Erdal Emre (03-01-2016) Kaotik bir yıl daha tarihe havale edildi. 2015, derinleşen toplumsal yarılmalarla sarsılan ve kıran kırana paylaşım düellolarına sahne olan bir yıl oldu. İnsanlığın bir bölümü şiddet ya da gelenek zoruyla çarşafa sarınırken, bir diğer kesimi göç dalgaları karşısında dikenli tellerle örtünmeye ve sınırlarını tahkim ederek korunmaya çalışıyor.
Küresel kapitalizmin ulaştığı en yüksek düzey, neden olduğu global sefaletin, iklim felâketinin, etnik ve dinsel boğazlaşmaların da en dip seviyesini oluşturuyordu. Daha da trajik olanı, yabancılaşmanın eriştiği düzey , yani insanın paramparça oluşuydu. En ürkütücü vahşet örneklerini seyretmeye alıştırıldı insanlık. Bebek ölümlerinden kadın recmine, kafa kesmelerden yığınsal kırımlara, bin yılların emeğiyle oluşan uygarlık merkezlerinin harabeye çevrilmesine kadar… Tıpkı video oyunları izler gibi.
Temel duyuları felç olmaya başlayan İnsanlığın en “ileri” kesimleri ise dünyaya camdan bakıyordu artık.
Paranın küresel diktatörlüğü için ufuklar hızla tükeniyor. Yapısal krizlerini aşmak bir yana, kapitalizmin gelecek insan kuşaklarına yeni çevre felaketleri ve paylaşım savaşları dışında göstereceği çözüm kalmıyor artık. İnsan yaşamını kolaylaştırması gereken bilimsel-teknik ilerlemeler kapitalizmin yönetimi altında öncelikle silah sanayinde ve de toplumların fişlenmesinde, izlenip gözlenmesinde kullanılmaktadır. Kapitalist-emperyalist dünya, el koyduğu toplumsal zenginliğin önemli bir bölümünü kendi güvenlik paranoyası uğruna çarçur ederken, bir bölümünü de yeni paylaşım kavgalarına harcamaktadır.
Bir yüzyıl içindeki iki dünya savaşıyla 100 milyon dolayında insanın ölümüne, ülkelerin, uygarlık ve kültür mirası kentlerin yıkımına neden olan sömürgeci kapitalist imparatorluklar, tüm bir gezegeni daha global bir çöküşün eşiğine getirdiler.
Sistemin sahipleri dahi kapitalizmin çok vahşileştiğini kabul eder görünüyorlar. Çünkü doğada ve toplumda meydana gelen tahribatın boyutları, verileri ve rakamları gizlenemiyor artık.
Doğanın ve insanın yıkımı kol kola ilerliyor.
30 Kasım/12 Aralık-2015 tarihleri arasında Paris’te toplanan BM İklim Değişikliği Konferansı, yapay olarak üretilen tüm sansasyonel beklentilere karşın tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. “İklim değişikliği konusundaki farkındalığın atası” olarak kabul edilen Amerikalı James Hansen, COP 21 sonuçlarını alenen “sahtekârlık”, “palavra” ve “Laf salatası” gibi nitelemelerle mahkum etti. Üstelik bu adam sosyalist, anti-kapitalist falan da değil.
Hansen, 1981-2013 yılları arasında ABD’nin Uzay Araştırmaları Merkezi NASA’da çalışmış, iklim bilimi ve atmosfer fiziği alanında önemli bir otorite. Yani kapitalist endüstrinin devleri, görünür bir gelecekte küresel ısınmaya neden olan sera gazı salımını kısmak bir yana, bu gazın kaynaklarından olan fosil enerji kullanımı üzerindeki çatışmayı tırmandırmaktadırlar.
Para bir tek kanun tanıyor : Büyümek. Ne pahasına olursa olsun, daha da büyümek. Dünyaya sığmayacak boyutlara ulaşan sermaye grupları küresel çapta yeni bir askeri kapışmanın sinyallerini vermeye başladılar. Şimdilik “üçüncü” diye numarası takılmasa da dünya zaten bir savaşın içinde. En kaynayan yer ise, gezegenin Ortadoğusu.
Resmi gerekçeler ise malum: “ulusal çıkarlar”, “terörle mücadele”, “medeniyetler çatışması”, “demokrasi ve insan hakları”…
Evet, gerçekten de yeryüzü kapitalist tekellere dar geliyor. Bu gezegeni -kendinden önceki dinsel gericilikle de el ele- kainatın cehennemine çeviren kapitalist hanedanlar epey zamandır gidecek başka bir gezegen de aramaktalar. Tiksindiren servetlerini ayak takımının gürültüsünden ve muhtemel sosyal devrimlerin tehdidinden uzaklarda bir yerde sükunet içinde yemek ne harika bir çözüm olurdu ! Ama ne acı ki rasyonel bir çözüm değil. En azından şimdilik.
Kapitalizmin temel çıkarları ve açmazları yeni bir dünya yangınını körüklüyor. Bu bir öngörü değil, bir olgu. Peki çare ? Fransızca’daki bir deyimle söylenecek olursa: “otuz altı tane çare yoktur”. Yakın çare, tüm çelişkileri ve kurumlarıyla kapitalist barbarlığın aşılmasıdır. Bunun hangi yol, araç ve alternatiflerle olacağını ise gelecek yılların, on yılların kavga birikimleri ve atılımları belirleyecektir. Şimdilik bildiğimiz şey “Hayır” diyenlerin safında direnmektir.