyetlerin, emperyalist dünyanın Hitlerine karşı 2. Dünya Savaşı‘nın zaferi neticesinde dünya ve tabii ki Avrupa’da nispeten gerileyen burjuva demokrasisinin bir türevi olarak işlev gören faşizm ve ırkçılık, iç faşistleşmenin günden güne bugünlere kadar sürekli palazlandırılarak güçlendirilmesi ve Avrupa toplumlarında ezilen ve sömürülenlere yönelik önemli ve etkili bir silah haline getirilmesi süreci de aktif olarak işlemiştir. Bugüne kadar gerek her bir ülkede, gerekse de bunun yansıması olarak AP seçimlerinde elde edilen yüksek oylarla da Avrupa’da kademeli olarak bu yönlü kurumsallaşmalar yaratıldı. Kitleler sürekli olarak manipülasyonlara tabi tutularak yönetilmekte ve denetlenmektedir. Aynı şekilde Avrupa dışından ekonomik ve politik nedenlerle gelmek zorunda kalan göçmenler, yaşanan ekonomik politik krizlere gerekçe ya da destek olunarak Avrupa toplumunda yanılsamalar yaratılmakta ve bizzat devlet mekanizmasının yasal ya da yasa dışı organizasyonlarıyla da palazlandırılıp beslenerek kaza süsleriyle çeşitli fiili baskı ve katliamlar da yapılmış ve yapılmaktadır. Özellikle Almanya’daki katliam ve cinayetlerin arka planında bizzat Alman devleti ve onun güvenlik vb önemli temel kurumları içerisinde yer alanlar tarafından organize edilerek gerçekleştirildiği gerek basın gerekse de çeşitli somut gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Bu düzlemde dünya geneli ve Avrupa özgülünde de yaşanan ekonomik krizlerin Avrupalı ezilen ve sömürülenleri de doğrudan etkilememesi düşünülemezdi. Özellikle 2008‘den bu yana süren ekonomik kriz sürecinde IMF, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası kurumların dayatmalarıyla uygulanan neo-liberal ekonomi politikalar, Avrupa’daki uluslararası bankalar ve kredi kuruluşları eliyle kitlelerin vergilerinden kesilerek krizdeki emperyalist sermayedarlar daha da zenginleştirildi. Fakat işçi ve emekçilerin sırtından kesilen vergilerin sürekli artması karşısında ezilen ve sömürülenlerin öfkesi de günden güne artma göstermiştir. Bu noktada uluslararası emperyalist sermayenin siyasi temsilcilerinin de uluslararası tekellerden payını alması kitlelerin gözünden kaçmamış ve güvensizlik daha da büyümüştür. Bu durum sonucunda yapılan anketlere göre üye ülkelerdeki halkın % 45’ inin, AB’den hiç de memnun olmadığı tespit edilmiştir. Zenginin daha da zenginleşmesi, kronik işsizliğin ve kentsel yoksulluğun günden güne artması, yaşlanan nüfus, bürokrasinin önüne geçilemez müdahaleleri, sürekli artan göç ve daha birçok nedenden kaynaklı olarak uluslararası emperyalist sermayenin gittikçe derinleşen ve merkezileşen neo-liberal ekonomik politik tahribatlara yol açarken, Avrupa’daki ezilen ve sömürülen kitleler emperyalist kapitalist sisteme ve devletlerine, hükümetlere daha fazla kaygıyla yaklaşır duruma gelmiştir. Mevcut politikacılara güvensizliğin ve seçimlere ilginin günden güne azalmasının altında yatan bizzat emperyalist kapitalizmin kendi doğasında var olan aşırı kar hırsıyla hareket eden ekonomik politikalarıdır.
Emperyalist sermayenin ihtiyaçlarına uygun politikalar yürürlükte
AP seçimlerinde AB karşıtı güçlerin % 30 civarında oyu ve bunun da önemli bir oran olduğu kabul edilmektedir. Toplam olarak ortalama 180 milyon oy kullanacaklar içerisinde bunun 60 milyon kadarına denk gelmesi azımsanmayacak bir oran olarak görülmektedir. Bu kapsamda gerici burjuva demokrat ittifakın da bu durum karşısında nasıl bir yönelim içerisinde olacağı da doğru görülmelidir. Zaten sosyal devlet politikalarının uzun süredir sürekli kırpılıp iğdiş edilerek artık yok derekesine gelindiği böylesi objektif ve somut koşullarda, uluslararası emperyalist sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak zulüm ve sömürü politikalarının daha da pervasızlaşarak arttırıldığı ve boyutlanarak sürdürüleceğini daha şimdiden söylersek yanılmamış oluruz.
25-26 Mayıs’ta AB ülkelerinin hemen tümünde seçimler yapılarak tamamlandı. Bir kısmında aynı seçimlere denk gelen bölgesel ve yerel seçimler de gerçekleştirildi. Kısa bir süre önce 22 Mayıs’ta İngiltere ve Holanda’da yapılan seçimlerde, Hollanda’da AB karşıtı Özgürlükler Partisi PVV, 2009 AP seçimlerine göre %1 7’den % 12,7’ ye gerileyerek AP’deki sandalye sayısı 5’ten 3’e düşmüş, Liberal Parti (VVD) ile İşçi Partisi (PvdA) sandalye sayılarını korurken, D66 4, CDA ise 4 sandalyeyle temsil edilecek oyu aldı. Hollanda’da AP’ye katılımın % 37‘lerde seyrettiği görülmüştür.
AB emperyalist bloğunun daha ilk kuruluş sürecinden hala devam edegelen durumu itibarıyla ABD emperyalizmin truva atı olarak görülen İngiltere’de ise seçmenler ve onun şu ya da bu düzeydeki partileri de AB’ ye devam ya da çıkılsın şeklinde esasta iki kampa ayrılmıştır. Yaklaşık oyların 3/1 ini elinde bulunduran AB’den çıkılmasını savunan Bağımsızlık Partisi’ nin oyların % 35’ini, hükümetteki Muhafazakar Parti ise % 20’ sini alacağı tahmin ediliyordu ve nitekim de bu yönlü sonuçlar çıktı. İngiltere’de 2017’de AB’ ye devam edilip edilmeyeceği referanduma sunularak netleştirileceği öngörülmektedir.
İngiltere’de AP’ye 73 milletvekili gönderecek. Fakat AP seçimlerine katılımın % 36’lar düzeyinde olduğu görülmektedir.
Emperyalist kapitalizmin özellikle içerisinden geçtiğimiz çok kutuplu dünyası gerçekliğinde, AB uluslararası sermayenin daha fazla derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak AB emperyalist devletlerinin gerici ve ırkçı ekonomik politikaları karşısında, Avrupa toplumunda ve onun her bir ülkesinde yaşayan nüfus içerisinde iç faşistleşmenin bizzat devlet eliyle reorganize edilerek kitlelere şırıngalandığı söylenebilir.
AP seçimlerine Avrupa’da katılım oranı % 43.1’de kaldı
Avrupa Parlamentosu seçimleri nihayet gerçekleşti ve Avrupa genel katılım oranı % 43,1 düzeyinde seyretti. Toplam 751 milletvekilinin seçileceği AP’ de genel durum şu şekilde çıkmıştır. Avrupa Halk Partisi oyların % 28.3’ünü alarak 212 sandalye kazandı. ‘Sosyalistler’ % 24.7 oyla 186 sandalye, liberaller % 9.32 oyla 70 sandalye, Yeşiller % 7.32 oyla 55 sandalye kazandı. AB karşıtı Özgürlük ve Demokrasi grubunun ise sandalye sayısını koruduğu söylenebilir. Bunun sağlamasına gelince şunlar dile getirilebilir;
Yunanistan’da Siriza’nın % 26 oyla 12 sandalye, Yunanistan’ın MHP’si konumundaki Altın Şafak’ın ise % 9 oyla AP’ye 3 temsilci göndereceği ortaya çıkmıştır.
Fransa, İngiltere ve Danimarka başta olmak üzere birçok ülkede ‘aşırı sağcılar’ ve AB karşıtları olarak bilinen partilerin oylarını oldukça arttırarak seçimlerden birinci çıktığı söylenebilir. Avusturya’da ise üçüncü olmuştur. Merkez partiler konumundakiler ise oy ve milletvekili kaybına uğramıştır. Bir tek Hollanda’da ‘aşırı sağcı’ partinin önemli bir oy kaybına uğraması söz konusu olmuş ve bu durum diğer Avrupa ülkelerindeki AP seçimlerine yansımamıştır.
Oy ve milletvekili olarak AP’de daha önce 275 sandalyeye sahipken şimdiki durumda 214 sandalyeyle belirli bir düşüş ve kayba karşın ‘Hıristiyan Demokratlar’AP’de yine birinci ve en büyük siyasi grup olmayı sürdürmektedir. ‘Sosyalistler’ de yine aynı şekilde kısmi oy kaybına karşın AP’nin ikinci büyük grubu olarak yer aldı. Liberallerin de yine oy ve sandalye kaybına rağmen, üçüncü büyük grup olarak durumunu koruduğunu söyleyebiliriz. Yeşiller de kısmi oy ve sandalye kaybıyla birlikte dördüncü grup olarak yerini korudu.
Fransa’da AP seçimleri Ulusal Cephe’nin zaferiyle sonuçlandı. İngiltere’de ise Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi seçimlerden birinci çıktı. Başbakan Cameron, halkın AB konusunda hayal kırıklığı hissettiğini ve mesajı aldıklarını dile getirdi. Almanya’da ise AP seçimlerinde CDU %3 0’a gerileyerek daha önceki 34 sandalyesi 29’a düştü, onun kardeş partisi CSU da yine aynı şekilde % 5.3’e gerileyerek 8 sandalye sayısını 5’e düşürdü. Federal hükümetin koalisyon ortağı SPD son yıllardaki en büyük oyunu alarak % 27.3’e çıkardı ve AP’deki milletvekili sayısını 27’e yükseltti. Yeşiller ise gerileyerek % 10.7 oy alarak 11 milletvekiliyle düşüşe geçti. Sol Parti (Die Linke) ise % 7.4 oyla 7 sandalye kazandı. Aşırı sağcı olarak bilinen NDP ise ilk defa bir milletvekili çıkardı. Aynı şekilde Almanya’da Hayvanları Koruma Partisi, internet ve bilişim haklarını savunan Korsanlar Partisi, Hür Seçmenler, Aile Partisi, Ekolojik Demokratik Partisi (ÖDP) ile hiciv ve mizah dergisi Titanic yazarları tarafından kurulan Die Partei da AP’ ye birer milletvekili gönderiyor. Bu süreçte Almanya’da Türk devletinin AB’ye üyeliğini istemeyenlerin oranı % 69’lara çıktı. Kuşkusuz bu durum özellikle Türk devletinin AKP üzerinden sömürü ve baskı politikaları ve faşist Erdoğan’ın AB devletlerine yönelik ağzı bozuk dilinin önemli bir payı da söz konusudur.
AP’de merkezdeki üç büyük grup da (Liberaller, Sosyal Demokratlar, Hristiyan Demokratlar) oy kaybına uğramıştır. Bu sonuçlara göre merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin parlamentoda en büyük grup olmasının önü de açılmış oluyor.
Diğer yandan AP seçimleriyle çıkan sonuçlara göre AB’nin geleceği de tartışılan gündemlerde öne çıkmış bulunmaktadır. Zira AB karşıtı partilerin oylarını arttırması önümüzdeki süreçte izlenecek politikalarda önemli bir etken olarak yer alacağı göz önünde bulundurulursa mesele de anlaşılmış olacaktır. AP seçimlerinin hemen akabinde daha şimdiden Brüksel’de AP yetkilileri AB politikalarını gözden geçirmek için harekete geçmiş durumdadır. Bu durum uluslararası emperyalist dünyanın bir parçası olarak AP eliyle başta Avrupa olmak üzere dünya halkları ve ezilen uluslarına daha fazla sömürü ve zulüm politikalarının pervasızlaşarak arttırılacağına işarettir. Emperyalist kapitalizmin barbar dünyasına karşı, sosyalist başka bir dünyanın mümkün olduğu bilinci ve perspektifiyle işçi ve emekçilerin kendiliğinden gelen mücadelelerini burjuva diktatörlüklerin iktidarlarına yöneltecek devrimci hünerleri göstererek sınıflar mücadelesine yön vermek için başta ideolojik mücadele olmak üzere teorik ve pratik politikalarımızla komünizmin somut ve güncelleşmiş bayrağını her alanda kuşanarak ilerleyişimizi sürdürelim.