Doğduğu, büyüdüğü topraklarda ekonomik ve savaş koşulların sonucu zorunlu olarak göçmek zorunda kalanlar, hayatlarını idame etmek için, umut yeri olarak gördükleri Avrupa ülkelerine ulaşma serüveni, ölüm ve göz yaşlarıyla sonuçlanıyor. Bazıları okyanusta balıklara yem oluyorlar; bazıları ise zor koşullar sonucu yollarda can vermekteler. Onlar için umut kapısı yaşam ve ölüm arasında var olan çizgiyi geçmeye benziyor. Ölüm kadarda yaşamda zordur onlar için, yerleştiği ülkede iş bulmama, dili bilmeme, kültürel ve sosyal uyum farklılığı, ötekileştirme, hor görme vb. ağır sorunlar gelecekte karşılayacakları ırkçı saldırılar!
3 Şubat 2022 tarihli gazete manşetlerinde “Edirne’nin İpsala ilçesinde 7 cesedin daha bulunmasıyla dünden bu yana donarak ölen düzensiz göçmenlerin sayısı 19’a yükseldi.„ haber gibi, her gün yeni haberleri okuyoruz. Küçücük çocukların bedeni Akdeniz kıyısına vurulunca timsah göz yaşlarını döken kapitalistler, aynı timsah göz yaşlarını döküyorlar.
Kapitalist sınıfın değişik kesimleri birbirine karşı, mültecilerin bu ölüm kalım dramatik yolculuğu kendi çıkarları için kullanıyor. Yani mültecilerin yaşamda kalmaları, kapitalistler için yeni üretim alanında ucuz iş gücün gasp edilmesi için burjuva tekeller gözlerini mültecilerin emeğine dikerek karga gibi bekliyorlar, mültecilerin başlattıkları yolculukta ölümleri ise; onlar için muhatabını suçlu görerek, insan sever demeçler vererek, ölümler üzerinde rant elde etmektedirler. Ancak kendi suçları hiçbir süreçte gündeme gelmeyecektir. Türkiye’de burjuva faşist partiler; Avrupa’da burjuva partiler göçmenler üzerindeki tartışmayı karşılıklı biri birini suçlamalarını biliyoruz. Halkı nasıl kışkırttıklarını, milliyetçi ve ırkçıların; mültecilere saldırdıkları, öldürdüklerini çokça gördük.
Dünya genelinde göçmenlerin yer değiştirmesi veya kendi ülkelerini terk etmek zorunda kalmalarının esası sebebi üç şıkta toparlayabiliriz. Diğer bir çok nedeni vardır, ancak belirtilen istatistikler özelikle bölgesel savaşların olduğu, siyasi özgürlüklerin olmadığı, ekonomik hayat yaşantısının kötü olduğu ülkelerde mülteci akımı olmaktadır.
Yani; Birinci sebep, Emperyalist devletlerin kendi aralarındaki pazar paylaşımı sonucu yürüttüğü bölgesel savaşlardır. Savaşın külleri içinde yaşamak için başka yerlere sığınmak zorunda kalanlar, esas göçmen potansiyelini oluşturuyorlar. Türkiye ve Kuzey Kürdistan‘a, Yunanistan’a, Avrupa‘nın farklı ülkelerine gelen göçmenlerin büyük çoğunluğu bölgesel savaşların sürdüğü ülkelerde gelenlerdir.
İkincisi, Emperyalist sermaye ucuz emek gücünü sömürmek için geri kalmış ülkelerin işçi ve emekçilerini zor ve ağır koşullar içinde çalıştırmaktadır. Emeğinin karşılığında geçinemeyen, iş bulamayan geleceğini göremeyen emekçiler, başka ülkelere göç etmektedirler.
Üçüncüsü ise, faşist sistemlerin devrimci demokratlara karşı sürdürdüğü vahşi baskılar sonucu; işkence, hapis, idam vb. sebeplerden dolayı göç etmek zorunda kalanlardır.
Üstte belirtiğimiz göç politikası içinde bölgesel savaşlar sonucu yaşamlarını davam etmek için mülteci durumunda düşenlerin sayısı ağırlıktadır.
Örneğin, Almanya‘nın 2021 verilerine göre; 148.233 göçmen Alman devlet dairelerine mültecilik için baş vurmuştur, bunların 54.903 Suriye‘den, 23.276 Afganistan‘dan geldiği resmi rakamlarda geçiyor.
Kısacası, Rusya ve ABD emperyalizmi arasında süren bölgesel savaşların sürdürdüğü ülkelerde gelen göçmenler ağırlıktadır. Yani ADHK’nın daha önce vurguladığı gibi, “siz orda olduğunuz için biz buradayız” tespiti çıplak gerçekliği göstermektedir. Yani; Emperyalist güçler ülkelerimizde olduğu için bizler zorunlu olarak buradayız.
Toplumsal sorunun bir parçasını oluşturan göçmenlerin durumuna dikkat çekmek için bu kısa yazıyı ele aldık. Amacımız, her gün bedenleri bilinmeyen yerlere toprağa gömülen, suda boğulan kişilerin sorununu bir kez daha gündeme getirmektir. Bu sorunun sürekli devrimci demokrat kurumların gündeminde kalmasıdır.