Demokrasi gibi, onunla özdeş olan, yani demokrasinin geçerli olduğu koşullardaki özgürlük de koşullarla alakalı ve koşullarda biçimlenen bir olgu ya da sınırları tanımlanmış bir tariftir. Ve bu tarihsel koşullar içinde sınırsız bir özgürlükten bahsetmek gerçek dışıdır, burjuva özgürlükçü saçmalıktır. Sınırsız özgürlük, bir devlet ve diktatörlük biçimi olan demokrasinin sönümlenerek ortadan kalktığı tarihsel koşullara mahsustur. Bundan önce sınırsız özgürlükten söz etmek boş bir safsatadır. Tarihsel zorunluluklar, sınıf mücadeleleri yasası ve diyalektik ve tarihi materyalizm bilimi bunu doğrular.
Matematik, pozitif bilimler dahil, ekonomiden siyasete, ideolojiden felsefeye, toplum biliminden doğa bilimleri ve yasalarına, sosyal, psikoloji, kültür ve eğitim gibi diyalektik süreç ve insan yaşamına dair bütün bilimler sürecinde geçerli bir temeldir. Çünkü, matematiğin denklemleri kuran ve çözen bütün işlemleri artı ile eksi, çarpı ile bölü maharetiyle gerçekleşir ve bu işlemcilerin tamamı sosyal yaşamda, diyalektiğin işleyişinde, bilimsel deneyde ve sınıflar savaşımında tartışmasız biçimde yer alırlar.
Ancak yaşam diyalektiğindeki artma, eksilme, bölüme ve çarpma işlemleri kılasik matematikteki gibi 2+2 eşittir 4 eder şeklindeki mekanik hareketten ibaret değildir. Modern matematik bilimi de kılasik artma-eksilme mekaniği dışında hareket eder; 2+2 her zaman 4 yapmaz der. Yani denklem ve olasılıkları çoğaltarak kullanır; böylece daha farklı yol ve çözümler, daha farklı ölçü ve sonuçlar ortaya koyar. Çoğulculuk tekçiliğin, zenginlik yoksunluğun, alternatiflilik alternatifsizliğin, değişimcilik mutlakçılığın, bilimsellik dogmatizmin, diyalektik materyalizm kaderci idealizmin yerini alır. (Elbette bunlar bilimin gerici sınıfların kösteğinden kurtarılıp alınması ve bağımsız-özgür kılınmasıyla mümkün olur.).
Sosyal bilimlerde bu gerçek çok daha karmaşık denklemlerle karşımıza çıkar. Öz ve nitelik her zaman biçim ya da nicelikten önde gelir. Bir ikiye bölünür, diyalektik süreç bunu izler. Ve bir yanlış ile bir doğrunun toplamı bir yapmaz; iki yanlış bir doğru etmez. Siyaset bilimi analiz ve sentez, neden ve sonuç ilişkisinden hareket eder, olay ve olguları iç ve dış etmenlerle ilişkileri içinde açıklar. Fakat siyaset bilimi alana dahil olan demokrasi, azınlık-çoğunluk prensibini takip ederek, bu yanıyla klasik matematiğin kusurlarını yalın biçimde taşır. Azınlık-çoğunluk prensibi demokrasinin yadsınamaz önemli ilkelerindendir. Bu, niteliği değil, niceliği esas alır. Demokrasinin çıkardığı sonuçlar bu mekanik matematikten maluldür. Demokrasinin tarihsel bir olgu olup, buna açık tarihsel koşullarda kullanılabilir bir metot olması ama ortadan kalkan bu tarihsel koşullarla birlikte ortadan kalkması bundan ileri gelir. Ki, bu tarihsel koşullar belli bir niteliğe vardığında demokrasi geçer akçe olmaktan çıkar. Gericileşir ve hakkettiği gibi tarihin çöp sepetine atılır. Lakin bu süreç oldukça uzun bir tarihsel dönemi kapsar. Bu, Sosyalist toplum dahil, sınıflı toplum biçimlerinin hüküm sürdüğü Komünist toplum öncesi toplumsal aşamalar sürecidir. Demokrasi bütün bu süreçlerde geçerliyken, demokrasi mücadelesi bu süreçlerin tümünde şu veya bu biçimde gündemdedir.
Demokrasiyi azınlık-çoğunluk meselesine indirgemek veya azınlık-çoğunluk prensibiyle daraltmak, eksiktir; onu tam olarak ifade etmez ve onun tarihsel şartlarda oynadığı genel devrimci muhtevayı tam olarak tarif etmeye yetmez. Azınlık-çoğunluk ilkesi demokrasinin biçimsel ilkesidir, özü değil. Dolayısıyla demokrasi, söz ve irade özgürlüğü başta olmak üzere, kişinin hak ve özgürlükleri ve sorumlulukları, doğru-yanlış mücadelesi, itiraz ve eleştiri hakkı, gönüllülük ve zorunluluk ilkesi, eşitlik prensibi, azınlığın haklarını koruma içeriği ve gerici baskı, tahakküm ve zora yönelen muhtevası bakımlarından tarihsel koşullarla da sınırlı olsa, bu uzun tarihsel koşullarda ve bu koşulların değiştirilmesi mücadelesinde kullanılan etkili silahlardan biri olarak büyük önem taşır ve bir dizi ilke ihtiva eder. Demokrasi, gerici baskı, sömürü, zor ve egemenliğin vb. vs. geçerli olduğu koşullarda bir özgürlük argümanıdır. Örgütlenmenin bir aracı, mücadelenin bir gerekçesidir demokrasi. Ezilip sömürülen milyonların demokrasi ve özgürlükler için mücadelelere girişmesi ve bu uğurda ağır bedeller ödemesi yersiz ve sebepsiz değildir.
Aynı zamanda demokrasi, sınıfsaldır; sınıfsal bir olgu olarak bir egemenlik ve diktatörlük biçimidir. Sınıf diktatörlüğüdür, devlet ve yönetim formudur. Yani, demokrasi tüm muhtevasıyla veya sınıftan aldığı demokratik-özgürlükçü-ilerici-devrimci muhtevasına karşın, son tahlilde bir diktatörlük biçimidir. Gerici sınıflar üzerinde baskı ve diktatörlük, geniş halk kitleleri için demokrasi ve özgürlük anlamına gelir; demokrasi böyle bir diktatörlüktür. Ve her baskı ve diktatörlük biçimi gibi, demokrasiye dayanan baskı-diktatörlük biçimi de miadını doldurarak ortadan kalkar, kalkmak-kaldırılmak durumundadır. Demokrasinin miadı Komünist topluma kadardır.
Demokrasi gibi, onunla özdeş olan, yani demokrasinin geçerli olduğu koşullardaki özgürlük de koşullarla alakalı ve koşullarda biçimlenen bir olgu ya da sınırları tanımlanmış bir tariftir. Ve bu tarihsel koşullar içinde sınırsız bir özgürlükten bahsetmek gerçek dışıdır, burjuva özgürlükçü saçmalıktır. Sınırsız özgürlük, bir devlet ve diktatörlük biçimi olan demokrasinin sönümlenerek ortadan kalktığı tarihsel koşullara mahsustur. Bundan önce sınırsız özgürlükten söz etmek boş bir safsatadır. Tarihsel zorunluluklar, sınıf mücadeleleri yasası ve diyalektik ve tarihi materyalizm bilimi bunu doğrular.
Sosyalist toplum, sınıfların varlığı zemininde devrimci sınıfların uyguladığı bir demokrasi sistemidir. Hak, hukuk, para, değer, ilişki ve çelişkiler zemininde sosyalist demokrasiyle biçimlenen bir demokrasi niteliği taşır. Sosyalist Demokrasi niteliği, demokrasinin geçerli olduğu tüm şartlardaki demokrasi biçimlerinin en ileri niteliğini temsil eder. Gerici sınıfları iktidardan alarak baskı altında tutan ve devrimci sınıfların iktidarını temsil eden bu demokrasinin elmas taşı, geniş kitlelerin inisiyatifini geliştirerek onları yönetim erkine katma perspektifiyle hareket etmesi ve kitlelerin iktidarlaşması yönelimine sahip olmasıdır. Buna uygun olarak, mümkün olan en geniş demokrasiyi uygulayarak bu demokrasiyi sürekli geliştirip ilerletme ve gerçek bir demokrasi kurarak bu demokrasi altında ve hüneriyle sınırsız özgürlüğü hedeflemesidir.
Bütün bunlar zemininde, demokrasi veya sosyalist demokrasiyi kitlelerin denetimine açık hale getirerek, kitlelerin muhalefet, mücadele ve örgütlenme haklarını anayasal zeminde garanti altına alması, dolayısıyla sosyalist demokrasi iktidarına karşı mücadeleyi olanaklı kılıp öngörmesidir. Daha yalın olarak, sosyalist demokrasi ve iktidarının kendisine karşı eleştiri ve muhalefeti demokrasinin bir gereği ve zorunluluğu olarak tanımasıdır. Yani, sosyalist demokrasi iktidarının yozlaşıp çürüyebileceğini öngörerek, bu olasılık temelinde halk kitlelerinin muhalefetini meşru görüp, yozlaşmaları bu araçla savuşturmayı benimseme yeteneğidir Sosyalist demokrasinin üstünlüğü. Ve onun üstünlüğü, sosyalizmde tek partililik biçimini aşan, devrimci sınıf ve halk güçlerinin siyasi partilerine örgütlenme hakkı tanıyan MLM anlayışın benimsediği sosyalist demokrasi niteliğidir.
Komünist toplum öncesi en ileri demokrasiler de temsili demokrasiyi kullanır. Temsili demokrasi, tarihsel zorunluluklar temelinde ve sonal amaç karşısında bağrında taşıdığı geriliklere karşın, burjuva demokrasisinden nitelik olarak farklı, ileridir ve devrimcidir… Biçimde temsili demokrasiye dayanan burjuva demokrasisi, gerçekte azınlık varsıl zümrenin çoğunluğun iradesini hilelerle manipüle edip gasp etmesi özüne oturur. Parlamento ve seçimler, demokrasinin varlık göstergesi olarak parlatılsa da, özünde göstermelik olmaktan öteye değildirler. Seçimlerin, demokratik, eşit ve baskısız, hilesiz şartlarda gerçekleştiği görülmemiştir, görülemez de. Bilakis, devlet ve iktidar baskısının çıplak biçimde nüfuz ettiği, sermayenin her türlü gücünün devrede olduğu, yoksulluğun satın alındığı, hile ve entrikanın hükmettiği, seçmen oylarının çalındığı, iradesinin yansıtılmadığı, gerektiğinde seçimlerin geçersiz sayıldığı ve gerektiğinde parlamentonun da fes edilip iktidarın gasp edildiği askeri veya sivil darbeciliklere başvurulduğu bir tablodan bahsedilir ki, bu, demokratik ve eşit bir seçimden ziyade, sonuçları büyük sermaye odaklarınca önceden belirlenmiş bir iktidar veya hükümet sürecinden ibarettir. Ki, bu, özü faşist olan ama biçimde temsili demokrasiye dayanan burjuva demokrasisinin gerisinde, parlamento ve seçimlerle kılıflanmış açık ya da yarı-faşizme denk gelir.
Burjuva demokrasisi ile açık faşizm arasında biçimsel olmak kaydıyla bir fark vardır. Özü faşizm olan burjuva demokrasisi, temsili demokrasiye dayalı yönetim biçimiyle açık faşizm yönetim biçiminden nüanslarla ayrışır. Burjuva demokrasisi biçimlerinde, temsili demokrasinin uygulandığı burjuva demokrasisi esasta uygulanır. Salt seçim ve parlamento kılıfı taşıyarak yarı-faşist olarak biçimlenen ‘‘Cumhuriyet‘‘ biçimlerinde ise, temsili demokrasi tamamen manipülatif olup, burjuva demokrasinin bile esamesi okunmaz. Temsili demokrasiye dayanan gerçek burjuva demokrasisi ile temsili demokrasiyi yarı-faşist ya da açık faşist ‘‘Cumhuriyet‘‘ biçiminde uygulayan bu ‘‘demokrasi‘‘ arasındaki biçimsel farklar; kitlelerin söz ve irade, örgütlenme ve eylem hakkı özgürlüğü, sosyal ve siyasi hakların kullanılması, seçimlerin kullanılması, seçim ve siyasi partiler yasası, seçmen kitleler üzerindeki baskı biçimleri ve seçmen iradesini çarpıtma düzeyleri vb gibi meselelerde görülebilir.
En ileri burjuva demokrasisi bile sahte demokrasidir; gerçek demokrasiden fersah fersah uzaktır. Dolayısıyla, uğruna mücadele edilebilir, arzulanabilir ve toplumsal kitlelerin demokrasi ve özgürlükler talebini karşılayabilir bir demokrasi değildir. Tamamen gericidir; gerici sınıflar için demokrasidir. Esası budur, özü faşisttir, yönetim biçimi olarak formel bir demokrasiden ibarettir. Demokrasi ve özgürlükler talebiyle yürütülen mücadelenin hedefi ve konusu değildir. Hiç bir meşruiyeti yoktur.
Özü proleter olan Sosyalist demokrasi ve değişik nitelikteki biçimleri, burjuva demokrasisine karşı tek demokrasi alternatifidir. Demokrasi uğruna mücadele buradan hareket eder. Onun burjuva demokrasisiyle oyalanma lüksü de vakti de yoktur. Demokrasinin devrimle kurulacağı tartışma götürmez doğrudur. Devrimsiz demokrasi düzen içi reformculuk hayalidir.
Bugün coğrafyamızda yürütülen demokrasi mücadelesi sızıntı taşıyan çatlaklar barındırmaktadır. Başkanlık sistemine karşı burjuva parlamenter sistemin savunusu zımnen yerleşip yayılan bir anlayış ya da pratik eğilimdir. Devrimci hareketin tümünde değil ama hareketin bir kısmında güçlü olarak yer edinmektedir. Erdoğan‘ın tek adam sultasına karşı haklı tepkiden kaynak alan bu eğilimin, Erdoğan’ın açık faşist diktatörlüğüne karı mücadelede odaklanarak demokrasi mücadelesini buna indirgediği ve burjuva parlamenterist sistemi göz ardı ederek onaylama durumuna fiilen düştüğü ve komprador kliklerle ittifakları mübah gördüğü izlenmektedir. Bu eğilim ve mücadele zemininde gerçek demokrasi mücadelesinin verilemeyeceği ve düzen içi iyileştirmelerle reformist potada kalacağı aşikardır. Oysa ihtiyaç olan gerçek demokrasi mücadelesidir ki, bu mücadele devrimci mücadele zemininde devrim için mücadeledir.