Evrim Konak’tan mektup:’’Adaletin, Hukuk’un olmadığı bir ülkede ancak haksızlığa, eşitsizliğe karşı toplumsal mücadele verilir’’

Gebze Kadın Kapalı Hapishanesinde tutsak bulunan devrimci tutsak Evrim Konak gazetemize bir mektup yollayarak yaşanan baskı, hak gaspları ve hukuksuzlukları anlattı

GEBZE (16-08-2018) Hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik tecrit, baskı ve hukusuzluk her geçen gün artarak devam ediyor. Bu saldırı ve hukuksuzluğun yaşandığı yerlerden biri de Gebze Kadın Kapalı hapishanesidir. Gebze Kadın Kapalı Hapishanesinde tutsak bulunan SMF’li Evrim Konak’ta baskı, işkence ve hukuksuz saldırılara defalarca kez uğrayan devrimci tutsaklardan biridir. Normal koşullarda Eylül 2018 tarihinde tahliye olması gereken Evrim Konak, hakkında açılan yeni davalar ve cezalar nedeni ile tahliye edilmeyerek yaklaşık bir yıl kadar daha keyfi olarak hapishanede tutulacaktır.

Bütün bu saldırı ve hukuksuzlukları teşhir etmek ve kamuoyu duyarlılığı oluşturmak için Evrim Konak tarafından gazetemize bir mektup yollandı. Evrim Konak tarafından gelen mektubu önemli olduğu için olduğu gibi yayınlıyoruz.

‘’Mektubuma yıllar evvel yaşanmış bir hikâye ile başlamak istiyorum. Mayıs’ın en kızıl günü olan, 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’yı anmak için yürüyüş halinde olan kitleye kolluk kuvvetleri saldırıp dağıtmaya çalışır. Yapılan saldırı sonucunda kalabalık sağa-sola kaçışmaya başlar. Ve bu esnada İbrahim Kaypakkaya’nın bazı posterleri yere düşer. O ana kadar kaldırımda durup kitleyi izleyen Dersimli Musa amca, gidip posterleri yerden alır. İki eliyle birlikte havaya kaldırıp yürümeye başlar. Polis “kibarca”(!) gelip Musa amcayı gözaltına alır. Önce karakola, ardından savcılığa, savcılık ise mahkemeye sevk eder. Musa amca “Suçu ve suçluyu övmekten” yargılanır. Hakim: “Musa Bey ‘suçu ve suçluyu övmekten burdasın’; “evet”; “Eyleme katıldınız mı?”; “Hayır”; “Posterini taşıdığınız kişiyi tanıyor musunuz?”; “Onu kim tanımaz ki hakim bey, bütün dünya tanıyor.” der. Hakim bir süre Musa amcaya bakar ve tekrardan dosyayı karıştırmaya başlar. Nitekim bir yıl ile cezalandırılır. Musa amca, kararı dinledikten sonra cebinden çakmağını çıkartıp yerlere tutar. Hâkim şaşkın bir ifadeyle: “Musa bey ne yapıyorsunuz?”; “Adalet arıyorum hakim bey, adalet” der. O gün Musa amcanın kaybettiği adaleti bugün herkes aramaya başladı. Oysa ki vicdanlarını kaybetmişlerin, adil karar vermesini beklemek, iyimserliğe hizmet etmekten ve adaletsizliği büyütmekten başka bir şey değildi. Hukuksuzluğun alışıla geldiği ülkemizde, cılız olan hukukun, şimdilerde hepten yok edildiği bir süreçten geçiyoruz.

Elbette adalet beklemek en başta ayrımcılığa ve haksızlığa uğrayanlar hakkıdır. Zira faşizmden adalet çıkmayacağını artık görmemiz gerekir. Ve bu mektubu yazmamı koşullayan, adalet beklentisinden ziyade; hukuksuzluğu teşhir etmek ve kendimize karşı adil davranmayı; ‘suçu’ kendimizde zamanın, zulüm uygulayanlarını cesaretlendirdiğini ifade etmek için yazıyorum. Oysa ki bizler sadece düşündüğümüz gibi yaşamaya çalışıyoruz. Bu da ‘suç’ olmasa gerek…

Sevgili dostlar;

Kısaca kendimden bahsedecek olursam; 2011 yılında beş arkadaşım ile birlikte “MKP örgütünün talimatları doğrultusunda eylemler (1 Mayıs, 8 Mart, Newroz) düzenlemekten” ve “Örgüte üye olmaktan” gözaltına alındık. Üç ay içinde mahkememiz görüldü. 2. Celsede savunmalarımız devam ederken savcı mütalaayı okudu. (Bu arada, ceza savcısı dahil, mahkeme heyetinin tamamı ‘’FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle tutuklandılar) Ve ikinci celsede mahkeme süreci sona ermiş oldu. Beş kişiye toplamda 56 yıl ceza verildi. Usulsüzlüklerle dolu olan dosyamız hala AYM’de beklemektedir. Kimi arkadaşlarımız tahliye oldu. Kimilerimiz ise ‘ceza’sının bitmesine haftalar ve aylar kala ‘yeni’ cezalar eklendi. Üyelikten verilen dokuz yıllık ‘cezam’ 03.09.2018’de sona erecek. Fakat 2011’de derneğimize (Demokratik Haklar Derneği) yapılan operasyon sonucu, demokratik eylemlerde kullandığımız resim ve dövizler ‘suç’ sayılmış ve ‘Dernekler Kanununa Muhalefet’ “suçu” işlediğimiz adı altında, başkan olduğum gerekçesiyle 1 yıl daha ceza verilmişti. Altı yıl sonra yarı oranında onaylanmış bir şekilde müddetnameye eklendi. Yasaya göre Dernekler Kanununa Muhalefet, adli dava kapsamında ve altı yıl ay yatarı yoktur. TCK’nın 58 (1) maddede yer alan 6., 7., 8., 9. Fıkralarında açıkça yazılmasına rağmen, denetimli serbestlik hakkı bana tanınmamaktadır. Neden? Her iki “ceza”nın birleştirildiği, içtimaların ayrı ayrı yapılmadığı ve müddetnamenin çözülmesi gerektiği ifade ediliyor. İtirazım haklı bulunmasına rağmen, yapılan hukuksuzluk ne Malatya 3. ACM tarafından ne de Gebze Ceza Savcısı tarafından giderilmiyor. Elbette hakkımı aramam için yöntem de sunulmaktadır(!) Denetimli serbestlik için hakimliğe başvuracağım red gelirse (ki gelecektir) ACM’ye baş vuracağım – Devlet kurumlarına giden yollar çözümsüzlük taşları ile örüşü olsa da, mücadele etmeye devam edeceğiz. Koğuş arkadaşlarım ve ailem ile birlikte var olan hukuksuzluğu düzeltmeye çabalarken, “yeni” bir ceza ile mazgalımıza geldiler.

09.04.2015 yılında hastaneye götürülmek üzere kapıaltı denilen yerde, dış güvenlikten sorumlu askerlerin üst araması dayatıldı. Rutin uygulamada üst aramasını hapishane personeli yapmaktadır. Ama Gebze’de ara ara bizleri terörize etmek ve ceza verdirmek için, “ordan-burdan talimat geldi.” Denilerek, jandarma tarafından üst araması dayatılır. Keyfi, baskıcı ve militarist zihniyete dayalı olduğu için kabul etmiyoruz. İki yıl boyunca tedavilerimiz engellendi. Mahkemelere şiddet ve işkence yapılarak götürüldük! Vücudumuzdaki darp, çürük, kesik yaralar revir raporlarında mevcuttur! Hapishane idaresi, revir doktoru, hakim ve savcılar bize yapılana tanıklar. Durum bundan ibaret olduğu halde, bizler ısrarla diyalog yolu ile mevcut sorunu çözmeye çalışıyorduk. O gün de jandarma astsubayı N.Ç. ile aramızda bir tartışma yaşandı. Aramayı kabul etmediğim takdirde hastaneye götürmeyeceğini ifade edince bende tedavi hakkımı engellemeye hakkı olmadığının itirazında bulundum. Zira, N.Ç., C. Başkanının talimat verdiğini, avukatlar da dahil bundan böyle herkesin üstü aranacak, dedi. O günde İstanbul “Adalet Sarayı”nda ciddi bir müdahale olmuştu. “Gün faşizm günüdür. İster tutsak ister avukat olunuz, saldırının özü biçimi değişmiyordur. Ve maalesef ki keyfiyetçi zihniyete karşı çıktığımız için bizlere de hapis cezası verilmektedir. C. Başkanı yasalar üstü değil” dediğim için ceza verildi.

“Bir asker olarak neden yasalara uymuyorsun. Ve Erdoğan talimat verdi diye arama dayatıyorsun?” demiştim. Bu sözlerim manipüle edilerek “Hırsız Erdoğan’ın avukatı mısın? Zaten her şey o hırsız C. Başkanı yüzünden oluyor. Hırsız AKP’nin, hırsız C.başkanı” diye tutanak tutulmuş. Aynı cümleler, kes kopyala yöntemi ile tanık olarak gösterilen gardiyanlardan B.S., İ.O., ve B.İ.’de tekrar etmişlerdir. Tıpkı dışarıda olduğu gibi, binlerce insan hakaretten tutuklanıp hapse atılırken, içeride olanın en pasif bir hak arayışının bedeli ise “yeni” hapsi cezaları verilmektedir. Elbette kendileri tarafından ifade edildiğine göre, bilinçaltlarının tezahür edilmesi olarak okuyoruz. Bu meselenin realitesi konusunda kuşkumuz olmasa da, uğradığımız baskılar karşısında da kendimizi ifade etmenin aracına dönüştürmüyoruz. Bu ülkenin tek tipçi tarihi Erdoğan’ın icraatlarından daha eskidir. “Hukukun üstünlüğü”, “yargının bağımsızlığı” gibi ifadelerin pratikte altının doldurulmadığını görmek için, ülkenin geçmiş tarihine bakmak yeterlidir. Bütün bunlar atlanarak, tek başına “herşeyin sorumlusu Erdoğan’dır” gibi çarpık bir siyasi anlayışımız yok. Bu nedenle, yalan beyanlarla, yalancı şahitlerle, haksız ve hukuksuz kararlarla, ülkeye fayda sağlamayacaklarını bir kez daha ifade etmiş olalım. Tutsaklar aleyhine gelip mahkemelerde yalancı şahitlik yapan, gardiyanların üç kuruşa hangi şartlarda çalıştıklarını görüyoruz. Emin olsunlar ki Erdoğan’ın buna ihtiyacı yoktur. Nerde çalışılırsa çalışılsın, vicdanlı ve insani bakmak mümkün.

Bu meselelerde yaptığımız hiçbir suç duyurusuna kovuşturmada yer verilmedi. Bu olayda da itiraz ve taleplerim (Kamera görüntülerinin incelenmesi; müştekiye ve tanıklara soru sorma vs.) red edildi. Beş celse boyunca saldırı altında mahkemeye götürüldüğüm halde mahkeme provokasyonu görmezlikten geldi ve 10 ay “ceza” verdi. Yaklaşık iki yıl önce arkadaşım Eylem Baş’a “askere hareketten” ceza verildi, keza Erdoğan’a hakaretten Özlem Aydın’ın dosyası da aynı şekilde, iki yıla yakın olduğu halde, hala onaylanmış değiller. Çünkü bu arkadaşlarımızın daha on beş yıl cezaları mevcut. Tahliyelerine günler, aylar, hatta saatler kala, “yeni” cezalar getiriliyor. Tahliye olan kimi arkadaşlarımız, kapıdan alınıp başka bir hapishaneye götürülüyor. Elbette bütün bunların temeli ideolojik saldırıya dayanmaktadır. Devrimci tutsakları, fiziksel, psikolojik ve ideolojik amaçlı, yıpratma ve hapisten çıkartmamaya hizmet ediyor.

Bugüne kadar “cezası” bir yılın altına düşen hiçbir kadın arkadaşımız denetimli serbestliğe gönderilmedi. Başvuruda bulunan arkadaşlarımıza pişmanlık yasası adı altında, “örgüt ortamından ayrılma” dayatıldı. Örnek vermek gerekirse, Erdoğan’a hakareti örgüt adına yaptığım söylenerek, denetimli serbestlikten faydalanamayacağım ifade ediliyor. Yani dün “Gidin 1 Mayıs’ı, 8 Mart’ı örgütleyin(!) talimatı veren” örgüt bugün “Erdoğan’a hakaret edin” talimatı veriyor(!) Yargının geldiği  nokta bu işte.

Bütün bunlar yapılırken “Adalet bekliyorum” diyebilir miyim? Adaletin, hukukun olmadığı bir ülkede, sadece ve sadece haksızlığı, eşitsizliği, yargının tarafgirliğine karşı toplumsal mücadele verilir. Ezilenler olarak, haklı ve güçlü olduğumuza olan inancımızı yitirmemeliyiz. Sistem kurumları karşısında, kendimizi, çocuklarımızı “suçlu” görmeyi bırakmalıyız. Biz tutsaklara verilen “cezalar” haksızca hukuksuzcadır. Yersiz eylemler yaptığımızdan ya da ağzımızdan çıkan sözlerin bilincinde olmadığımızdan değil kendi “suçlarına”; yaptıkları işkence; uyguladıkları hak gasplarına örtü yapmak içindir.

Biz tutsaklar hiçbir zaman kendimizi yalnız hissetmedik. En başta ailelerimiz olmak üzere, bütün duyarlı kesimlerin tutsakların sesine ses olduğunu biliyoruz. Bugün bir kez daha, yaptıkları suçları meşru göstermelerine müsaade etmeyelim. Bizler haklıyız ve birlikteyken daha fazla güçleniyor; haksız, hukuksuz ve adaletsizliğe karşı sesimiz daha bir gür çıkıyor. Bu süreçteki saldırıların bilincine varmamız, bu günleri göğüslememizi kolaylaştıracaktır. Aksi durumda umutsuzluk ve korku çığ gibi büyür içimizde.

Tekrardan selamlar, saygılar.

Umutla, dirençle, özgür yarınlarda  buluşmak üzere.’’

Evrim Konak

Gebze Kadın Kapalı Hapishanesi