Dünya Merkez Bankaların Kredi Faizlerini Artırmaları, Ezilenlere Yansıması! – Mazlum CEYLAN

Dünyadaki toplumsal ve siyasal gelişmeler yeni bir kaos ve bölgesel çatışmalara doğru hızlıca gidiyor. Rusya ve Ukrayna savaşının siyasal ve ekonomik etkileri farklı ülkelere yayılması, değişik coğrafyada savaşların çıkmasının olasılığını daha fazla artırmıştır. NATO; Rusya ve Çin devletini abluka altına alarak, her iki ülkenin kanayan yarası olarak bilinen Tayvan ve Kafkasya’ya savaşı çekmeyi planlıyor.

 Emperyalistler arası çelişki keskinleşmiş, karşılıklı birbirine karşı elindeki savunma ve saldırı araçlarını göstermekte, birbirini tehdit etmektedir. Açık görünen şudur: NATO’nun genel sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya ve Ukrayna savaşı, NATO ve Rusya arasındaki savaş olarak açıklamıştır. Yani NATO ile Rusya; Ukrayna topraklarında savaşıyor. Bu gerçek bir tanımdır. NATO ülkeleri Ukrayna‘ya silah yardımı yapmakta, askeri savaş stratejik uzmanlarının tümünü, Ukrayna ordusuyla hareket etmekte. İstihbarat, siber saldırı gibi teknik bilgileri  Ukrayna ordusuna vermektedir.

Savaşın arka planı kapitalist üretimin sürekli yeni bunalımları yaratmasıdır, ekonomik bunalımdan geçici çıkış olarak bazen masa başında barışcıl çözümlerle, bazen de savaşla süreçten çıkmaktalar. Ancak gelinen süreçte kısa vadede savaşın dışında bir alternatif  görünmemektedir.

Bölgesel çatışmaların dünya genelinde kitleleri yoksulluğa iterken, ABD merkez bankası kredi faizlerini yükseltmesiyle diğer devletlerin Merkez Bankalarıda kredi faizlerini yükseltiler. (Rusya,Çin,Türkiye kredi faizlerini aşağı çekti veya sabit tuttu.) Kredi faizlerin yükseltilmesi, dünya genelinde toplumsal çalkantıların yaşanacağı olasılığını fazlalaştırdı. Toplumsal çalkantının iktisadi temelini yaratanlar kapitalistler olmuştur.Uyguladıkları ekonomik sistemle kendi mezarını kazıyorlar. Ekonomik krizden çıkmak için kredi faizleri yükseltmeleri yeni krizlerin  çıkmasını tetikleyecektir.  Her kapitalist sömürü karşılığında, sömürülen kişinin kendi hakkını aramaya iter.  Her baskı, baskıya uğrayan kişinin direnişiyle karşılanır.  Dolaysıyla Merkez Bankaların faizleri yükseltmeleri, geniş kitleleri daha fazla sömürmesidir, ve var olan ekonomik hakların zorla baskıyla yok edilmesidir.  Buna karşı ise devrimci direnişlerin gelişmesidir. (Kendiliğindenci  gelişen  hareketler veya örgütlü direnişleri bir bütün olarak vurguladım.)

Emekçilere Yansıması!

1- Geri karmış ülkelerin sistemleri diş ülkelerden sürekli kredi alarak sistemlerini devam etmektedirler. Köprüler, yollar, hastaneler, havalimanları kapitalist ülkelerden kredi alınarak yapılmaktadır. Kredi veren ülkelerin kredi faizlerinin üste çekmesi, kredi alan ülkenin borçlarının yükselmesi olacaktır. Kredi faizlerini ödeyemeyen geri kalmış ülkelerin devletleri, yeni kredileri alarak faizlerini ödemekteler. Yeni alınacak krediler yüksek faizle geri ödenir. Yani daha fazla borçlanılır. Devlet biçimi ister kapitalist, ister yarı feodal olsun, ister tekelci komprador niteliğe sahip olsun,  borçlanma yapan devletler, ezilen halkı sömürerek, vergileri yükselterek, para basarak, işçi ve emekçileri köle gibi çalıştırarak, işçilerin emeğini sömürerek dış ülkelerin borçlarının faizini ödemeye çabalarlar. Borcun faizi yeni alınan borçla ödeniyor. Dünyanın ekonomik şekillenmesi içinde yer alan geri kalmış ülkelerin daha fazla borç bataklığına batması siyasi alanda darbeler, iktidar değişikliği, azgın faşist baskılar uygulanır.

2- Genel olarak yoksul yığınlar emeğini satarak geçimlerini sürdüremedikleri için, sürekli bankalarda kredi alarak, borçlanarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Dünyanın her ülkesinde bankalara, kredi şirketlerine borçlanan yığınların sayısı artıyor. Dünyanın zengin ülkeleri olarak bilinen G7 ülkelerinde yaşayan emekçiler içinde böyledir. Faizlerin yükselmesi bu emekçi kesim için yüksek faiz faturaların omuzlarının yüküne binmesidir.

3- Bankaların kredi faizlerin yükseltmesi, ekonomide durgunluk yaratır. Yeni istihdam alanların yaratılmasını daraltır veya geriletir,kredi borcuyla kurulan küçük işletmeler kapanır veya büyük tekellere bağlanır. Son altı aylık süre içinde Dünya genelinde durgunluk olmuş, işsizler artmıştır, yeni istihdam yerleri açılmamış, bir bölümü ise kapanmıştır.‘Almanya‘da eylülde şirketlerin ve ortaklıkların iflas başvuruları Eylül 2021’ye göre yüzde 34 artarak 762’ye yükselmiştir.‘

4- Kapitalist sistemde faiz politikasının değişmesi, kapitalistlere  yeni Pazar alanların yaratılması için yapıldığı, faizlerin düşmesi veya faizleri yükseltilmesi ezilen yoksul kesime  daha fazla sömürü getirir. Türkiye’de faizlerin düşmesi ve Avrupa’da faizlerin yükseltilmesi her iki yerde enflasyonu artırmıştır.

5- Yüksek faizle kredi alan şirketler, kredi faizlerin maliyetini üretim içinde artı değere el  koyarak, işçi ve emekçileri üretim sürecinde  daha fazla çalıştırarak, katmerli şekilde sömürür. Üstte verdiğimiz bazı örneklerle, kredi faizlerin yükseltilmesi yoksulluk sınırını genişletir.

Hâkim sınıfların bir bölümü, faizlerin artırmasına karşı itirazları olmuştur. Dünya Bankası, İMF, BM; faiz artırılmasının davam edilmesinin sonuçları çok vahim olacağını,  farklı çoğrafyada ekonomik siyasi bunalımların olacağını belirtmektedir. Yani hakim sınıfların tümü bu politikada hem fikir değiller. Onların korkusu, dünya ezilen halkların tek tek ülkelerde geliştirdiği mücadelenin yaygınlaşması ve büyütülmesidir.

Son dönemde daralma ve durgunluğun sebebi, Ukrayna’da süren savaşının etkisi vardır. Avrupa’da enerji sektöründe yaşanılan sıkıntılardan dolayı bazı fabrikaların geçici kapandığı veya tam gün işletilemediği biliniyor. Bu bir yönü oluştururken, altı aylık bir süre zarfında ise, kredi faizlerin artmasıyla,  ekonomide durgunluk kısmi oranda görünüyor. GSYİH’da bir düşme olmuştur.

Özelikle Avrupa’da konut alanında bir durgunluk yaşanmaktadır. Konut fiyatlarında durgunluk olmuş, ancak aşağıya çekilmemiştir.  Tüketim ürünlerinde enflasyon devam etmektedir.Kitlelerin tüketiminde gerileme olmuştur.

Faizlarin Artmasıyla  Enflasyonun Düşeceğini Savunan  Sistemin Temsilcileri Yanılmaktadır.

Faizleri yükselterek enflasyonu kontrol altına alacakları ve düşüreceklerini beyan eden  hakim sınıflar yanılmaktalar. Üretimin eşitsiz dağılımı, zengin ve fakir arasındaki uçurumun sürekli büyümesi; proletaryanın siyasi ideolojik eğemenliği önderliğinde devrimler başarıyla gerçekleşmediği sürece, enflasyonun farklı ekonomik politikalarla önlenmesi mümkün değildir.

2008’de yüksek faiz sonucu konut sektöründe kriz yaşandı, dünya genelinde finansal krize dönüştü. Ayrı yazı sorunu olmasından dolayı biz konut sorunu üzerinde yazımıza devam edelim.

Almanya’da konut mülkiyeti kredisinin faizi az olmasının sonucu bu sektör hızlı tırmanışa geçti,bankalarda kredi alınarak, ev sahibi olan bir yığın kitle oldu. Bunların bir bölümü orta hali kesimdi. Talep yüksek olduğu için real fiyatların dışında, yüksek fiyatla konutlar satıldı. Konut fiyatlarına bağlı yan ürünler ve kiralar yükseldi. İşçinin aldığı ücretin yarısını ev kirasına ödemek zorunda kaldı. Konut mülkiyetinin satın alınması, emekçiler için imkansız hale geldi.  Ancak konut fiatlarları sürekli yükseldi. Yani enflasyon ile talep biribirine ters orantılı gelişti. FED bu süreçte devreye girerek faizleri yükseltti. Tüm ülkelerde (bir kaç ülke hariç) ulusal devletler aynı politikayı izledi.

Yüksek faizin getirisi şu olacaktır:

On binlerce  emekçi satın aldığı mülkiyetinin kredisini ödeme imkânı olmayınca bankalar tarafinda mülkiyetlerine el konulacaktır ve fiyatlar aşağıya çekilmesi durumunda, ev konutuna yapılan ödeme buharlaşmış olur.

Aynı ekonomik politika, Amerika’da 2007-2008’de  konut balonu, finans ve küresel krize yol açmıştı, Yunanistan ve İzlanda devleti iflas bayrağını çekmişti.

Devletlerin kredi faizlerini yükseltmesi aynı sonuçları yaratır mı? Bu kapitalist sistemin aldığı finans önlemlerine bağlıdır. Ancak bir şeyi yaratır. Banka kredisi ile konut sahibi olanlar, faizlerin artmasıyla mülkiyet değerinin düşmesi sonucu yaratır ve kredi faizlerin ödenmesinde zorluklar yaşanır. Amerika’da 2007  krizine benzeyen bazı gelişmeler olabilir.

Keza hizmet sektörü, tüketim ve üretim tedarik zincirinde gerileme olmuştur.Ürünlerin fiyatlarında bir gerileme olmamıştır. Belirli kullanım ürünlerine talep fazlalaşmış, pazarda ürünün az olması sonucu enflasyon yükselmiştir.

Yazının içerisinde kısa yönleriyle anlatmaya çalıştığımız gibi, bankaların kredi faizlerini yükselmesi, işçi ve emekçilere yansıması olacaktır. Esas olarak yeni faizin yükünü bunlar çekecektir.

Kısacası,  Dünya genelinde sıcak para talepten bir fazlalık oluşturmuştu. Kredi muslukları açılmış, her ülkenin devleti ve bireylerin borçları artmıştı, dolaşımdaki para fazlalığı, sürekli yeni enflasyon canavarını yaratıyordu.

Paranın değeri sürekli ürün karşısında düşüyordu. Emekçilerin cebindeki para değersizleşiyordu.

Pazarda ürünlerin satılması için reklam şirketleriyle kitleler teşvik ediliyordu. Eşit dağılım olmadığı için, sermaye bir avuç kapitalistin elinde toplanıyordu.

Aynı süreçte, açlık ve yoksulluk içinde yaşayan geniş yığınlar, evine ekmek götüremediği için kendisini öldürenler, savaş sebebi ile göç ederek başka ülkelerde yaşamını devam ettirmek için emeğini ucuz satanlar, yeterli besin alamadığı için, temiz su bulamadığı için ölen çocuklar, maddi imkanlardan dolayı eğitimini yarıda bırakanlar, kayıt dışı çalışanlar… vb. dünyanın çoğunluk kitlesinin yaşadığı durum. Bir tarafta koca bir zenginlik, diğer tarafta tarifi edilmeyen yoksulluk. Arz ve talep arasında çelişkinin boyutunu gösteriyor bu gerçeklik. Rusya ve Ukrayna savaşı, Corona pandemisi bu sistemin ne kadar acımasızca insanları soyduğu, sömürdüğü gerçeğini su üstüne çıkarmıştır. Neoliberal sömürünün kitlelere getirdiği azgın sömürü kitleler nezdine ortaya çıkmıştır.

Kendisini üretemeyen tıkanan kapitalist sisteme para politikasıyla yön veren ABD Merkez Bankası, bu kapitalist tıkanıklığı bertaraf etmesi için ekonomik, siyasal yükünü, emekçilere çıkararak iktisadi krizi atlatmaya çalışıyor. Dolaysıyla, amaçları, kitleleri enflasyon karşısında korumaları olmamıştır. Merkez bankaları aracılığıyla para politikasıyla kapitalist üretime yön veriyorlar. Tabii ki, kapitalistlerin lehine!

Para Politikasıyla Neoliberal Ekonomik Model Dizayn mı Ediliyor!

Ekonominin durgunluk sürecinde devrimci hareket kendi lehine toplumsal sistemi değiştirme gücünü yaratamaz ise; yeni ekonomik politikalarıyla sermaye merkezileşerek daha güçlü çıkacaktır.  Kapitalist sistemin içine girdiği durgunluk iki siyasal politikayla bugün ki süreçte atlatılmaya çalışıyor.

Birincisi, ulusal devletlerin  merkez bankaları üzerinde ekonomiye müdahalesi olmuştur, faizi artırmıştır; ikincisi, şiddet ve zorla yeni pazar alanlarını yaratmıştır. Her iki politikada aynı süreçte birlikte uygulanıyor.

Kapitalist krizin bertaraf edilmesinde, devletçilik ekonomik modelinin (Keynes’ci politika) adım adım yeniden ön plana çıkma ihtimali yüksektir.

Çünkü; dünya genelinde neoliberal model çıkmaz içine girmiştir. Siyasal alanda iktisadi politika uygulanamaz duruma gelinmiştir. Tek tek ülkelerde IMF’nin direk müdahalesi olmasına rağmen halk isyanları oluyor, hükümetler istifa ediyor, bölgesel ve sosyal savaşlar yaşanıyor.

Dünyanın gayrı milli hasılasından çok, dünyadaki ülkelerin birbirine karşılıklı borçları vardır. Karşılıklı borç ödenemez duruma gelmiştir. Borçlar tahsil edilirse, bazı ülkelerin ekonomisi batacaktır. Neoliberal model 1980 sonrası fazla para basarak kredileri dağıtarak kapitalist sistemi sürdürdü. Sermayenin yollarını açarak her ülkenin iç alanlarına girdi. Fiyat, ürün değeri serbest bırakılarak, pazarda sürekli fiyatlarda artış oldu. Fazla üretim sonucu, metaların satılmasında bir tıkanıklık yaşandı, yeni sermaye alanlarını savaş ve şiddetle açıyorlar.

Bir kısım devletler neoliberal modelin çıkmaz içinde olduğunu görerek, kısmi düzeyde ekonomiye müdahale etti. Örneğin;Berlin’de ev kiraların yüksek olması sonucu, on binlerce kişi yürüyüş ve protestolarla sokaklarda hakkını aradı. Bu protestoları ‘medeni’ biçimde bastırmak ve kitlenin öfkesini yatıştırmak için, Alman devletinin Berlin yerel hükümeti 670 konutu, başka bir ev tekelinde satın alarak kamulaştırdı.

İkincisi ve en önemlisi ise; Siyaset ve ekonomi arasındaki diyalektik ilişki; siyaset ekonominin yansıması, savaşların ise iktisadi politikanın sonucu olduğudur, her ekonomik tıkanıklık  siyasi alanda yansır.

Savaş veya barış, azgın terör veya insan severlik niyet sorunu değildir. İdeolojik politik sorundur. Azami kar hırsı, kapitalist sistemleri savaşa,  koyu faşist baskılarının uygulamasına götürür. Dünyanın pazarlarının küçülmesi; karşılıklı bölgesel savaşların oluşması, ileriki dönemde yaygınlaşmasını yaratır. Devletler ekonomiyi millitarist gücün direk denetimi altına koymadan yaygınlaşan savaşları yönetmek ve sürdürmekde güçleşir.  Yani neoliberal ekonomik politikalardan adım adım devlettin kontrol edeceği, iktisadi ekonomik  programa geçebilirler.

Çünkü; bölgesel savaşların genişleyerek başka alanlara sıçraması, Ukrayna savaşı gibi, neoliberal politikaların savaşı sürdürme ve kazanma ihtimalinin düşük olmasıdır. Neoliberal sermaye ulus devlet sınırları içinde devletçi politikanın sınırlarına sığınmayan değişken kaygan zemini sevmektedir. Ulus Devlet sınırları dışına akarak başka ülkenin sınırları içine kayma durumu vardır. Özellikle üretime dönük olmayan sermaye böyledir. Rusya’nın büyük milyarderleri sermayesini diğer ülkelere transfer ettikleri göründü. Dolaysıyla savaşı sürdüren kapitalist devletler, kendi denetimi altında kamu şirketleriyle  uzun süreli  savaşı sürdürürler.  Bu sorun corona pandemisinde de yaşandı.  Corona sürecinde, ulusal bayrakları kendi sınırlarına diktikleri, Corona hastalığa karşı önlemlerin; maske, tıbbı ilaç vb. birbirinden çaldıkları, sınırlarını kapatmak istedikleri bir süreç oldu. Bu süreçte devletin ekonomiye müdahalesini savunan sesler yükseldi. Neoliberal politikalardan vazgeçmesini savunan siyasi partiler güçlendi. Bu durum devletin ekonomiye yön vermesini savunanların elinin güçlenmesinide sağladı. (Avrupa’da gelişen faşist partiler, somut bu talepleri kullanarak emekçileri aldatarak güçlendikleri açıktır.)

Çünkü; Rusya ve Ukrayna savaşının dünya ekonomisinin üzerindeki etkisi, tüketim mallarının tedarik edilmemesi, bazı mağaza rafların boş olması, tüketim ürünlerinin fiyatları artarak, alım gücün düşmesi sonucu yeni bunalımlar yaratmıştır. Gerek corona süreci, gerekse Ukrayna savaşı, neoliberal ekonomiyle ulusal devletlerin ayakta kalmasında en uygun model olmadığı hâkim sınıflar develtçi kanadı tarafında görüldü. Dolaysıyla kapitalist devletlerin ekonomiye müdahalesi ve kamulaştırma bugünkü dönemde devletlerin ihtiyaç duyduğu kendilerinin çıkarları için en uygun politika olacaktır.

Almanya devleti, enerji şirketini Uniper’i kamulaştırması, daha fazla şirketlerin kamulaştırma istemi devletçi politikanın ayak sesleridir.

 Ezilen Halkın Öfkesi ve Mücadelesi Yükselecektir.

Kapitalist sistemin geldiği boyut, yeni ekonomik politikaları uygulamadan sistemlerini sürdürmeleri mümkün değildir. Yoksulluk aşırı biçimde yükselmiştir, açlık sınırı içinde yaşayan emekçilerin sayısı yükselmiştir, enflasyon at başı gidiyor. Kapitalistler arasındaki mücadele bölgesel savaşlarla sürüyor. Tek tek ülkelerde toplumsal hareketler gelişiyor.  Özelikle doğanın kaynakları tüketilmiştir, bu sorun her sınıf için önemli bir sorun haline gelmiştir, özellikle kapitalist devletler petrol ve su coğrafya alanlarına sahip olmaları için bölgesel savaşları yaratmaktalar.

Ancak, Dünya emekçi halkın, baskı altında yaşayan inançların, mazlum ulusların, aydınların, devrimcilerin, sosyalistlerin muhalefeti bastırılmadan sistemi sürdürmeleri mümkün değildir.  İşçi ve emekçilerin kapitalist barbarlığa karşı politik bilinci, yeni toplumsal hareketin doğmasını yaratacaktır. Proletarya kendi kabuğuna sığındığı suskunluk dönemini geride bırakmıştır, koşullar değişmiştir, somut siyasal özgürlük talepleriyle meydanlarda emekçilerin ayak sesleri geliyor. Dünyanın her kıtasında, her ülkesinde, doğa, çevre, inanç, özgürlük, bağımsızlık hareketleri gelişiyor. Bazı ülkelerde cılız, bazı ülkelerde geniş boyutludur, bazı ülkelerde barışçıl, bazı ülkelerde savaş biçiminde yürütülüyor. Bu hareketlerin tümü ezilen halkların hedefine varacakları meşaledir.