Bir Dersim Yetmez Hedef Bin Dersim!

dersim-cemat-makalesonDersim meselesine biz Maoist komünistler olarak elbette proleter devrimci sınıf perspektifiyle yaklaşmaktayız Dersim’i Dersim yapan en önemli etkenlerden birininde önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya tarafından temelleri atılan bu devrimci öz olduğunu düşünüyoruz Bu devrimci perspektif dışında Dersim’i dar-milliyetçi kalıplar içerisine hapsetmeye, Dersim’in özgün gerçekliğini görmeyip, asimile etmeye çalışan bütün anlayışların Dersim’e şimdiye değin olduğu gibi bundan sonra da bir fayda sağlamayacağı aşikar. Biz Maoist Komünistler olarak ezilen ulus, azınlık ve inançlar için en doğru çözümün “Bölgesel özerklik ve yerel kendi kendini yönetim” modeli olduğunu savunuyor ve Dersim’inde özgünlüğü göz önüne alınarak ancak bu model ile gerçek kimliğine kavuşabileceğini düşünüyoruz. Makalemizi burada sonlandırırken başlığa aldığımız ve MKP’nin yiğit komünist önderlerinden Baba Erdoğan tarafından bir silaha dönüştürülen o tarihi sözünü bir kez daha tekrarlamak istiyoruz; Bir Dersim Yetmez Hedef Bin Dersim”

HABER MERKEZİ (14.09.2016)-Faşist Türk devleti hakim sınıf klikleri arasında cereyan eden çelişkilerin fiili bir çatışmaya dönüştüğü 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana yaşanan bütün gelişmeler, söz konusu çatışmaların esas olarak komünist-devrimci-ilerici güçlere döndüğünü bir kez daha pratikte gösterdi. Sözde “darbeyle mücadele, demokrasi nöbetleri” safsataları eşliğinde gelinen aşamada başta Kürtler olmak üzere, toplumsal muhalefet güçlerine dönük kapsamlı saldırılar yoğunlaşarak devam ediyor. Faşizmin sistematik hale gelen bu saldırılarıdan son perdede ise seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum olarak kaymakamların atanması oldu. 15 Temmuz’dan bu yana devam eden tüm bu karmaşa ve saldırı furyası altında Dersim yine gündemim baş sıralarına yerleşmiş durumda. 15 Temmuz sürecine dair konuşan Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Akif Celalettin Şimşek’in; “Cemaatin örgütlenemediği tek il Tuncelidir.” Sözleriyle başlayan tartışma hem Dersim’im tarihsel-politik önemini birkez daha gündeme getirmiş ve hem de Dersim’e dair biçok politik çevrenin tavrını ortaya çıkartmıştır. Daha önce gazetemizin internet sitesinde yaptığımız kısa değerlendirmeyle meseleye dair yaklaşımımız ortaya koymuştuk. Bu makalemiz vesilesiyle bir kez daha, ayrıntılı bir şekilde yaşanan bu tartışmaya dair fikir ve tavrımızı belirtmek istiyoruz.

Dersim’in Önemi

Hakim sınıf klikleri arasında cereyan eden bunca çelişki ve çatışma arasında Dersim’in bir kez daha gündemleşmesi, ön plana çıkması tesadüfi değildir. Çeşitli vesilelerle sık sık gündemleşen Dersim ve Dersim gerçekliğine dair elbette her politik hareket kendi ideolojik penceresinden bir değerlendirme yapmaktadır. Dersim meselesine dair hem Maoist hareket ve hem de dışımızdaki birçok politik güç ayrıntılı analiz ve tartışmalar yürüttüğü için burada bu konuya dair kısa bir vurgu yapıp geçeceğiz. Bilindiği gibi “TC” devletinin kuruluş kodları “tek dil, tel din, tek bayrak, tek vatan” sloganıyla özetlenen ırkçı-faşist bir ideoloji üzerine bina edilmişti. Türk-İslam senteziyle tarif edilen bu faşist gerçeklik, bu tanıma uymayan, direnç gösteren, teslim olmayan bütün toplumsal güçleri ya zorla ya da asimile ederek bu süreci tamamlayama çalışmıştı. Ermeni soykırımıyla başlayan ve Kürt katliamlarıyla devam eden katliam sürecinin son halkası olarak ise Dersim soykırımı gerçekleştirilmişti. Dersim’e dönük gerçekleştirilen bu katliam saldırı neticesinde on binlerce insan ölürken, bir o kadarı yaralanmış, on binlercesi sürgüne gönderilmişti. Yapılan bu son soykırım saldırıyla beraber, bu sürec, tamamladığını, toplumsal güçleri teslim aldığını sanan faşist Türk devletinin yanıldığını farketmesi uzun sürmeyecekti. 1960’lardan itibaren ivme kazanan toplumsal muhalefet, 1970’lere gelindiğinde ise ’71 devrimci-silahlı çıkış ile nitel bir sıçrama kaydedecekti. Ülkemizde o dönem yaşanan 50 yıllık reformist-revizyonist tahakküme son veren ’71 devrimci çıkışı ülkemiz siyasi tarihinin mihenk taşlarındandır. 1970’li yıllar aynı zamanda ülkemizde toplumsal muhalefetin en kitlesel dönemini yaşadığı, devrimci güçlerin birçok alanda etkin bir şekilde örgütlendiği bir dönemdi. 1971 devrimci-silahlı çıkışında nitel kopuşu temsil eden İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki TKP(ML), yaptığı tahliller neticesinde devrimci mücadelenin çelişkilerin en yoğun olduğu alanlarda başlaması gerektiği tezine uygun olarak, özellikle Dersim’i örgütlenmenin merkezi olarak seçmişlerdi. Maoist hareketin bu anlamlı ve cüretkar çıkış aradan geçen 45 yıllık tarihsel süreçte sosyal yaşam tarafından defalarca doğrulamıştır. Dersim’in zaten hakim sınıflarla süregiden çelişki ve çatışmalı durumuna bu kez komünist-devrimci bir perspektiften müdahale edilmiş ve Dersim o gün bugündür Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın en ileri mevzisi olarak gündemdeki yerini korumya devam etmiştir. Dersim halkının devrimcilere kucak açıp, sahiplenen tavrı faşizmin bütün baskı, zulüm ve katliamlarına rağmen kesintisiz bir şekilde sürmüştür-sürmektedir. Başta Maoist hareket olmak üzere, birçok devrimci örgüt ve PKK uzun yıllardır Dersim’de kesintisiz bir çalışma yürütmektedir. Verilen bu devrimci mücadele içerisinde şimdiye kadar binlerce Dersimli şehit düşmüştür Dersim’in faşizm tarafından bunca kinle hedef alınmasının esas sebebi işte bu devrimci mücadele ile olan bağıdır. En karanlık dönemlerde dahi Dersim ülkemizin aydınlık yüzü olarak kendisini hep varetmiştir. Düşmanın bütün baskı ve zulmüne, ajanlaştırma-işbirlikçilik oyunlarına, ekonomik vaatlerine ve binbir türlü kirli politikalarına rağmen Dersim halkı devrimcilere sırtını dönmemiştir. Kendi içerisinde çıkan hainleri, ajan ve işbirlikçileri ise kendisinden saymamış, kabul etmemiştir. Elbette Dersim meselesine dair başta Maoist hareket olmak üzere devrimci-demokratik güçlerin yaptığı önemli hata ve yanlışlarda oldu. Bunlara dair en azından Maoist hareketin her dönem samimi özeleştirel yaklaşımı mevcuttur ve hatalarının, yanlışlarının farkında olarak sürekli bir şekilde öğrenme-ders çıkarma-ilerleme anlayışıyla meseleleri ele almaktadır.

Dersim’in bu realitesi içerisinde hem anlayış ve hem de halklaşma boyutuyla önemli bir güç olan Maoist hareketin, burada yarattığı tarihsel birikim ve örnekler bugün sadece ülkemiz değil, dünyadaki devrimci-ilerici güçler açısından da önemli analiz edilmelidirler. Son olarak Ovacık’ta ki belediye seçimleri ve sonrasında hayata geçirilen politikalarla sürekli pozitiv olarak gündemleşme durumu söz konusudur. Bu gerçekliğin bilincinde olan biz Maoistler, yaşamın her alanında, burjuva devlet aygıtı gerçekliğini göz önüne alarak, legal-illegal bütün olanaklardan faydalanıp, bugünden yarına söz-yetki-karar halka şiarıyla kurumsallaşmayı hedef olarak önümüze koymuş durumdayız.

Güncel Bağlamıyla Bazı Tartışmalara Dair

15 Temmuz Dersim meselesine dair yaşanan tartışmayada biraz yakından bakmakta fayda var. Aslında Cemaatin örgütlenemediği ya da giremediği tek il Tunceli’dir söylemi ayakları havada kalan bir söylem. Faşist Türk devletinin 90 yıldır uyguladığı bütün gerici-kirli politikalara rağmen Dersim’de toplumsal bir karşılık bulamadığı ve bundan dolayı Dersim’deki varlığını asker-polis-memur-ajan-işbirlikçi güçler üzerine bina ettiği bilinen bir gerçek. Güncel örnek olarak AKP gericiliğinin özellikle kuruluş yıllarında estirdiği ve birçok devrimci-demokratik gücün dahi tav olduğu “demokrasi-özgürlükler” yalanına inanmayan, bu gerici-faşist partiye destek vermeyen tek il Dersim olmuştur. AKP’nin 14 yıllık iktidarı döneminde vekil çıkartamadığı tek ilin Dersim olması dahi tek başına AKP’yi kudurtmaktadır. Bu realite hakim sınıf güçlerini Dersim’e dair daha sinsi-kapsamlı saldırılar gerçekleştirmeye sevk etmiştir. İşte Cemaat eliyle yapılmak istenende tam olarak budur. Gülen Cemaatinin AKP ile kolkola, ülke genelinde gerçekleştirdiği politikalar Dersim’de de hayata geçirilmek istenmiş ve büyük oranda başarılmıştırda. Dersim’de bir yandan yozlaşma-fuhuş-esrar-kumar üzerinden özellikle gençliğe dönük devlet eliyle kirli yöntemler hayata geçirilirken diğer taraftan ise Gülen Cemaati üzerinden eğitim ve sosyal yardımlaşma adı altında yoğun çalışmalar yapılmıştı. Dersim’de Gülen Cemaati tarafından Munzur Eğitim Kurumları adı altında 1 kreş ve anaokulu, 1 ilköğretim, 1 Fen ve Anadolu lisesi, 1 yükseköğrenim yurdu, 1 spor kulübü ve 5 etüt merkezi faaliyet göstermektedir. Yine Munzur Üniversitesi Gülen Cemaati ve AKP’nin yoğun olarak örgütlendiği alanlardandır. Yine özellikle İzzettin Doğan üzerinden Alevilik meseleside Cemaat-AKP tarafından sinsice istismar edilip, kirli politikalarına payanda yapılmaktadır. Bugün herkesin Gülen Cemaati düşmanı kesildiği lakin bundan birkaç yıl öncesine kadar sağından soluna, AKP’sinden CHP’sine siyaset arenasının neredeyse tamamının Gülen Cemaati ile ortak çalıştığı bilinmektedir. “Hizmet Hareketi” olarak lanse edilen, birçok ödüle layık görülen, devletin bütün imkanlarının sınırsızca kullanıma açıldığı Gülen Cemaati’ne ve bu Cemaatin devlet kurumlarıyla elele Dersim’de yürüttükleri kirli politikalara karşı ilk ve en etkili karşı tavrı Maoist güçler ortaya koymuştu. AKP-Cemaat tarafından Dersim’de hayata geçirilen kirli politikalara karşı Demokratik Haklar Federasyonu(DHF) tarafından 2011 yılında başlatılan kapsamlı bir kampanya ile Dersim halkıyla beraber oldukça etkili çalışmalar yürütüldü. “Dersim’de yozlaşmaya, fuhuşa, esrara, kumara” karşı gerçekleştirilen çalışmalara binlerce Dersimli katılmış, kitlesel birçok yürüyüş ve eylem gerçekleştirilmişti. DHF tarafından örgütlenen bu kampanya ülke genelinde de büyük ses getirmiş, Gülen Cemaati’nin Dersim’deki sinsi oyunları büyük oranda deşifre edilmişti. DHF tarafından gerçekleştirilen bu kapsamlı kampanya çalışmasından oldukça rahatsız olan hakim sınıf güçleri, ilk saldırı işaretini Gülen Cemaati’nin yayın organlarından olan Aksiyon Dergisi’nde hazırladığı haberlerle vermişti. Yapılan bu haberler sonrası 2011 yılı sonlarında aralarında Dersim Demokratik Halk Dayanışması (DDHD) adına genel seçimlere bağımsız aday olarak giren ve büyük bir başarı sağlayan Murat Kur ve dört DHF üyesi tutuklanarak, yasadışı örgüt üyeliği suçlamasıyla 12 ile 14 yıl arasında cezalar aldı. Yine Dersim’de 2011 yılından sonra DHF’ye dönük gerçekleştirilen birçok operasyonda onlarca DHF üyesi gözaltına alınarak, tutuklandı. Son olarak ise geçtiğimiz aylarda Hozat’ta bir komplo ile DHF üyeleri gözaltına alınıp tutuklandı.

Dersim meselesine biz Maois komünistler olarak elbette proleter devrimci sınıf perspektifiyle yaklaşmaktayız. Dersim’i Dersim yapan en önemli etkenlerden birininde önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya tarafından temelleri atılan bu devrimci öz olduğunu düşünüyoruz. Bu devrimci perspektif dışında Dersim’i dar-milliyetçi kalıplar içerisine hapsetmeye, Dersim’in özgün gerçekliğini görmeyip, asimile etmeye çalışan bütün anlayışların Dersim’e şimdiye değin olduğu gibi bundan sonra da bir fayda sağlamayacağı aşikar. Biz Maoist Komünistler olarak ezilen ulus, azınlık ve inançlar için en doğru çözümün “Bölgesel özerklik ve yerel kendi kendini yönetim” modeli olduğunu savunuyor ve Dersim’inde özgünlüğü göz önüne alınarak ancak bu model ile gerçek kimliğine kavuşabileceğini düşünüyoruz. Makalemizi burada sonlandırırken başlığa aldığımız ve MKP’nin yiğit komünist önderlerinden Baba Erdoğan tarafından bir silaha dönüştürülen o tarihi sözünü bir kez daha tekrarlamak istiyoruz; Bir Dersim Yetmez Hedef Bin Dersim”.

http://www.halkingunlugu.org/